“Katliamın gerçekleştiği andan itibaren bugüne kadar devletin; katliama, katliam mağdurlarına, katliamın anılmasına ve 10 Ekim katliamının gündemde tutulmasına karşı gösterdiği tutum, aslında devletin katliamla ilgili bakış açısına dair çok şey söylüyor.”
10 Ekim Ankara Katliamı Davası Avukat Komisyonu, katliamla ilgili görülen davanın bugünkü duruşmasında mahkemeye, “Adaleti aramak … adaleti aratmamak… 10 Ekim katliamının 7. yılında katliama ve mağdurlara devletin bakışı” isimli raporu sundu.
Raporda katliamla ilgili ihmaller ve soruşturmadaki hataların yanı sıra mağdurlara açılan davalar ile protesto eylemlerine yönelik yasaklar ve eylemcilere açılan davalar da sıralandı.
Devletin tutumu 7 yıldır hiç değişmedi
Avukat Komisyonu, devletin, ilk andan itibaren miting katılımcılarını korkunç bir katliamın mağdurları olarak görmediği, aksine suçlu muamelesi yaptığını yazdı: “Katliamın ilk anında neredeyse refleks olarak gösterilen bu tutum aradan geçen 7 yıl içinde hiç değişmedi.”
Raporda, katliam günü yaşananlar şöyle sıralandı:
- Dava dosyası kapsamından ve görgü tanıklarının anlatımına göre toplanma yerinde miting katılımcılarını koruma amacıyla hiçbir güvenlik tedbiri alınmamıştır.
- Patlamanın hemen ardından ise ambulanslardan önce çevik kuvvet olay yerine gönderilmiş, ambulansların girişi polis tarafından engellenmiştir.
- Olay yerine müdahale eden güvenlik güçleri, olayın hemen ardından henüz bombaların ve olayın şokunu yaşamakta olan birbirine ve yaralılara yardım etmeye çalışan miting katılımcılarına saldırarak kitleyi dağıtmış, ölüm ve yaralanmaları artıracak, ilk yardımı yapılamaz hale getirecek ve aynı zamanda delilleri yok edecek şekilde tazyikli su ve gaz kullanmıştır.
- Güvenlik güçlerinin olay esnasında ve sonrasında ölüm ve yaralamaları artıran ve delilleri yok eden müdahaleleri ile yapılan tıbbi müdahalelerin yetersizliğine ilişkin TTB “bilimsel uzman raporu” hazırladı.
Ertesi gün neler yaşandı?
Raporda, 11 Ekim 2015’te olanlar da şöyle anlatıldı:
- Ankara Cumhuriyet Savcılığının başlattığı soruşturmada, daha olay yeri inceleme işlemleri sürerken savcılık makamı tarafından yapılan ilk işlem, hiçbir somut gerekçe gösterilmeden “kısıtlama” kararı talep etmek olmuştur.
- Savcılığın bu talebi üzerine Ankara 2. Sulh Ceza Hakimliği dosyada kısıtlama -gizlilik kararı verdi. Bunun sonucu olarak, katliam mağdurlarının soruşturma işlemlerine katılımı engellenmiştir.
- Savcılık makamına soruşturma sürecinde delillerin toplanması için sunduğumuz dilekçelerimiz de dikkate alınmayarak, soruşturma müşteki taraf “yok sayılarak” sürdürülmüştür. Hatta o kadar yok sayılmıştır ki mağdur-müşteki vekillerinin hemen katliam sonrasında verdikleri dilekçeleri ve vekaletnameleri soruşturma dosyasına konulmamış, 4 yıl sonra tesadüfen bir savcının dolabından çıkmıştır.
- Katliamın ertesi günü hemen katliamla ilgili “yayın yasağı” da getirilmiştir. Böylece katliamın kamuoyunda tartışılması da önlenmek istenmiştir.
Yok sayma, davalar, baskılar
Raporda, devletin, katliam gününden itibaren katliam mağdurlarını mağdur olarak görmediği, sürekli yok saydığı ifade edildi:
“Bu anlayış, katliam günü yaralıların üzerine gaz sıkılmasıyla başlamış, anmalara polis saldırıları ile devam etmiş, halen yargılamalarda mağdurların ve ailelerin yaşadıkları sıkıntılar, haklarında açılan davalar ve çeşitli baskılarla devam etmektedir.
“10 Ekim katliamının aydınlatılması için yaptığımız taleplerimiz mahkemelerde kabul görmemekte, firari sanıkların yakalanması için gerekenler yapılmamakta, dava dosyasına sanık gözükmeyen ancak katliamda rolü olduğu anlaşılan IŞİD’liler hakkında yaptığımız suç duyurularıyla ilgili savcılar işlem yapmamakta, katliamı yapanlara yol verdiği anlaşılan kamu görevlileri hakkında hiçbir işlem yapılmamaktadır.
“Haklarında suç duyurusunda bulunduğumuz Emniyet personeli soruşturulmamakta, delil gizledikleri anlaşılan savcılara dokunulmamaktadır. Oysa 10 Ekim mağdurlarının 7 yıldır tek dilekleri vardır, adalet…” (AS)