Önyargılardan arınmış, farklılıklarla beslenen ve zenginleşen bir toplum hayaliyle 2002'den bu yana kesintisiz bir şekilde faaliyetlerine devam eden Anadolu Kültür, 20. yaşını kutluyor.
Beş yıldır tutuklu olan Anadolu Kültür'ün kurucusu ve yönetim kurulu başkanı Osman Kavala, 20. yıl mesajında şöyle diyor:
"Anadolu Kültür'ün yeni dönemde barışa, demokrasiye ve kültürel çeşitliliğe hizmet eden misyonunu kesintisiz sürdüreceğine inanıyorum. Maalesef Türkiye siyasetinin yönü değişti, Cahit Sıtkı Tarancı'nın dizelerinde anlattığı, kardeş kavgası olmayan, insanların aç yatmadığı memleket olma hayali berraklığını yitirdi. Ancak bu durumun geçici olduğuna inanıyorum."
Anadolu Kültür'ün 20. yılını, yaptıkları işleri ve yeni projelerini Anadolu Kültür Direktörü Asena Günal ve Proje Koordinatörü Tamar Nalcı'yla konuştuk.
Tamar Nalcı ve Asena Günal.
Anadolu Kültür'ün 20 yıldır süren faaliyetlerini düşündüğümüzde, Türkiye sivil toplumu açısından yaptığı işler nereye denk düşüyor? Siz Anadolu Kültür'ün çalışmalarını nasıl tariflersiniz?
Asena Günal: Anadolu Kültür'ün ve kurucusu Osman Kavala'nın öncelikli amaçlarını, Türkiye'nin daha özgür, demokratik ve çoğulcu bir ülke olması, sivil toplumun alanının genişlemesi, herkesin eşit yurttaş hissedeceği bir tanınma ve katılım olarak ifade edebiliriz. Osman Bey'in Gölcük Depremi'nden sonra oradaki sivil toplum faaliyetlerine katılması, Kürtlerin ifade alanı bulacağı bir mekân olarak Diyarbakır'da bir sanat merkezi kurması, Türkiye'deki politik ortama denk düşen işler.
Osman Kavala, 2020 yılı Hrant Dink Ödülü konuşmasında farklı toplum kesimleri ve farklı ülkelerde yaşayanlar arasında oluşmuş önyargıların, akıl kullanarak, konuşarak ve dinleyerek aşılabileceğine inandığını ve kültür sanatın insanlara bu yeteneği kazandırdığını söylemişti. Anadolu Kültür'ün çalışmaları da toplumun değişen ihtiyaçlarına göre zamanla farklılaşsa da hep kültür ve sanatın bu işlevine yaslandı.
Kültürel iş birliği
2010'lu yıllarda Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne uyum süreciyle birlikte daha çok Anadolu'daki kentleri büyük kentlere ve hatta Avrupa'daki kentlere bağlayan, kültürel iş birliğini ve yerelin desteklenmesini öne çıkaran projeler yapıldı.
2010'lardaki ortamı hatırlayınca, Türkiye'de ciddi bir geriye gidiş yaşandığını görüyoruz. Şu anda yaptıklarımız da biraz bu geriye gidişle bağlantılı. Adalet Atlası diye bir podcast serisi yaptık mesela, şu anda en çok eksikliğini hissettiğimiz adaleti farklı disiplinlerle ilişkisi içinde ele aldık.
Üretimlerin sürdürülebilirliği
Tamar Nalcı: Anadolu Kültür'e baktığımızda acil müdahale gerektiren bazı toplumsal sorunların bir şekilde projelerde karşılık bulduğunu görüyoruz. Örneklemek gerekirse çalışmalarına Anadolu Kültür bünyesinde başlayan Kültürel Mirası Koruma Derneği'nin (KMKD) Anadolu'daki kültürel varlıkların Türkiye'nin zenginliği ve ortak mirası olduğu anlayışı ile faaliyetlerini sürdürmesi, Kars'ta yürütülen "Ani, Çevresi ve Dönemi" çalışması ya da "Êzîdî Çocuklar İçin Eğitim Desteği" çalışması, Êzîdî kamplarındaki çocukların anadilde eğitim haklarına o anda erişemiyor olmalarına yönelik hızlıca bir çözüm üretebilmesi.
Ama bu üretimlerin sürdürülebilir olması üzerine de düşünüp çalışıyoruz elbette ve daha kalıcı olabilmesinin yollarını arıyoruz. Öte yandan Osman Kavala'nın tutuklu olduğu son beş yılda Anadolu Kültür'ün varoluşu, tüm ekiple çalışmalarını sürdürebilmesi bile başlı başına büyük bir faaliyet zaten.
Kapatma davası
Kavala'nın tutuklanmasından itibaren, son beş yılda sizler için ne değişti?
Asena Günal: Osman Kavala'nın haksız tutukluluğundan yaklaşık bir yıl sonra Kasım 2018'de Anadolu Kültür eski ve yeni yönetim kurulu üyeleri, danışmanları ve çalışanları gözaltına alındı, bunlardan Mine Özerden, Hakan Altınay, Çiğdem Mater ve Yiğit Ekmekçi'ye 2022 Nisan'ında 18'er yıl hapis cezası verildi. Anadolu Kültür'ü çalışamaz hale getirmeye yönelik baskılar bunlarla da sınırlı kalmadı. Açık Toplum Vakfı'na yönelik mali soruşturma kapsamında Anadolu Kültür'e zorlama iddialarla yüksek vergi cezaları kesildi. Ticaret Bakanlığı, şirket statüsünde olan Anadolu Kültür'e kâr etmediği gerekçesiyle kapatma davası açtı. İktidara yakın medya hedef gösterdi, sorunsuz çalıştığımız bazı kurumlar bize sırt çevirdi.
"Diyarbakır Hafızası"
Türkiye'de hukuksuzluğa maruz kalmış farklı kesimlere destek olmaya çalıştık. Beş yıldır, Diyarbakır Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Derneği ile ortak "Diyarbakır Hafızası" başlıklı bir proje yürütüyoruz. Bu aslında büyükşehir belediyesinde başlayan bir çalışmaydı ama belediyeye kayyım atanınca dernek bünyesinde arşivin altyapısını kurmak ve oradaki malzemeyle web sergileri yapmak üzere bir ortaklık kurduk. Kültür için Alan'ın odak şehirlerinden biri Diyarbakır ve orada da kayyımdan sonra bir anda mekânsız, ekipmansız, kaynaksız kalmış kültür sanat inisiyatiflerini desteklemeye çalıştık.
"Alan açmak"
Anadolu Kültür için alan açma tarifi ve buna sürekli vurgu yapmanızdaki ısrarı nasıl açıklıyorsunuz?
Tamar Nalcı: Evet. Anadolu Kültür'ü tarif ederken en çok kullandığımız kelimelerden biri alan açmak. Sergisini yapmak isteyen bir sanatçıya Depo'da alan açmak, filmine destek bulamayan bir sinemacının filmini destekleyerek ona alan açmak, konuşulamayan konuların kültür-sanat aracılığıyla konuşulabilir hale gelmesini sağlamak, yani bir açıdan ifade özgürlüğüne de alan açmak. Ve nihayetinde de tüm bu çalışmalar ışığında insanları bir araya getirmek Anadolu Kültür'ün altı çizilmesi gereken özelliklerden.
Sizin yerele dair deneyiminiz nedir?
Asena Günal: Yereldeki kültür sanat inisiyatiflerini güçlendirmeye yönelik çok ortaklı projelerde hibe desteği sağlama, kapasite geliştirme, mobilite gibi adımlar var. Hem yereldekilerin yapmak istedikleri projelerin desteklenmesini hem de bu projeler bitse dahi farklı kaynaklarla sürdürülebilirliklerini sağlamayı amaçlıyoruz. Maalesef Türkiye'de bu tür inisiyatifleri destekleyecek pek bir yapı yok. Özel sermaye de daha çok güncel sanatı ve İstanbul'daki çalışmaları destekliyor. Diyarbakır'daki bir tiyatro grubunu ya da Eskişehir'deki bir tartışma alanını destekleyen bir kurum yok.
Tamar Nalcı: Öte yandan yereldeki bu kurumların ulusötesi kurumlarla farklı iş birlikleri sağlamasına da vesile olmaya çalışıyoruz. Sonrasında o iş birliklerinin başka ne tür işler doğurabildiğini görüyoruz. Yerelin bir şekilde sınırları aşması için çabalıyoruz. Çünkü yerelin daha mobil olması bir yandan da ulusötesinin, yereli daha iyi anlamasını sağlayan bir yapı ve düzen çıkarıyor ortaya.
Asena Günal: Çünkü yereldeki kişi ve kurumların başka ülkelerdeki kültür-sanat inisiyatifleriyle yan yana gelmesi kolay bir şey değil. Kaynakları bilmeniz lazım, dil bilmeniz lazım, kim ne yapıyor takip edebiliyor olmanız lazım. Biz bunu kolaylaştırmaya çalışıyoruz. Örneğin Diyarbakır'dan üç inisiyatif Avrupa kentlerinden birindeki üç inisiyatifle birlikte bir araya gelip birlikte üretebiliyorlar. İnsanlar da kendisiyle benzer konularda çalışan, aynı meselelere kafa yoran başka insanlar olduğunu görünce daha mutlu oluyor.
Depo
Bir diğer önemli faaliyet alanınız da Depo. Depo'nun kültür-sanat camiası açısından yeri ve önemli nedir? Diğer sergi sanat alanlarından farklı olarak kimlere alan açıyor Depo?
Asena Günal: İstanbul'da bir arkasında büyük sermayenin olduğu kurumlar, bir de ticari galeriler var. Ara formlar pek yok. Depo ne çok kurumsal ne de büyük sermayeyle bir bağı var. Üstelik bir kurumun halka ilişkiler faaliyetiyle de ilişkilenmiyor. Depo bir kurumun halkla ilişkiler faaliyetleriyle ilişkilenmiyor, son derece organik bir işleyişi var. Mekân, zaman içerisinde kültür-sanat alanının ihtiyaçlarına ve sanatçılardan gelen taleplere göre şekillendi. Örneğin başlangıçta galerisi olmayan sanatçılara alan açmak gibi bir önceliğimiz yoktu. Fakat o kadar çok talep geldi ki, biz bir aşamadan sonra bir galeri tarafından temsil edilmeyen sanatçılar Depo'ya başvurabilir dedik. Ya da sansüre uğrayan sanatçılar, başkalarının göstermeye çekineceği siyasi içerikli işler, Depo'da alan buldu. Tüm bunların yanında farklı grupların etkinlikleri ve tartışmaları için de açık bir mekân Depo.
Depo'da sadece güncel sanat sergileri olmadı, araştırma temelli sergiler veya bu ikisinin birarada olduğu sergiler oldu. Araştırma temelli sergilerin bir kısmı kendi projemizdi, "Bir Daha Asla" veya "Uzayda Bir Elektrik Hasıl Oldu" gibi, bir kısmı da ev sahipliğiydi "20 Dolar 20 Kilo" veya "Bizzat Hallediniz" gibi.
Anadolu Kültür'ün 20. yılı etkinliklerinde neler yer alacak? Nasıl bir takvim belirlediniz?
Tamar Nalcı: 20. yıl vesilesiyle öncelikli olarak 15 yıldır yayımlanmayan bir faaliyet raporu yayımladık. Bu bizim için çok önemliydi. 20 yılda üretilen işlerle hangi kentlere ulaştığımızın ve kaç insana dokunabildiğimizin bir envanteri çıkmış oldu böylece. Anadolu Kültür'ün 20 yılını anlatan bir belgesel çekildi ve hazırlıkları hâlâ sürüyor. Bu belgeselin gösterimleri olacak. Yine Depo'da "Kültür ve Sanatı Paylaşarak 20 Yıl" başlıklı bir etkinlik dizisi düzenliyoruz. Bizim çalışma alanlarımızdan yola çıkarak Türkiye'nin de 20 yılına birlikte bakabileceğimiz bir tartışma ve söyleşi programı bu. Beş farklı söyleşi, üç anahtar kavram ve alt başlıklarla ele alınacak ve 6 Aralık'a kadar sürecek. Her oturumun moderatörlüğünü de Anadolu Kültür'de doğrudan bu başlık altındaki projeleri yürütmüş arkadaşlarımız üstlenecek. Konuşmacılar da aslında bu projelerde bir şekilde yer almış insanlardan meydana geliyor.
Faaliyet raporundan bahsettiniz. Rapora baktığınızda en çok gözünüze çarpan ya da sizi en çok etkileyen ne oldu?
Tamar Nalcı: Sadece Türkiye değil, Türkiye dışında toplam 104 kente yayılan bir faaliyet bağı kurulmuş 20 yılda. Bu çok etkileyiciydi benim açımdan. Faaliyet raporunda yer alamayan çünkü hesaplanamayan fakat tam da bu yüzden çarpıcı olan ne kadar çok insanla temas ettiğimiz, ne kadar insana dokunabildiğimiz verisi. Bir sergiyi kaç kişi gezdi, bir filmin yapımında kaç kişi yer aldı, üretilen bir filmi kaç kişi izledi, her projeye kaç kişi katıldı, çocuk kitaplarına kaç çocuk erişti elbette bu hesaplanması son derece güç bir veri.
Adalet Atlası
Anadolu Kültür'ün en çok ses getiren işlerinden biri şüphesiz Adalet Atlası podcast serisi oldu. Aslında podcast alanında var olan bir formattı; fakat sizce neyi farklı yaptınız da seri bu kadar ilgi gördü ve sevildi?
Asena Günal: Adalet Atlası'nın kıymeti, adaleti güncel hukuk davalarıyla sınırlamayıp çok daha geniş bir yerden farklı disiplinlerle etkileşimi içinde ele alması ve bunu yaparken de her zamanki isimlerin ve yanyanalıkların dışına çıkması. Adaleti, örneğin, insan sonrası, kimsesizler mezarlığı, bilgisayar oyunlarındaki yoksulluk temsilleri, masallar, yürüme, organ nakli, definecilik, jeotermal santraller vb. üzerinden ele alması...
Adalet Atlası bize her türlü meselenin adalet üzerinden tartışılabileceğini göstermiş oldu. Bunu gösterirken de konuşmacıları hep bildiğimiz isimlerden değil, gerçekten farklı alanlardaki isimlerden seçti, farklı disiplinlerden insanları bir araya getirdi. Örneğin bir sanatçıyla bir hidro biyolog yan yana geldiğinde ortaya ne kadar besleyici bir tartışma çıkabileceğini gösterdi. Okuma metinleri konusunda da çok başarılı tiyatroculardan, oyunculardan destek aldık. Anadolu Kültür web sitesine her bölüme ilişkin olarak okuma, izleme, görsel önerileri ekledik. Dinleyicilerin daha fazlasına erişebilmesini ve daha fazlasını tartışmaya devam edebilmesini istedik. Bu haliyle de derli toplu bir referans oldu.
"Osman Bey'in fikriydi"
Adalet Atlası Osman Bey'in fikriydi; hapishanede, hukukun temel ilkeleri, bunların çıkış kaynakları ve farklı disiplinlerce ele alınış biçimleri üzerine okuyup yazıyordu. Bize de bununla ilgili bir dizi etkinlik veya yaz okulu yapmayı önerdi. Podcast formatını ekipten arkadaşımız Gökşin önerdi.
Başka bir podcast projeniz olacak mı?
Tamar Nalcı: Podcast formatındaki yeni işimiz Podron olacak, henüz yayına başlamadık ama Ermeni tiyatro tarihinin bir panoramasını çıkarabileceğimiz bir podcast serisi olacak bu. İsmi de podcast ve Ermenice tiyatro (tadron) kelimelerinin birleştirilmesinden meydana geldi. Hem Ermenice hem Türkçe yayınlanacak çift dilli bir radyo tiyatro podcasti bu. Ermeni tiyatro yazarları tarafından yazılmış eserler, ses tasarımlarıyla sunulacak ve aynı anda Ermeni tiyatro tarihine dair bilgilendirici paylaşımlar yapılacak.
"Dava kapanmış değil"
Anadolu Kültür açısından önemli gündemlerden biri kapatılma davasıydı. Hâlâ böyle bir risk olduğunu düşünüyor musunuz? Ya da bu tehdit çalışmalarınızı gölgeliyor mu?
Asena Günal: Osman Bey'in tutuklanmasından yaklaşık iki buçuk yıl sonra Ticaret Bakanlığı Anadolu Kültür'e dair sıkı bir denetim başlattı. Pandemi nedeniyle ciddi kısıtlar varken mecburen gece-gündüz ofise gelip çalıştık. Avukatların dediğine göre emsal bir dava yok. Duruşmalar lehimize bir sonuç çıkacakmış gibi ilerlemedi. Bilirkişi raporu da aleyhimizdeydi. Buna rağmen dava düştü ve biz davayı kazandık. Fakat Ticaret Bakanlığı davayı istinafa taşıdı. Dolayısıyla dava kapanmış ve bizler de rahatlamış değiliz.
İşlerimiz ise kapatma davasından çok Osman Bey ve diğer arkadaşlarımıza yaşatılan haksızlık ve hukuksuzluktan etkilendi. İçerideki arkadaşlarımız daha fazla riske girmesin ve bizim de başımıza bir şey gelmesin diyerek ihtiyatlı adımlar attığımız oldu. Elbette yine epey eleştirel işler yapıyoruz; fakat riskleri de göz ardı edemiyoruz. Osman Bey'e, eski ve yönetim kurulu üyelerimiz Mine Özerden, Hakan Altınay ve Yiğit Ekmekçi'ye, Ermenistan-Türkiye Sinema Platformu'nun koordinatörü ve danışmanımız Çiğdem Mater'e yargı yoluyla işkence ediliyor ve biz yola bunun üzüntüsü ve öfkesi ile devam ediyoruz.
Mine Özerden ve Osman Kavala.
Tamar Nalcı: Burada belki şuna da değinmek gerekiyor: Osman Bey beş yıldır aslında Anadolu Kültür'ün her türlü faaliyetinden haberdar. Hem o bize yeni fikirler sunuyor hem de biz onu burada yürüyen tüm faaliyetlere dair bilgilendiriyoruz. Bizim açımızdan başka bir şekilde yapılandırmamız gereken yeni bir süreç oldu bu aslında. 25 Nisan kararından sonra da yaptığımız işlerde bir değişiklik olmadı; fakat örneğin Türkiye Sinema Platformu'nun koordinatörü ve danışmanımız Çiğdem Mater'in tutuklanmasıyla onun üstlendiği işleri de durdurmak zorunda kaldık.
Çiğdem Mater.
Casusluk suçlaması
Osman Kavala'nın tutuklanması ve sonrasında sizinle kurulan dayanışma ile ilgili ne düşünüyorsunuz?
Asena Günal: Aslında başından itibaren yalnız hissetmedik. Hem Türkiye'deki hem de yurt dışındaki kültür sanat ve sivil toplum çalışanları ve sanatçılardan kıymetli bir dayanışma gördük. Türkiye'deki kültür sanat kurumları kurum olarak bunu açıkça gösteremeseler de kişiler olarak gösterdiler. Anadolu Kültür'ü kriminalize etmeye yönelik çabalara rağmen pek çok farklı kişi ve kurum bizimle çalışmayı sürdürdü.
Osman Kavala'ya yönelik casusluk suçlamasıyla ilgili iddianamede yer alanlar bizim için şok ediciydi. Bugüne dek aslında toplumun her kesimindeki insanların eşit yurttaş hissetmesi için yaptığımız tüm işler bölücü faaliyetler ve ajanlık faaliyetleri olarak sunuluyordu. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra uluslararası sivil toplum kuruluşları aslında o ülkelerdeki bilgi akışını sağlıyor ve ajanlık yapıyorlar, deniyordu. Böyle bir tarih kurgusuna ideolojik olarak inanıyor olabilirsiniz ama bu inançla iddianame yazıp masum insanları suçlayamazsınız.
Hakan Altınay.
Tamar Nalcı: 2002'den bu yana bizim vizyonumuzda, misyonumuzda, yürüttüğümüz işlerde değişen bir şey olmadı aslında. Yapmaya çalıştıklarımız dönemin siyasi iklimine göre farklı yorumlandı. Örneğin bir proje diyalog çalışmasına katkı olarak algılanıyorken, aynı proje ileriki yıllarda sakıncalıymış gibi yansıtıldı. Biz değil, yönetenlerin bizi ve aslında bütün bir sivil toplumu konumlandırdıkları yer değişti, değişmeye de devam ediyor.
"Çalışmalarımıza devam edeceğiz"
Anadolu Kültür bundan sonra yoluna nasıl devam edecek? Devletin kriminalize etmek istediği çoğu toplumsal kesimle çalışıyorsunuz, buna Kürt kentlerinde faaliyet yürütmeye çalışan dernekler ya da örneğin LGBTİ+'lar dahil. Çalışmalarınıza aynı şekilde mi devam edeceksiniz?
Asena Günal: Depo, LGBTİ+ etkinliklerine açık oldu ama Tophane gibi muhafazakâr bir mahallede olmanın tedirginliğini de yaşadı. Şimdi gerçi bu konuda mahalleyi aşan bir baskı söz konusu. Yine de Onur Ayı kapsamında bir sergi olacak. Kürtlerin yoğun olduğu kentlerde faaliyet gösteren kültür sanat inisiyatiflerini desteklemeye de devam edeceğiz. Anadolu Kültür de, ona bağlı iki merkez olan Diyarbakır Sanat Merkezi ve Depo da, çalışmalarına yukarıda söz ettiğimiz öncelikler doğrultusunda devam edecek.
(TY)