Can'la, Bianet'ten Nuh Köklü görüştü:
12 Eylül askeri darbesi sizce neyin ifadesi, üzerinde yirmi iki yıl geçmesine rağmen hala tartışılıyor olmasını neye bağlıyorsunuz?
Bugünden baktığınızda bizim toplumumuzda devlet kültürünün, güç kültürünün etkili olduğunu görürsünüz. Militarist kültür güçlü. Toplumun dokularına nüfuz etmiş, adeta sosyolojik bir vakıa haline gelmiş. Bunun bin yıllık devlet kültürüyle de ilgisi var, yarattığınız vatandaşlık kültürüyle de ilgisi var ama cumhuriyet tarihini incelediğimizde militarist kültür hiç bu kadar etkili olmadı.
1930'lardaki Kürt isyanları sırasında ya da Mustafa Kemal'e suikast yapıldığı dönemde dahi toplum bu kadar denetim altına alınmadı ve toplum da bu kadar da denetim altına alınmayı benimsemedi. Toplumu geçelim, sosyalist hareketlerde dahi hiyerarşik yapıların güçlenmesi, biat kültürüne yatkınlıkta bile 12 Eylül'ün izlerini görürsünüz. Buradan baktığınızda aslında toplum yok.. Militarist kültür güncel bir durum arz ediyor kısacası.
Türkiye'de hayatın, siyasetin gelişmesi isteniyorsa, farklı kültürlerin ifade edilmesi, demokratik bir kültür yaratılması isteniyorsa ve de toplum da bu hareketlenmenin içinde olmak istiyorsa 12 Eylül'ün aşılması, tasfiye edilmesi gerekir.
12 Eylül size göre bir milat mı..?
Meseleyi 12 Eylül'ün yarattığı tahribat boyutunda ele alırsanız, 12 Eylül anayasası ortaya çıkıyor. 1980-83 arasında çıkarılan kanunlar hala geçerli, yazılı olmayan adına 'Kırmızı Kitap' denilen kurallar silsilesi var ki, anayasayı şekillendiren de bu.
12 Eylül milat çünkü 1960'lardan itibaren devlet kültüründe bir sapma oldu, toplum harekete geçti. Toplum kendini ifade etmeye başladı. Mahir Çayanlar, Deniz Gezmişler, Türkiye İşçi Partisi (TİP) bu devlet kültüründen sapma noktasında ortaya çıktı.
İlk kesinti 12 Mart darbesiyle oldu ama devrimcilerin direnmesi, 12 Mart'ın kendi içindeki sorunlarla daha çok ilgili olması darbenin eksik kalmasına neden oldu. Toplumun orta ve üst kesiminden gelenlerin ortaya attığı fikirler 12 Mart'tan sonra toplumun daha geniş kesimlerince benimsedi. Denizler, Behice Boran eğitimli orta üst kesimden geldiler ama 70'lerden sonra halk çocukları devreye girdi.
1975' de egemen sınıflar farklı bir karar verdi. Milliyetçi Cephe toplumu hedefleyen, toplumsal muhalefeti tasfiye etmeyi amaçlayan bir hareketti. İran devrimi, Afganistan işgali Ortadoğu'daki gelişmeler güçlü bir Türkiye gereksinimi doğurdu.
Ortada bir iç savaş vardı . Faşizme karşı direnildi ve aslında toplum devletin denetimden çıktı bu önemliydi. 1980 askeri darbesi yirmi yıllık toplumsal gelişmelere egemen sınıfların cevabıydı
12 Eylül'le birlikte hayatın her alanının tanzim edildi. Bir daha böyle bir darbeye ihtiyaç kalmayacak şekilde bir nizam kurulması hedeflendi. Dolayısıyla militarizmi eleştirmek 12 Eylül'ü eleştirmektir. 12 Eylül'ü eleştirmek toplumda demokratik bir kültürün yaratılmasının başlangıç noktasıdır.
78'liler Vakfı bu tanımladığınız sürecin içerisinde nereye oturuyor?
Darbe aslında bir yerde bize karşı yapıldı. Mesela, Yüksek Hakem Kurulu'ndan bahsedildiğinde en azından laf düzeyinde işçilerden bahsedilir, Anayasada farklı diller derken Kürtçe'nin varlığı gizli bir şekilde teyit edilir ama 78'liler den bahsedilmez. Cezaevinde kalanlar çıktı onlara 31. ve 33 Maddeler uygulandı, kamu hakları yasaklandı 33. Maddeyle veraset haklarına müdahale edildi 17. Maddede suçun tekrarında cezaevine geri dönüleceği hükmü getirildi yani bizim kuşağımız sessizliğe mahkum edildi
Aradan 22 yıl geçmesine nağmen hala 12 Eylül'ün etkilerini konuşuyor olmak güçsüzlüğün ifadesi olabilir mi?
Bizim ülkemizde tarihi bir dönem kapatıldığında yeni bir döneme geçilmiyor. Bizde eski, potansiyelini tüketmeden yeni şeyler şekilleniyor.Kürt isyanları, Ermeni tehciri, darbe...Hep üstleri kapatıldı, dolayısıyla asıl mesele tarihsel sürekliliğin olup olmadığında yatıyor. Yunanistan kendi darbecilerini yargıladı, onların demokrasiye geçişinde bu yargılama önemliydi, bizde işler farklı işledi...
Avrupa Birliği'ne Uyum yasaları Meclisten geçti ama akla şu geliyor: 12 Eylül'ün yarattığı yasalar ortadayken Uyum Yasaları'nın uygulanma şansı zor görünüyor.
Bir kere Türkiye'de anayasa çok değişti çok da kanun değişti. Kanunlar yukardan aşağıya şekillendi. Dolayısıyla kanunlarda hak olarak verilen şeyler kolayca alındı. Kanunları yaparsınız onu uygulamaya muktedir bir kadroya da ihtiyaç vardır, ona uygun bir iktidar yapısına ihtiyaç vardır. Uyum yasaları çıktı ama zihniyet değişmedi. Kısacası 12 Eylül'ün yarattığı rejim devam ettikçe uyum yasaları uygulanamaz.
78'liler Vakfı bu zihniyetin değişmesi noktasında neler yaptı, neler yapmayı hedefliyor?
Biz, iki yıl önce faaliyete başlarken 70'lerin özel bir önemi olduğunu anlattık. Toplumun politikleştiğini, toplumun çocukluktan delikanlılığa geçtiğini vurguladık Toplumun ilk defa kendi adına söz sahibi olduğunu ifade ettik.
12 Eylül bu süreci toplumun belleğinde silmeye çalıştı. Biz bu silinmek istenen belleği hatırlatmayı hedefledik. Şunu söylemek için yola çıktık; 70'lerde bizi harekete geçiren dinamikleri o dinamiklerin güncel yanlarını ön plana çıkartmak...
O dönemi yaşayanları bir araya getirmeye çalıştık, ev toplantıları dernek toplantıları yaptık, 70'leri tartıştık. Bir araya getirdiğimiz insanlarla İnsan Hakları Derneği'nin (İHD), Emek Platformu'nun etkinliklerine gücümüz oranında katıldık.Geçen yıl saydık yaklaşık 5 bin insanı bir araya getirmişiz.
78'lilerin bilgisini, belgesini ortaya çıkartmaya çalışıyoruz, sözlü tarih anlayışıyla bu belgeleri bir araya getirmeyi hedefliyoruz. Hukuk Komisyonu kurduk,12 Eylül'ün mağdur ettiği insanların hak arayışları için yol açtık, rejimin garabetlerini ortaya dökmeye çalışıyoruz.
Vakıf olduğumuz için üye kaydedemiyoruz, dernek kurmak için çalışıyoruz. 78'liler vakfıyla bu konunu arşivsel boyutunu, dernekle de kitlesel boyutunu öne çıkartacağız. Kendimize bir manifesto çıkardık 78' ilerin dörtlemesi dediğimiz bir program oluşturduk. Dörtleme, yasaklar , yasaklara karşı mücadele, mücadele içerisinde dayanışma ve çağdaş demokratik toplumun yaratılması. 78'liler Vakfı aslında bu ilkelerin üzerinde şekilleniyor. (NK/EK)