Avukat Fikret İlkiz, yeni anayasa tartışmalarını değerlendirirken "Yeni anayasa istiyorsanız 12 Eylül 1980'le hesaplaşmak zorundasınız. Bu da geçici 15. maddenin kaldırılmasıyla başlar" diyor.
Şimdiki anayasanın geçici 15. maddesi darbecileri, darbe süresince karar alıp uygulayanları yargılanmaktan koruyor. Ancak bir şey daha ekliyor İlkiz: "12 Eylül'le hesaplaşmayı hukuka indirgemek, 12 Eylül hukukunu isteyenlerin isteğidir."
12 Eylül'ün sermaye birikimi açısından ne anlama geldiğini Birleşik Metal-İş'ten Mehmet Beşeli özetliyor: "12 Eylül'le uluslararası mali sermayeyle yeniden tanımlanmış bir ilişki kuruldu. Önü açık ve azgın bir sermaye birikimi modeline geçilmiş oldu. Bunun için işçi sınıfının örgütlü kesimlerinin aygıtları, organları dağıtıldı. Politik gücünün mekanizmalarını, aygıtlarını da hem yasal hem pratik olarak elinden aldı."
Beşeli: 12 Eylül'le mücadele anayasa meselesi değil
Sonuçta en tepesinde uluslararası mali sermayenin, en dibinde de enformel emeğin, taşeronlaşmanın yer aldığı bir birikim yapısının oluştuğunu söyleyen Beşeli, bu yüzden 12 Eylül'ün yarattıklarıyla mücadele etmenin bir anayasa meselesi olmadığını vurguluyor.
"12 Eylül'ün yarattığı sermaye birikimi modeliyle bağlantılı bir siyasal rejimdir. İşçi sınıfı hareketini merkezine almaksızın, 12 Eylül rejiminden çıkmak işçiler açısından mümkün değil. Sermaye kesimi başka çıkışlar arıyor. Yeni anayasa arayışları da bunun ürünü. Tepede uluslararası tekelci sermayenin, aşağıdaki taşeronların, enformel emeğin olduğu yapıyı sağlamlaştıracak reformlar arıyorlar. Geriye durumu insanlığın yararına dönüştürebilecek bir özne olarak işçi sınıfından başka kimse kalmadı."
"Güçlü devlet, serbest piyasa ülkesi"
Prof. Dr. Fuat Ercan da 12 Eylül'ün ülke içindeki sermaye birikim sürecinde başarılı olanların sorunlarını çözmek için uluslararasılaşmasının bir ayağı olduğunu söylüyor.
"Ülke içindeki sermaye birikimi belli bir doygunluğa ulaşınca, uluslararası sermayeyle hareket eden kesim iki şeyi hızla gerçekleştirmek zorundaydı. Ülke içindeki sermaye birikiminin açığa çıkardığı toplumsal sorunları çözmek ve uluslararasılaşan sermayenin içselleştirilmesini sağlayacak yapılanmaya gitmek."
12 Eylül toplumsal sorunları büyük bir kıyımla, yüz binlerce işkenceyle çözdü. Bu sürecin ideolojik karşılığıysa "güçlü devlet, serbest piyasa ülkesi"ydi. Fuat Ercan'ın deyişiyle "Ülke içinde belirli güce erişen sermaye birikimi uluslararası yapının olanaklarını kullanmak için harekete geçti. 1979'da TÜSİAD'ın gazete ilanıyla talep ettiği her şey Özal dönemiyle birlikte hayata geçmiş oldu."
Gelecek kurgusunu elden alan 12 Eylül
12 Eylül'le yerleşen yapının sonuçlarından biri de gelecek algısına dair. Beşeli, büyük bir mülksüzleşme ve proleterleşmenin yaşandığı bu dönemin ardından, bugün geleceğini kurgulamaktan çok, bulunduğu konumu kaybetmeme, "bugünün koruyabilme"nin belirleyici motif olduğuna dikkat çekiyor.
İlkiz: 12 Eylül hukuku hep kriz üretti
Bu yapının hukuksal ve toplumsal sonucunu İlkiz özetliyor: "82 Anayasası'nın çizdiği sınırlar içindeki hürriyetler ve demokrasi, kabul edilen bir zihniyet haline dönüştü. 12 Eylül hukuku ve onun yarattığı anayasa, oluşan bütün toplumsal sorunları önce kriz olarak gündeme getirdi, yine bu anayasa ve bu hukukla çözdü ve o çözüm yeniden sorun üretti. O sorunlar krize dönüştü."
Bu koşullardaki anayasa arayışları içinse şunları söylüyor İlkiz:" Ortaya geçmiş dönemin hukuksuzluğuyla, 12 Eylül döneminin acılarıyla hesaplaşmamış, yüzleşmemiş bir toplum modeli çıktı. Dolayısıyla anayasa arayışları, hukukun demokratikleştirilmesi çabaları, sürekli kriz üreten ve çözülemeyen kaoslar yarattı."
Yeni bir anayasanın yolu
Peki yeni bir anayasayı nasıl yapmak gerek? İlkiz "Yeniden bir anayasa, ancak ve ancak Meclis'in dışındaki kurucu bir Meclis'le yazılabilir. Kurucu Meclis'in ortaya çıkaracağı anayasa halk tarafından oylanır. Bu toplumsal mutabakattır" diyor. "İşte sorun, böyle bir çözümü benimseyip benimsememek sorunudur." (TK)