Kobanî davasının 43. duruşma periyodunun 2. oturumu Sincan Cezaevi Kampüsündeki Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesinde dün görüldü.
TIKLAYIN - Adalet, siyaset ve hukuk: Kobani Davası
Davada, Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) önceki dönem Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ile Selahattin Demirtaş, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) eski Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel, HDP Onursal Başkanı Ertuğrul Kürkçü ve HDP MYK üyelerinin de aralarında bulunduğu 108 kişi yargılanıyor.
3 bin 530 sayfa ve 324 klasörden oluşan iddianamede 108 siyasetçi için “Devletin birliği ve ülke bütünlüğünü bozma” ile 37 kez “insan öldürme” başta olmak üzere pek çok suçtan ceza isteniyor.
“AİHM kararı, hukuk dersi verdi”
MA’nın haberine göre, yargılanan siyasetçi Nazmi Gür, beyanında, 1530 sayfa iddianamenin mahkeme tarafından 8 günde nasıl incelenerek kabul edildiğini sordu.
Kamuoyu baskısı oluşturacak hukuk dışı yollarla siyasi iktidarın amaçlarına uygun bir iddianame hazırlandığına vurgun yapan Gür, sözlerine şöyle devam etti:
“İddianameyi iyi incelendiğinde bize yöneltilen 30 farklı suçlamanın tamamını 6-8 Ekim 2014 yılına ait olduğu görülecektir. Bu kadar ağır ve vahim iddialar karşısında savcılık 6 yıl beklemiştir. 6 yıl boyunca soruşturma, başka soruşturmalarla birleştirilmiş, birçok savcı görev almıştır.
Başlangıçta TCK-316’ya göre açılan soruşturmada Ankara Cumhuriyet Savcılığı’nın çağrısı üzerine avukatlarla birlikte savcılığa giderek ifade vermiştim. Daha sonra dosyada herhangi bir hareketlilik olmamıştır. Ardından mükerrer soruşturmalarla soruşturmayı genişletilmiş, yeni suçlar isnat edilmiş ve tutukluğumuz bir algı operasyonu eşliğinde hukuka aykırı bir şekilde gerçekleştirilmiştir.
AİHM Demirtaş vs Türkiye kararı, tarihi ve hukuk dersi veren, bu yargılamayı doğrudan ilgilendiren önemli hukuk değerlendirmeleri yapmıştır. Daha sonra Figen Yüksekdağ kararı da bu durumu bir kez daha teyit etmiştir. Sayın Demirtaş ve Figen Yüksekdağ başta olmak üzere bu dosyada tutuklu yargılanan tüm HDP’li siyasetçi arkadaşlarım yönünden bu tutuklamaların AİHM ve uluslararası hukuk normlarının açık ihlali olduğu bu 2 dosya ile kanıtlanmıştır.
Bu kararlar Türkiye'nin de taraf olduğu AİHS’in 46. maddesine atıfla bağlayıcı niteliğini ortaya koymaktadır. Bu madde AİHM kararlarının tüm üyeleri için bağlayıcı olduğunu düzenlemektedir. Nitekim anayasanın 90’ıncı maddesinde emredici bir hüküm olarak AİHM kararına uyulması düzenlenmektedir.”
“İddianame okunmadan kabul edildi”
1530 sayfa ve 324 klasör delil bulunan iddianamenin 30 Aralık 2020 tarihinde hazırlandığını ve Ankara 22’nci Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 7 Ocak 2021 günü kabul edildiğini hatırlatan Gür, şunları söyledi:
“Bu kabul kararının hukuken ve fiziki olarak mümkün olmayacağını hem arkadaşlarımız ve hem avukatlarımız dile getirmiştir. İddianame ve ekler okunmadan iddianame kabul edilmiştir. Bu da silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesine açıkça aykırıdır. İddianame ve esas hakkındaki mütalaa kendi içinde tutarsızlıklar ve usulsüzlüklerle tanzim edilmiştir.
Mahkeme tarafından iade edilmesi gerekirken yargılama başlamış, halen tutuklu olarak katıldığım duruşmada sorgumu vermeden önce CMK tarafından emredici usul hükümleriyle donatılan mahkemenin bu usul hükümlerini uygulamadığı pek çok uygulaması olmuştur ve halihazırda bu pratik devam etmektedir.”
“HDP legal ve demokratik siyaseti esas alır”
İddianamede yer alan “legal görünümlü illegal parti” ibaresine tepki gösteren Gür, “Bu çabaların ve propagandaların başarısız olduğunu gördük. HDP kurulduğundan bugüne legal ve demokratik siyaseti esas alan bir partidir” dedi.
“HDP yeni yaşam olarak adlandırdığı çok yönlü programlarıyla eğitimden ekonomiye, göç ve mülteci sorunlarından, sosyal ve toplumsal tüm sorunlara dair hem sokakta hem de parlamentoda siyasi çalışmalarını sürdürmektedir. Farklı toplumsal inanç ve kesimlerin katılımıyla daha da zenginleşmiştir. Ermeni, Laz, Çerkez ya da Alevi halklarının temsilcileri kuruluşundan itibaren HDP’de yer almıştır.
HDP yerel demokrasi başta olmak üzere kapsamlı bir dönüşüm dizisi ile birlikte laik ve demokratik bir Türkiye’de bütün temel hak ve özgürlüklerin sağlanması için mücadele etmektedir. Yerel demokrasi bir moda değil, evrensel bir hedeftir. HDP demokratik toplumcu yerel yönetim anlayışıyla toplumun karar ve yönetim mekanizmalarında yer almasının ancak yerelden ve yerinden yönetim anlayışıyla mümkün olabileceğine inanmaktadır.
Demokrasi her dönemin ihtiyacı doğrultusunda sunduğu çözüm modelleriyle bir önceki modelin eksikliklerini tamamlayarak kendisini yeniden kurgular. Doğrudan demokrasi, temsili demokrasi, katılımcı demokrasi modelleri gibi demokrasiye önemli bir açılım getirmiş olan bu modeller de 20. yüzyılın farklılaşan ihtiyaçlarına karşılık vermekte yetersiz kalmaktadır.
Kimlik farklılıklarının ve çoğulculuğun egemen olduğu coğrafyalarda farklılaşan talepleri karşılamada temsili demokraside katılımcılığın öne çıkarılması da yeterli gelmemektedir. Bu yetersizliği ortadan kaldıracak farklı kimliklerin, halkların ve toplumsal kesimlerin bir arada yaşamalarını sağlayacak potansiyelde bir demokrasi modelini ihtiyaç bulunmaktadır. Bu bağlamda katılımcılığın, farklılıkların tanınması için radikal demokrasi modeli öne çıkmaktadır.
HDP halk desteğini artırdıkça Türkiye'deki demokrasi ve barış düşmanlığı odaklar da harekete geçti. Türkiye'de demokrasi, hukukun üstünlüğü, barış ve demokratik barışçıl çözüm çabaları hedef alındı. İnsan hakları yerine güvenlikçi politikalar dayatıldı. Bugün Türkiye'nin içinde bulunduğu derin ekonomik ve siyasal toplumsal krizin sebep işte bu güvenlikçi politikalardır. Bu nedenle bugün bu politikaların sonucu olarak bizler burada yargılanıyoruz.”
Duruşma bugün devam edecek. (AS)