Oğlanlar birbirinin sırtına binmeyi öğrenene kadar, az cefa çekmiyorlar. Kızların ise kıyafetlerden dolayı aile (aslında baba) ve okul arasında nasıl bir ikilem yaşadıklarını, kimin dayatmasını kabul etmek durumunda kaldığını, lise okumuş bütün kadınlar bilir.
Baba, eteğin kısalığına itiraz eder ve "kat'iyen seni okula göndermem" der; hoca kızı okuldan atmakla tehdit eder... Kız ağlar, gerçekten acı çeker, sonra bir şekilde iş 'tatlıya' bağlanır ve kızın bu "kamusal etkinliğe" katılmasına izin verilir.
Devlet eliyle cinsiyetçilik
Aslında 19 Mayıs "antrenmanları", erkeklik ve kadınlık rollerinin tekrar tekrar kurulduğu ve dayatıldığı, devlet eliyle cinsiyetçiliğin yapıldığı önemli etkinliklerdendir.
Çiğdem Mater de bianet'teki yazısında bu konuya, "oğlanlar aikido, tekvando yaparlar, Batılı askerler olarak genelde Çamlıca Kız Lisesi öğrencileriyle dans ederler" cümlesiyle değinmiş.
Mater, daha çok İstanbul'daki liseliler hakkında bilgiler aktarmış. Oysa Türkiye'nin en doğularında, dans diye bir şeyden de söz edilemez. Orada kızlar, zorla giydirilmiş elbiseler içinde utana sıkıla bir iki el-kol hareketi yaparken, erkekler birbirinin üzerine çıkar ve erkekliklerini kanıtlarlar.
"Erkek" gibi hareketler
Hatta bizim lisede, hatırlıyorum, 'erkek gibi' hareketleri yapamayan bir oğlan en başta hocaların gazabına uğramıştı. Antrenmanların yapıldığı ve kızların da seyirci olduğu sahada, Beden Eğitimi hocası "sen kız mısın ulan" deyip, sille tokat dövmüş, arkadaşımızı "erkek gibi" hareketler yapmaya zorlamış, başaramayınca da, "git evde yemek yap" deyip, 'sahadan' kovmuştu.
Dolayısıyla, 19 Mayıs kutlamaları, kadınlık ve erkekliğin devlet ve hocalar eliyle tekrar inşa edildiği ve gençlerin kendi cinsiyetlerine göre rol almaya zorlandığı etkinliktir.
Makul kısalık
"Sağlam kafa, sağlam vücutta bulunur" cümlesinin en çok sarf edildiği 19 Mayıs antenmanlarında, sporun ne kadar ideolojik amaçlar için kullanıldığını, devlet ideolojisinin bu mantığı daha genç yaşlarda insanların kafasına nasıl tıkıştırmaya çalıştığını gözlemlemek mümkündür.
Güçlü ve çevik olan erkekler, birbirinin üzerine binebilirler, ama onlar asla acımazlar, acıyamazlar. Kızların ise saçları bağlı olmak zorunda, etekleri, demokratiklaikatatürkilkelerinecandanbağlıgençlerolarak, makul düzeyde kısa olmak zorundadır. Kızlar, etek giymek zorundadır!
Güzel vücutlar ve çevikler
Henüz ergenlik çağındaki lise öğrencilerine, cinsiyet rollerinin bu kutlamalar sırasında nasıl öğretildiğini, dayatıldığını anlatmak için uzun uzadıya örnekler vermeye gerek yok. Fakat ortada daha vahim bir ayrımcılık da vardır ki, o da kutlamalar için öğrenciler arasında seçim yapılıyor olması.
Malûm, her il veya ilçenin belli bir 19 Mayıs kutlama alanı vardır ve oraya belirli sayıda 'gösterici öğrenci' alınır. O yüzden de liseler, kendi aralarında öğrenci sayısını paylaşırlar. Bu paylaşım ise, tamamıyla insan hakları ihlalleriyle doludur.
İlk antrenmana bütün öğrenciler katılır (en azından bizim lisemiz öyleydi), daha sonra yavaş yavaş elemeler yapılır. Elemelerin kıstasları çok basit; kızlar güzel vücutlu ve uzun boylu, erkekler çevik ve 'düzgün yapılı', hareketleri yapma kabiliyetine sahip olmalıdır.
Sakatlara yer yok
Elemeler tamamlandıktan, elenen yeni ergen öğrencilerin kendilerine olan güvenleri sarsıldıktan sonra, kabul edilenler üç aylık 'kampa' girerler, derslere değil.
Derslerinden daha kolay geçerler, Beden Eğitimi'nden 100 alırlar, gördükleri eziyetin karşılığı olarak. Erkekler, bir anlamda askerlik antrenmanı da yapmış olurlarken, kızlar da geçit töreninin 'rengi' olurlar.
Nazmiye Güçlü belki değinir, bilmiyorum ama 19 Mayıs kutlamalarında gösterici olarak sakatlara ise katiyen yer yoktur. Bu sakatlara bir şans mıdır, ayırımcılık mıdır bilinmez ama genç ve dinamik cumhuriyetin imajını bozmamaları için, onlar da görünür alana sokulmazlar.
Dolayısıyla, işin en az cinsiyetçilik kadar vahim bir insan hakkı ihlali tarafı daha var ki; o ihlal sadece 19 Mayıs kutlamalarında tezahür etmiyor, ne yazık ki.
Bulunduğunuz ilin kurtuluş gününde, 23 Nisan'da, 10 Kasım'da, 29 Ekim'de ve resmi geçitlerin yapıldığı tüm kutlamalarda, gençlerin ve çocukların insan hakları ihlali bariz biçimde devlet eliyle yapılıyor.
Kavurucu sıcakta veya dondurucu soğukta bekletilmek, dörderli kortejlerde, "sol, sağ, sol, sağ, her şey vatan için, her şey vatan için, herrr şey!" sloganı atarak, balkonlardaki meraklıları coşturma mecburiyeti ise, işin cabası.
Ankara'daki kutlamalar
Statlarda neler olduğunu gözlemleme şansımız olmadı ama 19 Mayıs kutlamaları için, belediye araçlarını ve belki de hayatlarında ilk kez Kızılay Meydanı'na gelen gecekondu sakinlerini seferber eden Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek'in en az bir kilometre uzunluğundaki korteji, 19 Mayıs akşamı, meydanda toplanan insanları heyecanlandırmıştı gerçekten.
İnsanlar, sahte havai fişeklerin sahte ışığı ve muharebeyi andıran gürültüsü altında, tozdan ve kirden kararmış belediye araçlarına özensizce serpiştirilmiş ışıklardan etkileniyordu.
Gecekondulu kadınlar, ücretsiz olarak getirildikleri alanda, fırsat bulmuşken vitrinlere de göz atmayı, kocalarının gölgesi olmadan dolaşmanın rahatlığını yaşamayı ihmal etmiyor, "özgürlüklerini" yaşıyorlardı.
86 yıl önceye
Araçlar, ağır ağır meydanda yol alırken, devasa ayıcık ve Millet Meclisi maketinin bulunduğu kamyonların üstüne atlamaya çalışan erkekler ise, polisin sert müdahalesine maruz kalıyordu.
Trafik tıkandığı için, insanların evlerine zamanında gitme hakkı ihlale uğruyordu yine. Hani, Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, 19 Mayıs kutlamaları artık karnaval ola, buyurmuş ya; Melih Gökçek bu buyruğu yerine getirme telaşı içinde, memleketin tüm ışıklarını seferber etmiş, kutlamalara karnaval havası vermeye çalışmıştı.
Ama ışıklar, havai fişekler, kocaman bayraklar, Millet Meclisi maketi, alana getirilen kalabalık, itfaiye ve çöp arabalarını karnaval aracı haline getirmeyi başaramamıştı. Top seslerini aratmayan havai fişek sesleri, kalabalığı oluşturan insanları, 19 Mayıs 1919'lara götürmüştü. (İA/BA)