19 Mart operasyonlarında tutuklananların ailelerinin kurduğu Aile Dayanışma Ağı (ADA), altıncı buluşmasını Saraçhane Parkı’nda yaptı.
Çok sayıda yurttaşın katıldığı buluşmada basın açıklamasına sanatçı gazeteci Barış Terkoğlu ve sanatçı melike demirağ da destek verdi.
Haftanın açıklamasını İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı ve CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nun eşi, sivil toplum gönüllüsü Dr. Dilek Kaya İmamoğlu okudu.
“Gelin, hep birlikte toplum vicdanının ortak sesi olalım”
İmamoğlu şöyle dedi:
“Geçtiğimiz hafta Ekrem İmamoğlu’nun diploma davasında karar ertelendi.
Yargı, demokrasinin üzerinde bir kılıç gibi sallandırılarak, sürekli bir tehdit ve milli iradeyi engelleme aracı olarak kullanılmaya devam ediliyor.
Ekrem’in otuz bir yıl önce emeğiyle aldığı diploma, siyasi amaçlar uğruna hukuk eliyle iptal edilmeye çalışılıyor. Süreçler uzatılarak bilinçli bir belirsizlik hâli yaratılıyor. Yaşanan bu diploma iptali süreci, yargının içinde bulunduğu durumun başlı başına bir göstergesidir.
Bu mesele yalnızca Ekrem İmamoğlu’nun meselesi değildir. Türkiye’nin kurumsallığı, gençlerimizin emekleri ve hayalleri söz konusudur. Gençlerimizin, bin bir çabayla elde ettikleri diplomalarının bir çırpıda iptal edilmesi tehlikesiyle karşı karşıya kalmaları kabul edilemez.
Ne yazık ki hukuk, siyasetin bir aracı hâline gelmiştir. Yaşananlar, toplum için büyük bir hukuk ve demokrasi sorunudur.
Bizler birlikte ve dayanışma içinde oldukça inancımız ve kararlılığımız büyümeye devam ediyor. Buraya gelerek dayanışmamızı büyüten, bize güç veren herkese gönülden teşekkür ediyorum. Adalet ve demokrasi isteyen herkesi buluşmalarımıza davet ediyorum.
Gelin, hep birlikte toplum vicdanının ortak sesi olalım.
Çocukları büyürken onlardan ayrı bırakılanların, dört duvar arasında yankılanan isyanlarını biz duyuralım.
‘Annem nerede? Babam neden eve gelmiyor?’ diye soran çocukların yaralarını biz saralım.
30 Ekim 2024’ten bu yana bu sürecin kâbusunu yaşıyoruz. Bugün itibarıyla tam altı ay geçti.
Altı aydır onlar tutuklu, bizlerse eksik. Evlatlarımızla, ailemizle birlikte altı aydır yollarını gözlüyor, günleri sayıyoruz. Altı aydır birbirimize tutunuyor, milletimizden güç alıyoruz.
Bu adaletsizliğin artık son bulmasını istiyoruz. Ortada hâlâ bir iddianame yok. Masumiyet karinesi, kişi özgürlüğü ve güvenliği ile adil yargılanma hakkı ihlal ediliyor.
Yargının birine başka, diğerine başka uygulanmasını reddediyoruz; yargının herkese eşit işlemesini talep ediyoruz.
Bugün hukuk, ne yazık ki siyasetin bir aracı hâline gelmiş durumda. Yaşananlar, toplum için büyük bir hukuk ve demokrasi sorununa dönüşmüştür.”
"Biz vazgeçmeyeceğiz"
Üniversite öğrencisi Derin Doğa Kuş şöyle dedi:
“Ben, 19 Mart operasyonları kapsamında tutuklanan arkadaşlardan biriyim. Bazen sosyal medyada ‘19 Mart’ta İstanbul Üniversitesi’ndeyken bu kadar büyük bir şey yapacağımızın farkında değildik’ diye yazıldığını görüyorum. Bence o sabah yola düşen herkes farkındaydı.
2001 doğumluyum. Bu ne demek? Gözümü açtığımdan beri hep aynı hükümet var. Koca bir ömür aynı iktidarla geçti ve birikmişlik üzerimize çöktü. Hayatımız boyunca bize ‘Aman siyasete karışma, başınıza iş gelir’, ‘Bu memleketi sen mi kurtaracaksın?’ dendi.
Biz o gün yalnızca öğrencilik taleplerimizi sıralamadık; o cümleyle de yüzleştik ve “Evet, biz kurtaracağız; en azından deneyeceğiz” dedik. Bu sefer gençleri “sadece bir tabldot yemek alıp geri dönen” kitleler sananlar yanıldı. Gerçekçi olduk ve imkânsızı hedefledik.
Günlerce binlerce öğrenci Beyazıt’tan Saraçhane’ye yürüdük. Ülkede demokrasinin kırıntısı kalmamış; seçilenleri tanımayan, üstüne üstlük artık seçimi bile yaptırmak istemeyen bir iktidarla karşı karşıyayız. Her şey bulutlu görünürken gençler ilk ışığı yaktı ve umudun olduğunu gösterdi.
İşte bu yüzden, birkaç gün içinde 301 kişiyi tutukladılar. Gözaltına alındığımızın ertesi günü önce ‘adli kontrolle serbest bırakılacaksınız’ dediler, sonra savcı kararını değiştirdi.
Biz aydınlanma dönemini savunurken, onlar ortaçağa dönüş için uğraşıyorlar. ‘Seçimler olmasın; olsa bile kimin seçileceğini ben belirlerim’ diyorlar. İstanbul’un 39 ilçesinin 12’sinde belediye başkanları tutuklu. Bu nasıl demokrasi?
Her gün yeni bir grev yasağı görüyoruz; kaymakamlık yazılarıyla eylemler yasaklanıyor. Kadın cinayetleri her gün artıyor ve önlenebilecekken önlenmiyor.
Geçtiğimiz ay Meclis’te bir milletvekili ‘en düşük emekli aylığı 35 bin TL olmalı’ dedi; kahkahalar atıldı. Emeklilerin ve emekçilerin hayat mücadelesiyle dalga geçildi. Enflasyon karşısında asgari ücret açlık sınırının altına düşmüşken; seçilmiş belediyelere kayyumlar atanmışken; seçilmiş belediye başkanları Silivri’deyken yapılması gereken bellidir: Bu hükümetin görevi bırakmasıdır.
Ama iktidarı bırakmamak için ellerinden gelen her yolu deniyorlar; başaramayacaklar. Faşizm tehlikesine karşı, gücünü halk örgütlerinden alan güçlü bir parlamento ve örgütlü demokrasiyi savunmak zorundayız. Demokrasi için derhâl erken seçim gereklidir ve bu talepten asla vazgeçmeyeceğiz.
Sloganlarımızla, bayraklarımızla, meydanlarda ve sokaklardayız. Siyaset yapmaya devam ediyoruz ve siyaset yapmak için buradayız.
Artık kimse ‘Gençler apolitik’, ‘Hiçbir şeye karışmak istemiyorlar’, ‘Zaten hepsi yurt dışına gitmek istiyor’ diyemiyor. Zaten gitmek istesek de çoğumuzun parası yetmiyor; ayrıca birçoğumuza yurt dışı yasağı kondu.
Bizi korkutmakta başaramadılar; yine başaramayacaklar. Belediyelerde hâlâ kayyumlar varken, bir de siyasi partilerin içine müdahale etmeyi denediler; başarısız oldular. Biz vazgeçmeyeceğiz."











