"Yabancı dillerden çevrilmiş kitapları okurken bunları kimin çevirdiğine dikkat ediyor musunuz hiç? Pek çok okur için bu sorunun cevabının "hayır" olduğunu biliyoruz.
Hele bir kitabın çevirisi iyiyse zaten şeffaf olan çevirmen iyice görünmez olur. Çeviri ancak çok kötü, hatta kitabı okutmayacak kadar kötü olduğunda dikkat çeker.
Bazen suçu kendimizde bulup metnin bizi "aştığını" düşünerek, bazen çevirinin kötülüğünü ister istemez teşhis ederek, hevesle elimize aldığımız kitabı beş-on sayfa sonra hüsranla bıraktığımızda (ama ancak o zaman) bu kitabın başka bir dilden "birisi" tarafından çevrildiğinin farkına varırız.
Birçok kitapseverin "Bir daha çeviri kitap okumayacağım," diye söylendiğini duymuşuzdur. Çeviri kalitesinin düşük olması insanı kitap okumaktan soğutacak, bazı çok önemli eserlerin kültür hayatımızda sadece cismen var olmasına sebep olacak, dolayısıyla düşünce ve haz dünyamızı daraltacak kadar ciddi bir sorundur.
Kitap dergilerinde, genelde bir çeviriyi (çevirmenini de ismen zikrederek) fazla bir veri sunmadan ve kaynak metinle ciddi bir kıyaslama yapmadan yerden yere vuran "çeviri eleştirisi" yazılarıyla karşılaşmıştır çoğu meraklı okur.
Yazılı ya da sözlü her platformda kolayca saldırı hedefi, hatta alay konusu haline getirilen bu çevirmenler kim peki? Okuduğunuz kitaplar hangi şartlarda çevriliyor biliyor musunuz? UNESCO, PEN, European VVriters Congress gibi saygın uluslararası kurumların yazarlarla aynı konumda, yani "müellif" kabul ettiği, Türk hukukunun da "eser sahipliği" statüsünü tescil ettiği çevirmenlerin ülkemizde düzenli gelir, sigorta, emeklilik gibi en temel sosyal haklardan yoksun olduğunu biliyor musunuz?
Diyelim ki 10 YTL vererek bir kitap aldığınızda bu paranın kabaca 2 lirasının dağıtımcıya, 2 lirasının kitapçıya, l lirasının telif alımına, 2 lirasının matbaa, cilt, kâğıt, dizgi, vs. ile ofis giderlerine, 80 kuruşunun KDV olarak devlete gittiğinden, "eser sahibi" çevirmenin bundan aldığı payın genellikle 50 ila 75 kuruş civarında kaldığından haberiniz var mı?
Bir kitabı zevkle okuyabilmenizin belki de bir okur olarak sizi ilgilendirmeyeceğini düşündüğünüz bu rakamlarla yakından ilgisi olduğunun farkında mısınız?
Ülkemiz koşullarında yabancı bir dili az çok bilip içinden çeviri yapmayı geçiren herkes çoğunlukla özel bir eğitim almadan çevirmen olabilmektedir. Çeviri eğitimi alanlar da genellikle maddi sorunlar nedeniyle bu işi hobi olarak görüp başka alanlara yönelmekte, bu yüzden de tecrübeyle gelen yetkinliğe ulaşamamaktadır.
Bir yayınevine çeviri yapmak için başvurduğunuzda, hangi alanda çeviri yapmak istediğiniz sorulduktan sonra size hemen bir deneme çevirisi verilecektir. Teslim ettiğiniz deneme çevirisi yeterince titizlikle değerlendirilmediği için, ortalama bir düzey tutturmanız halinde pek de bilgili, hatta ilgili olmadığınız bir alana ait bir kitabı çevirirken bulabilirsiniz kendinizi.
Türkiye'de çeviri faaliyeti uzun yıllar neredeyse gönüllülük ilkesiyle, "şan olsun" diye yürütülmüştür. Bu yüzden de çeviri genelde bir hobi, bir ek iş, öğrenciler için cep harçlığı olarak görülür.
Çeviri meslek, çevirmen meslek erbabı olamaz bir türlü. Halbuki bu meslekte tecrübe gerçekten hayati bir önem taşır. Maalesef bu tecrübeyi iletecek kurumlar olmadığından, mevcut mütercim tercümanlık bölümleri kitap çevirisi üzerine yeterince odaklanmadığından, çevirmen zanaatını ilerletme yolunda yalnızdır, her şeyi en baştan ve tek başına keşfetmesi, buluşlar yapması gerekir.
Peki kimdir "iyi" çevirmen? Öncelikle bunun çok tartışmalı ve göreceli bir konu olduğunu belirterek, kabaca bir tarifle yetinelim. "İyi" ya da "işinin ehli" çevirmen, çevirdiği kaynak metne hâkim, sahip çıkabileceği ve okurun yararlanabileceği tutarlı bir metni oluşturabilen kişidir; ilk başta Türkçeye son derece hâkim biridir.
Ayrıca çeviriyi yaptığı yabancı dilin girdisini çıktısını, tuzaklara düşmeyecek kadar iyi bilmesi, alanında adeta uzmanlaşmış olması ve uzmanlık düzeyini hiçbir zaman yeterli görmeyip sürekli araştırmalar yapması gerekir.
Yani sosyoloji, felsefe, edebiyat, tarih, din, bilim, vb. konularda fazlasıyla malûmat sahibi olmalıdır. Oysa bu kadar iyi yetişmiş insanlar genelde üç kuruş parayla, çok yoğun bir zihin emeği gerektiren böylesi bir işte uzun müddet oyalanmazlar. Çok daha iyi gelir elde edecekleri başka işlere yönelirler.
Bir çevirmenin işyeri neresidir? Kitap çevirmeninin işyeri evidir ve mesleğini sürdürürken genellikle yalnızdır. Tek başına yaşıyorsa insan yüzü görmeden günler geçirebilir.
Çevirmenin sosyalleşme imkânı olmadığı gibi sosyal güvencesi de yoktur. Sigorta ve emeklilik kavramları çevirmenin aklının ucundan bile geçiremediği, talep bile edilemeyecek, zaten nereden talep edeceğini bilmediği şeylerdir. Bir çevirmen, kendisine verilen ücretten yüzde 30 civarı vergi kesildiği halde, temel sağlık hizmetlerinden ücretsiz yararlanamaz ve emekli olamaz. Peki bu koşullarda çeviri neden yapılır?
Manevi haz, dile ve kitaplara duyulan sevgi, özgürlük merakı ve aç kalmayacak kadar para uğruna yapılır, ama çoğunlukla meslek olarak seçilmez.
Çeviri mesleğe dönüşemediği ve bu işi düzenli olarak, tecrübe biriktirerek, tam mesai sürdüren insanlar çok az olduğu için ne yazık ki yayınevleri maddi beklentileri daha az olan "çevirmen adayları"na çeviri vermek zorunda kalır ama esasında bu "zorunluluk" da baştan beri yapılan yanlış tercihlerin sonucudur.
Yayınevleri ellerine gelen acemice çevirileri güvendikleri redaktörlerine ya da editörlerine bazen sil baştan yaptırmayı bile göze alır duruma gelmişlerdir. Elden geçen kötü bir çeviri, baştan sona iyi yapılan bir çeviriyle kesinlikle boy ölçüşemez ama bu çoğunlukla göz ardı edilir.
Bu gidişat, çeviri kalitesinin (dolayısıyla düşünce ve edebi beğeni kalitesinin) düşmesine sebep olduğu gibi bir meslek olarak çevirmenliğin ve çevirmenlerin itibarını da zedelemektedir.
Çözümse, kötü çeviriden yakınan, hatta mağdur olan yayınevlerinin yetenekli çevirmenleri bu işi sürdürmeye teşvik etmek için küçük mali düzenlemeler yapmaları ve her ne kadar esasen ticari kuruluşlar olsalar da çevirmenlerle gerçek bir iletişim kurup "pedagojik" işlevler de üstlenmeleridir.
Piyasanın bu halinden rahatsız olan biz bir grup çevirmen bir araya geldik. Mesleğimizi sürdürürken yaşadığımız sorunlardan yola çıkarak öncelikle çevirmenlerin hep göz ardı edilmiş olan haklarını dikkate alan bir tip sözleşme hazırlamak üzerine yoğunlaştık.
Hakların sorumlulukları da beraberinde getirdiğinin bilincindeyiz. Esas amacımız çevirinin bir meslek olarak sürdürülebilecek kadar gelir getirmesi, böylece insanların bu işte tecrübe edinebilmelerine imkân tanınması ve kitap çevirisinde kalitenin yükselmesi.
Ayrıca grubumuzda atölyeler düzenleyerek tecrübelerimizi paylaşıyor, internet üzerinden terim ve cümle düzeyinde bilgi paylaşımında bulunuyoruz. Ortada ciddi bir sorun var ve bizler o sorunu gidermek için elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz. Ama okurların da desteğine ihtiyacımız var.
Bu metni, size yayıncılık faaliyetinin en önemli ayaklarından biri olduğunuzu hatırlatmak için kaleme aldık. Okur ille de edilgen konumda olmak, kendisine sunulan ürüne razı olmak zorunda değil.
Yayınevlerinden kaliteli çeviri talep edin. Bunun için okuduğunuz kitapların çevirmenlerine dikkat etmekle işe başlayın. Sevdiğiniz çevirileri, beğendiğiniz çevirmenleri kitaplarda belirtilen e-posta adreslerine yazarak yayınevlerine bildirip hem onları iyi çeviri yayımlamaya, hem de iyi çevirmenleri bu işi sürdürmeye teşvik edin.
Hiç okuyamadığınız, gerçekten çok kötü bulduğunuz çevirilerle karşılaşınca yayınevlerinden hesap sorun (bu arada nitelikli çevirilerin de her zaman tartışmaya açık noktalar içerebileceğini, hiçbir çevirinin mükemmel olamayacağını akıldan çıkarmamak lazım).
Çevirmenler, yazarlar ve yayıncılar onca emek sarf ederek ürettikleri eserleri adeta boşluğa bırakıyorlar; o eserleri takdir edecek ya da eleştirecek okurlarla iletişimimiz hemen hemen yok denecek seviyede; halbuki böyle bir etkileşim herkes açısından çok faydalı olabilir.
Çevirmenler olarak okurdan isteğimiz kaliteli çeviri talep etmeleri ve tepkilerini göstermeleri. Biz kaliteli çeviriler üretmek için elimizden gelenin en iyisini yapmaya devam edeceğiz.
İmzacı çevirmenler
Adil Baktıaya, Ahmet Fethi, Ali Berktay, Ali Ekber Yıldırım, Ali Kaftan, Anahid Hazeryan, Aslı Biçen, Ayetullah Tekin, Aylin Ölçer, Aysun Babacan, Ayşe Nihal Akbulut, Ayşen Anadol, Ayşen Burcu Bölükbaşı, Başak Ertür, Baybars Araz, Belma Baş, Betül Kadıoğlu, Betül Parlak, Bilal Çölgeçen, Bülent Doğan, Cem Soydemir, Cenk Atayeter, Çağlar Tanyeri, Çiçek Öztek, Çiğdem Çalap, Defne Orhun, Devrim Çetinkasap, Didem Atay, Doğan Şahin, Dost Körpe, Ebru İnhan, Ebru Kılıç, Elçin Gen, Elif Daldeniz, Elif Özsayar, Emine Bademci, Emine Çaykara, Emrah Efe Çakmak, Enise Kozluca, Erol Özbek, Esen Gür, Fatma Devrim Kılıçer Yarangümeli, Feryal Halatçı, Fulya Koçak, Gamze Varım, Gökçe Tuncer, Gül Çağa Güven, Gürol Koca, Hakan Gürel, Hakan Tansel, Haldun Bayrı, Hamide Koyukan, Handan Akdemir, Hasan Anamur, Hayrullah Doğan, Hira Doğrul, Işık Ergüden, İnci Ötügen, İsmet Tekerek, Kadir Yiğit Us, Kıymet Kına, Lale Akalın, Levent Dede, Mehmet Morali, Miraç Rüzgâr, Mustafa Tüzel, Müfide Pekin, Nazile Kalaycı, Nazlı Pişkin, Necdet Neydim, Nedim Çatlı, Neşe Nur Domaniç, Nihan Özyıldırım, Nizam Yiğit, Nusret Avhan, Orhan Düz, Osman Çeviktay, Ömer Aygün, Övgü Doğangün, Öykü Didem Aydın, Özden Arıkan, Özgü Çelik, Özlem İlyas, Özlem Varisli, Rahmi Öğdül, Renan Akman, Roza Hakmen, Sabri Gürses, Samed Karagöz, Sami Oğuz, Sanem Öğe, Selçuk Akyüz, Selda Somuncuoğlu, Semra Kunt, Serkan Artun, Serkan Doğan, Serpil Çağlayan, Sevgi Tamgüç-Balıkçıoğlu, Sevin Aksoy, Sevinç Altınçekiç, Sıla Okur, Sosi Dolanoğlu, Şebnem Kaleli, Taylan Doğan, Tuba Geyikler Terci, Tuncay Birkan, Tuncay Kurt, Turgay Kurultay, Ulaş Apak, Vedat Çorlu, Yasemin Tezgiden, Yusuf Eradam, Zarife Biliz, Zehra Aksu Yılmazer, Zehra Savan, Zerrin Yanıkkaya. "(BA)