9 Kasım 2005. Şemdinli. Umut Kitabevi'nin bombalanmasından hemen önce, esnaf Zeydin sokakta park etmiş yabancı bir araba görüyor. Kendi kendine anadilinde, Kürtçe söylene söylene, "Bu araba da nerden çıktı, içindekiler kim ola" diye arabanın etrafında dolaşıyor, içine bakıyor. Bunun üzerine, içindekiler arabayı 100 metre kadar ileriye çekiyorlar.
Eski Diyarbakır Barosu Başkanı, Şemdinli davasının müdahil avukatlarından Sezgin Tanrıkulu'na göre, o gün üç sanığın, astsubaylar Ali Kaya, Özcan İldeniz ve eski PKK'li itirafçı Veysel Ateş'in halk tarafından yakalanmasını sağlayan şey tam da bu olay.
Anlattığına göre, bombayı atan Ateş dışarı çıkıp arabayı beklediği yerde göremeyince önce ters yöne gidiyor, ardından arabanın bulunduğu yere yöneliyor. Bu kadar bir zaman, çevredeki insanların bu üç kişiyi yakalamasına yetiyor. Sonrası malum...
"Bana ne, demeyelim"
Tanrıkulu, daha sonra davada tanıklık da yapacak olan Zeydin'in merakının bugün çok daha önemli olduğunu söylüyor:
"Çetelere, faili meçhul cinayet işleyenlere karşı duruş, bu sorunlara olan ilgimizi azaltmamakla, merakımızı artırmakla ve dayanışmayla mümkün olabilir. Zeydin'in öyküsünden çıkarmamız gereken sonuç, bana ne dememek, ilgisiz kalmamak, daha sıkı bir dayanışmayla 2009'da insan hakları ihlallerine karşı mücadele etmek olmalıdır." (TK)