* Yayın tarihi - 13 Aralık 2017
1917’ye ilişkin literatüre ve tarih yazımına kabaca bakıldığında şöyle bir seyir izlediği görülür. İlk önce devrimi yaşayanların ve şahit olanların oluşturdukları literatür çıkar karşımıza. Daha sonra 1960’ların sonuna kadar ana anlatıyı belirleyen ve Soğuk Savaş döneminde şekillenen Sovyetler Birliği’nin resmi anlatısı ve “liberal” olarak tanımlanan anti-komünist tarih yazımı. Bu iki damarın yavaş yavaş 1960’ların sonundan itibaren gözden düşmeye başlaması ile ortaya çıkan “Revizyonist” okuldur hem Komünist dünyada hem de Kapitalist.
En temel eserlerini 1970’li ve 1980’li yıllarda veren Batı'daki Revizyonist okul aslında 1917’nin sosyal tarihine odaklanan bir külliyat oluşturur. Bu daha çok Sovyet Rusya dışında gelişse de Kruşçev dönemi ile başlayan bir değişimi Sovyetler Birliği'nde de gözlemek mümkün. 1950’li yıllar ile birlikte Sovyetler Birliği’nde de farklı yaklaşımlar görülmeye başlar.
1989’da Doğu Avrupa’daki rejimlerin, 1991’de de bizzat Sovyetler Birliği’nin çökmesinden sonra ise tekrar anti-komünist literatürün küllerinden doğuşuna şahit olunur. Bunun yanında aynı dönemde post-modernist entelektüel modanın da etkisiyle kültürel çalışmaların ve dil tartışmalarının revizyonist ekolü başka bir hale dönüştürdüğü gözlenir. Programda bu bağlamda gelişen tarih yazımının serencamı üzerinde konuştuk.
Bu konu da büyük oranda 20. yüzyılı kapsadığı için programa 20. yüzyıla sesini veren önemli gruplardan bir tanesi olan The Beatles'tan "Back in the USSR" şarkısı ile son verdik.
(100. Yılında Ekim Devrimi - Tarih Vakfı’nın Katkılarıyla)
Ömer Madra: Doğan hoş geldin merhaba.
Doğan Çetinkaya: Merhabalar hoş bulduk.
Can Tombil: Hoş geldiniz.
Ö: Ekim devriminin 100. yıl dönümünde yaptığımız programlardan bir diğeri daha yılsonuna kadar devam ettireceğimiz. Bugün neyi konuşuyoruz.
D: Bugün ben yalnızım. 1917’nin hikayesini konuşacağız. 20. Yüzyıl boyunca yani 1917 devriminden sonra Şubat ve Ekim devriminin tarihi ve hikayesi nasıl anlatıldı ve nasıl yazıldı daha çok bunun üzerinde duracağız.
İsterseniz hemen başlayalım. 1917 Devrimi hakkında ilk yazılan çizilenlere baktığımız zaman (ki bunlar uzun süre bu hikâyenin anlatılmasında ve yazılmasında bu bir şekilde ona kaynaklık edecek); nedir o? O da 1917 Şubat ve Ekim devrimlerini yaşayanlar, hatta yapanlar ya da onlara şahit olanların anlattıkları.
Dediğim gibi 1917 üzerine literatürün önemli bir bölümünü uzunca bir süre bu anlatıların oluşturduğunu görüyoruz. Yani 1917 devrimi sırasında Çarlık Rusya’sında olan ya da Çarlık Rusya’sını çok yakından takip eden insanların yazıp çizdikleri ya da bu devrimin içerisinde bir aktör olarak bu devrime katılmış liderler, onun kitlesini oluşturmuş sıradan insanların yazıp çizdikleri.
Bunlar ne olabilir; hatıratlar, yaşanan deneyimler, görüp ettiklerini aktarma biçiminde gazetecilik faaliyeti olabilir ya da yaşanan sürecin bir muhasebesini çıkarmaya çalışan insanların yazıp ettiklerinden oluşur.
1917 devrimlerine ilişkin bu literatür, bu külliyat, daha çok hatıra, değerlendirme, yaşayanların, görenlerin ve ona katılanların yazıp çizdikleri. Uzun bir süre de bu devrime ilişkin yazılan çizilenlere de kaynaklık teşkil edecek.
Hem onun hikayesini kendi penceresinden anlatacak katılanların yazıp çizdikleri hem de daha sonra 1917’den 10, 30 sene sonra özellikle 1950’lere kadar bu konu hakkında kalem oynatanların çalışmalarına kaynak olarak kullanacakları ana literatürü oluşturduğunu söyleyebiliriz.
Fakat bu ona şahit olanların yazıp çizdiklerinin bazıları çok fazla ön planda olacak ve hatırlanacak bazıları ise ortadan kaybolacak ve unutulacak.
Nasıl ayırt edebiliriz?
Daha çok devrime liderlik yapmış, devrimin daha sonra ortaya çıkan gelişmelerinde rol sahibi olmuş önemli şahsiyetlerin yazıp çizdikleri su üzerinde kalacak. O devrime katılmış sıradan insanların tanıklıkları anlattıkları ve daha çok da gazetelerde o dönemin süreli yayınların bir şekilde kalmış ya da el yazmaları olarak, çok fazla dağıtım imkanı olmayan küçük kitapçılarda kalmış olan risale tipi külliyat ise unutulacak. Daha çok arşivlerde kütüphanelerde kalacak.
Bundan dolayı devrime katılan önemli sayıda insanın yazıp çizdikleri unutulacak; ta ki 1960’a kadar. İlk külliyata baktığımızda göze çarpan ilk nokta bir şekliyle bu. Yani devrimi yapan ve katılanların yazıp çizdikleri.
Sovyetler Birliği’nde resmi ideolojinin ortaya çıkışı
Ö: Burada tabii önemli bir kırılma noktası diyebilir miyiz bilmiyorum ama başta Troçki gibi önde gelen liderler olmak üzere onların sonra tarih sahnesinden bir şekilde silinmeleri durumu var Stalin döneminde.
D: Ona çok hızlı bir şekilde geleceğiz. Tam da bu literatür mesela İrak Çeretelli’nin yazdıkları işte sağ Menşevik, daha önce programlarda değindiğimiz Nikolai Sukhanov gibi sol Menşevik, Menşevik enternasyonel olarak bilinir ya da Alexander Şiliapnikov gibi 1917 sırasında Petrograd’daki Bolşeviklerin merkez komite üyelerinden veya Viktor Çernov Sosyalist Devrimcilerin liderlerinden.
Bunlar birtakım liderlikler, Kerenski gibi başbakanlık yapacak programda çok fazla adı geçti yine Troçki. Bu dönemde bu şahsiyetlerin yazıp çizdikleri ön plana çıkacak.
Fakat biliyorsunuz 1917 üzerine yapıyoruz biz bu programı ama aslında devrim tarihi söz konusu olduğu zaman daha önceki programlarda biraz değindiğimiz gibi bu tarihi genişletmemiz gerekiyor.
Aslında 1917’den sonra 1922 yılının sonlarına kadar sürecek bir iç savaş yaşanacak Rusya’da. Devrimin kaderini ve daha sonraki gelişmeleri de belirleyecek bu iş savaş olacak. Kızıllarla beyazlar arasındaki mücadele.
Bu 1922 yılında Bolşevikler tarafından kazanılan iç savaştan sonra özellikle 1923 ile 1928 arasında NEP denilen savaş komünizminden sonra daha liberal olarak adlandırabilecek, piyasa mekanizmalarına biraz cevaz veren, küçük mülkiyete serbestlik tanıyan ve pazar ilişkilerinin önünü açan çünkü yıkılmış bir ekonomi ve tarumar olmuş bir ülkenin yeniden ayağa kalkabilmesi için özellikle Lenin’in de öncülük edebileceği yeni bir ekonomi politik gelecek.
Devrim tarihinin kronolojisi açısından da anlamlı. Fakat bu süreç 1928’de özellikle Stalin’in, Lenin 24’de ölmüştü, 28’de Stalin’in müdahalesi ile ortadan kaldırılacak ve 29’dan sonra büyük sanayileşme ve kolektivazasyon hareketi olarak bilinen tipik 30’larda göreceğimiz Stalin’in artık Stalinist düzenin hakim olabileceği bir düzene geçilecek.
İşte tam bu noktada dünyada bu ilk ele aldığım külliyatın ardından yeni bir literatür ortaya çıkacak.
Bunları da iki başlıkta toplayabiliriz.
Bunlardan bir tanesi Sovyetler Birliği’nin resmi tarihinin yazılması. İkinci başlıkta tam da aslında bunun aynadaki yansıması olan batıda kapitalist dünyada bir şekilde ortaya çıkmış soğuk savaş döneminin anti komünist literatürü. Aslında bu iki literatüre baktığımız zaman hemen hemen aynı şeyleri söyleyip fakat farklı sonuçlar. Birisi tu kakalarken bir tanesinin yücelttiğini görüyoruz. Bu tam sizin söz ettiğiniz olay Sovyetler Birliği’nde resmi ideolojinin ortaya çıkışı ve daha çok 29’lardan sonra ortaya çıkan fenomen görüngü.
“Sovyetler Birliği Komünist Partisi Bolşevik Tarihi - Kısa Ders”
Ö: 1984 romanında George Orwell’in de bence oldukça başarılı bir şekilde çizdiği gibi doğrudan doğruya yeni bir yazılımına doğru gidiliyor.
D: Dünyada aslında çok tipik bir şey biliyorsunuz. 1930’lar dünyada totaliter ve otoriter rejimlerin çok fazla ön plana çıktığı, yaygınlık kazandığı ve özellikle ulus devletler çağında, Sovyetler Birliği tabii bunun bir parçası değil ama bunların hepsinde bir resmi ideolojinin ortaya çıktığını görüyoruz.
Sovyetler versiyonu ilginç. Çünkü Sovyetler Birliği’nde ana kitap resmi ideolojinin Sovyetler Birliği Komünist Partisi Bolşevik Tarihi Kısa Ders adlı kitap. Bu Türkçeye de hızlı bir şekilde çevriliyor. Daha önce bilmiyordum ilk Türkçeye çevirisi Türkiye Komünist Partisi tarafından 40’da gerçekleştiriliyor ama bizim daha çok yaygın olarak bildiğimiz ve sahaflardan görebildiğimiz kitap 1970’de Proleter Aydınlık dergisi tarafından yayınlanan “kısa ders” adlı kitap.
Bu aslında Sovyetler Birliği’nin resmi görüşü bir dönem için. Bu kitabın oluşma şekli de çok ilginç. Sizin demin vurguladığınız silmelere ve seçmelere dayanan bir kitap. Zaten kitap 1938 yılında ilk defa Rusça olarak yayınlanacak. Bu kadar geç tarihte yayınlanması ise tam da dönemin iç şartları ile ilişkili. Böyle bir kitabın yazılmasının amacı kitap yayınlandıktan sonra 1 Ekim 1938’de Stalin’in kitapla ilişkin yaptığı konuşmada açıkça görülüyor. Stalin diyor ki bu kitap çok önemliydi, çok ihtiyacımız vardı. Çünkü devrim ve özellikle Bolşevik partinin tarihi hakkında çok fazla tevatür yayın vardı. Bu çok ciddi kafa karışıklığına yol açıyordu diyor bu konuşmasında. Hatta kendi ifadesiyle halkın kafasında bir kaos yaratıyordu diyor.
Ö: Hepsini düzeltti.
D: Evet düzeltmek gerekiyordu ama o kadar kolay değil bunun düzeltilmesi. Çünkü neden? Bir kere bu Bolşevik Komünist Partisi merkez komitesi tarafından atanan bir komite tarafından kaleme alınıyor.
Daha çok dünyada ve Türkiye’de de yazarının Stalin olduğuna dair damgalayan birtakım kitaplarda var. Aslında yazarı Stalin değil. Stalin sadece buna ön ayak oluyor ve yazılmasına vesile oluyor ama tabii ki onun mihmandarlığında ve onun çıkartmaları ve tashihleriyle bir şekilde sona erecek ama başka bir komisyon tarafında yayınlanıyor.
Fakat 1930’lar Sovyet Rusya’da çok ciddi siyasi tasfiyelerin olduğu, çok önemli bir politik kıyımın gerçekleştiği yıllar. Bundan dolayı kitabın basılması devamlı erteleniyor. Çünkü kitapta adı geçen insanlar tasfiyeye uğruyor. Sadece kitapta adı geçen devrim süresinde rol oynamış insanların silinmesi değil tarihten sürekli olarak, çünkü çok ciddi hızlı bir tasfiye oluyor. Komisyonun içindeki bazı üyeler de tasfiye uğradığı için kitabın baskısı için çok gecikecek.
Ö: Hafıza deliğine gidiyor isimler.
D: Aynen öyle. 1938’de yayınlanıyor kitap ama 1938’den sonra da tasfiyeler sürdüğü için kitap tadil edilmek zorunda kalacağı için ilk baskıları piyasadan çekilmek zorunda kalıyor Sovyetler’de ve düzelttiriliyor.
Mesela kitapta Ezhov adlı zaman için önemli bugün unutulmuş bir figür, kitap yayınlandıktan iki sene sonra kitaptan adı çıkarılması gerekiyor. Bunun için kitap tekrar basılmak durumunda kalıyor, bundan dolayı bir gecikme söz konusu resmi tarihte.
Fakat sonuç itibariyle 1930’lardan sonra Sovyet Rusya’daki 1917 resmi anlatısını kodlayan, referans noktalarını oluşturan temel kitabımız, Stalin döneminde aslında bu.
Bu kitabın vurguları ne? Kitabın vurgularında iki ana başlık olduğunu görüyoruz. Başından sonuna kadar, öncesiyle sonrasıyla bu devrimi gerçekleştiren Bolşevik Partisi.
Bolşevik partisinin liderliği her şeyden önce Şubat devrimi dahil olmak üzere her şeyi öngörmüştü. Hazırlık yapıyordu, örgütleniyordu, halkı örgütlüyordu ve sonuçta Bolşevik partisi önderliğinin liderliği çerçevesinde 1917 devrimi gerçekleştirmişti.
Bunun dışındaki gruplar, insanlar, sıradan insanlar, işçiler köylüler dahi liderliğin açıkça emir ve komutası altında hareket eden kitleye bir şekliyle dönüşmüş oluyordu.
Çok fazla da adları açıkçası geçmiyordu. Onun dışında da ikinci vurgu zaten Bolşevik parti tarihsel bir zorunluluktu. Bıraksa tarihin akışı zorunlu olarak böyle yapılacaktı.
Ö: Ben bir ufacık şey ekleyeyim burada izninle. Lenin’in ünlü fotoğraflarında da değişiklik yapılıyor. Kitlelerin önünde yaptığı konuşmada kürsüden, kürsünün hemen altında Troçki bulunuyor, o yok mesela siliniyor.
D: Birçok şahsiyet siliniyor. O zamanın teknolojisi kullanılarak onlar fotoğraf ve görsel kalıntılardan dahi ortadan kaldırılarak siliniyor.
Bu aslında resmi tarih. Bu resmi tarih gündemdeyken Batı’da da demin bahsettiğim özellikle Sovyet Rusya’dan kaçmak zorunda kalmış, Bolşevik olmayan sosyalist örgütlerin liderlerinin yazıp çizdikleri veya bu devrimden batıya kaçan önemli sayıda insan var, onların yapıp ettikleri de soğuk savaş döneminde anti komünist denilen liberal okulun anlatılarına kaynaklık teşkil edecek.
Orada da yine çok benzer argümanlar. 1917’yi yapan Bolşeviklerdi. Özellikle onların liderleri Lenin gibi. Onlar da başından beri totaliter baskıcı bir rejim kurmayı hedefliyorlardı. Onun için 1917’de olan olay bir Alman komplosu değilse, ki Batı’da çok yaygın görüştü. Aslında 1917’de devrim olmamıştı bu Almanya’nın bir komplosuydu. Almanya’nın komplosu değilse de 1917’de Şubatta öyle ya da böyle bir devrim olmuştu.
Fakat daha sonra Bolşevikler özellikle liderler diğer gruplar, sıradan insanların, kadınların, askerlerin, işçilerin yapıp ettiklerinin tamamen gözardı edildiği, olan gerçekleşen her şeyin Bolşevik liderlik tarafında yapıldığının altını çizen ama bunun da kötü olduğunu söylenen.
Bunun bir darbe ya da bir şekliyle Bolşevik komplosu olduğunu düşündüğü için de gündemde kalabilmesi, kendini devam ettirebilmesi için mutlaka manipülasyona, propagandaya ve teröre başvurmak zorunda olan bir rejimle karşı karşıya olduğunu vurgulayan bir soğuk savaş literatürü olduğunu görüyoruz ki bu literatür 1950’lerden sonra iki tarafta da sorgulanmaya başlayacak.
Ö: Tam bir paralellik var değil mi? Birebir ayna.
D: Bu literatür hem Sovyet Rusya’da hem batıda 50’lerden sonra sorgulanmaya başlayacak.
İlk sorgulanmayı gerçekleştirecek yer Sovyet Rusya’da özellikle Stalin sonrası dönemde Kruşçev’den sonra biliyorsunuz Sovyet Rusya tarihinde de önemli öz eleştiriler ve dönüşümler geçekleştirecek.
Tam bu 1950’lerdeki dönüm noktasında birtakım tarihçiler çok da resmi anlatıyı sorgulamadan fakat zamanla karikatür haline gelmiş, hatta zaman zaman absürt bir hal alan anlatıyı daha detaylı incelikli hale getirmek için birtakım çalışmalar yapıyorlar.
Aslında mükellef tarihçilik örnekleri ortaya çıkarıyorlar. Bunlardan en ünlüsü Burdzhalov.
Burdzhalov diyor ki biz bakıyoruz tarihsel şeylere, Bolşevik tarihine kendi arşivimize bu Şubat devrimi öyle de çok planlanmış Bolşeviklerin önderlik ettiği bir devrim değil, kitlelerin kendiliğinden ayaklanması ve hatta nisana kadar Lenin’in etkisinden de çok bahsedemeyiz.
Bu kötü ya da iyi bir şey değil. Lenin sonra müdahale ediyor ve ekime seyrediyor şubat devrimi gibi çok nüanslı çok da resmi anlatıya absürt ters gelmeyecek bir çıkış yapıyor.
Resmi gazetede önemli bir makale kaleme alıyor. Fakat Burdzhalov vakası denilen bir olaya, her ne kadar Stalin sonrası dönemde de yaşasak sebebiyet veriyor ve işini kaybediyor. Çok ciddi bir baskıya uğruyor. Çünkü liderliğin konumunu devrim içerisinde sorguladığı için.
Fakat 1950’ler yine de başka bir dönem olduğu için 1959’da profesörlüğünü geri alarak kitabını da 67 yılında Rusya’da yazabiliyor, 60’ların sonunu beklemek zorunda kalacak ama hem Rusya’da hem de Rusya dışında batı dünyasında çok ciddi bir ses getirecek önemli bir revizyon oluşturacak tarihte.
Batıda ise özellikle 1960’larda, daha öncesinde Richard Pipes, Robert Conquest gibi isimlerin ki bunların bazıları Türkçeye çevrilmiştir. Özellikle Robert Conquest önemli bir anti komünist. Bu anti komünist yazarların en büyük özellikleri Amerikan dış politikası ile çok ilişkili oldukları için Türkiye gibi Amerika’nın çerçevesinde yer alan resmi olarak ülkelerde ittifak silsilesi içerisinde, bunlar diğer ülkelerde etkili oluyorlar.
Conquest mesela 60’li yıllarda kitapları Türkçeye de çevriliyor. Fakat 1960’ların sonunda özellikle Batı’da sosyal, toplumsal tarihle kendi tarih yazımını da çok derinden etkileyen yazarlar ortaya çıkıyorlar ve şu soruyu soruyorlar, bir küçük grup dünyayı bu kadar etkilemiş büyük devasa bir tarihsel olguyu bu kadar nasıl belirlemiş olabilir? Diğer sıradan insanlar, toplumsal sınıflar bundan nasıl azade olup kenarında kalmış olabilir ve bir rejim sırf baskı ve terör politikalarıyla nasıl bu kadar uzun süre güçlü olarak kalabilir? Bunu anlamak için bizim bunun toplumsal kökenlerini araştırmamız lazım diyorlar ve 1970’lerin sonundan itibaren özellikle 80’lerde, bu da tarihin bir ironisi, rejim çökmekteyken rejime ilişkin önemli çalışmalar yapılmaya başlıyor ve soğuk savaş literatürünün çok radikal bir şekilde eleştirildiğini görüyoruz bu literatür tarafından. Bu literatürün yaptığı çalışmalarda da asıl vurgu liderlik ve Bolşevik partiden daha çok kadınlar nasıl rol oynamıştır, işçi sınıfının rolü devrimde neydi gibi daha çok toplumsal şartlara ilişkin çalışmalara odaklanmak oluyor ve soğuk savaş dönemindeki hem Sovyetlerdeki anlatıcıyı ham de batıdaki anti komünist anlatıyı çok derinden eleştiren bir literatür ortaya çıkıyor. Bugün bizim ayrıntılara dair en fazla bilgiye sahip olmamızı olanaklı kılan da bu revizyonist literatür oluyor.
Ö: Mesela bu Edward Hallet Carr, St Thomson gibi önemli tarihçilerin anlatılarının ne rolü var?
D: Çok güzel bir soru, önemli. Çünkü tam anlattığım şeylerle çelişen yazınlar bunlar. Batıda Carr gibi, Moshe Levy gibi önemli isimler 40’larda ve 50’lerde önemli çalışmalar yapıyorlar bugün Türkçede de bulabileceğimiz. Bunlar ayrıksı çalışmalar. Herhangi bir kampta yer almayan çalışmalar. Ne anti komünist ne Sovyet resmi literatüründe, ki bunlar daha çok ABD ve İngiltere’de ortaya çıkmış tarihçiler. Bunlar anti komünist liberal ekol tarafından bir kere Sovyet tezi olarak kabul ediliyor ve batı dünyasında mahkum ediliyorlar. Çünkü Sovyetler Birliğine sempatik yaklaştığı, tu kakalamadıkları için. Bu literatür aslında revizyonist tarih yazımının öncüleri ve ilk habercileri. İki dünyada da var olan resmi anlatının dışında bu devrimi anlamak için önemli çalışmalar yapmış bu isimler ama bunların da kaynak sıkıntısı çok bariz olduğu için, o dönemde çok sınırlı sayıda kaynağı kullanabilecekleri için aslında çok da muazzam çalışmalar gerçekleştirmiş olmayıp, sadece var olan ortamda daha serin kanlı analizler yapmaya imkan veren bir literatür oluşturuyor bunlar da kendi içlerinde ama bunların da kullandıkları kaynaklar o zamanın temel kaynakları.
Bir Sovyetlerden kaçmış olanların söyledikleri, Sovyetler Birliği’nin resmi gazetede yayınları ve yayınlamış olduğu tarihçeler ve de anlatılar, hatıratlar. Bunların dışına çıkamadıkları, Sovyetler Birliği’ndeki arşivler açık olmadığı için onlar da sonuçta benzer kaynaklardan ama üçüncü bir yol, anlatı ortaya çıkmış durumda.
Arşivler
Ö: Bu çok önemli ama bugün yaslanabileceğimiz gerçekliği yakın olanlar da bunlar gibi geliyor insana. Orwell’in de gazeteci olarak yazdıkları çok ilginç tabii.
D: Belki de 1970’lerdeki insanlara hem çalışmalar hem Oewell gibi şahsiyetlerin yazıp çizdikleri bu ilhamı veriyor, bu tür soruları sorduruyor. 70, 80’lerden sonra özellikle Sovyetler Birliği’ndeki arşivlere ilişkin idari kısıtlamaların genişlemesi ile birlikte muazzam bir kaynak yığını ile karşılaşıyor tarihçiler. Sıradan insanların seslerine ulaşabiliyorlar. Toplumsal, kültürel tarih alanında çalışmalar yapmak daha imkan dahilinde olmaya başlıyor. O tarihten itibaren de muazzam bir külliyat ortaya çıkıyor, ne zamana kadar 1989’a kadar. Zannedilir ki 1989 oldu Sovyetler Birliği çöktü, 1991’de çöktü. 89’da doğu bloğundaki ülkeleri bir şekliyle çöküyor. 91’de Sovyetler Birliği çökünce insanlar zannediyor ki çok daha büyük arşivler tamamen açılacak. Tam tersi 1991’den sonra bu büyük atılım hız kesiyor. Çünkü 91’den sonra Sovyet Rusya’da hakim olan anti komünizm olduğu için tam soğuk savaş literatürünün yeniden ihya olduğu bir döneme girilmiştir.
Ö: Bu son derece önemli bir nokta. Bütün Türkiye gibi marjda kalan ülkeler diyelim ve o şeyin entelejansiyası da bu şeyin etkisinde kalıyor, gerçekliğe ulaşılamıyor. Sol denen kesimde de öyle maalesef.
D: Bugün baktığımızda yurtdışına çıkıp da temel kitapçıları bile gezseniz bugün hala 70’lerde 80’ler ortaya çıkmış devasa önemli literatürü kitapçılarda görmek mümkün değil. Tipik 50’lerde 40’larda kalem alınmış soğuk savaş literatürünün hala best seller olduğu bir zamanlar komedi, komik unsuru olarak tarih yazımında olarak dalga geçilen metinlerin bugün hala hem Rusya’da hem batıda en çok okunan veya onların yeni türevleri Volgo Khonov gibi Sovyet generali, ki Sovyetler Birliği döneminde psikolojik hareket dairesinin önemli şahsiyetlerinden bir tanesi daha sonra mahkum ettiği propaganda mekanizmasının en başındaki insanlardan bir tanesi, bugün soğuk savaş döneminin anti komünist literatürüne yeni kaynaklıklar teşkil edecek bir yazına sebebiyet veriyor.
Yine Robert Service gibi batı dünyasında daha çok Lenin ve Stalin’in biyografilerine odaklanan, onların yapıp ettiklerini magazinleştiren tarihçilerin ön plana çıktıklarını görüyoruz. Bu tabii ki de 1917 Rus devriminin bugün algılanmasını analiz edilmesini daha da zora sokan, zorlaştıran bir şey karşımıza çıkarıyor. Tabii bunda yine şeyin de etkisi var. 70, 80’lerden sonra tarih yazımında post modernizmin bütün dünyada çok ciddi bir etkisi oluyor. Post modernist ekol de meta anlatılarının ciddi bir eleştirisini bazı açılardan haklılık taşıyacak şekilde geliştiriyor, kültürel çalışmalar anlamında önemli çalışmaların yapılmasına vesile oluyor ama tam da bu liberal anti komünist literatürün yeniden ihya olmasında da bir etkili faktör olarak da ortaya çıkıyor. Bundan dolayı daha toplumsal politik tarihin ortaya çıkmasına ve gelişmesine ket vurduğunu da söyleyebiliriz açıkçası.
Ö: Bitirirken belki şeyi de söylemek lazım. Edebiyatçıların da sesleri sonradan duyuluyor. Savaş sırasında çok önemli bir romancı var, adını unuttum, Stalin döneminde hiç basılamıyor eserleri. Onların da bu tarihin aydınlatılmasında çok önemli rolü olsa gerek. Solijenist’i duymasaydık Gulag adasını bile öğrenemeyecektik. Bir dönem çok acayip şeyler oldu.
D: İsterseniz şey duyurusunu da yapalım. Yarın Tarih Vakfı’nda 1917 devrim çerçevesinde yaptığımız sohbetlerin yenisi var. 6.’sı olacak. 18.30’da yine Tarih Vakfı’nda. Emek Yıldırım 1917 devrimi öncesinde ve sonrasında kadın hareketini anlatacak bize. Dinleyiciler vakfımıza gelme fırsatı bulurlarsa Emek Yıldırım’ın 1917 devriminde kadınların yerini anlatacağı konuşmayı dinleme fırsatı elde edecekler.
Can Tombil: Benim de bir duyurum var. Ekim devriminin yüzüncü yılı, başka gruplar, oluşumlar tarafından da anılıyor ve kutlanıyor. Bunlardan bir tanesi Emek Partisi. “Sosyalizm geçmiş değil, gelecek” adlı bir etkinlik, konser var. 17 Aralık 2017’de saat 14.00’da gerçekleşecek olan bu konserde Hüsnü Arkan, Luxus, BGST dans gösterisi, Emek Barış Korosu sahneye çıkacakmış. Yer Bostancı Gösteri Sanatları Merkezi olarak belirtiliyor. Kitap köşesinde ise bu hafta hazır bahsetmişken bir çizgi roman var. Ekim Devrimi öyküsünün ilk kez bir çizgi romanla Türkçeye kazandırıldığını söyleyelim. Z yayınları tarafından Devrimin 100. Yılında 1917: Rusya’nın Kızıl Yılı kitabı yayınlandı. Sosyalist çizer Tim Sanders’in çizimleri John Newsinger’in anlatımı ile buluşturulmuş bu kitap içerisinde, çizgi romanda. Cemal Yardımcı tarafından Türkçeye çevrilmiş Z yayınlarından çıkan kitap. Canan Şahin’in ön sözü ile başlıyormuş. Sadece Rusya’nın değil tüm dünyanın kaderini değiştiren devrimi iki karakterin Natalya ve Peter’in gözlemleri ile anlatıyormuş. 1917: Rusya’nın Kızıl Yılı” okuyucusunu ilk olarak devrim öncesi Çarlık Rusya’ya götürüyor. Çar Nikola’nın demir yumrukla yönettiği ülkesinde iktidarını dindar söylemler, antisemit çıkışlar ve sonu gelmeyen savaşlarla sürdürdüğü günlere götürüyormuş. Kitap meydanlardan yükselen bir meydan okuma ile başlıyormuş “Gün bugündür! Savaştan, açlıktan soğuktan bıktık. Biz sefalet çekiyoruz ama sefaletimizle dalga geçen patronların keyfi yerinde”. Bu çağrı sonrasında Çar’ı hedef alıyormuş. “O alçak çar uğruna onca gencimiz öldü” diyerek… Ve yoldaşlar greve çağrılıyor, donup ölmektense direnmenin daha iyi olduğuna inananların insanların telkinleri eşliğinde diye devam ediyor kitabın tanıtımı. “1917: Rusya’nın Kızıl Yılı” yaklaşık 3 yıldır süren savaşta yorgun düşen iki milyon vatandaşı hayatını kaybeden Çarlık Rusya’sının ateşlenen kıvılcımın yayılışını takip ediyormuş. Sonsuza kadar kalması için dikilen dev Çar heykelinin yıkılışını, ekmek ve özgürlük için çıkılan grevin sonucunda lüks restoranların sefaletle boğuşan halka açılışını, donma tehlikesi geçirenlerin zengin malikânelerine yerleştirilme sürecini anlatıyormuş çizgiler eşliğinde. Sokakların hakimiyeti ele geçirdiği, tarihin akışını değiştirdiği günleri anlatan “1917: Rusya’nın Kızıl Yılı” okuyucusuna gerçek olayların kurgulanmış öyküsünü sunuyormuş. Biz de CNN Türk’den Serdar Kurucu’nun anlatımı ile beraber bu kitap duyurumuzu da yapmış olalım.
Ö: Peki neyle bitiriyoruz?
D: Şimdi daha çok 1917’nin 20. Yüzyıl boyunca anlatışını konuşmaya, anlatışını konuşmaya tartılışını konuşmaya çalıştık. Onun için biraz 20. Yüzyıl programı olduğu için 20. Yüzyıla sesini veren en büyük gruplardan bir tanesi olan The Beatles’ı seçtik bugün. Back in the USSR dinleyeceğiz.
Ö: Peki harika. Böylece de bitiriyoruz. Açık Gazeteyi de bitirelim bu arada. Şunu da söyleyelim sadece. Bugün duyurusunu yapamadık. Ortadoğu konferansı var. Bir arada yaşamak ve barışın imkanlarını aramak diye Şişli Belediyesi’nin. Hilton Bomonti otelinde olacak. 15-16-17 Aralık’ta devam edecek kapsamlı bir şey. Yüksel Taşkın, Celal Korkut Yıldırım, Hayri İnönü, Nuri Okutan İyi Parti’den, Temal Karamanlıoğlu Saadet Partisi genel başkanı, Ayhan Bilgen HDP sözcüsü ve Kemal Kılıçdaroğlu CHP genel başkanı açılış ve protokol konuşmalarını yapıyorlar. Önemli bir konferansta başlıyor bu savaş barış günlerinde. Bunu da duyurmuş olalım. Bendeniz Ömer Madra. Can Tombil ve Selahattin Çolak’la oluşan ekiple birlikteydiniz. Emre Gümüşel de bizi destek veriyordu. Bizi dinlediğiniz için teşekkürler hepinize günaydın!
C: Günaydın!
D: Günaydın! (EKN)
Not: Söyleşinin 7. bölümünü Açık Radyo Açık Gazete kuşağında (08.00-10.00 ) bugün dinleyebilirsiniz, program metni bianet'te 27 Aralık 2017 Çarşamba günü yayınlanıyor.
100. YILINDA EKİM DEVRİMİ SÖYLEŞİ DİZİSİ
1- 1917 Devrimi'ne Giderken Çarlık Rusyası
3- Şubat'tan Ekim'e Devrimin Yılı
4- 1917: Devrimler Tarihindeki Yeri ve Ekim/Şubat İlişkisi
5- 1917'ye Giderken Rusya'da Siyasal Düşünce ve Tartışmalar