Bu festival dokuzuncu yılında yine küçük bütçe ve büyük gönüllülüklerle hayata bir çentik atmaya çalışıyor.
Uluslararası Amsterdam Belgesel Film Festivali'nin (IDFA) -ki en büyük belgesel film festivali değil dünyadaki- 25 sinemada yüzlerce filmle yaşandığı ve Amsterdam nüfusunun festival sırasında 200-300 bin arttığı düşünülürse bu konuda Türkiye'de hala kavranamayan ciddi bir şeyler olduğu en azından sezilebilir.
Hem bir toplumun kendini ifade etmesinin sanatsal ve etik dili bağlamında hem de bir sektör olarak sinemanın gelişme dinamiklerinin oluşturulması bağlamında...
Ne yazık ki hâlâ bu konuda derin bir kavrayışsızlık ve aymazlık egemenliğini sürdürüyor.
Belgesel Sinema bir sanat olarak yalnızca gerçeğin estetik arayışı değil, aynı zamanda hayatı kapsayan bir duruşu da ifade ediyor belgesel sinemacı için.
Tam bu noktada dokuzuncu uluslararası 1001 Belgesel Film Festivali'nin önemli bir vurgusu var. Avrupa Birliği'nin destek verdiği, İsrail'in başını çektiği ve verilen desteğe el koyduğu; Filistin, Türkiye, Çek Cumhuriyeti, İspanya'nın ortak olduğu, "Greenhouse - Belgesel Sinemayı Geliştirme Projesi"nden Türkiye-Belgesel Sinemacılar Birliği bir süre önce çekildi... Bütün proje ortaklıkları ile birlikte. "Filistinli ve Lübnanlı sivillerin katliamı ile lekelenmiş para"ya ortak olmayı reddederek.
Ve Filistinli sinemacıların, akademisyenlerin, sanatçıların "İsrail'e akademik ve kültürel boykot" çağrılarına destek verdi.
Ardından Ken Loach'tan, işgal ve savaş karşıtı İsrailli sinemacılara ve çeşitli dünya sinema-sanat örgütlerine hatta sporculara kadar bu çağrı geniş destek buldu...
Bu nedenle, festival bu yıl, "Dünyanın sıcak gündemi: Ortadoğu" temasını öne çıkarıyor. "Şiddetin medyada ve sinemada yeniden üretimi" bu gündemin ve sorumluluğun parçası olarak bir panelle tartışılacak.
Belgesel Sinemacılar Birliği'nin ta baştan sorusu şu: Yarına ne kaldı.
Böylesi derin bir merakın peşinde, Türkiye Belgesel Sineması kendini geliştirmeye çalışıyor. Tabulara, sevgisizliklere, savaşlara, yalanlara, unutulmuşluklara, ayrımcılıklara, ırkçılıklara karşı... Daha önemli ve acı olan, sanatın ve sinemanın içinden -Oliver Stone gibi- ihanetlere karşı.
Hep gerçekliğin üstünü örten kaba, karmaşık ve ağır yıkıntıları temizlemek için.
Hep gerçekliği, onun ruhu olan estetiğe kavuşturabilmek için. (ER/TK)