Afetlerden sonraki en önemli hizmetlerden biri de, çaresizlik içindeki kişilere ruhsal açıdan destek sağlamaktır. Bu noktada, yetkililerin her adımı her açıklaması ve onu ileten basının yapacakları en az uzmanları kadar önemlidir.
Bu yazıyı 17 ağustostan (1999) 3 ay sonra 13 kasım günü Bolu-Düzce depreminin sabahında yazıyorum. Amacım, felaketle ilgili bazı bilgileri özetlemek ruh sağlığı çalışanları olarak birinci depremde yaşadıklarımızı olumlu olumsuz tarafları ile toparlamak.
Bundan böyle neye alışmalıyız? Bu sorunun yanıtı iki aşamalı.
Önce Marmara bölgesinde yaşayan deprem sarsıntısını yaşamış kişiler deprem korkusunu az veya çok yaşayan kişiler olarak vermemiz gerekiyor.
İkinci kez yanıtı ruh sağlığı elemanı olarak neye alışmamız gerekiyor. Bu yazıda bu sorunun yanıtı tartışılacaktır. Travma, şiddet ve vahşeti dinlemeğe felaketlere tanıklık yapmaya alışmalıyız.
Peki felaket bölgesi halkı neye alışacak. Geç olarak ayıldık meğer Türkiye fay hattı üzerinde arada bir sallanacağız. Buna zamanla alışılabilir. Binaların hasara açık riskli olarak yapılmış olması, usule uygun yapılmamış olmasına Hasarların onarılacağına güvenimiz olmamasına nasıl alışabiliriz.
Biz ruh sağlıkçıları olarak ağır stres altındaki kişilere duruma uyum sağlamaları ve yaşanan zorluklara karşın ellerindeki kaynakları kullanmalarının yollarını açmaya çalışırız.
Ben çadırı yazlık olan, en temel insani yaşam koşullarına sahip olması bu kış için hayal olan kişilere ne diyebileceğimi ve nasıl diyeceğimi bilmiyorum. Nasıl konuşacağız ve nasıl danışmanlık veya tedavi yapacağız.
"Bu çok büyük bir felaket onarmaya kimsenin gücü yetmez" beni kandıran durduran inşallah bu iş hayırlısı ile geçer dedirten bir durum olmuyor.
Felaket bölgesi dışında yaşayan bir vatandaş ve doktor olarak kendime görev veriyorum. Ne yapılabilir? Ne yapabiliriz ? alışmışım kitaplara sarılıyorum. "Felakete Tepkiler ve İyileşme" kitabını açıyorum. İlk bölüm temel kavramlarda tekrarlanıp duran bir iki kavram var. Acil durumda hizmetlerin düzenlenmesi, diğeri felakete ruh sağlığı acil operasyon merkezlerinin hazırlanması.
17 ağustostan beri bu iki ön bahsi aşmaya çalışan ruh sağlığı elemanları olduğuna ve onların samimi olduğuma inanın. Yaşanan somut koşullarda ne yapabiliriz. veya ne yapmalıyız. Su alan çadırlara ve gayri insani duruma rağmen ne yapabiliriz. ve neler yapmamalıyız gözden geçirelim mi?
Bilginin Aktarılması
Bilginin toplanması ve aktarılması kriz masasının, yetkililerin işidir. Ama, felaket kargaşasında basın özellikle görsel basın çok hızlı ve faydalı bir bilgilendirme kanalıdır.
Felaketin boyutlarına ilişkin bilgi yaygın bir şekilde verilebilir. Farklı uzmanlar bilgilendirme yapmalıdır. Halk sağlıkçıları temizlik ve bulaşıcı hastalıklardan korunma ile ilgili vazgeçilmez hizmetlerinin yanına ruh sağlığı uzmanları bu devrede ruh sağlığı ile ilgi doğru bilgilendirmeyi ekleyebilir.
Özellikle felaketin şaşkınlığı ve belirsizliği içinde yükselen söylenti ve dedikodulara karşı, ruh sağlığı uzmanları, koruyucu mesaj verebilirler. Halk gerçeklerin saklanmadığına inandığı takdirde, gerçekçi bilgilerin doğru olarak aktarıldığına inanabildiğinde kötü gerçeklerle daha kolay başa çıkabilecektir.
Bu tutum paniğin daha azalabileceğini anlamına geliyor. Bunları yetkili ağızlardan duymak önemlidir. Başı boş iç tartışmalar veya sansür bu güveni bozar.
Kriz masasına ve basına düşen bir başka görev, ölü ve yaralıların adını bildirmektir. Bölgeye ulaşamayan veya haber alamayan yakınlara bilgi aktarmak, acil ihtiyaçları bildirmek ve bu ihtiyaçların yönlendirilmesinde rol alabilir. ki deneyimler bu yönde oldukça başarılıdır.
Halkın felaketlerden sonra gelişen ruhsal tepkilere karşı donanımlı olması onların bunlarla başa çıkmasını kolaylaştıracaktır. Bu konuda doğru bilgi veren uzmanları bulmak da medyanın sorumlulukları arasındadır. Kriz anında dehşet içindeki insanlarla görüşmenin bir adabı olmalı.
Dehşet sahnelerini bombardıman yapmak bilgi vermenin tek yolu değildir. Kanallar ve basın içinde daha "atraktif bulunan" yöntemleri takdim etmek ve reyting yapma yarışı içinde olmamalı. Örneğin, acı içinde olan insanlar dertlerinin hemen kesilmesini doğal olarak isteyecektir. Kim istemez ki, bu gerçekçi bir beklenti değildir ve bu tür bir tedavi yoktur.
Hizmet verilmesi
Ne tür bir yaklaşım yapılırsa yapılsın. acının geçmesi zaman alacaktır. Hedef bu devrenin daha kısa ve daha insani koşullarda tamamlanması.
Hele bizimki gibi sorumluluğu otoritenin eline bırakma alışkanlığının olduğu toplumlarda, (üfürükçüyü ve "otoriter ben her şeyi bilirim sen düşünme diyen hekimleri" seven) bu konuda çok daha titiz olmak gerekmektedir. Örnek vermek isterim, 17 Ağustos depreminden sonra çadırlarda toplu olarak, ruh sağlığı konusunda bir eğitim ve bilgisi olmayan bir kişi tarafından hipnoz uygulamaları yapıldı.
Bu salt işe yaramaz bir gösteri değildir. Aynı zamanda, uygulamaya katılan felaketzedelerin bir bölümünde olumsuz ruhsal zorluklar çıkmasında riskli bir uygulamadır. Bu bazı kanallardan, felaket sahnelerinin ardından bir serap gibi, canlı olarak bir tedavi yöntemi olarak tanıtıldı. Sanırsınız Hollywood film gibi. Basının bu tür bir gösterinin bilgisi halka iletmeli gizlemeli sansür yok. Ama aynı zamanda, bu konunun değerlendirmesi için farklı uzman görüşleri alınarak olayın olumlu ve olumsuz tarafları ile tanıtılmalıdır.
(ilgilenene dip Not: Niye hipnoz zararlı. Felaket zor acılı bir durum ve zorunlu olarak yaşanacak isyan edilecek sonra yeni durumu kabul edilerek , kişinin bütünlüğünü sağlayabileceği ve yani bir denge kurabileceği bir durumdur. Hipnoz aktif başa çıkma ve kabulü engelliyen başarılı bir uyumu bozacak bir durum. İyileşmeyi ve travmanın hayatındaki varlığını kabulü erteleyici bir durum). Ruhsal sorunların tedavisindeki yeri tartışmalıdır. İlk tedavi seçeneği değildir ve diğer tedaviler yetersiz kaldığında iş bilen uzmanlarca kullanılabilir. Acil koşullarda asla yeri yoktur. Yararlı olsa idi her yakınının kaybedene bir hipnoz yapar ve matem devresi bitince uyandırırdık. O arada mirası da hipnoz altında telkine açık kişi bilmeden kime bırakırsa bıraksın).
İlk aşamada güvenli yaşam koşullarının sağlanması esas, bireysel veya toplu olarak ruhsal sorunlarla ilgili bilgi vermek, kişilerin yaşadıkları garip ve saçma gibi olabilecek şikayetlerin kısa zamanda geçebilecek olduğunu ifade etmek önemlidir. Ruhsal zorlukların geçmesinde en önemli tedbir kişilerin fizyolojik gereksinimlerinin hızla sağlanmasından geçer.
Kısaca, düzgün sıvı ve gıda alan, bir dam altında yeterli uyuyabilen bir kişi kaygısı ve travmaya bağlı zorlukları ile daha iyi başa çıkabilir. Basit görünen bu temel koşullar kişinin güvenli yaşam koşullarında olmasına yardım edecek ve aynı derecede önemli olarak kaygısının azalması için ön zemin oluşturacaktır. Başa çıkma refleksini harekete geçirtebilecektir. Burada, asıl olarak tamir edilen veya onaylanan kişinin güvenli bir ortamda yaşadığına ilişkin inancının uyanması veya pekişmesidir.
Üzgünüm ki, sayılan ön koşullar olduğunda ruhsal sorunlar mutlaka bitmez. Ama herhangi bir ruhsal yaklaşım için önce bu ön koşullar sağlanmalıdır. Ağır zorluk yüksek kaygı, uykusuzluk, sıkıntı, olayın gözünün önünde canlandığı ve benzer zorlukları olanlarda geçici veya daha uzun ilaç kullanımına yer vardır.
Ama yine basına ve ruh sağlığı uzmanlarına düşen görev ilaç isimlerini basına açıklamak değildir. Bu tür bir yardımın yeri vurgulanmalıdır. Uzmanlarda gazete röportajlarında kimin hangi koşulda kullanacağını bilmeden ilaç isim ve dozları ile açıklama yapmamalarıdır.
Felaket salt içinde kalanı etkilemez. Onların yakınlarını, kurtarma çalışmalarına katılanları, tedavi ekibini, medyada bunu aktarma görevinde olanları, medyadan bunları evinde izleyenleri. Felaketten mal ve can kaybı şeklinde somut zarar görmeyen ama her depremde ve ardıl depremde sallanarak bir sonraki depremi bekleme kaygısı yükseklerde kalanlar etkilenir.
Koruma tedbirleri içinde, riskli gruplara öncelik verilmelidir. Felaket bölgesinde yaşayan yakınını, işini, evini kaybetmek veya yaralanmak gibi çoğul travmatik deneyimi olanlar, daha önceden bir hastalığı veya yaşamını sınırlayan bir özrü olanlar, yaşlılar, küçük çocukla yaşayan tek ebeveynler risk grubu içinde öncelikle düşünülmelidir.
Sürekli kurtarma ekibinde çalışanlar, tedavi ekibi, yakın planda çalışıp , sürekli felaket hikayelerini çeken ve yazan basın mensupları da risklidir. Felaket ruh sağlığı hizmetleri içinde bölgede yaşayanların sorunları kuşkusuz öncelik taşır.
Ama yukarıda sayılan çalışma grupları bir felaketten diğerine koşarken kendileri hasar gördüğünde beklenen servisi veremezler. Bu tür meslek gruplarında iş sağlığı açısından, ruh sağlığı destek ve eleme çalışmalarını gündeme almalıdır. Bu bir meslek sorunudur.
Onun aşısı ne ise yapılmalıdır. Bu isteyenin keyfi olarak özel başvuracağı bir durum olarak ele almamalıdır. Bu çalışan hakları açısından önem taşıdığı gibi hizmet götürülen kitleye -felaketzedeye giden hizmetin kalitesini de etkileyecektir. İşverenler çalışanlarının değil de salt kendi karlarını düşünse de bu tür önlemler almalıdır işyerleri iş verimlerini arttırmak.
Uluslararası yardım çalışmalarını felaketin ardından kriz anında kabul ediyoruz. Onların bilgili ve etkin çalışmalarında salt işin tekniğini değil aynı zamanda çalışanlarını "tükenmeden" koruyacak hizmetlerin de girdiği unutmayalım. Geldikleri ülkelerde bu hizmetlerinin karşılığını maddi ve manevi aldıkları gibi destek ve stresi azaltıcı programlara katılıyorlar.
Felaket hizmetlerinde çalışan kişilerin ruhsal durumun uzun vadede incelendiğinde şu sonuç bulunmuş. Çalıştığı alanda bilgi sahibi olan kişiler ruhsal anlamda daha korunaklı. Basitçe, felaket iş dalında çalışmayı bilmek çalışanlar için bir zorunluluk. Kısaca, tükenmeye karşı profesyonellerin korunmasını da bu çerçevede yerleştirmek bir lüks değil etkin hizmetin zorunlu bir parçası olacaktır.
Araştırma:
Bu denli büyük felaketler sık bulunmuyor. Yaşanan felaketten bilimsel olarak ders almak ve bu bilgileri gelecek felaketlerden koruyucu olarak kullanmak için önemli bir fırsat. Ama araştırmayı niye yaptığımızı bilmemiz gerekir. Ruh sağlığı açısından felaketzedeye sorular sorup hizmet vermemek ahlakı değildir. Ayağının çamuru ile dolaşan insanlara veya okuldaki çocukları soru yağmuruna tutup servis vermemek zaten mağdur olanın durumundan yararlanmaya akademik kirlenmeğe girer.
Lafın kısası, sansasyonel kavgalardan kaçınıp Marmara felaketinin zararlarını nasıl azaltacağımız konusunda lütfen hepimiz kendi iş alanımızın ahlakından kısıntı yapmadan çalışsın. Bu denli büyük acıların bitmesi kolay değil. Felaketin yaraların sarılması için birey veya kurumlar olarak işin içine girelim.
Bir yandan da kısmetse İstanbul da veya başka bir bölgedeki felakete karşı "bize yabancı" usullerine göre hazırlanalım. Tedbir demek ilkeli hazırlık demektir.
Özetle, herkes kendi işinin ahlakını eksik etmeden çalışsın. Kaçak işlere son verelim. (ŞY/BA)
* Şahika Yüksel'in yazısı 28.11.1999'Da Radikal gazetesinde yayınlandı.