11 Aralık 2009’da Bursa’nın Mustafakemalpaşa ilçesindeki Bükköy Madeni’nde meydana gelen grizu patlamasında 19 madenci öldü. Bursa 3.Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada aralarında Bükköy Madencilik Yönetim Kurulu Başkanı Nurullah Ercan'ın da bulunduğu altı sanığa TCK'nın "taksirle öldürme" hükmü uyarınca 5 ile 6 yıl arasında değişen hapis cezaları vermişti. Yaklaşım beş yıl sonra 2 Haziran 2014'te Yargıtay 12. Ceza mahkemesinin taksirle ölüme sebebiyet verme kararını bozdu.
Beş yılda madende koşulların değişip değişmediğini, patlamada abisi Murat Hanay’ı kaybeden Nihat Hanay ile konuştuk.
Hanay: Müfettişin ayağına toz değmiyor
2009’daki patlamanın ardından kurulan Maden Şehitleri Aileleri Dayanışma Derneği’nin de başkanı olan Hanay beş yılda hiçbir şeyin değişmediğini, denetimlerin hala düzenli yapılmadığını söylüyor.
“Teknik denetçilerin işverenleri maden patronları olduğu sürece hiçbir şey değişmez. Avrupa’da Bakanlığın görevlendirdiği müfettiş madene inmez teknik denetçiyi denetler. Madenciler altı saat çalışır. İtfaiyecilerinkinden daha kaliteli, dışı yanmayan içi terletmeyen giysi giyerler. Bizim madencilerimiz ise yüzeye çıktıklarında çizmelerinden kendi terlerini boşaltıyor.
“Mühendis doğru düzgün madene inmiyor. Bakanlık müfettişleri gelmeden patrona haber veriyor. İşveren de müfettişi havaalanından ya da otogardan alıyor, üç gün beş yıldızlı otelde ağırlıyor. Müfettişler ayakkabıları tozlanmadan Ankara’ya geri dönüyor.”
Hanay madencilerin hiçbirinin aşağı inmek istemediğini ancak çiftçilik ya da hayvancılık yaparak geçinemeyecekleri için bu işi yaptıklarını söylüyor.
“Bu koşullar düzelmez, güvenlik önlemleri alınmaz, sert cezalar uygulanmazsa bu kazalar olmaya devam eder. Bugün Türkiye’deki her maden ocağının durumu benzer. Avrupa’ya uygun yasa getirdik diyorlar ama Avrupa’da 1982’den beri kaza yaşanmıyor.”
Madenci: Sığınma odamız yok
Hanay’ın vasıtasıyla Bükköy Madeni’nde çalışan bir madenciyle konuştuk. Madenci denetim sebebiyle bu haberin yazıldığı 18 Haziran itibariyle madenden kömür çıkartılmasının durduğunu söylüyor. Çalışma koşullarını ise şöyle anlatıyor:
“Günde sekiz saat, aylık 1.200 TL'ye çalışıyorum. Maden çalışmazsa yevmiyemi kesiyorlar. Sendikaya izin yok. Sendikalaşmaya çalışanlar hemen işten çıkarılıyor. Ben madenin kadrolu işçisiyim ama taşeronlar da var. Taşeronlar bir ekip başına bağlı çalışıyor, metre başına ücret alıyor. Bizimle aynı işi yapmalarına rağmen bizden daha fazla maaş alıyorlar. Madende dinamit patlatıyoruz, dinamitin dumanı dışarı çıkmadan bizi zorla içeri sokuyorlar.
“Müfettişler denetime gelirken haber veriyorlar. O zaman çalışılması tehlikeli olan bölgeler kapatılıyor. Maskelerimiz televizyonda gösterilen, Soma’da kullanılan maskelerden. Bu maskeyi kullanabilmek için sadece bir kere eğitim aldık. 2009’daki patlamada havalandırma çok kötüydü. Şu an daha iyi bir sistem kullanılıyor. Sığınma odamız yok.”
Yasal boşluk
Sığınma odası tartışması bilhassa Soma’daki iş cinayetinin ardından yeniden gündeme gelmişti. Görüşünü aldığımız Dev Maden Sen Genel Başkanı Tayfun Görgün sığınma odası zorunluluğunun yasada yer almadığını söylüyor.
“Yasa çok belirsiz. Yasaya göre tüm madenlerde işveren ‘her türlü güvenlik tedbirini’ almakla yükümlü. Tabii ki buna sığınma odası da dahil. Ama yasada sığınma odası özellikle belirtilmediği için bu boşluk işverenler tarafından kullanılıyor.”
Özetle Bükköy Madeni
Bükköy Madeni dün (18 Haziran) çalışmasına ara verene kadar faal haldeydi. Madende sendika bulunmuyor, sığınma odası yok ve çalışanlar hem geçmişte hem de günümüzde tehlikeli durumları sezmelerine rağmen madene inmek zorunda olduklarını aktarıyor.
Madenin sahibi Nurullah Ercan ise beraberindeki beş sanıkla beraber mahkemenin kararında direnmemesi durumunda “olası kasıt” gerekçesiyle en az 20 yıl hapis cezasıyla yargılanacaklar. (EA)