İlk Lazca gazete “Ağani muru3xi-yeni yıldız”ın "Türkiye'de yer adlarının değiştirilmesi sorunu ve iadesi için öneri ve yöntemler" başlıklı bir panel düzenlendi. Geoaktif Külür ve Aktivizm Merkezi'nde düzenlenen panele, “Ağani muru3xi-yeni yıldız” Gazetesi'nin Genel Yayın Yönetmeni İrfan Çağatay moderatörlük yaparken, Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş ve araştırmacı-yazar Sevan Nişanyan konuşmacı olarak katıldı.
Sevan Nişanyan, yer isimleri değiştirilmesi projesinin Cumhuriyet'in en önemsediği projelerinden biri olduğunu söyledi ve yer isimlerinin değiştirilmesinin kültürel kolonileşme olduğunu vurguladı. 15 bin yer isminin kafadan üretildiğini anlatan Nişanyan, yer isimlerinin değiştirilmesiyle, bir coğrafyanın, kültürel çok renkli, çok sesli, çok ulusal yapısının tamamen tanınmaz hale getirildiğini söyledi. Çözüm: Eski yer isimlerini meşruşatırmak.
Nişanyan: Yer isimlerinin değiştirilmesi kültürel katliam
Nişanyan, yer isimelerinin değiştirilmesi projesinin nasıl başladığını ve hangi yöntemlerle devam ettiğini anlat ve yer adlarının değiştirilmesini kültürel katliam olarak değerlendirdi.
Cumhuriyet projesinin en önemli ön önemli projesinin yer isimlerinin değiştirilmesi olduğunu anlatan Nişanyan, şöyle devam etti: Çok yaygın bir kanı var 12 Eylül döneminde isimler değiştirildi sanılıyor. 1950'lerde değiştirilme işlemi yapıldı gibi görünse de aslında 1920'lerde bu değişiklerin yapıldığını görüyoruz. 1927'de ilk kez yer adları listesi yayımlandı.
"Eski isimler sansüre uğradı"
Nişanyan yer adlarının değiştirilmesi tarihini örneklerle anlatmaya devam etti ve Artvin'in yer adlarının değiştirilmesinin cumhuriyet sonrasına denk geldiğini söyledi.
"Bunlar prova baskısı gibidir. Artvin'e cumhuriyetten önce bir tane Türkçe yer adı yok. Ama cumhuriyetten sonra her ilçenin köyün adı değiştirilmesini görüyoruz" diyen Nişanyan, yer isimlerinin değiştirilmesi ile ilgili yasal altyapının Demokrat Parti döneminde olduğunu ve 1956'de yasa yapıldığını, 1959'da Yer Adlarının Değiştirilmesi Komisyonu kurulduğunu hatırlattı.
Bu komisyona sonsuz yetkiler verildiğini söyledi. Nişanyan konuşmasını şöyle sürdürdü: 1960'ın başında darbeden hemen sonra tüm yer isimleri listeleri ortaya çıktı. 1967-68'de tüm yer adlarının değiştirilmesi projesi tamamlanmıştı. 41 bin yer değiştirildi. Bazı merkez adları değiştirilmedi, yetiştiremediler. 1960'dan sonra hazırlanmış hiçbir belgede eski isimleri göremezseniz. Bafa gölü mesela yazılıyor Çamiçi yazılması isteniyor. Parantez içinde yazılması bile istenmedi. Kesinlikle sansüre uğradı. 1988'de bir ABD'li arkadaşımızla kitap hazırladık. Harita koyduk. Eski yer adları vardı. Ancak bakanlar kurulu kararıyla toplatıldı.”
"Kültürel kolonileşme projesi"
1980'den sonra nüfus müdürlüklerinin uyarıldığını anlatan Nişanyan, "Doğum yerleri eski isimleri asla yazılmadı. Büyük bir ısrarla eski adların bilinmemesi istendi. Hafızanın silinmesi projesinin bir parçasıdır" diye konuştu.
1983'den bugüne, Türkiye'nin bazı yerlerinde eski isimlerin değiştirilmesinde bir inisiyatif alındığını anlatan Nişanyan, "110 tane yer eski adını geri aldı" dedi. "Son bir iki yıldır bu sürecin hızlandığını görüyoruz. Toplama baktığımızda 41 bin yerleşimden 15 binin adı değiştirildi. Bunlar bir bakıma kültürel geçmişinin son derece çok karmaşık, çok uluslu, çok dilli geçmişinin silinmesi tümüyle Türkleşmesi projesidir" diyen Nişanyan, şöyle devam etti:
“Sadece Kürtçe değil tüm Türkçe olmayan adların değiştirildi. Rize ve Trabzon'da yer adlarının yüzde 75'den fazlası değişmiş. Bir coğrafya tanınmaz hale getirildi. Kültürel kolonileştirme işini görüyoruz. Bunu çok net görüyorsunuz.
"Bu devlet dayatmasıdır, sahtedir"
"Basından izlediğim kadarıyla bu iş sadece etnik sorunu olan bölgelerde ortaya çıkmadı" diyen Nişanyan, "Ben bu konuyla ciddi olarak takip etmeye başladığımda, muhafazkar eğilimli insanların da buna tepki gösterdiğini gördüm. Muhafazakar insanlar bile 'bu bir devlet dayatmasıdır, sahtedir' diyen insanlar gördüm. Türkiye'nin her yerinde var. Bayrakla sorunu olmayan ama ülkenin yönetimiyle sorunu olan insanlar bunlar. Kürt hareketine herhangi bir sempati beslememiş olan buna rağmen eski yer adlarını isteyen insanlar var. Bu iki kesimi yan yana getirebilirseniz ortaya bambaşka bir dinamik çıkar. Önce tepki gösterse de gönül köprüsü kurabilir, beklenmedik bir kapı olabilir. Eski yer adları davasını Kürt davasına indirgemek çok yanlış ve tehlikelidir, verimli bir yol değilmiş gibi geliyor. Hiç şüphesiz bu konu gündeme geldiyse Kürt hareketi sayesinde. Onların hakkı teslim edilmeli. Türkiye dışında başka bir yerde bu kadar yöntemli planlı sistemli bir şekilde yer isimlerinin değiştirilmesi yapılmamıştır. 15 bin isim kafadan üretildi" diye konuştu.
Çözüm: Eski isimleri meşrulaştırmak
Eski yer isimlerinin iadesi konusunda önerilerini de anlatan Nişanyan, Başbakan'ın başvuru yapın değiştirelim sözünü hatırlattı. "Kim uğraşacak? Kimler başvuracak. Bu işi daha kapsamlı yapmak lazım. Bana öyle geliyor ki en temel şey eski yer adlarının duyulmasını görülmesini sağlamak. Bu İçişleri Bakanlığı'na başvurarak yapılacak bir şey değil. Bu eski isimlerinin meşrulaştırılmasıyla yapılacak bir şey. İçişleri Bakanlığı yerine Kültür bakanlığı her köye tabela koyup eski isimleri yazmalı. Bu şekilde muazzam bir adım atılmış olur. Bu iş için UNESCO'dan da para alınır."
Demirbaş: Halklar yasalardan önce gelir
Nişanyan'ın ardından Diyarbakır Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş konuştu. "Halklar yasalardan önce gelir" diyerek konuşmasına başlayan Demirbaş, "Bu ülke bize tek dil tek din dayattı. Bugün ortak vatanda tek devlette yaşayabileceğimizi düşünüyoruz. Bizim tek kimlikle sorunumuz var. Biz çok kimlikliliği savunduk. Biz, iktidar ve özgürlük arasında seçim yapmak zorunda kaldık. Biz, çok dilli belediyecilik kararı aldık. Kürtçenin yanı sıra, Ermenice, Süryanice faaliyet göstereceğimizin kanıtı aldık. Kamusal alanda farklı dillerin birarada kullanılması gerektiğini savunduk. Biz şuna inanmıştık, bir başkasını yok ederek kimse, ancak başkasının varlığıyla var olabiliriz" diye konuştu.
"İktidar bizi kendisine benzetmeye çalışıyordu"
"İktidar bizi kendisine benzetmeye çalışıyordu. Bu sadece dil anlamında değil cinsiyet anlamında da böyledir. Kadın zihniyetinin yok edilmesini de doğru bulmuyoruz." diyerek konuşmasına başlayan Demirbaş, "Diyarbakır'ın girişine yazdığımız ‘hoşgeldiniz’ yazısına devlet kulp bulmaya çalıştı ve siz bunu ihale kanuna göre mi yaptınız diye sorguladı. Biz, meşruyuz. Biz haklıyız."
"Çok dilli bir okul açma projemiz var"
"Diyarbakır'da yok edilmeye çalışılan kimlikler, kültürler var" diyerek konuşmasına devam eden Demirbaş, "Demokratik mücadele zeminini kullanmak devam etmek gerekiyor. Çok dilli bir okul açma projemiz var. Yasalara göre, yerel yönetimlerin okul açma yetkisi yok. Biz yapalım, devlete de uygulatalım" diye konuştu.
"Kürt hareketi devleti zorlayıcı güç"
Demirbaş konuşmasına şöyle devam etti: “Yer adlarının belirlenmesinde bizim bakış açımız şu, başvuruyu beklerseniz, kaç tana Ermeni kaldı ki başvursun? Onların başvurusu da önemlidir. Ama onların başvurusunu beklemeden de bu yer adlarının devlet tarafından verilmesi lazım. Kürt hareketinin devleti bu anlamda zorlayıcı bir güç olduğuna inanıyorum. Bence de, bu anlamda ortaklaşmalı. Bu anlamda devletin yaklaşımı da pozitif olmayacaktır. Buna göre hareket etmeliyiz.”
Panel soru cevap kısmının ardından sona erdi. (EK/HK)