İzmir’in Karaburun ilçesinde bu yıl 19.’su düzenlenen Karaburun Bilim Kongresi, “Savaş” temasıyla bugün başladı.
Düzenleme Kurulu adına konuşan Erkin Başer, bu yıl kongrede 76 hakem kurulu üyesinin görev aldığını, 115 konuşmacı ve yürütücünün söz alacağını belirtti. Cezaevindeki akademisyen ve araştırmacıların katkısına dikkat çekerek, örneğin Metin Yoksu’nun bildirisiyle tutukluyken kongreye katıldığını, Alp Altınörs gibi hakemlerin ise değerlendirmeleri cezaevinden yaptığını hatırlattı.
Başer, ayrıca yaşamını yitiren Fulya Atacan, Bereket Kar ve Sırrı Süreyya Önder adına oturumlar düzenleneceğini duyurdu ve konuşmasını, “Karaburun Bilim Kongresi’ni yaşatacağız; ama daha önemlisi üniversiteleri kazanacağız,” sözleriyle bitirdi.
Başer’in ardından, Karaburun Gündelik Yaşam, Bilim ve Kültür Derneği Başkanı Kuyaş Buğra ve Eğitim Sen İzmir 3 No’lu Şube Sekreteri Efem Bilgiç söz aldı.

4-6 Eylül’de Karaburun’da
Feministlerin müdahalesi
Açılış konuşmalarının hemen ardından, Prof. Dr. Nilgün Toker’in yürütücülüğünde yazar Murathan Mungan açılış sunumunu yaptı.
Mungan sunumuna başlamadan önce, “Hatırlamak Politiktir: Feminist Hafıza Burada” başlıklı bir bildiri dağıtan Karaburun’dan Bir Grup Feminist, Mungan’ın açılış sunumu yapmasını eleştirdi.
Bildiride, edebiyatın erkek egemen belleğiyle yüzleşilmesi gerektiği ve kadınların sesini bastıran tavırlara alan açılmaması gerektiği vurgulandı:

Açılış sunumu: Murathan Mungan
Mungan konuşmasına, toplumun tarihle yüzleşmemesini eleştirerek başladı. Kongrenin teması olan savaşı yalnızca askeri çatışmalar üzerinden değil, aynı zamanda ataerki, eril ideoloji ve militarizmle bağlantılı geniş bir spektrumda ele almak gerektiğini söyledi.
Yazar, savaşların döngüsel bir süreklilik içinde yaşandığını belirterek, militarizmin toplumsal cinsiyetli doğasına dikkat çekti. Barış kavramını tartışırken, “Barış için savaşmak gerek, işçi hakları için savaşmamız gerek,” sözleriyle barışın kendi içinde taşıdığı çelişkiye işaret etti.
Konuşmasında savaşların en büyük mağdurlarının kadınlar ve çocuklar olduğunu vurgulayan Mungan, bu durumun militarizmin toplumsal cinsiyet boyutuyla doğrudan bağlantılı olduğunu belirtti.
Mungan ayrıca emperyalist güçlerin barış adına yürüttüğü savaşlarla, ezilen halkların barış için verdiği mücadelenin aynı şey olmadığını ifade etti. Bugünün dünyasında askerlerden çok sivillerin öldüğünü, üçüncü dünya savaşının ise bölgesel çatışmaların maskesi altında sürdüğünü söyledi.
Yazar, İran-Irak savaşı ve Yugoslavya iç savaşı gibi örneklerin ardından, “Bugün İsrail Gazze’de, Filistin’de tartışmasız bir biçimde bir soykırım uyguluyor,” diyerek sözlerini güncelledi.
Mungan, konuşmasını Sırrı Süreyya Önder’in sözleriyle bitirdi: “Dünyanın her yerindeki direnişçilere selam olsun.”

İkinci oturum
Kongrenin “Rejimin, Hegemonyanın ve Sermaye Birikiminin İnşasında Savaşların Rolü” başlıklı ikinci oturumu, oturum yürütücüsü Aysun Gezen’in çerçeve sunumuyla başladı. Gezen, “topyekûn savaşlar” sonrası dönemde savaşların farklı biçimler aldığına dikkat çekti. Birinci ve İkinci Dünya Savaşları’ndan sonra vekâlet savaşları ve “terörizme karşı savaşlar” öne çıkarken, bugün yeniden büyük güçler arasındaki konfigürasyonun belirleyici hale geldiğini söyledi.
Gezen ayrıca, kapitalizmin krizleri aşmak için savaşa ihtiyaç duyduğunu, Almanya örneğinde silahlanma yoluyla sermaye birikim sürecinin hızlandırıldığını hatırlattı. Savaşların milyarderler yarattığını, teknolojik yeniliklerin ise önce savaş üretiminde geliştirildiğini, ardından gündelik yaşamda tüketim nesnesine dönüştüğünü vurgulayan Gezen, “Savaşı ortadan kaldıracak tek yol kapitalizmi de ortadan kaldıracak bir mücadeleyi yükseltmektir” dedi.
Şube devletler
İlk konuşmacı Haluk Yurtsever, kapitalizmin sınırına ulaştığını, küresel ısıtma ve ekolojik yıkımın artık ertelenemez bir gerçeklik olduğunu söyledi. Sermayenin hareketlerinin ulus-devletleri aştığını, “şube devletler”in ortaya çıktığını ve devlet-sermaye ilişkilerinde dengelerin değiştiğini ifade etti. Büyük şirketlerin artık devletsi organizasyonlar gibi hareket ettiğini, bunun İngiliz emperyalizminin Hindistan’a girişini andırdığını belirtti.
Kapitalizmin kâr oranlarının düşme eğiliminin artık kronik bir sendroma dönüştüğünü, olağan yöntemlerle krizin aşılamayacağını söyleyen Yurtsever, uluslararası kurumların da işlevsizleştiğini, hegemonyanın ise artık ABD ile Çin arasındaki bir çatışma olarak cisimleştiğini vurguladı. Çin’in 2008 krizinde kapitalizme “bir hayat öpücüğü verdiğini” belirten Yurtsever, 21. yüzyılı “savaş ve şiddet yüzyılı” olarak tanımlayarak Türkiye’nin de giderek savaşa doğru sürüklendiğini ifade etti.

Gürsan Şenalp ise İsrail’in Filistin’de uyguladığı soykırımın ekonomi politiğine odaklandı. İsrail’in Filistinlilere yönelik politikalarını ele alırken, Francesca Albanese’in raporunun önemine işaret etti. İsrail’in uluslararası işgücünü kullanmaya başladıkça Filistinli emeğe olan ihtiyacının azaldığını, bunun da mevcut mezalimi soykırım düzeyine taşıdığını söyledi. İsrail’in ulusötesi sermaye birikiminin Ortadoğu’daki kilit noktalarından biri olduğunu belirterek, Gazze’nin bu yapının içinde “boğazda bir kılçık” gibi görüldüğünü ifade etti.
Tayip Temel de Cumhuriyet tarihi boyunca Kürtlerin inkâr politikalarıyla yok sayıldığını, bunun Türkiye Cumhuriyeti’ne özgü bir durum olduğunu belirtti. Kürt halkının yeniden özneleşmesinde kadın özgürlüğü ile ulusal özgürlük mücadelesinin iç içe geçtiğini vurgulayan Temel, bugüne kadar kesintisiz bir savaş hali yaşandığını ve barışın sadece silah bırakmak olmadığını, aynı zamanda kimliklerin tanınması ve bir arada yaşam imkânı olduğunu belirterek gerçek barışın ancak özgürlük, demokrasi ve sosyalizm değerlerinin toplumsallaşmasıyla mümkün olacağını dile getirdi.
Söyleşi: Gazetecilik deneyimleri
Kongrenin birinci gününün son oturumu “Gazetecilik Deneyimleri”, oturum yürütücüsü Emine Uyar’ın açılış konuşmasıyla akşam saatlerinde başladı. Uyar, gazeteciliği “herkesin kaçtığı yerlere gitmek” olarak tanımlayarak Filistin’de yaşamını yitiren gazetecileri andı ve yakın dönemde Evrensel İzmir Temsilciliği’ne yapılan silahlı saldırıya değindi.
İlk olarak Beste Argat Balcı, kadınların savaşı farklı biçimlerde deneyimlediğini anlattı. Erkek egemen sistemin şiddetiyle birleşen savaşın kadın bedeninde ve yaşamında bıraktığı izlere dikkat çekti. Söyleşi yaptığı kadınlardan biri olan, İstanbul Bağcılar’da terzilik yapan Kürt bir kadının atölyesini bir direniş alanına dönüştürdüğünü aktardı. Köyü yakıldıktan sonra göç eden bu kadın, yöresel Kürt kıyafetleri dikiyor ve “Newrozlar, 8 Martlar benim için çok önemli” diyerek hafızasını yaşatıyor. Balcı, ayrıca Melike adında başka bir kadının, “Bir erkeğin taşıyabildiği çuvalı taşıyabiliyorsam onun gördüğü tüm saygıyı da görebilmeliyim” sözlerini paylaştı. Kadınların ümitsiz zamanlarda direnmenin yollarını bulduğunu belirten Balcı, “Biz de Eva Prodüksiyon’da 5-6 kadın olarak bir hafıza tutmaya çalışıyoruz,” dedi.
Kobanî
Ardından Abdurrahman Gök söz aldı. Ezîdilerin yaşadığı trajediyi ve 2014’te Kobanî’ye yönelik IŞİD saldırısını hatırlattı. Özgür basın mensupları olarak saldırıları yansıtabilmek için bir basın koordinasyonu oluşturduklarını anlattı. Türkiye sınırında IŞİD’e göz yumulduğuna tanık olduklarını, bu anları görüntüleyen Nazım Daştan’ın kısa süre önce bir SİHA saldırısında yaşamını yitirdiğini söyledi. Gök, Kobanî deneyimlerini aktarırken, Özgürlük Meydanı’na yapılan bombalı kamyon saldırısını ve çatışmalar sırasında halkın direnişini anlattı. “Gazetecilerin sadece barış anlarında değil, savaş anlarında da sorumlulukları var,” diyen Gök, kadınların ve çocukların hem savaştan en çok etkilenen hem de savaşa karşı direnişin öznesi olabilen kesimler olduğunu vurguladı.
Son olarak İbrahim Aslan, Kobanî direnişinin dünya tarihine geçtiğini vurguladı. O dönem IŞİD’in “durdurulamaz” olarak anlatıldığını hatırlatarak, Kobanî’deki enternasyonal dayanışmanın bu algıyı kırdığını belirtti. “IŞİD’in yenilgisini başlatan yer Kobanî’dir” diyen Aslan, Meryem Kobanê’nin “Burası IŞİD’in Stalingrad’ı olacaktır” sözlerini anımsattı. Aslan, Kobanî öyküsünün yalnızca bölgesel değil, küresel bir deneyim olduğunu vurguladı.
Böylelikle, kongrenin ilk günündeki oturumlar sona ermiş oldu.
6 Eylül’de dek sürecek kongrenin programının tamamını görmek için buraya tıklayabilirsiniz. (DS/TY)









