Tarif Vakfı’nın “Perşembe konuşmaları”nın 5 Mart günü konuğu Nevzat Onaran’dı.
Onaran, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’ni 12 Eylül döneminde okuduktan sonra meslek hayatına gazetecilikle başlıyor. 2000 yılında Malatya’da sözlü tarih çalışması yaparken kendi köyünde bir zamanlar bir Ermeni ailesinin yaşadığını öğreniyor. Ailenin evlerinde artık başkalarının yaşadığını, tarlalarına başkalarının sahip olduğunu öğrenince bu hikayelerin izini sürmeye başlıyor.
İlk iş olarak 1920-1928 Meclis tutanaklarını incelemekle işe başlıyor. Ermeni malları ile ilgili bu çalışmaları 2000’li yıllarda Agos’da yayınlanmış. 2010 yılında da bu konuyla ilgili iki ciltlik kitabı yayınlandı: Cumhuriyet’te Ermeni ve Rum Mallarının Türkleştirilmesi (1920-1930) Emval-i Metrukenin Tasfiyesi-2. Onaran konuşmasında özetle Türk milletinin ekonomi politiğini analiz ederken, 1915-1919 arasında Ermeni mallarının Türkleştirilmesi sürecini ve 1920’lerin bu sürecin devamı niteliğinde olma özelliğinden bahsetti.
Mülkiyetin Türkleştirilmesi
Onaran’ın belirttiği üzere Türk milletinin ekonomi politiği, millet olarak Türk, din olarak Müslümanlara göre “öteki”nin demografik ve ekonomik yapıda tasfiyesini amaçlıyordu. Onaran bu tasfiyenin gerçekleşmesi için imhadan asimilasyona kadar her türlü aracın kullanıldığını ve halen de devam ettiğini belirtti. “Emval-i Metruke” sahibi bilinmeyen mal anlamına geliyor. Onaran, mülkiyetin Türkleştirilmesindeki emval-i metruke’nin aslında sahibi bilinen mal demek olduğunu söylüyor, çünkü kanuni düzenlemelerde emval-i metruke olarak nitelendirilen malın sahibine ait bir ibare bulunuyor, fakat 1915 sürecinde Ermenilerin sürüldükten sonra geride kalan malları emval-i metruke olarak adlandırılmıştı. Kanuni düzenlemelerde bu malların satılması halinde mal sandığına o malın sahibi adına yazılması da öngörülmüştü.
Nevzat Onaran kimdir? |
Nevzat Onaran !957’de Malatya Hasançelebi’de doğdu. İlk ve orta öğretiminden sonra İstanbul Üniversitesi’nde lisans ve İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Para Banka Anabilim Dalı’nda yüksek lisans eğitimi tamamlayan Onaran, bir süre muhasebecilik yaptı ve ardından çalışma hayatını ekonomi muhabiri ve editörü olarak sürdürdü. Özgürlük Dünyası, Özgür Gündem, Evrensel, Gerçek, Para ve Dünya gibi birçok dergi ve gazete çalışan Onaran, yakın dönemle ilgili çalışmalarına devam ediyor. Evrensel Basım Yayında'dan "Osmanlı'da Ermeni ve Rum Mallarının Türkleştirilmesi (1914-1919) (Emval-i Metrukenin Tasfiyesi )" adlı çalışması iki cilt halinde 2013'te yayınlandı. "Emval-i Metruke Olayı (Osmanlı'da ve Cumhuriyette Ermeni ve Rum Mallarının Türkleştirilmesi)" adlı kitabi ise 2000'de Belge Yayınları'ndan çıktı. |
Onaran’ın belirttiği üzere, burada söz konusu olan Ermeni malları, sahibi bilinmeyen mal değil, sahibinin üzerinde tasarruf yetkisi olmayan maldır. Bu bağlamda mülkiyetin Türkleştirilmesinde emval-i metruke üç maddeden oluşuyor: 1) Sahibinin tasarruf yetkisi olmayan, elinden alınan mal 2) Yağmalanan mal 3) Tapunun delinmesi.
Onaran, her üç maddenin de 1915-1919 arasında uygulandığını belirtiyor ve 1915’deki İttihatçı hükümetin ekonomi politiğiyle Cumhuriyetçi dönemin ekonomi politiği arasında bir devamlılık olduğunun altını çiziyor.
Onaran’ın verdiği bilgilere göre emval-i metruke mevzuatı 1915 yılında oluşturulmuş. Bu tarihlerde Sarıkamış yenilgisinin yarattığı büyük travma yaşanırken Birinci Dünya savaşı da devam ediyordu. Onaran’a göre, 1915 yılı Osmanlı’nın sadece harici değil dahili de harp sürdürdüğü bir yıldı. Bu bağlamda çıkartılmış iki kanun vardı. Birincisi, 27 Mayıs 1915 tarihli tehcir kanunu. Diğeri de, 26 Eylül 1915 tarihli, kısaca adlandırılırsa, tasfiye kanunu.
50 bin Ermeni’nin 45 bini sürüldü
Bu tasfiye kanunu mal varlığını da yok eden bir kanundu. Onaran, tasfiye kanununda belirtilen “öteki”nin Ermeni olduğunu ve bunun Dahiliye Nazırı Talat’ın şifreli mesajlarında da bu şekilde belirtildiğini söylüyor. Onaran’ın belirttiği üzere, 1916’da İttihat ve Terakki bu işleri neden yaptığını açıklamak amacıyla Ermenilerle ilgili şunu söylüyordu: “Ermeniler hıyanet ettiler, bu besbellidir”.
Onaran meselenin esas noktasının burada tüm milleti hıyanet etmiş gibi göstermek ve iç düşman olarak lanse etmek olduğunu belirtti. Kayseri örneğini vererek, resmi belgelerden elde edilen bilgiye göre, 50 bin Ermeni’nin yaklaşık 45 binin sürüldüğünü geriye kalanların da Müslüman köylerine dağıtıldığını belirtti.
Onaran’a göre 1915’deki emval-i metruke ile ilgili üç temel resmi kaynaktan besleniyor. Bu kaynaklar 30 Mayıs 1915 tarihli Meclis-i Vükela kararı, diğeri 10 Haziran 1915 tarihli talimatname, bir diğeri de 26 Eylül 1915 tarihli tasfiye kanunu. 30 Mayıs 1915 tarihli hükümet kararında, Talat Paşa hükümete bir tezkere göndererek Ermenilerin sürülmeye başladığını söyler; mallarıyla ilgili gerekli kararların alınmasını ister ve hükümet bunu kabul eder.
Onaran hükümetin kararını şu şekilde açıklıyor: “Ermenilerin sürülmesine devam edilecektir. Mallarına el konulacaktır. Mallarına muhacirler iskan edilecektir. Ermenilerin tasfiye edilen malları ile ilgili komisyonlar kurulması öngörülür”.
27 Mayıs 1915 tarihli sürgün kanunu 1 Haziran 1915 tarihine yürürlüğe girer. Onaran burada sürgün kararı yürürlüğe girmeden önce Ermenilerin sürülmesi kararının alınmış olduğunu belirtiyor. Bu bağlamda 10 Haziran 1915 tarihinde iki tane talimatname hazırlanmış. Birinde Ermenilerin nasıl, hangi şekilde sürüleceği diğerinde de geride kalan malların tasfiyesinin nasıl yapılacağı anlatılıyor. Satım işlerini organize etmek için emval-i metruke komisyonu oluşturuluyor. 1915 Haziran’ından sonra sadece Ermeniler değil, Anadolu’nun diğer halklarının da bu sürümden nasibini alıyor, Ermenilerden sonra en fazla etkilenen halk ise Rumlar.
Tasfiye komisyonu
26 Mayıs 1915 tarihinde tasfiye kanunu kabul edilir ve yürürlüğe girer. Bu geçici bir kanundur ve 11 maddeliktir. Bu kanunda sürülenlerin, Onaran burada herhangi bir halkın isminin geçmediğini belirtiyor, geride kalan mallarına emval-i metruke deniyor. İkinci maddesi, sürülenin malının hazine adına kaydedileceğini, üçüncü maddesi ise eğer mal satılırsa sürülen kişi adına mal sandığına yatırılacağını söylüyor. Beşinci maddede tasfiye işleminin nasıl yapılacağı detaylı bir şekilde anlatılıyor. Altıncı maddede de bu işleri yapmakla görevli komisyonun adının tasfiye komisyonu olduğu belirtiliyor. Onaran çalışması sırasında tasfiye komisyonu adı altında 42 komisyon belirlediğini belirtti. Dokuzuncu maddede de taşınmaz malların muhacirlere dağıtılacağı belirtiliyor. Onaran’a göre Türk milletinin ekonomi politiği bu tasfiye kanunlarıyla belirlenmiş.
Onaran’ın analizine göre, bu talimatlarla Rum mallarının da tasfiye edilmiş. Bugün Rum mallarının başına gelelerin çok konuşulmamasının nedenini ise 1923 yılındaki mübadele kanuna bağlıyor.
Onaran, emval-i metrukeye yönelik işlerin bitirilmesiyle ilgili kanuni işlemlerin 1920’li yıllardan itibaren yapıldığını ve bu anlamda bir devamlılık olduğunu söylüyor.
Tasfiye zararlarını telafi eden kararname de kaldırıldı
1920 yılında İstanbul’da Meclis-i Mebusan toplanmadan önce 8 Ocak 1920’de Osmanlı hükümeti yayınladığı kararname ile 26 Eylül 1915’den itibaren tasfiye kanununun uygulanmasına maruz kalan tüm insanların uğradığı zararı telafi etmeye yönelik kararlar alıyor. 34 maddelik bu kararnamede herhangi bir millet ismi geçmiyor.
Bu kararname, 14 Eylül 1922’de mecliste görüşülür ve 8 Ocak 1920 tarihli kararname yürürlükten kaldırılır. Onaran bu anlamda tasfiye kanununa yeniden bir geçiş yolu açıldığını vurguluyor.
15 Nisan 1923’de 333 numaralı bu kanun tekrar görüşülür ve 8 Kasım 1988’e kadar yürürlükte kalır. 333 numaralı kanunun 6. Maddesine göre sürülene ek olarak, kaybolan, ayrılan, yabancı memlekete giden, İstanbul’a ve çevresine gidenlerin geride kalan malları da emval-i metruke olarak kabul görüyor. 13 Mart 1926 tarihi 789 numaralı kanun da şunu diyor: “Bu mallar 1915’deki kayıtlı fiyatına göre satılacak.” Onaran, 1915-1926 arası yüzde 12.4 misli bir fiyat artışı olduğunu belirtti.
İmha politikaları ve sonuçları
Tüm bu gelişmelerin demografik verilere yansımasını özetlersek: 1914 yılında bugünkü devlet sınırları içinde Hıristiyan-Musevi nüfus oranı yüzde 20’ye yakın idi, yani beş kişiden biri gayrimüslim idi. 1915 ve Rum mübadelesinin ardından bu oran 1930’larda yüzde 2.8’e iniyor. 1942 Varlık Vergisi, 6-7 Eylül olayları, 1964 Rum sürgünü, 1974 Kıbrıs krizinden sonra bugün baktığımızda ise gayrimüslimlerin nüfustaki oranı binde bir bile değil.
Onaran, bu oranı bir imha politikası olarak nitelendiriyor. Sanayi verileri açısından da bakıldığında 1915’lerde sanayide yüzde 15 olan Müslüman-Türk payı, 1930’larda yüzde 70-80’lere doğru çıkıyor. (ÖK/HK)