Senatonun onay kararı üzerine, protestocu öğrenciler İlahiyat Fakültesi'ni işgal ettiler.
Hürriyet'in haberi
16 Nisan 1968 tarihli Hürriyet haberi şöyle veriyordu:
İki öğrencinin fakülteden atılışını senato onaylayınca Dekan dövmeye kalkan öğrenciler ilahiyat fakültesi binasını işgal etti
ANKARA, (HA) — Başı örtülü Hatice Babacan ve Mustafa Demiröz adındaki iki öğrencinin İlahiyat Fakültesinden atılmasının, Ankara Üniversitesi Senatosu tarafından onaylanması, bu fakültede yeni olaylara yol açmış, hazirana kadar kapalı olduğu halde öğrenciler fakülteyi işgal etmiştir.
Fakülteyi işgal eden 40 50 kişi, sayılarının 300 civarında olduğunu iddia etmişlerdir, öğrenciler, üniversite senatosunun da hissi davrandığını ileri sürmüşler ve: “biz kararın durdurulması için Danıştay’a dava açacağız. Dava sonuna kadar fakülteden çıkmayacağız. Burada yatıp kalkacak ve fakültedeki temizleme, sulama gibi sosyal hizmetleri kendimiz göreceğiz” demişlerdir. Öğrenciler ilahiyat fakültesinin giriş kapısına da büyük bir bayrak asmışlardır.
Dekan istifa etti
İlahiyat Fakültesi öğrencileri üniversite senatosunun toplandığı Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi dekanı Prof. Hüseyin Yurtaydın’ı çevirmişler, dövmek istemişler, otomobilini yumruklamışlardır.
Prof. Yurtaydın’ı öfkeli öğrencilerin elinden Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi öğrencileri kurtarmışlardır. Dekan daha sonra ikinci defa istifa etmiştir. İlahiyat öğrencileri daha sonra kapalı olduğu halde kendi fakültelerine gitmişler, içeriye girerek fakülteyi işgal etmişler, memurlardan da fakülteyi terk etmesini istemişlerdir. Bu arada fakülteleri kapalı olduğu için memleketlerine giden öğrenciler de Ankara’ya davet edilmiştir.
Demirel: Başörtüsü Türkiye'nin hangi problemini halledecek?
Üniversite işgalleri üzerine 24 Haziran'da Meclis'teki genel görüşmelerde, Cumhuriyet Halk Parti'sinden (CHP) İzmir Milletvekili Lebit Yurdoğlu "Sayın Başbakan, lütfen ilahiyat fakültesindeki boykottan da söz eder misiniz?" deyince dönemin Başbakanı Süleyman Demirel şunları söylüyordu:
"İlahiyat fakültesindeki boykotu müdafaa edeceğimi mi zannediyorsunuz? 20. asrın 1968 Türkiye'sinde, başörtüsü Türkiye’nin hangi problemini halledecek? Müdafaa edeceğimizi mi zannediyorsunuz? (bravo sesleri , alkışlar)"
Doğramacı: "Türban"ı Evren önerdi
12 Eylül 1980 askeri darbesinin işbaşına getirdi Yüksek Öğretim Kurumu'nun o dönemdeki başkanı İhsan Doğramacı, yıllar sonra Habertürk televizyonunda "türban"ın darbe lideri Kenan Evren'in fikri olduğunu söylüyordu.
"Evren bana bir gün, 'Kabine üyelerinin birisinin hanımı (Mehmet Keçeciler'in eşi) ne güzel, gayet çağdaş şapka gibi bir şey giyiyor, ne kadar medenice, bari başını örtmek isteyen başını bu şekilde örtse ne iyi olur' dedi. Lügat kitaplarına baktık. Fransa'da 'türban' diyorlar. Bone gibi bir şey. Başını kapatmak isteyenler için bu önerildi. Şu an başörtüsü unutuldu, türban gündeme geldi. Birisi saçının görünmemesini istiyorsa ve bunu medeni olarak yapıyorsa bence ona yasak yok. İkinci gerçekse, yürürlükte olan bir kanun varsa, beğenmeyebilirsiniz, değiştirilmesi için çalışırsınız ama beğenmediniz diye karşı da çıkamazsanız. Böyle bir kanun varsa düzenlenmeli."
Evren doğruladı
Evren yine Habertürk'te "türban"ı nasıl önerdiğini şöyle anlattı:
"80'lerden sonra kız öğrencileri arasında başörtülüler görülmeye başlandı. Özellikle Özal hükümetinden sonra sayıları artmaya başladı. Üniversitelerde hoşa gitmeyen olaylar başladı. YÖK Başkanı ile konuştum. Dedim ki ne yapabiliriz. Anayasada böyle bir madde yok. Bunun üzerine YÖK bir karar alarak türbanı yasakladı.
"Öğrenciler gösteri yapmaya başladı. Biz de üzülüyorduk. Okullarına gidemiyorlardı. Ben de yeniden YÖK Başkanı'na gittim. Aramızda Keçeciler'in eşinin başörtüsü ile ilgili bir konuşma geçti. Ben de böyle bir şey bağlasalar ne olur dedim. Ben böyle bağlasınlar(bone) demedim. Ama zaten müsaade edilmedi. Yasak devam etti. Bazı üniversiteler buna uydu bazıları uymadı.
"Bunun üzerine Özal bir kanun çıkardı. Ben 'Bu yasayı çıkarma ben bunu veto ederim' dedim. Kanunu çıkardılar ben de veto ettim. Bunun üzerine ben Anayasa Mahkemesi'ne gittm. Anayasa Mahkemesi kararın yürütmesini durdurdu. Bugün halen Anayasa Mahkemesi'nin o dönemde aldığı karar geçerlidir."
Evren: Türbanı Humeyni soktu
Aynı Kenan Evren birkaç gün önce şunları söylüyordu:
"Peki nereden çıkmış bu türban. İran'daki o ilk gelen Humeyni bunu soktu. Humeyni, 1979'dan sonra dehşetli para harcayarak bizim Türkiye'deki genç çocukları, kızları da bu yola sürükledi. İşte o halen devam ediyor. İran'a hasret duymuşuz sanki. İran'a benzemek istiyoruz, inşallah bundan kurtuluruz."
28 Şubat'a doğru
ANAP hükümeti 25 Ekim 1990’da üniversitelerde başörtüsüne serbesti getiren üçüncü kanununu çıkardı. Bu kez SHP iptal istemiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu, ancak talep reddedildi. 2547 sayılı YÖK Kanunu’nun ek 17. maddesi uyarınca üniversitede her türlü kılık kıyafet serbest oldu. 1997’de Kemal Gürüz YÖK Başkanı seçilene kadar serbestlik devam etti.
28 Şubat sürecinde Milli Güvenlik Kurulu'ndan "Kıyafet Kanunu'na aykırı olarak ortaya çıkan uygulamalara kesinlikle mani olunmalı" diye bir tavsiye kararı çıktı.
Yıllık kayıt yaptırmak için başvuran başörtülü öğrenciler kabul edilmeyince kitlesel eylemler başladı. Üniversite rektörlükleri, Milli Eğitim Bakanlığı’nın 15 Eylül 1997 tarihli genelgesine dayanarak başörtülü öğrencileri okullara almadı. Başta Beyazıt Meydanı olmak üzere aylarca başörtüsüne özgürlük eylemleri yapıldı. (TK/EZÖ)