“Marşlar, halaylar ve sloganlar tüm alanı süslüyordu. Bizler de dört arkadaş, hemen Ankara Tren Garı’nın önündeki süs havuzunun caddeden tarafındaydık. Sloganlara marşlara eşlik ediyorduk.
“İş, ekmek, özgürlük’ sloganını atıyorduk. Patlamadan hemen birkaç saniye önceydi... İş dedik, ekmek dedik, özgürlük diyemedik…”
Emre Karataş’ın bu tanıklığı, 10 Ekim 2015 gününden. O gün, Türkiye’nin farklı kentlerinden yüzlerce kadın, erkek, çocuk, barış talep etmek için Ankara Garı’nda toplandı.
Halaylar kuruldu, özgürlük ve barış sloganları yükselmeye başladı. Saatler 10.04’ü gösterdiğinde canlı bomba patladı; 103 insan yaşamını kaybetti onlarca insan yaralandı.
Barış savunucusu Emre Karataş, 10 Ekim Ankara Gar Patlaması’ndan sağ olarak kurtuldu, hayatına yüzde 48 engelli bir insan olarak devam ediyor. Kaybettiği onlarca arkadaşının anısı aklında, sesi kulaklarında. Onları hiç unutmadığını söylüyor.
Barış isteyenlere böylesi bir “alçakça saldırı olacağını tahmin etmediğini" söyleyen Karataş, “Ben asla o günü unutamam istesem de unutamıyorum, aslında unutmak da istemiyorum” diyor.
Karataş, 10 Ekim Ankara Gar Patlaması’nı unutmamak istemesini şöyle anlatıyor:
“Yürürken ayağımın ağırmasında sekmesinde, kolumdaki her ağrıda, banyoda vücudumda gördüğüm 34 yara izlerinde, bir daha asla sesini bile duyamayacağım dostlarımın özlemlerinde, onları anımsatan şarkılarda, şiirlerde, anlayacağınız hiçbir şeyde unutulmuyor…”
TIKLAYIN - 10 Ekim 2015'te Ankara'da Hayatını Kaybedenlerin Hikayeleri
"Acı etimize kadar işlemişti"
10 Ekim’de Ankara’ya giderken nasıl bir hissiyatınız vardı?
Heyecanlıydım. Emek, barış ve demokrasi talebi ile binlerce insan o alanda olacaktı ve hasret kaldığımız bu talepleri dile getirmek ve bunun için bir araya gelerek mücadele yaratmak heyecan veriyordu.
Ama bir yandan da bir korku ve endişe içerisinde olduğumu vurgulamadan geçmeyeceğim. Korkuyordum, çünkü, o günün sonunda akacak her kanın bize ait olacağı çok netti.
Ha tabii böylesine alçakça bir katliamın olacağını tahmin bile edemezdim. Bu kadar insanlıktan çıkabileceklerini düşünmek, aklıma bile gelmedi. Ben polis müdahalesi veya karşıt birkaç grup ile taşlı sopalı bir çatışma olması ihtimalini düşünüyordum.
Ta ki gözümü açana kadar... Bu kadar masumca düşündüğümü anlayamamıştım. Gözümü açtığımda, işte o an bize savunma şansı bile tanımayan vahşi vandal bir güruhun canice bizi nasıl katlettiğine tanık oldum. Kan ilk defa bu kadar iğrenç kokuyordu.
Acı ilk defa bu kadar etimize kemiğimize kadar işlenmişti. Yaşamak bu kadar uzaktı bizlere ve bu tarihe tanık olmak o kadar acı ile doluydu geleceğin bize ne göstereceğini artık çok net biliyorduk. Bu katliamın hesabı sorulmadan, bize susmak yasaktı.
10 Ekim 2015 günü….
Bombanın patladığı o anı hatırlıyor musunuz?
Çok net hatırlıyorum. 9.30 gibi Cumhuriyet Caddesi'nde otobüsten inerek garın önüne geldik. Ben Uşak’tan üniversiteden arkadaşlarım ile geldim.
İki otobüs farklı fraksiyonlar ile geldik. Dört arkadaştık biz ve garın önünde hemen parti bayraklarını görüp yoldaşların yanlarına gittik.
Ben Adanalıyım, Adana’dan gelen kuzenim ve diğer arkadaşlar ile sarıldık hasret giderdik. Yanımdaki arkadaşlarım ile tanıştırdım. Biraz sohbet ettik. O ara artık yürüyüş başlamak üzereydi.
Marşlar, halaylar ve sloganlar tüm alanı süslüyordu. Bizler de dört arkadaş hemen Ankara Tren Garı’nın önündeki süs havuzunun caddeden tarafındaydık.
Sloganlara,marşlara eşlik ediyorduk. “İş, ekmek, özgürlük” sloganını atıyorduk patlamadan hemen birkaç saniye önce iş dedik, ekmek dedik, özgürlük diyemedik...
'Keşke hepsi rüya olsaydı'
Yaklaşık 40-45 metre ötemizde ilk patlama gerçekleşti. Ne olduğunu anlayamadan hemen ardından ikinci patlama ve gözümü kaç dakika sonra açtım bilmiyorum. Ama keşke hepsi bir rüya olsaydı ve uyansaydım da otobüste hala yolda olsaydık diye çok iç geçirdim.
Ama artık her şey için çok geçti bize çoktan kıymışlardı. Birkaç dakika ne olduğunu anlamaya çalıştım yerde yatıyorum ve kalkmaya çalışıyorum fakat kalkamıyorum. Sanki üzerimde tonlarca yük var gibi, o an arkadaşım Alican Emre kolun diye bağırdı.
Başımı çevirip sol koluma baktığımda vücudumdaki tüm kanın büyük bir hızla vücudumdan çıktığını fark ettim. Kendi kendime müdahale etmeye çalıştım, daha sonra bir sürü insan etrafımızda bizlere yardım etmek için zamanla mücadele ederken ikinci darbe geldi.
'Ambulansa üzerinde barış yazan bir pankartla taşındım'
Etraf göz yaşartıcı gazların sisi ile bastırıldı, göz gözü görmüyor insanlar nefes alamıyordu. Ölmeyen varsa ölsün diye atıldığına o kadar eminim. Çünkü yanımızda bomba patlamış, birçoğumuzun iç kanaması ve nefes sorunu vardı. Otopsi de boğularak ölen çok insan varmış.
Sonrası daha korkunç... Tam 45 dakika o alanda acı içinde kaldım. Korku bir yandan acı bir yandan her şey o kadar ağırdı ki, insanlar acı içinde haykırıyor, bir sürü insan birbirini tanımıyor ama yardım etmek için canını dişine takmışçasına savaşıyor. Ambulansa üzerinde barış yazan bir pankart ile taşındım.
Ambulans şoförü tarafından hakarete maruz kaldım. Hastanede neler yaşadım hatırlamıyorum, bir tek hatırladığım bir ablanın "Oğlum korkma ben senin yanındayım ben de sizdenim, Aleviyim ben" dediğini hatırlıyorum.
Gözümü açtığımda olayın üzerinden iki gün geçmişti, vücudum mumya gibi sarılıydı. Kime ne olduğunu bilmeden, altı gün yoğun bakımda kaldım. Bu süreçte iki kez ölüm tehlikesi yaşadım.
Servise çıktım ve artık dünya soğuk kapkaranlık ve sadece acı doluymuşçasına bir kötülüğe bürünmüş gibiydi benim için. Bir ay hastanede yattım daha sonra altı ay da evde ve yedinci ayın sonunda artık tek başıma yürüyebiliyordum.
Öyle zor bir süreçti, hala psikolojik olarak kalıntıları üzerimde ama en başta da dediğim gibi artık tek bir gerçek var. 10 Ekim Ankara Gar Katliamı’nın hesabı sorulmalı, tüm failleri cezalarını çekmeli.
Bu tabii acımızı dindirmeyecek, 103 canımızı kaybettik, bunun bedeli asla ödenemez. Ama suçlular hak ettiklerini aldığında hiç olmazsa içimiz biraz rahat edecektir.
“İş bulmakta zorlandım”
Peki sonrasını anlatır mısınız?
Sonrasında da tabii zor süreçler yaşadım. 22 yaşında yüzde 48 engelli kaldım. Ağır olmasa da beni zorlayan bir sürecin içine girdim.
İki kız kardeşim, bir annem, dört kişilik bir aileyiz. Babamı 19 yaşımda kanserden kaybetmiştim. Artık çalışmam lazımdı, hem kendi hayatımı sürdürmek hem de aileme destek olmam gerekiyordu.
Ama işte öyle kolay olmadı, iş bulmak için tam bir buçuk yıl gitmediğim kurum vs. kalmadı. Her türlü şansı sonuna kadar zorladım. Birçoğundan hakaretlerle "terörist" damgasıyla kovuldum kimisi de kibarca "biz sizi ararız" dedi.
Normalde her işi yaparım, çocukluğum sanayi de çalışarak geçti, işten asla kaçmam. Ama aldığım yaralar beni ağır işte çalışmaktan alıkoyuyordu.
Üç sene özel sektörde çalıştıktan sonra engelli KPSS ile atandım; bir buçuk yıldır Ankara'da bir kurumda çalışıyorum. Orada da bazı söylentiler oldu fakat bana herhangi bir etkisi olmadı.
“Barış istemek kanla sonuçlanıyor”
103 insanı kaybettik, barış isteyen insanları.. Buna dair ne söylemek istersiniz? Tepkiniz ne?
103 insan içlerinde birebir tanıdığım yedi kişi vardı. Öyle güzel insanlar, öyle idealist ve bir o kadar iyi insanlardı, hepsi dostum, sırdaşım, arkadaşım, yoldaşımdı.
Onlar , ölüm haberlerini ilk aldığımda hasta yatağımda yatmak çok ağır gelmişti. Birçoğunun ailesi ile tanıştım mahkemeler de anmalar da birçoğunu hep onları sevenlerden dinledim.
Zaten kötü olan bir insan barış istemek için neden kalkıp oraya gelsin, o alana gelen daha doğrusu bizimle aynı düşünceye inanca sahip gelen herkes belki de ülkenin en iyi ve barışa en aç insanlarıydı.
Söyleyecek çok sözüm var, fakat kısa bir cümle ile ifade etmek istiyorum. Böylesi daha doğru olacak diye düşünüyorum. Bu dünyada barış istemenin sonu hep kanla bitmiş, fakat, savaşın bekçileri o kanlarda boğulacaklar. "Savaşa inat hala barış" demekten asla vazgeçmeyeceğiz.
“Barış bizim için kocaman bir acı”
*10 Ekim'den yaralı kurtulanlar, sağ baştaki Emre Karataş.
Barış sizin için ne ifade ediyor?
Barış benim için aslında koca bir acı. "Neden?" diye soracaksınız. Barışın gelmesi için hep bedel ödeyen taraf olduk. Can kaybettik, yara aldık işkence gördük ve hep ötekileştirildik.
Şimdi elbette o barışın gelmesini herkesten çok istiyorum. Çünkü yitirdiğimiz hiçbir can boşuna yitip gitmemiş olacak. Ama dedim ya o acı da hiçbir zaman bizden gitmeyecek.
Elbette bu barışa olan isteğimizi yok etmez, az önce de söylediğim gibi yaşanan her acıya rağmen asla barışı istemekten vazgeçmeyeceğiz.
“İstesem de unutamıyorum”
Son olarak ne söylemek istersiniz?
Ben asla o günü unutamam. İstesem de unutamıyorum... Aslında unutmak da istemiyorum.
Yürürken ayağımın ağrımasında, sekmesinde, kolumdaki her ağrıda, banyoda vücudumda gördüğüm 34 yara izinde, bir daha asla sesini bile duyamayacağım dostlarımın özlemlerinde, onları anımsatan şarkılarda, şiirlerde, anlayacağınız hiçbir şeyde unutulmuyor…
Tarihin sayfasına böyle büyük bir acı ile yazılmak tüm insanlığın ayıbıdır.
Bugün 1 Eylül Dünya Barış Günü, bir mesajınız var mı?
Sevmekten vazgeçmeyin. Doğayı, hayvanları, bitkileri, dağları, taşları, denizi, gökyüzünü, insanı sevin. Sevginin olduğu yerde kan akmaz, can yanmaz. Kötü olmak kolay yapabiliyorsanız iyi olmaya çalışın. Barış için de yaşamak için sevmekten asla vazgeçmeyin.
TIKLAYIN - Ankara Katliamı: Zamansız Kabuk/Bitmemiş Hikâyeler
10 Ekim KatliamıAnkara, Altındağ ilçesinin Ulus semtindeki Ankara Garı kavşağında düzenlenen Barış Mitingine 10 Ekim 2015'te, saat 10:04 civarında intihar saldırısı düzenlendi. Olay yerinde 69 kişi, toplam 103 kişi ve iki saldırgan hayatını kaybetti. Öldürülen barış mitingi katılımcılarının isimleri şöyle: Abdülkadir Uyan, Metin Kürklü, Gökhan Akman, Orhan Işıktaş, Gülhan Karlı Elmascan, Yılmaz Elmascan, Nevzat Sayan, Bilgen Parlak, Hacı Kıvrak, Rıdvan Akgül, Rıdvan Akgül, Hacı Mehmet Şah Esin, Gökmen Dalmaç, Elif Kanlıoğlu, Hakan Dursun Akalın, Ercan Adsız, Ayşe Deniz, Berna Koç, Fatma Esen, Gülbahar Aydeniz, Eren Akın, Canberk Bakış, Tayfun Benol, Nizamettin Bağcı, Kasım Otur, Başak Sidar Çevik, Nilgün Çevik, Resul Yanar, Mehmet Ali Kılıç, Tekin Arslan, Sezen Vurmaz, Dilaver Karharman, Onur Tan, Umut Tan, Sarıgül Tüylü, Dilan Sarıkaya, Ali Kitapçı, İsmail Kızılçay, Muhammet Demir, Korkmaz Tedik, Veysel Atılgan, İbrahim Atılgan, Emine Ercan, Kübra Meltem Mollaoğlu, Meryem Bulut, Seyhan Yaylagül, Ebru Mavi, Ali Deniz Uzatmaz, Ziya Saygın, Vahdettin Özgan, Cemal Avşar, Ahmet Katurlu, Selim Örs, Azize Onat, Dicle Deli, Güney Doğan, Binali Korkmaz, Mehmet Zakir Karabulut, Leyla Çiçek, Metin Peşman, Mesut Mak, Adil Gür, Gökhan Gökbönü, Şebnem Yurtman, Osman Turan Bozacı, İdil Güneyi, Abdullah Erol, Mehmet Hayta, Özver Gökhan Arpaçay, Şirin Kılıçalp, Uygar Coşgun, Ahmed Alkhadi, Nurullah Erdoğan, Gözde Arslan, Aycan Kaya, Yunus Delice, Sevgi Öztekin, Mehmet Tevfik Dalgıç, Sevim Şinik, Emin Aydemir, Fatma Karabulut, Ramazan Tunç, Erol Ekici, Feyyat Deniz, Necla Duran, Osman Ervasa, Ramazan Çalışkan, Vedat Erkan, Abdülbari Şenci, Niyazi Büyüksütçü, Gazi Güray, Sabri Elmas, Erhan Avcı, Ümit Seylan, Serdar Ben, Nevzat Özbilgi, Hasan Baykara, Fatma Batur, Bedriye Batur, Ata Önder Atabay, Mustafa Budak, Ağa Bayar. Saldırının ardından polis ölenlere, yaralılara ve onlara yardım etmek isteyenlere biber gazı sıktı. Bu müdahale sonucunda yaralıların hastaneye götürülmesi gecikti, patlamadan kurtulanlar bir de gaz nedeniyle travma yaşadı. Olay yeri koruma altına alınmadı ve olay yeri inceleme ekipleri ve savcılar olay yerine derhal gelmedi. Ekipler yaklaşık 1,5 saat sonra, başsavcı vekili olay yerine 2,5 saat sonra geldi. Saldırıyla ilgili iddianame 13 Temmuz 2016’da kabul edildi. 36 kişi hakkında dava açan savcılığın iddianamesinde, saldırı talimatını, İslam Devleti (IŞİD) Türkiye sorumlusu İlhami Balı'nın verdiği ifade edildi. İddianamede, Suruç saldırısını da aynı kişilerin organize ettiği belirtildi. İddianamede, Balı'nın da aralarında bulunduğu 14 sanık hakkında “birden çok kasten öldürme” suçundan 100'er kez ağırlaştırılmış müebbet, “anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçundan birer kez ağırlaştırılmış müebbet ile kasten öldürmeye teşebbüs etmek suçlarından 5 bin 83 yıldan 7 bin 820 yıla kadar hapis cezaları istendi. Saldırıyla ilgili dava, 7 Kasım 2016’da başladı, halen sürüyor. Öldürülenlerin aileleri her ayın 10’unda garın önünde anma yapıyor. |
(EMK)