Türkiye Cumhuriyeti tarihinde Meclis’e sosyalist kimliği ile giren ilk sosyalist parti olan Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) kuruluşunun üstünden 55 yıl geçti.
13 Şubat 1961’de kurulan, 1965-1968 arası en parlak dönemini geçiren, sonrasında “Aybarcılar” ve “Borancılar” olarak ikiye ayrılan, 12 Mart’ta kapatılan ve 1975’te yeniden kurulsa da eski günlerini bir daha yaşayamayan TİP’i 1965-1969 arası TİP’ten Diyarbakır Milletvekilliği yapan Tarık Ziya Ekinci ile konuştuk.
“Bari kendimize oy verelim”
27 Mayıs darbesinin hemen ardından kurulan TİP'in 1961'de kuruluş aşamasından bahseder misiniz?
Sol basının canlanmaya başladığı dönemdi. Yön dergisi yayın hayatına başlamıştı. Bu dergide “Türkiye'nin kalkınması ancak sosyalizmle mümkündür” denilen bir deklarasyon yayınlandı. Doğan Avcıoğlu tarafından hazırlanan bu bildiride aralarında benim de olduğum 1200 civarı kişinin imzası vardı. Sonrasında Sosyalist Kültür Derneği kuruldu.
Bu ortamda sadece Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ve Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi (CKMP) vardı.
1961 Eylül'ünde yapılacak seçimler nedeniyle Şubat ortasına kadar siyasi parti kurulmasına izin verilmişti.
Bu kararla birlikte dönemin sendikacıları bir araya gelerek "Biz zaten örgütlüyüz ama oylarımızı başkalarına veriyoruz, isteklerimizi gerçekleştiremiyoruz. O zaman biz de parti kuralım ve kendimize oy verelim" dediler ve 13 Şubat 1961'de TİP'i kurdular.
TİP'in yanı sıra bu dönemde Adalet Partisi (AP) ve Yeni Türkiye Partisi (YTP) kuruldu.
Bir partinin seçime katılabilmesi için 15 ilde teşkilat kurmak gerekiyordu. Ne var ki, TİP bunu başaramadı ve 1961 seçimlerine katılamadı.
Hatta partinin genel başkanı olan Avni Erakalın Haziran'da yapılan yerel seçimlerde YTP'den belediye başkan adayı oldu. O seçimlerde ben de TİP'in Diyarbakır belediye başkan adayıydım.
“Partinin solla alakası yoktu”
Partinin bu dönemde ideolojik bir çizgisi var mıydı?
Hayır. Partiyi kuran 12 sendikacı arkadaş, partinin bir sınıf partisi olduğunu, işçi sınıfının farklı bir düşünceye, farklı bir ideolojiye sahip olduğunu bilmiyorlardı. Diğer partilere benzer bir parti kurmayı düşünüyorlardı.
Ancak içlerinde Şaban Yıldız, İbrahim Güzelce ve Salih Özkarabay gibi sol görüşlü kişiler de vardı. Partinin işçi sınıfı partisi niteliğini kazanması gerektiğini biliyorlar ama diğerlerini ikna edemiyorlardı.
O dönemde partiyi kuran sendikacılar partiye bir genel başkan arıyorlardı. Başkan alternatifleri arasında Sadi Irmak, Cahit Talas, Cemil Sait Barlas, Nadir Nadi, Sabahattin Zaim, Esat Çağ, Esat Tekeli gibi kişiler vardı. Bunların büyük çoğunluğunun solla da sosyalizmle de ilişkisi yoktu.
Zaten hiçbiri de TİP'e başkan olmayı kabul etmedi.
Aybar’ın başkan seçilmesi
Mehmet Ali Aybar ismi nasıl ortaya çıkıyor?
Parti içindeki sola yakın kişilerin isteği üzerine Aybar'la görüşme bir yıllık mücadelenin ardından kabul gördü.
8 Şubat 1962'de Aybar'ın evine gidiyorlar ve kendisine genel başkanlık teklif ediyorlar.
Aybar tek şart öne sürüyor: Bu partinin programını ve tüzüğünü kendim yazacağım. Bu partiye benimle birlikte ete kemiğe büründürecek arkadaşları davet edeceğim. Bu şartlar kabul ediliyor ve Aybar partinin genel başkanı oluyor.
Aybar, hazırladığı tüzükte partinin bir işçi sınıfı partisi olduğunu belirtiyor ve şöyle formüle ediyor: “TİP, Türk işçi sınıfının ve onun demokratik öncülüğü etrafında toplanmış bütün emekçi sınıf ve tabakaların (ırgatlar, küçük köylüler, aylıklı ve ücretliler, zanaatkarlar, küçük esnaf ve dar gelirli serbest meslek sahipleri) kanun yolunda iktidara yürüyen siyasi teşkilatıdır.”
Partinin amacını da "TİP yurt ve dünya olaylarını Türkiye işçi sınıfı ve emekçi halk yığınları açısından değerlendirir. Onların menfaatlerini savunur ve hürriyetlerinin gerçekleştirilmesi için mücadele eder" sözleriyle belirtiyor.
Hemen arkasından Nihat Sargın, Behice Boran, Orhan Arsal, Moris Gabbay gibi aydınları partiye davet ediyor.
TİP’i Diyarbakır’dan takip
Siz de bu dönemde mi partiye dahi oldunuz?
Ben o dönem Diyarbakır'dayım. Uzaktan takip ediyordum. CHP'de mücadele etmenin olanağı kalmadığı için CHP'den ayrılmıştım. Basında sol bir partinin örgütlenmeye başladığını biliyordum ve yakinen takip ediyordum.
Aybar o dönem illeri dolaşıyordu. Diyarbakır'a geldiğinde ben Diyarbakır'da değildim. Ancak Diyarbakır'a geldiğine göre burada da örgütlenmek istiyor diye düşündük.
Aybar hukuki olarak bir çalışma daha yürütüyordu. Başta 141 ve 142. maddeler olmak üzere anti demokratik kanunları ayıklamak gerektiğini düşünüyordu. Bu amaçla İstanbul Aksaray'da Beyaz Saray adlı bir düğün salonunda toplantı düzenlendi. Bu toplantı tüm gerici unsurlar tarafından saldırıya uğradı.
Orada Türkiye'nin önde gelen hukukçuları, liberal, demokrat aydın kesim bulunuyordu.
Saldırıya rağmen çalışmalar devam etti ve 23 kanunun değiştirilmesine karar verildi. O kanunların Anayasa'dan çıkarılması için dilekçeler hazırlandı.
Ancak kanun değişikliği için Anayasa Mahkemesi’nde dava açılabilmesi gerekiyordu. Bu davayı da Meclis’te temsil edilen partilerin milletvekilleri açabiliyordu.
O dönem Millet Partisi'nden seçilen Niyazi Ağırnasılı Meclis'teydi. TİP'e girmeyi kabul etti ve 10 Şubat 1963'te TİP üyesi oldu. Onun partiye girmesiyle 23 kanunun değiştirilmesi için Anayasa Mahkemesi'ne gidilebildi ve dava açıldı.
Böylece partinin iki amacı yerine geldi. Hem örgütlenme çalışmaları tamamlandı hem antidemokratik kanunlar Anayasa Mahkemesi'ne taşındı.
TİP’e müracaat
Sizin nasıl partiye dahil oldunuz?
Biz Diyarbakır'da çalışmalarımızı tamamladık ve 1963 yılı Mart sonunda yetki alabilmek için müracaatımızı yaptık.
Bizi tanımıyorlardı ama yine de yetkilendirildik. Bunun üzerine çevremizdeki sanayi kuruluşlarında bulunan işçilerle temasa geçtik.
Ama Türk-İş bize karşı çıktı ve kendisine bağlı işçilerin partiye girmesine izin vermedi.
Biz de eski CHP'liler, bölgedeki aydınlar ve esnaf arkadaşlarımız üzerinden Diyarbakır'da örgütlenmemizi gerçekleştirdik.
“Kürt sorunu ilk kez Antep’te gündeme geldi”
Bu aşamada Türkiye genelinde sendikalarla ilişkiler nasıldı?
İstanbul'daki sendikacılarla ilişkiler fena değildi.
Aybar bana ilk aylarda çok sıkıntı çektiklerini anlatmıştı. Yönetim Kurulu'nda yer alan sendikacıların kendilerini ağırdan sattıklarını, görüşmelere saatlerce geç geldiklerini anlatıyordu.
Aydınlar partiye geldikten sonra her şey yavaş yavaş düzene girdi.
Bu dönemde de resmen partili oldum ve 1963'te TİP'ten belediye başkan adayı oldum.
Biz partiye katıldıktan sonra Antep'te düzenlenen bir toplantıda ilk defa Kürt sorununu dile getirdi. O güne kadar kimse Kürt kelimesini kullanamazken, Aybar Kürtlerin hak ve özgürlüklerden yoksun olduğunu söyledi.
Bana tüm doğu illerinde örgütlenme görevi verildi. Ben tüm doğu illerini dolaştım ve mümkün olduğunca örgütlenmeyi sağladım.
1964 Şubat ayında İzmir'de kongremiz vardı. İki gün süren kongrenin ardından tüzük ve program kabul edildi.
İnsanlar neden TİP'i sevdi?
TİP 1965'te 14 vekille Meclis'e giriyor, Çetin Altan'ın da dahil olmasıyla 15 vekille temsil ediliyor. İlk defa Türkiye'de sosyalist bir parti Meclis'e giriyor. İnsanlar nasıl oldu da üç yıl önce 15 ilde bile örgütlenemeyen TİP'in peşine takıldı ve TİP Meclis'e girdi?
O güne kadar Türkiye'de emekçilerin, işçilerin haklarını gözeten, bir avuç insanın memleketin tüm varlığının çok büyük kısmına sahip olduğunu belirten, emperyalist devletlerin Türkiye üzerindeki hakimiyetinden bahseden parti olmamıştı.
Halkın çektiği tüm sıkıntıların sınıf farkından kaynaklandığını, o güne kadarki siyasilerin hep hakim sınıfların çıkarına hareket ettiğini halka olabildiğince anlatmaya çalıştık. Biz bu siyasetin tam karşısında yer aldığımızı açıkladık.
Bu açıklamalar iki yönde etki yaptı. Bir yönüyle demokratik, özgür ve eşitlikçi düzen isteyen aydınlar bundan çok etkilendi. Daha önce CHP'ye gönül veren birçok insan TİP'e yöneldi. Ayrıca emekçi sınıftan da TİP'e destek verenler oldu.
Tabii karşı taraftan da bize vatan hainleri, bölücüler gibi saldırılar çok yapılıyordu.
Diyarbakır’dan 10 bin oy
Kürtlerin TİP'e bakışı nasıldı?
Kürtlerin yaşadığı bölgenin çok büyük kısmında toprak ağalarının hakimiyeti vardı. Henüz makineleşme yok, ilkel tarım yöntemleri kullanılıyor, doğunun yüzde 80'i toprak köylüsüydü.
Köylerde yaşayanlar da toprak ağalarının egemenliği altındaydı. Biz toprak ağaları aleyhine konuşunca bu köylülerin hoşuna gidiyordu ama köylüler bize inanamıyordu. Nasıl olur da ağayla başa çıkarsın, nasıl ağanın toprağını bize verirsin diye soruyorlardı.
Aldığımız oylar çok yüksek değildi. Ama mesela benim Diyarbakırlı olmam, orada hekimlik yapmam, ailemin tanınıyor olması, Lice gibi bir ilçeden gelmemiz, ilçe halkının benimle dayanışması bizim belli bir oranda oy almamızı sağladı. 10 bin civarı oy aldık.
Milli bakiye sistemi sayesinde vekillik
Türkiye genelinde kasabalarda köylerde seçmene ulaşabildiniz mi? Yoksa ağırlıklı olarak kentlerden mi oy aldınız?
Büyük oranda seçmene ulaştığımızı söylemek mümkün değil. Aslında sadece yüzde 3 oy aldık. Mesela AP yüzde 52 oy almıştı.
O dönem milli bakiye sistemi geçerliydi. Aslında Aybar ve Çetin Altan dışındaki tüm isimler milli bakiye sistemi sayesinde parlamentoya girdi.
Meclis’te sosyalist parti olmanın zorlukları
1965'te Meclis'e girdiğinizde Meclis çalışmalarını nasıl yürütüyordunuz? Mesela Kürt siyasi hareketinin Meclis'te bugüne kadar yaşadığı sıkıntılara benzer zorluklarla karşılaştınız mı?
Oldukça ağır sıkıntılarla karşılaştık. En çok sol parti olmanın sıkıntısını yaşadık. Hem iç koşullar hem dünya koşulları çok aleyhimizeydi.
Dünya soğuk savaş dönemini yaşıyordu. Amerikan emperyalizminin tam hakimiyeti altında olan bir ülkeydi Türkiye. O zaman Amerikan emperyalizminin güçlü olduğu ülkelerde gladyolar kurulmuştu. Topraklarımızda Amerikan üsleri ve tesisleri bulunuyordu. Amerika o dönem Türkiye'ye o kadar çok önem veriyor ki, Türkiye'de böyle bir partinin varlığına dahi tahammül etmiyor.
Devleti elinde tutan AP de ABD ile işbirliği içinde TİP'i ortadan kaldırmak için Meclis içinde ve dışında her türlü çabayı sarf ediyordu.
Aybar parti adına yaptığı ilk konuşmada “35 milyon metrekare vatan toprağı ABD işgali altındadır” dedi. Meclis'te kıyamet koptu. Meclis Başkanı Aybar'a sözünü geri almasını söyledi. Aybar tekrar “Türkiye'de 35 milyon metrekare vatan toprağı işgal altındadır. Bu topraklara Türk Genelkurmayı giremez” dedi.
Sonra da Dışişleri Bakanlığı'na verdiği önergede Türkiye'de kaç Amerikan üssü olduğunu ve ne tür ikili anlaşmalar yapıldığını sordu.
Altı ay falan cevap veremediler. Sonra bütçe müzakerelerinde Dışişleri Bakanı çıkıp anlatmak zorunda kaldı. Dedi ki, "Pek çok sözleşme yapılmış. Bu sözleşmelerin hiçbirinin kaydı tutulmamış. Biz bunları toplamak için çaba harcadık."
Hakkınızda fezleke hazırlanıyor muydu?
Tabii. Hepimiz hakkında fezlekeler vardı ama özellikle Çetin Altan hakkında çok fezleke vardı.
“Çetin Altan Demirel’i çıldırtıyordu”
Neden?
Çetin Altan her gün gazeteye yazıyor. Meclis'e gelip bana "Doktor ne diyorsun yazı hakkında" diye sorardı. Ben de ağır yazdığını söylerdim. Şakayla karışık "Beni içeri atarlar mı diye sorardı; ben de "Ya Çetin, madem çekiniyorsun, daha hafif yaz" derdim.
İyi de bir okuyucu kitlesi yakalamıştı ve her gün yeni bir yazı yazıyordu.
Demirel'i çıldırtıyordu. Sonunda Demirel, Çetin Altan'ın dokunulmazlığını kaldırttı. Anayasa Mahkemesi’ne itiraz ettik ve o itiraz üzerine Anayasa Mahkemesi dokunulmazlığının kaldırılması kararını kaldırdı. Aksi takdirde Çetin içeri atılıyordu.
Kürt hareketi ve TİP
Sosyalist bir parti olarak TİP'in Meclis'e girmesi, Meclis'te ilk kez Kürt meselesinden bahseden bir partinin bulunması TİP'in sol örgütlerle ve Kürt hareketiyle ilişkisini güçlendirdi mi?
TİP Meclis'e girene kadar örgütlü bir Kürt hareketi yoktu. İlk örgütlü Kürt hareketi TİP'te olmuştur. Kürt gençleri Fikir Kulüpleri Federasyonu'nda (FKF) TİP'li olarak çalıştılar, Ekim 1969 Kongresinde FKF'nin adı Dev-Genç [Türkiye Devrimci Gençlik Dernekleri Federasyonu/TDGF] olarak değiştirildi. Bunlar devrim yapmayı amaçlıyordu. Dev-Genç'e kadar solun tamamı TİP'i destekliyordu.
O zaman 7 Haziran seçimleri öncesinde HDP'ye gösterilen ilgiye benzer bir ilgi TİP'e gösteriliyordu...
Evet kesinlikle. Sol görüşlü demokrat kadınlar, işçiler, öğrenciler, aydınlar, emekçiler TİP'i destekliyordu.
TİP’in güç kaybı
Peki, sizin Meclis'teki yolculuğunuz nereye kadar sürdü?
1968 senato seçimlerine kadar bu havada sürdü.
AP, TİP'i ortadan kaldırmayı kafaya koyduğu için senato seçiminden önce seçim kanununu değiştirdi. Milli bakiye sistemini kaldırdı d'hondt sistemini getirdiler. Yani bugünkü seçim sistemi o zaman uygulanmaya başlandı. Bu da TİP'i zora soktu ve 1968 seçimlerinden tek bir senatör çıkaramadık.
Ayrıca o dönemde partiye iki yönlü saldırı vardı.
Birincisi egemen çevrelerin saldırısı, ikincisi de devrim isteyen gençliğin saldırısı vardı. Onlar da bizi oportünist, parlamenterist olarak görüyorlardı.
“Aybarcılar” vs “Borancılar”
Partide ayrışma nasıl başladı?
Bu durum karşısında partide iki görüş ortaya çıktı. Ya parti bu çıkmazdan kurtulabilmek için yeni bir strateji bulacak veya parti tam bilimsel sosyalist çizgiye gelecek. Yani Sovyetler Birliği ile dayanışma içinde olacak.
Aybar'ın parti kurullarını toplayıp bir strateji sorununu tartışmaya açması lazımdı. Oysa o kendisi bir strateji belirledi. Belirlediği stratejiye Sovyetler'in Çekoslovakya'yı işgali de vesile oldu.
Aybar, Sovyetler Birliği'nde baskıcı rejim kurulduğunu, insan haklarına riayet edilmediğini düşünüyordu. Sovyetler Birliği'ni desteklemenin sosyalist olmanın kuralı olmadığını söylüyordu. Sovyetler Birliği'nin Çekoslovakya'yı işgal etmesini sosyalist enternasyonale aykırı olduğunu düşünüyordu.
Aybar her toplantıda bunları söylemeye başladı. Biz o güne kadar “tarihin gelişmesini sınıf mücadelesi sağlar” teorisini savunuyorduk ama Aybar “tarihin gelişmesini sağlayan sınıf mücadelesi değil özgürlük mücadelesidir” dedi. Sosyalizm bir ekonomik kalkınma modeli değil, sosyalizm insan içindir, insanın mutlu olması içindir, insanın kendi başına özgürce düşüncelerini ifade edebildiği düzen demektir görüşünü savundu.
Aybar güleryüzlü sosyalizm, hürriyetçi sosyalizm, demokratik sosyalizm adını taktı. “Biz güleryüzlü sosyalizmi demokratik yoldan kuracağız” dedi.
Aybar'ın karşısında olanlar ise Behice Boran öncülüğünde sosyalizme yeni sıfatlar takılmasına karşı çıktı. Hürriyetin, demokrasinin zaten sosyalizmin içinde olduğunu savundular. Neticede parti ikiye bölündü.
“15 vekilin 10’u Aybar’a sırt döndü”
Siz hangi tarafta yer aldınız?
Ben Aybar'ın yanında yer aldım. Karşı tarafın söylediği bazı şeyler doğruydu ama Aybar çok güçlü bir liderdi, partinin Türkiye kamuoyunda tanınmasını sağlayan Aybar'dı. Aybar'ın ortadan kaldırılması partinin ağır darbe alması ve yok olmaya doğru gitmesine neden olurdu.
Ancak 15 milletvekilinin 10'u karşı tarafa geçti.
Artık Meclis'te parti olarak birlikte iş yapmamız mümkün değildi.
1969 seçimlerinde sadece İstanbul'dan iki vekil çıkarabildik. Eğer partide bölünme olmasaydı en az 10 vekil çıkarabilirdik.
Seçimler sonrasında partideki genel sekreterlik görevimden istifa edip Diyarbakır'a gittim. Aybar da genel başkanlıktan istifa etti. Mehmet Ali Aslan genel başkan seçildi. O da dayanamadı, iki ay sonra o da istifa etti ve Behice Boran partiye tamamen hakim oldu.
Bu süreçte Kürtler olarak neler yaptınız?
Doğuda gençleri örgütlemek üzerine çalışmalar yaptım. Öncesinde Kürtler Ankara ve İstanbul'da Devrimci Doğu Kültür Ocakları'nı kurmuşlardı. Gelip ilk olarak benimle görüşmüşlerdi.
Doğuya gidince ben de Diyarbakır'da Devrimci Doğu Kültür Ocakları'nı kurdum. 12 Mart gelince beni hemen tutukladılar.
1975'te cezaevinden çıktık ve 2. TİP kuruldu.
Bugün TİP olsaydı…
1965-1968 arası TİP'in parlak dönemi olarak dikkat çekiyor. Bugüne baktığımızda TİP'in karşılığı nedir? Bugün o dönemin TİP'i olsaydı neler farklı olurdu?
Eğer Türkiye'nin koşulları da değişmiş olsaydı, TİP o günden bugüne gelebilseydi mutlaka iktidara aday bir parti konumuna gelirdi. Türkiye'de Kürt sorunu büyük ölçüde çözüme kavuşmuş olurdu. Demokratik hak ve özgürlükler en ileri düzeyde tanınmış olurdu.
Çünkü o günkü anlayış şuydu: Farklı etnik toplulukların kendi kaderini tayin etmesi ilkesi vardı sosyalizmde. Bu ilke çerçevesinde Kürtler isterlerse ayrılsınlar, Türklerle kalmak istiyorlarsa bunun biçimini kendileri belirleyeceklerdi. Mesela Sovyetler Birliği'nde Ermenistan Cumhuriyeti vardı, Türkmenistan Cumhuriyeti vardı.
TİP'in güleryüzlü sosyalizm anlayışı hakim olabilseydi bugün Kürt sorunu olmazdı, anti demokratik gidişat olmazdı, yargı siyasi iktidarın oyuncağı haline gelmezdi, farklı bir anayasa olurdu.
Ancak şuna dikkat çekmek istiyorum: Bugünkü HDP ile TİP'i mukayese edemeyiz. Çünkü HDP'de Kürt hareketi tayin edici en güçlü harekettir. Sol birinci planda değil. TİP’de ise durum öyle değildi. (EKN)