"Bencil olmamayı öğreten bilim dalı" nedir biliyor musunuz? Hiç mi duymadınız? Aslında nüfusu bunca hızla artmış ve artmakta olan, ve yüreği yumuşak bir ülkenin vatandaşı olarak, eğer çocuk sahibi iseniz, size hiç de yabancı gelmeyecek bir bilimsel aktivite içindesiniz de farkında değilsiniz. Kısaltılmış haliyle A-B.A.B.D.= Anne-Baba Ana Bilim Dalı. Hepimiz akademik kariyer yapıyoruz. Kendimiz çocuk olduğumuz dönemlerde "alaylı" klasmanında çalışıyoruz, "cepten" yetişiyoruz. Ne zaman ki çocuk sahibi oluyoruz, kadroya alıyorlar. Maaş almıyoruz bunun için, maaşı düşünen de yok ve aslında üzerine para veriyoruz.
Neden babalara şiir düzülmüyor?
Üniversitelerde çömez asistanlara uzaktan gülerler ve bazen de gereksiz telaşlarıyla alay ederler. Ama yoook, o yine de kitaba göre kotarır işini. Çömez anne-babalık da böyledir: büyükler istediği kadar işin kolayını göstersin, "kitap öyle demiyor" denir. Onların bildikleri güncel literatürde yok kabul edilir, yeni ve en son yayınlar taranır. Uzmanlığı taze olanlara kulak kabartılır. Ve işin ilginç yanı bilim dalının ana ortaklarından olan, çömez de olsa "anne"nin sözü daha çok geçer. Benim takıldığım nokta bu işte! Tamam hepimiz konuştuk, yazdık, çizdik "analık başka türlü bir şey" diye ama babalara haksızlık etmeyi de istemedik. Biyolojik katkısından geçtim, babalar neden hep 2. planda? Neden babalara şiirler düzülmüyor? Neden "babalar ve kızları" diye kitap yazılmıyor? (varsa lütfen haber verin, çok sevineceğim). Neden yasalar bile "babalara tercih edilmişliği" destekliyor?
Enjekte edilen içgüdü!
Sayın Üstün Dökmen* "empati kurabilmek için ben-merkezci olmaktan uzaklaşıp karşıdaki kişinin rolünü almak gerekir" diyor. Koyun kendinizi babaların yerine.. Sizce 2. plan ebeveyn olmak hoşlarına mı gidiyor, işlerine mi geliyor? Hiç sanmam.. Her ne kadar çocuğun beslenmesi, altının alınması, yıkanması vs konularında yardım alamadığınızı iddia etseniz de, bunun suçunu sadece onlara yıkmanın alemi yok. Anaçlık içgüdüsü, biz daha oyuncak bebeklerimizle oynarken enjekte ediliyor bize. Erkek çocuklara oyuncak bebeklerle oynama yasağını koyanları da değerlendirmek gerekmez mi? Ya da gelinine yardımcı olan oğlunu durduran annelere ne demeli? Her ihtiyacını anında karşılayan, eline servis veren, " erkek adam iş yapmaz" diyen anneler, bencil ve aciz babalar yetiştirdiklerinin farkına varamadılar. Onları değil çocuklarının bakımına yardımcı olmak, kendine bakmak konusunda bile yetiştiremediklerini göremediler. Böyle yetiştirilmiş erkeklere kötülük yaptıklarını bilemediler; ilerde baba olduğunda çocuğuna dokunmayı bile erkekliğinden ödün vermek olarak görmelerine neden oldular. Bırakın da çocuğuna dokunsun.. İkisinin de buna ihtiyacı var. Babası salonda televizyon seyrederken, arka odada annesinin yardımıyla giyinen, yemeğini yiyen çocuklar babasıyla ne kadar iletişim kurabilecek ki? Çoğumuz böyle büyüdük ama böyle büyütmek istemiyoruz.
Babamıza benzeyen eşler
Kocasına tepkili olan kadının da, öcünü onu çocuğundan uzak tutmakla alması insanlık dışı geliyor bana. Hem dikkat edin, çoğumuz babamıza benzeyen eşler seçmedik mi?
Bırakın onlar da arka odaya gelsinler, çağırın dokunsun evladına. Güven verin ona, destek olun. Sadece kadın tenine dokunarak geçirmesin şu kısa hayatı.. Kaybedince babayı "o dokunamadı, keşke ben dokunsaydım ona. Keşke sevdiğimi söyleseydim. Keşke sadece annemle mutfakta kahve içip dertleşeceğime, ona da sevdiği şekerli kahveyi yapıp, onu da yanımıza çağırsaydım." demeyin. "Değerini kaybedince anlamak" hatasına düşmeyin. Dürtün size yaklaşmayı yüreğinde isteyip de parmaklarına söz geçirememiş babanızı bugün.
Durmayın!
Babalar! Hani o en güzel ter kokusunu hala ciğerlerinize çekmediyseniz, ne duruyorsunuz? Sadece oğlunuzla mı oynuyorsunuz? Kızınızla da oynayın. Çağırın hepsini salona, birlikte seyredin çizgi filmleri.
"Keşke ben de doğurabilseydim" diyebilen babalar doğursun anneler...Ve benim babam gibi çocuklarına şiir yazabilmiş babalar...
(*: Üstün Dökmen: İletişim Çatışmaları ve Empati. 15. Baskı, Nisan 2001, Sistem Yayıncılık)