Ömer Madra ve Can Tombil’in Y. Doğan Çetinkaya ile her Çarşamba günü Açık Gazete programında gerçekleştirdikleri “100. yılında Ekim Devrimi” adlı dizi söyleşiyi bianet’te okuyabileceksiniz.
Çetinkaya 100. yılı dolayısıyla devrime giden yolları ve o yolların üzerindeki aktörleri anlatarak başladığı söyleşi dizisi, Açık Radyo’da her Çarşamba saat 9:30 yayınlanıyor.
Tarih Vakfı'nın katkısıyla hazırlanan program, 8 Kasım günü başladı. 27 Aralık 2017 Çarşamba günü tamamlanacak.
bianet ilk dört programı bugünden itibaren arka arkaya yayınlayacak. Ardından her Çarşamba söyleşileri yayınlayacak. Böylece Açık Radyo dinleyicileri ve bianet okurları program başlamadan bir önceki hafta konuşulanları okuma şansını elde edecek.
Yayınlanma tarihi: 08 Kasım 2017
Bu hafta Açık Gazete'de yeni bir köşemiz oldu: 100. yılında Ekim Devrimi. Tarih Vakfı'nın katkısıyla hazırlanan programda, akademisyen Y. Doğan Çetinkaya ile birlikte içinde bulduğumuz senenin sonuna kadar, 100. yılında Ekim Devrimi'ni konuşuyoruz.
2017 yılının sonuna kadar devam edecek programın ilk bölümünde 1917 Rus Devrim'ine giden yolları ve o yolların üzerindeki aktörleri hatırlayarak bir giriş yaptık. 100. yılında Ekim Devrimi her çarşamba saat 09:30'da Açık Radyo'da!
2017 yılının sonuna kadar devam edecek programın ilk bölümünde 1917 Rus Devrimi'ne giden yolları ve o yolların üzerindeki aktörleri hatırlayarak bir giriş yaptık.
Y. Doğan Çetinkaya 1914 yani Birinci Dünya Savaşı öncesi Çarlık Rusya’sının 1917'yi hazırlayan iktisadi, toplumsal ve siyasal gelişmeleri özetledi.
Rusya'da 19. yüzyılda öne çıkan iki sorunun 1917'ye giden yolda önemli olduğunun altı çizildi. Bunlardan ilki kendine özgü hızlı bir sanayileşme yaşayan Rusya'da ortaya çıkan proleterleşme olgusu; diğeri ise toprak yani köylü/serf sorunu idi. Rusya'da geç ortaya çıkmasına rağmen emsallerine ancak İngiltere gibi ileri sanayi ülkelerinde rastlanabilecek düzeyde ileri teknoloji kullanan sanayi yatırımlarının 19. yüzyılın sonunda bazı kentleri sanayi merkezlerine dönüştürdüğünden bahsettik. Sadece St. Petersburg ve Moskova değil zamanında Rusya'nın Manchester'ları olarak anılan Ivanovo ve Lodz gibi şehirlerden bahsettik. Bu merkezlerde çok sayıda çalışanın (aynı çatı altında 10 binden fazla işçinin çalıştığı örneklerde olduğu gibi) bir araya gelerek işçileştiğinin altını çizdik. Yine 1861 yılında serfliğin yasal olarak kaldırılmasına rağmen toprak sorununun, tarımda ticarileşme ve kapitalistleşmenin, mevcut müştereklerin özelleşmeye başlamasının ve Obşçina gibi komün benzeri yapıların bu gelişmelere direnmesinin önemli bir sınıfsal soruna yol açtığı üzerinde durduk.
Bu toplumsal/sınıfsal soruna paralel olarak 19. yüzyıl Rusyasında üç gelişmenin önem arz ettiğini vurguladık: Kendiliğinden toplumsal hareketler ve patlamalar; canlı bir aydın/entelejansiya hareketi ve entelektüel tartışma ve son olarak da bunların da bir sonucu olan örgütlü siyasal hareketlerin yani siyasi partilerin ortaya çıkışı.
1917 Devrimi'nde ve ona giden yolda bu hareketlerin ve Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi'ndeki Bolşevik ve Menşevik gibi hiziplerin, Popülist halkçı geleneğin bir devamcısı olan Sosyalist Devrimcilerin ve Rus Anarşistler gibi grupların önemi üzerinde durduk. Programın sonunda da 1905 Devrimi sonrasında o zaman ve 1917'de ikili iktidarı yani devrimci durumu oluşturacak iki kurumun ortaya çıktığından bahsettik: Duma yani meclis ve Sovyetler yani kitlelerin kendiliğinden oluşturdukları öz-yönetim organları şuralar.
(100. yılında Ekim Devrimi / Tarih Vakfı’nın katkılarıyla)
Ömer: Merhaba Doğan. Hoş geldin. 1917’nin 100. Yılında devrim sohbetleri diye dün de Tarih Vakfı’nın Perşembe konuşmalarında yedinci, yani tam yıl dönümüne geldiği için yapılmış bir şey vardı. Biz de bu yıl sonuna kadar bu programı yürütmeye gayret edeceğiz. İyi bir durum. Ne zamandır istiyorduk bunu. Hoş geldin. Senin Grigor Suny ile yaptığın ayrıntılı sohbeti de ayrıca bir diğerini de hem Agos hem Birikim’de okuma fırsatımız oldu. Birikim’de iki sayılık bir dergi yapmış. Artık her Çarşamba beraber olacağız. Konuk olur mu olmaz mı o senin bileceğin iş. Hoş geldin aramıza diyelim. Ben bir de 5-6 dakika sonra burayı terk etmek, Can’a seni teslim ederek bırakmak durumundayım. Onu da şimdiden belirteyim. Evet ne konuşuyoruz?
Doğan: Nereden başlayalım. İsterseniz biraz bu dönemde, sonuçta Tarih vakfı adına da katıldığım için yaptığımız etkinliklerden bir şekilde bahsedeyim.
Ö: Lütfen…
Doğan: 1917’nin 100. yılını vesile bilerek biz her dönem gerçekleştirdiğimiz, iki haftada bir yaptığımız Perşembe konuşmaları var. Hem o dönemde gündemde olan konularla bir şekilde ilişki kurarak hem de genelde tarihçiliğin gündeminde olan meseleleri bir şekilde kamuoyu ile paylaşmak, tarih alanına ilgi duyan uzmanlar ya da tarih alanını izlemeye çalışanlarla bir araya gelmek için perşembe konuşmalarını yapıyoruz. Bu dönem Perşembe konuşmalarını 1917’nin 100. Yılını vesile bilerek “Devrim Sohbetleri”ne ayırdık biz İstanbul’da. Tabii Tarih Vakfı sadece İstanbul’da da çalışma yürütmüyor. Değişik şehirlerde de yeni yeni buluşmalar organize etmeye başladı ama en canlı yerlerden bir tanesi Ankara. Ankara’daki arkadaşlarımız da yine her iki haftada bir yaptıkları etkinlikleri de 1917’ye hasrettiler. Bundan dolayı topyekûn bir 1917 etkinlikleri ile dolu bir programımız var. Biz bugüne kadar 3 tane toplantı gerçekleştirdik bu Perşembe konuşmaları çerçevesinde. Bunların ilk ikisi devrim kavramı üzerine bir tanesi de Meksika devrimi üzerineydi. Çünkü biz bu 1917’yi vesile bilerek genel anlamda devrim kavramını ve olgusunu yeniden tartışmak, gündemimize almak analiz etmek için bir çaba içerisinde olduk. Ama Ekim devrimi, 1917 Kasım ayında gerçekleştiği için, biz Ekim Devrimi diyoruz, tabii eski takvime göre o zaman Rusya’da geçerli olan takvime göre Ekim Devrimi’ydi. Aslında Kasım ayında gerçekleşmiş bir devrimdi. Bundan dolayı da Kasım ayındaki etkinliklerimiz doğrudan 1917 Devrimi, Şubat ve Ekim devrimleri üzerine olacak. Meraklı olan dinleyicilerimiz Tarih Vakfı’nın sayfasından da hem İstanbul’da hem Ankara’da yapılan bu etkinliklerin içeriğini ve tarihlerini öğrenebilirler.
Bir de kamuoyundaki yüzümüz Toplumsal Tarih dergimiz var tabii. Toplumsal Tarih dergisinin de Kasım sayısını 287. Sayıyı “1917/2017: Devrimler tarihinde 1917” başlığıyla özel bir sayı olarak yayınladık. Bu da çok şümullü bir sayı oldu gerçekten. Dosya dışında yazı alamadık dergiye. Bütün dergiyi kapladı yazılar, konunun da önemine binaen. Bundan dolayı merak edenler bayilerden ya da kitapçılardan Toplumsal Tarih’i de alırlarsa 1917 devriminin kendisine dair hem 1917’nin ne şekilde gerçekleştiği, 1917’nin gerçekleştiği özellikle Petersburg’daki mekanlar, gün gün ay ay, önemli mekanların fotoğrafları ile bir anlatısını öğrenebilirler ilk elden giriş için önemlidir. 1917’ye ilişkin farklı meseleler; işte 1917 devriminde işçi sınıfı, 1917’ye giden süreçteki Rusya tarihi, 1905 başta olmak üzere, 1917 devriminin farklı veçheleri mesela posterleri. 1917 çünkü çok ciddi bir ikonografi, bir görsellik de üretmiştir sanat anlamında özellikle. 1917 devriminin mesela posterleri çokça dünya çapında bilinir, takip edilir beğenilir. Buna ilişkin Moskova’dan yazan bir arkadaşımız önemli bir katkıda bulundu. Bolşevik devrimi ile sporun ilişkisi üzerine bu alanda çalışan önemli tarihçilerimizden biri bugün Amerika’da ders vermekte olan Yiğit Akın’ın yine bir makalesini görebilirler. 1917’nin hemen hemen her boyutuna ilişkin yazı bulmaları ve 1917’nin de ülkemize bir şekliyle etkisi, 1917’nin ülkemizde nasıl algılandığı ne tür etkiler yarattığı üzerine de bazı yazılar var. Zafer Toprak hocamız başta olmak üzere önemli makaleleri Toplumsal Tarih dergimizde bulabilirler. Genel bir bilgi vermiş olayım.
Ö: Bu da çok iyi bir şey. Ben de buna şeyi ekleyeyim. Birikim dergisi de Ekim- Kasımı iki sayı olarak birlikte çıkardı ve Ekim devriminin 100. yılına da ayırmış durumda benzer pek çok senin de…
Doğan: Evet oraya ben Sovyetoloji’nin, Rus devrim tarihinin en önemli isimlerinden bir tanesi olan, son zamanlarda Osmanlı imparatorluğuna ilişkin yazılar yazmaya başlayan, Türkçe de sonunda öğrenen Ronald Grigor Suny ile bir röportaj yaptım. Rus Devrimi’nin yaşayan en önemli tarihçilerinden bir tanesi. Yıllar önce en önemli kitabı olan doktora tezinden üretilmiş Bakü Komünü de Türkçe’ye çevrilmişti. Birçok okuyucumuz, dinleyicimiz anımsayacaktır. Onunla da genel anlamda 1917’nin çeşitli veçheleri ve tarih yazımı üzerine uzunca bir röportaj gerçekleştirdik. İlk defa bu konuya ilgi duyanlar için özellikle ilginç olacaktır.
Ö: Dün Ahmet İnsel’le de birazcık üzerinden geçme fırsatı bulduk. Birikim bu çift sayısında da epey kapsamlı Orhan Koçak, Mehmet Alkan, Cem Somer’in ilginç yazıları da var. İzleyenler buna da bakabilirler. Bu sayıya da bakabilirler.
Doğan: Aslında İstanbul’da ve Türkiye’nin başlıca kentlerinde çok ciddi bir etkinlikler serisi ile karşı karşıya olduğumuz, birçok derginin de bu konuda özel sayılar yaptıklarını, özel toplantılar gerçekleştirdiğini görüyoruz. Aslında oradan da tartışmamıza ve programımıza girebiliriz. Neden böyle? Elbette 1917 20. Yüzyılın en önemli gelişmelerinden, en önemli devrimlerinden bir tanesi. Bunun neden böyle olduğunu ayrı bir başlık olarak tartışabiliriz ama bugün özellikle bu kadar önemli bir olayın bu çapta ele alınıyor olması, dünyada bu çapta gündeme geliyor olmasının da tabii günümüze ilişkin çok önemli bir nedeni var elbette ki.
Ö: Çok önemli bir nokta. Ben de çıkarken şeyi söyleyeyim. Dün konuşuyorduk, dün yapılan toplantıya da büyük bir özellikle gençlerden önemli bir ilgi olduğunu da söyleyeyim.
Doğan: Evet onu söylemeyi unuttum. Biz aynı zamanda bu perşembe etkinliklerinin yanı sıra, devrim 7 Kasım’da gerçekleştiği için 7 Kasım’a özel bir sempozyum koyduk iki oturumluk. Hafta içi gündüz saatlerinde 13.30’da başlayıp 18.00’da biten bir sempozyum olmasına rağmen ve çok da rağbet beklememize rağmen salonumuz tıklım tıklım doldu. Bundan dolayı buradan bizi izleyenlere de teşekkürü bir borç bilirim. Gündüz saatlerinde hafta içi yapılan bir etkinliğin bu kadar ciddi bir karşılık bulması kamuoyunun merakını bir şekilde gösteriyor.
Ö: Evet bu da çok hoş bir şey.
Can: Sizi yolcu edelim o zaman biz.
Ö: Ben Doğan’ı sana emanet ediyorum Can. Emin ellerde kalıyor. Hoşçakalın. Birazdan çıkıyorum.
Can: Biz devam edelim. Biraz beylik bir soru olacak ama 100. yılında nasıl görmemiz lazım anlam ve önemi bağlamında Ekim Devrimi’ni diye başlayabiliriz belki de.
Doğan: Ekim Devrimi ve en genel anlamında 1917 devrimi demek daha doğru olur tabii ki. 1917 Şubat devrimi kendiliğinden çok ciddi bir patlama sosyal patlama olarak ortaya çıkıyor. Ve nihayetinde çok ciddi 1917 boyunca gerçekleşen çalkantılı bir sürecin ardından Ekim’de Bolşeviklerin iktidarı ele alıp yeni bir rejim, yeni bir düzen kurdukları bir dönüm noktası gerçekleştiriyor. Bunun için 1917 devrimleri hem Rusya tarihinde ama aynı zamanda da hem dünya tarihinde çok önemli bir kırılma noktası oluyor. 20. Yüzyıla baktığımızda en genel anlamıyla soğuk savaşı filan da göz önünde bulundurursanız iki kutuplu dünyayı aslında bütün kendinden sonraki yüzyılı, tarihi belirleyecek bir dönüm noktası olduğunu söyleyebiliriz. Rusya dünya için artık en önemli ülkelerden biri haline geliyor.
Kendine has bir kapitalistleşme, proleterleşme
Can: Dün Ahmet İnsel’le de bu konu hakkında konuştuk. O biraz daha tarihi bir 10-12 sene öncesine alarak 1905 devrimi ile birlikte görmemize yardımcı oldu. 1905 devrimi sırasında yani 1905 yılında, eski Rus takvimine göre 9 Ocak olan, 22 Ocak 1905 günü Georgy Apollonovich Gapon adında bir papazın önderliğinde 140 bin işçinin Çar’a dilekçe vermek için kışlık saraya yaptığı yürüyüşte askerlerin açtığı ateşle binden fazla işçinin ölmesi ile 1905 devriminin ilk adımı başlıyordu. Bundan biraz bahsettik. Bunun daha böyle bir anda çıkan bir devrim olduğundan bahsetmişti Ahmet İnsel yanlış aktarmıyorsam. 1917’nin bu sürece gelirken üzerinden geçilen yollarla beraber daha sistematik işleyen bir durum olduğundan da bahsetmişti. 1905 üzerinden de, o süreç üzerinden de daha doğrusu, 1917’ye giden süreç üzerinde ne gibi izler görebilmemiz mümkün peki?
Doğan: Şimdi Rusya kendine özgü bir tarihe sahip oluyor özellikle 19. yy’nin sonlarından itibaren. Diğer ülkelerle karşılaştırdığımızda çok kendine has bir kapitalistleşme, proleterleşme ve sanayileşme deneyimi gerçekleştiriyor. Özellikle sanayileşme hamlesinde geç kalmış olması dolayısıyla. Hem devletin yapmış olduğu devasa sanayi alanındaki kamu yatırımları hem de yabancı sermayenin girişimi ile gerçekleşen yatırımlar, Rus Çarlığının biraz geri kalmış olmasının da vermiş olduğu teşviklerle Rusya’da çok hızlı ve çok devasa bir kapitalistleşme hamlesi yaşanıyor ve bu kapitalistleşme hamlesi ancak emsallerine İngiltere gibi daha gelişmiş ülkelerde karşılaşabileceğimiz sanayi komplekslerinin ortaya çıkmasına yol açıyor. Bu devasa yatırımlar belki Kıta Avrupa’sında bir çok ülkede görmeyeceğiniz bir işçi yoğunlaşmasını getiriyor bir takım önemli kent merkezlerinde. İçerisinde on binlerce işçinin çalıştığı fabrikalarla karşılaşılmaya başlanıyor ki bu Kıta Avrupa’sında bile Almanya’yı biraz hariç tutarsak son dönemlerinde çok yaygın bir şey değil. Ancak İngiltere’de karşılık bulabileceğimiz…
Öyleki literatürde şey denir yani Manchester’a benzeyen Rusya’da o zamanın son teknolojisini kullanan büyük işletmelerin ortaya çıkmaya başladığını görüyoruz. Bir işletmede binlerce işçinin çalıştığını da göz önünde bulundurduğumuzda çok ciddi bir sınıf probleminin ortaya çıktığını görüyoruz. Yine aynı benzer bir şekilde Rusya’da toprak sorunun, köylü sorunun çok halledilememesinden dolayı iki önemli sınıfta hem işçiler arasında hem köylüler içerisinde çok ciddi bir sınıfsal huzursuzluk olduğunu görüyoruz. Bu da Rusya’da kendiliğinden büyük kitlevi hareketlerin ortaya çıktığını ve buna akabinde paralel olarak da bir takım entelektüel ideolojik akımların güç kazandığını ve bunların siyasal olarak da örgütlenmeye başladığını görüyoruz 19. yüzyıl sonları ve 20. yüzyıl başlarında. Bunun için Rusya’da hem çok radikalleşen ve kitleselleşen bir kendiliğinden toplumsal hareket var, buna paralel olarak gerçekleşen çok ciddi bir ideolojik tartışma ve ona paralel de giden bir siyasal örgütlenme mücadelesi var. Bunlar Rusya’da siyasal ve toplumsal hayatı Kıta Avrupa’sındaki diğer ülkelerle karşılaştırdığımızda biraz ayrıksılaştıran da bir hal almasına sebebiyet veriyor.
Bir taban örgütlenmesi olarak Sovyet kurumu
Can: Bu siyasi tartışmaların içerisinde kimler var?
Doğan: Bu siyasi tartışmaların içerisinde bildiğimiz aşina olduğumu bütün politik gelenekler olmasına rağmen özellikle sosyalizmin içerisindeki çok farklı damarların, ekollerin ortaya çıktığını, çok canlı bir entelektüel siyasal tartışmanın ortaya çıktığını ama bu tartışmanın ötesinde de çok ciddi bir siyasal strateji taktik tartışmasının çok fazla ön plana çıktığını, Marksizm’in bunun içerisinde doğup yavaş yavaş gelişmeye başladığını görüyoruz ve bu tartışmanın da hızlı bir şekilde kitlelere mal olmaya başladığını görüyoruz ki 1905 bu anlamda önemlidir.
İki kurumu doğuruyor bu süreç. Bunlardan biri anayasa tartışmaları çerçevesinde Duma’nın ortaya çıkacak olması devrimden sonra yani bizim anlayacağımız şekilde meclisin temsili bir kurumun, parlamentonun ortaya çıkması. Ama en az onun kadar önemli ve onunla paralel bir şekilde kendiliğinden, toplumun aşağısındakilerin, işçilerin öncülük ettiği Sovyet kurumunun ortaya çıkması. Yani bir özyönetim organı olarak, demokratik bir kurum olarak, bir taban örgütlenmesi olarak Sovyet’in, yani şuraların ortaya çıkması. Duma ile meclisle birlikte Rus siyasal hayatında önemli bir rol oynamaya başlaması.
Aslında en büyük kırılma ve dönüm noktalarından bir tanesi bu ki bu iki olgunun daha sonra 1917’de de önem kazanacağını ve her devrim süreciyle bizim aşina olduğumuz “ikili iktidar” olgusunun bu iki kurum üzerinden ortaya çıkacağını Şubat Devrimi ile birlikte görebiliyoruz. Yani 1905’den sonra ortaya çıkan aktörlere baktığımızda temelde bunları görüyor diyebiliriz.
İkili iktidar
Can: Bu ikili iktidar olgusundan da biraz bahsetmek ister misiniz, tam olarak ne manaya geliyor?
D: Evet. Aslında bu son Toplumsal Tarih'teki yazımda da, demin bahsettiğim dosyada yayınlanan yazımda da üzerinde durduğum bir konuydu. Yine Perşembe konuşmaları çerçevesinde gelen misafirlerimiz bir şekilde hatırlayacaktır. Bu konu üzerinde durmaya çalıştım. Makalem aslında 1917 Devrimleri ve İşçi Sınıfı başlıklıydı. Ama aslında temel vurgusu ikili iktidara ilişkin bir tartışmaydı.
1917 devriminden sonra bizim bildiğimiz aşina olduğumuz bütün modern devrimlerde ortaya çıkan bir olgudur ikili iktidar. Yani bir eski rejimin içinden bir şekilde çıkmış, devrim sürecinde ortaya çıkmış bir iktidar odağıyla; öyle ya da böyle eski rejimi bir şekilde temsil eden iktidar odağıyla, yeni doğmakta olan, gelişmekte olan, olmakta olan devrimin aslında aktörlerini ve temsilcilerini barındıran başka bir iktidar odağının ortaya çıkması ve bu iktidar arasındaki mücadelenin sonucu tayin etmesi.
Eğer yeni bir rejim için mücadele edenlerin ortaya çıkardıkları iktidar müstakbel iktidar odağı muzaffer olursa orada devrimin başarılı bir şekilde gerçekleştiğini; başaramazsa, başarılı olamazsa yani devrimi nihayetine erdiremezse de devrimin yenilgiye uğradığını gördüğümüz bir denge durumu aslında. Bir güç dengesi durumu. Bu 1917 şubat devriminden sonra geçici hükûmette temsiliyetini bulduğu bir odakla demin de bahsettiğimiz taban örgütlenmesine dayanan, özyönetim örgütü olan Sovyetlerin karşı cephesinde durduğu bir ikili iktidar durumu ortaya çıkacaktır.
Ama bu geçici hükümetin çok bir kıymeti harbiyesi olmadığı için, kerameti kendinden menkul bir odak olduğu için hızla güç kaybedecektir ama asıl güce ve temsiliyete sahip Sovyetlerin ise yavaş yavaş toplumda iktidar olacağı, Sovyetlerdeki iktidar mücadelesinin sonucu tayin edeceği bir sürecin yaşandığını göreceğiz ki Ekim de zaten Sovyetlerin Bolşevikleşmesi ve Bolşeviklerin Sovyet’te ve toplumsal olarak siyasal olarak iktidar olmalarıyla ekim ayından çok operasyonel bir adımla iktidarı fethetmelerinin gerçekleşme tarihidir aslında. İkili iktidar kabaca bu.
Sovyetlerin Bolşevikleşmesi
C: Bu süreç içerisinde, bu Sovyetlerin Bolşevikleşmesi süreci içerisinde hangi aktörlerden bahsedebiliriz? Sadece Sovyetler içerisinde değil aynı zamanda diğer düşünce akımları içerisinde de ön plana çıkan aktörlerden bahsediyorum.
D: Güzel. Şimdi Rusya’da devrim öncesinde 2-3 temel akım var, sosyalist hareket içerisinde. Bunun dışında liberaller de var elbette Kadetler denilen ama bunlar daha çok fazla toplumsal tekabüliyeti olmayan düşünce akımları. Toplumsal tekabüliyeti olmaya başlayan akımlar bir popülist akımlar, halkçı, köylülüğe dayanan, köylülüğün toprak haklarına ilişkin mücadele veren ve Rusya’da köylülüğün içerisinde mevcut olan komünlere, bir takım modernite öncesi dayanışma ilişkilerine de dayanan, unsurlara dayanarak Rusya’da sosyalizmin kurulacağını düşünen bir damar var. Bu zaman içerisinde Sosyalist Devrimciler adını alacak bir siyasal partiye yol verecek; Çernov gibi ki 1917’ye kadar aslında Rusya çapında en örgütlü grup da bu Sosyalist Devrimciler. Bunların yanında daha marksizan ve Marksist akımlar ortaya çıkacak ki bunlar daha sonra Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisini kuracak. Bu işçi partisinin içerisinde de bizim daha çok Bolşevikler Menşevikler diye bildiğimiz iki tane hizip ortaya çıkacak ve bunlar daha sonra kendi içlerinde ayır ayrı parti haline gelecekler. Bizim bildiğimiz daha çok tarihten okuyucularımızın belki gördükleri, aşina oldukları Bolşevikler, Menşevikler bu Marksist düşünce akımının içerisinden gelip Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi içerisinde örgütlenen iki hizip içerisinde görüyoruz. Bunların gerçekleştirdiği tartışmalar ve bunların tarihi de aslında 1917’nin sonucunu tayin edici tartışmalar olacak. Bunların dışında bir de önemli anarşist damar var tabii. Rus anarşizmi de anarşizm tarihi içerisinde çok müstesna bir yeri olan bir akımdır. Orada çok farklı eğilimler var tabii ki. Kropotkin’den Bakunin’e kadar çok değişik isimler var. Yine Rus Marksizm’i içerisinde Lenin, Plekhanov, Markov gibi önemli isimler var. Sosyalist devrimciler açısından da Çernov’u hatırlayabiliriz. Bunlar devrimin temel aktörlerini ve siyasal akımlarını ideolojilerini bir şekilde oluşturuyorlar.
C: Açık gazetenin yeni köşesinden bahsediyoruz yeni radyosunu açan dinleyicilerimiz için hatırlatalım. Bundan sonra bu senenin sonuna kadar Çarşamba günleri Ekim devrimin 100. Yılını kendi içimizde Doğan Çetinkaya ile birlikte tartışmaya devam edeceğiz. İlk programımızın ortasından Ömer Madra gitti ama yakın zamanda geri dönecek. Önümüzdeki hafta itibariyle devam edeceğiz aynı şekilde onun katılımı ile beraber. İlk programda biraz alt yapısında neler olduğunun özetini geçmeye çalıştık. Biraz ağza bir parmak bal çalmak gibi oldu, kısa bir söyleşi oldu ama önümüzdeki programlarda da biraz daha detaylı olarak değinebilme fırsatı bulacağız hem öncesine hem sırasında hem de Ekim devrimi sonrasındaki hem Rusya’nın hem dünyanın şekline dair neler olup bittiğini tartışabilme fırsatı bulacağız. Şimdilik çok teşekkür ederim Doğan Bey.
100. YILINDA EKİM DEVRİMİ SÖYLEŞİ DİZİSİ
1- 1917 Devrimi'ne Giderken Çarlık Rusyası
3- Şubat'tan Ekim'e Devrimin Yılı
4- 1917: Devrimler Tarihindeki Yeri ve Ekim/Şubat İlişkisi
5- 1917'ye Giderken Rusya'da Siyasal Düşünce ve Tartışmalar