İkinci tür küreselleşme ise, gerçek anlamda ulussuz, gerçek anlamda dost, gerçek anlamda birbirinin kardeşi bir sınıfın, işçi sınıfının enternasyonalizmi anlamında.
Tüm insanlığa yetecek birikimlerin, birkaç yüz özel şirkete verildiği dönemdeyiz. Böylesine acımasız bir sömürü düzeninin tüm çalışanlara kader diye dayatıldığı bir çağdayız. Geçmiş yüzyıllardaki kazanımlarımızın artık unutulması gerektiğini iddia ediyorlar. Yeni dönemde sermayenin sınırsız kâr hırsını engelleyecek her düzenlemenin "çağdışı" olduğu propagandası yapılıyor.
Ama, işçiler, emeğiyle geçinenler, beyaz yakalısı, mavi yakalısı dünyanın en ücra köşesinde bile, daha fazla hak elde etmek için alanlara çıkmakta, hayatı talep etmekte ısrarcılar. Milli gelir sürekli artarken, işçinin cebine giren paranın azalmasını, ne kadar süslenirse süslensin, hiçbir iktisatçı anlatamıyor. Bu sermaye sisteminin parıltılı yaldızlarının altında yatan sömürü çarkını kimse gizleyemiyor artık.
Her 1 Mayıs, 1886 yılından beri, emekçilerin çok mütevazı davranarak dünyayı istedikleri bir gün olmaya devam edecek.
1 Mayıs'ın doğuşu
* Kapitalizmin yeni geliştiği dönemlerde işçiler "gün ışığı" esasına göre çalışıyordu. Hava aydınlanınca işe başlıyor, karanlık çökmeden işi bırakamıyorlardı.
* İşçilerin toplu olarak fabrika, atölye tarzı imalathanelerde çalışmaya başladıkları ilk dönemlerden beri en önemli talebi daha kısa çalışma süreleriydi.
* Avustralya işçileri, günde on sekiz yirmi saat çalışmaktan bıkmış ve "sekiz saat çalışma, sekiz saat sosyal hayat, sekiz saat dinlenme ve uyku" sloganıyla gösteriler yapmaya başlamışlardı.
* Birinci Enternasyonalin 1866 yılında Cenevre'de yapılan Kongresinde, "tüm işçiler için yasal çalışma süresi günde sekiz saati aşamaz" kararı alındı.
* Amerikan Emek Federasyonu, 1884 yılında yaptığı kongrede, sekiz saatlik çalışma süresi için yığınsal mücadele yürütme kararına vardı.
* Amerika'nın her yerinde, farklı siyasal anlayışlara sahip işçiler bir araya gelerek Sekiz Saat Hareketi adıyla bir cephe kurdular.
* 1 Mayıs 1886 tarihinde, sekiz saatlik işgünü talebini hayata geçirmek üzere başta Şikago olmak üzere ABD'nin pek çok ülkesinde grevler yapıldı, örgütlü, örgütsüz, vasıflı vasıfsız on binlerce işçi iş bıraktı.
* 4 Mayıs 1886 tarihinde Şikago Saman Pazarında yapılan gösteriye polis saldırdı. Bu sırada kim tarafından atıldığı belli olmayan bir bomba bazı polis ve işçilerin ölümüne yol açtı. Bunu bahane eden hükümet dört işçi önderini düzmece bir mahkeme sonunda idam etti.
* ABD sendikaları 1889 yılında her 1 Mayıs'ın 8 Saatlik İş Günü talebini hayata geçirmek için grev ve gösteri günü olmasını kararlaştırdılar.
* 1889 yılında Paris'te toplanan İkinci Enternasyonal 1 Mayıs'ı tüm dünyada işçilerin haklarını almak üzere grev ve eylem yapacakları gün olarak belirledi. Bu kararla 1 Mayıs ilk kez uluslararası hale geldi.
Osmanlı'da ve Türkiye'de 1 Mayıs'lar
Osmanlı döneminden başlayarak bu topraklarda da Avrupa ve Amerika fikri akımlarından etkilenen örgütler kurulmuştu. Bilinen ilk işçi örgütü, illegal olarak oluşturulan Amele Perver Cemiyeti 1871 tarihinde kuruldu. Eldeki kayıtlara göre ilk grev olarak da Haliç tersane işçilerinin 1872 tarihinde yaptıkları grev gösterilir. O dönemde, Abdülhamit yönetimine karşı kurulan örgütlerin bir kısmı 1889 yılında kurulan İttihad-ı Osmani Cemiyeti gibi yüksek askeri ve mülki bürokratlardan oluşuyordu.
1895 yılında Paris'te gizli olarak kurulan Amele Perver Cemiyeti ise, o dönemde büyük acılar çeken emekçilerin dertlerine ortak olmak amacıyla, işçicilik fikirlerinden etkilenen aydınlar tarafından oluşturulmuştu.
Kimisi geniş çevreleri etkileyen kimisi ise dar kalan bu işçi örgütlenmeleri, İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin 24 Temmuz 1908 tarihinde iktidara geçmesinden sonra hızla açığa çıktılar. Sendikalar kuruldu, ilk kez yaygın grevler yapılmaya başlandı. İkinci Meşrutiyetin ilan edilmesinden bir iki hafta sonra Sofya, Selanik, Ereğli, Adana gibi büyük kentlerde yüzlerce grev ve iş bırakma yaşandı. 13 Ağustos - 15 Eylül arasındaki bir ayda, kayıtlara geçen yüzlerce direnişin ardından, 25 Eylül'de sendika ve grev yasağı tekrar kondu.
İttihat ve Terakki döneminin Birinci Dünya Savaşı'na kadar geçen döneminde Üsküp'te, Selanik'te, İstanbul'da dünya işçileriyle aynı zamanda 1 Mayıs gösterileri yapıldığı bilinmektedir. Türkiyeli işçilerin de talepleri dünyanın diğer bölgelerindekiyle aynı: Kanunlarca güvence altına alınmış daha az çalışma süresi, seçme seçilme hakkı, sendika kurma hakkı, grev yapabilme hakkı.
1914-18 arası savaş döneminde sıkıyönetim olduğu için kayıtlarda grevler ve gösteriler bulunmuyor. Daha sonra, kimisi işgal kuvvetlerine rağmen olmak üzere, İstanbul'da ve Ankara'da grevler, gösteriler yapıldı.
Cumhuriyetin ilanından sonra da 1 Mayısların kutlanmasında Hükümet tarafından zorluklar çıkartıldı. 1925 yılında Şeyh Sait isyanı gerekçe gösterildi ve tüm örgütlenmeleri, grevleri, gösterileri yasaklayan Takrir-i Sükûn (Sessizliğin Sağlanması) kanunu çıkartıldı. Bu tarihten sonra tam elli yıl boyunca 1 Mayısı kutlamayı amaçlayan yasal hiçbir toplantıya veya gösteriye izin verilmedi.
1 Mayıs 1935 yılında çıkarılan Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkındaki Kanun ile "Bahar Bayramı" olarak kabul edildi. Ancak bu tatil gününün diğer genel tatil günlerinden bir farkı vardı; çalışanlara ücret ödenmeyecekti. Daha sonra çıkartılan kanunlarla, genel tatil günü olan 1 Mayıs'ta önce 1951 yılında yarım günlük ücret ödenmesi, sonradan 1956 yılında ise tam gün ücret ödenmesi kabul edildi.
Türkiye'de, gizlice yapılan pullamalar, duvar yazıları, kimi işyerlerinde yapılan toplantılar vs. dışında yasal olarak 1 Mayıs'ın kutlanması için 1975 yılının beklenmesi gerekti. O yıl, İstanbul'da Tepebaşı'nda bir düğün salonunda DİSK tarafından 1 Mayıs kutlandı. Böylece, yüzlerce işyerinden gelen işçilerin yaptığı bu mütevazı kutlama, elli yıllık bir yasağı da ortadan kaldırmış oldu.
1976 yılında, İbrahim Güzelce'nin ve Kemal Türkler'in büyük kişisel gayretleri sonucunda ilk kez yığınsal olarak 1 Mayıs mitingi yapıldı. İstanbul'da Taksim meydanında yapılan mitinge ülkenin dört bir yanından on binlerce işçi, emekçi, aydın katıldı. Bu mitingde kortejler Taksim'e Beşiktaş yönünden girdiler.
1977 yılında bu kez yüz binlerce işçinin katılımıyla tarihin en görkemli mitingi yapıldı. DİSK yöneticileri, yaptıkları hesapta mitinge beş yüz bin kişinin katıldığını belirttiler. Katılım o denli yığınsal olacağı anlaşılmıştı ki, iki ayrı güzergâh belirlendi. Bir kesim Beşiktaş'tan, diğerleri Saraçhane tarafından Taksim'e girdiler. Hatta, miting kalabalıktan dolayı ilan edilen saatte başlayamadı; DİSK genel başkanı Kemal Türkler'in kürsüden konuşması öğleden sonra saat 4'ü buldu.
Kemal Türkler konuşmasına henüz başlamıştı ki, Taksim meydanındaki en yüksek bina olan o zamanki adıyla Intercontinental Oteli'nden (bugünkü adı The Marmara) yüz binlerce insanın üstüne ateş açıldı. Çıkan izdihamda ne yazık ki 34 işçi hayatını kaybetti. Hastaneye kaldırılan yaralılar arasından 2 kişinin daha hayatını kaybetmesiyle 1 Mayıs 1977 şehitlerinin sayısı 36'yı buldu. (Kimi kaynaklar bu rakamı 37 olarak vermektedir)
Bu olayın failleri hâlâ meçhul. Kimlerin hangi görevde olduğu bilinmesine, oteldeki hangi odaların kimler tarafından kullanıldığının belirlenmesine, polis telsizlerinden geçen konuşmaların kaydının tutulmasına rağmen, hiçbir sorumlu yakalanmadı. Geçen otuz yıl boyunca soruşturma açılması talebi hep reddedildi. Emekçilerin bayramını kana bulayanlar aranmadı.
Olayın gerçek failleri yerine, sendikacılar soruşturuldu; aralarında miting tertip komitesindeki DİSK yöneticilerinin de bulunduğu bir kısmı gözaltına alındı ve tutuklandı. Daha sonra hepsi de serbest bırakıldı ancak, katliamın sorumlularının ele geçirilmesine dair bilinçli olarak hiçbir işlem gerçekleştirilmedi.
Sıradan bir yurttaşın kafasında 1 Mayıs'ın "olaylarla", "korkuyla" özdeşleşmesi bundan sonra gerçekleşti. Egemenler bilinçli olarak bu korkuyu beslediler, halkın, emeğiyle geçinen insanların alanlara çıkarak hak talebinde bulunmasını engellemeye çalıştılar. Her insanın aklına, "mitinge gidersem başıma bir şey gelir mi" sorusunun düşmesini istediler. Katliamın faillerinin bilerek yakalanmamasını başka türlü açıklamak mümkün değildir.
Ancak, tüm bu korkuyu besleyen propagandalara rağmen, 1978 1 Mayıs'ında, işçiler yine aynı kalabalık ve coşkuyla Taksim'e geldiler. Bu kez, diğer taleplerinin yanı sıra, 1977 katliamının sorumlularının bulunmasını da istediler. Halkı yıldırma politikasına karşı verilebilecek en sağlam cevabın, aynı kararlılıkla, aynı yığınsallıkla talepte bulunmak olduğu bir kez daha görüldü.
1979 yılında, İstanbul'da sıkıyönetim ilan edildiği için merkezi kutlamalar İzmir'e alındı. 1980 yılındaki merkezi kutlama ise Mersin'de yapıldı.
12 Eylül 1980 darbesi, sadece 1 Mayıs kutlamalarını yasaklamakla kalmadı, bu günün tatil olmasını da engelledi ve 1 Mayıs günü tatil olmaktan çıkartıldı.
12 Eylül'den sonra
Darbeden sonra demokratik her etkinlik yasaklandı. DİSK üyesi sendikalar topluca kapatıldı; Türk-iş'e bağlı kimi sendikalar geçici sürelerle kapatıldı. Partiler, dernekler, gösteriler, grevler, direnişler yasaklandı. Buna rağmen her 1 Mayıs'ta gizlice de olsa bayram kutlandı. Bazen üst geçitlere asılan pankartlarla, bazen duvarlara geceden yazılan sloganlarla, kimi zaman kentlerin merkezi yerlerinde dağıtılan bildirilerle, çoğu zaman işyerlerinde işçilerin kendi aralarında yaptıkları toplantılarla 1 Mayıs kutlanmaya devam etti.
Ancak, tekrardan ilk yasal etkinlikler, İstanbul ve Ankara gibi büyük kentlerde, 1985 yılından başlayarak kapalı salon toplantıları şeklinde ve resmen 1 Mayıs adı verilmeden yapıldı.
12 Eylül sonrasının ilk yasal 1 Mayıs mitingi girişimi 1988 yılında gerçekleştirildi. Türk-İş üyesi Kristal-İş, Petrol-İş, Tümtis, Deri-İş sendikaları ile bağımsız Banks ve Otomobil-İş sendikaları kurdukları tertip komitesi ile İstanbul Valiliğine başvurarak 1 Mayıs'ı yasal olarak kutlamak istediler. Ancak Valilik 1 Mayıs'ın yasal olarak kutlanmasına izin vermedi. Buna rağmen 1 Mayıs günü Taksim'e çıkmak isteyen sendikacılar polisin saldırısıyla karşılaştı. 81 işçi, temsilci ve sendikacı gözaltına alındı ve bunlardan bir kısmı tutuklandı.
1989 yılında bir kez daha yasal olarak kutlama girişiminde bulunuldu. Türk-İş üyesi Kristal-İş, Petrol-İş, Tümtis, Deri-İş, Basın-İş ile bağımsız Otomobil-İş, Banks ve Laspetkim-İş sendikalarının 1 Mayıs'ı kutlama isteği, kutlamanın önünde herhangi bir engel bulunmamasına rağmen yasaklandı. Mecidiyeköy ve Çağlayan'da gösteri yapmak isteyen işçiler ve sendikacılar gözaltına alındı ve uzun süre gözaltında tutuldu.
Aynı yıl, Taksim'in simgesel öneminden dolayı 1 Mayıs'ta Taksim meydanına yürümek isteyen gruplar polisin çok sert bir saldırısıyla karşılaştı. Bir trafik polisinin hedef gözeterek açtığı ateş sonucu Mehmet Akif Dalcı adında 17 yaşında genç bir işçi hayatını kaybetti.
1990'da 1 Mayıs yasağına rağmen, 1 Mayıs'ı korku ve şiddet günü gibi göstermek isteyenlere inat fabrikalarda, işyerlerinde yüz binlerce işçi birlik ve dayanışma ruhuyla bayramı kutladı. Fabrikalarda 1 Mayıs bildirileri okundu, türküler söylenip halaylar çekilerek 1 Mayıs kutlandı. Bu arada yine 1 Mayıs'ı Taksim'e çıkarak kutlamak isteyen grubun üzerine açılan ateş sonrasında hemşire bir genç kız, Gülay Beceren felç oldu.
1991 yılında 1 Mayıs yine fabrikalarda kutlandı. 1989 yılından başlayarak 1 Mayıs'a ilişkin tutumunu değiştiren Türk-İş Genel Merkezi de hem genel merkezinde hem de çeşitli il temsilciliklerinde düzenlediği kapalı salon toplantıları ile 1 Mayıs'ı kutladı.
1992 1 Mayıs'ında Türk-İş, Hak-İş ve yasakları kaldırılan DİSK Ankara'da salon toplantısı yaparak ortak bir kutlama gerçekleştirdi. Üç konfederasyonun ortak açıklaması işyerlerinde okundu. Aynı yıl 12 Eylül'den sonra ilk yasal 1 Mayıs mitingi İstanbul Gaziosmanpaşa Meydanı'nda Sosyalist Parti tarafından düzenlendi.
1993 yılında işçiler yeniden meydanlarda 1 Mayıs'ı kutlamaya başladılar. Türk-İş 1 Mayıs'ı İstanbul'da Abide-i Hürriyet Meydanında düzenlenen bir mitingle kutladı. Türk-İş tarihinde ilk kez 1 Mayıs'ı alanlarda kutlamış oldu. DİSK ise aynı gün İstanbul Pendik Meydanı'nda düzenlediği mitingle 1 Mayıs'ı kutladı.
1994 1 Mayıs'ı ortak kutlamanın yapıldığı, emekçilerin taleplerinin hep bir ağızdan ve birlikte haykırıldığı bir yıl oldu. O zamanlar oluşturulan Demokrasi Platformu içinde yer alan Türk-İş, DİSK, Hak-İş ve daha sonra KESK'i kuracak olan Kamu Çalışanları Sendikaları Platformu İstanbul'da Abide-i Hürriyet Meydanında ortak bir mitingle 1 Mayıs'ı kutladı.
1995 Yılında da 1 Mayıs Demokrasi Platformu tarafından ortak bir biçimde kutlandı. Ancak bu kez Hak-İş bu ortak kutlamanın içinde yer almadı, ayrı kutladı. Demokrasi Platformu tarafından organize edilen ortak mitingler İstanbul, İzmir, Mersin, Adana ve Ankara'da yapıldı.
1996 yılında son dönemin en yığınsal 1 Mayıs'ı yapıldı. Yine yüz binlerce insan 1 Mayıs'ı kutlamak üzere alanlara, İstanbul'da Kadıköy meydanına geldi. Türk-İş, DİSK, Hak-İş ve KESK tarafından düzenlenen mitingin yürüyüşü daha başlamadan arama noktalarında çıkan bir arbedede polis silah kullandı ve üç işçi öldürüldü. Daha sabahın erken saatlerde polisin yaptıkları, sonraki olayların da tetikleyicisi oldu. Medya, her zamanki gibi, yüz binlerin disiplin içinde bayram kutlamasını değil de, birkaç kişinin kırdığı camları göstermeyi tercih etti.
1997 1 Mayıs'ında, 1996 yılında yaşanan 1 Mayıs'ın meşrulaştırılması ve kitleselleşmesini gölgelemeye dönük siyasal iktidarın kışkırtmalarına rağmen, işçiler yine alanlardaydı. İstanbul, Ankara, Adana, Mersin, İzmir, Antalya, Denizli ve Uşak'ta yürüyüş ve miting düzenlendi. Bu yılki 1 Mayıs kutlamalarını Türk-İş, DİSK ve KESK birlikte organize ettiler. Merkezi miting İstanbul'da Çağlayan Meydanı'nda yapıldı.
1998 1 Mayıs'ı "Şimdi Demokrasi Zamanıdır" temel sloganı ile ifade edilen, demokrasi ve özgürlük talebinin, güvenli bir gelecek isteğinin dile getirildiği mitinglere sahne oldu.12 Eylül sonrasında ilk kez bu yıl 1 Mayıs yaygın biçimde kutlandı. Türk-İş, Hak-İş, DİSK ve KESK tarafından İstanbul, Ankara, İzmir, Mersin, Adana, Çanakkale, Diyarbakır, Malatya, Gaziantep ve Samsun başta olmak üzere pek çok ilde ve ilçede 1 Mayıs kutlandı
1999 1 Mayıs'ı işçi konfederasyonları ve çeşitli toplumsal muhalefet örgütlerinden 15 örgütün bir araya gelmesiyle oluşturulan Emek Platformu tarafından kutlandı. İstanbul, Ankara, İzmir, Mersin, Adana, Kocaeli, Lüleburgaz, Gebze, Eskişehir, İskenderun, Kayseri, Trabzon, Silifke ve Divriği'de mitingler yapıldı. 1999 1 Mayıs'ında dikkat çeken nokta büyük kentlerin yanı sıra emekçilerin yoğun olarak bulunduğu ilçe merkezlerinde de 1 Mayıs mitinglerinin düzenlenmiş olmasıydı.
2000 yılında Türkiye'de 1 Mayıs'ı kutlamak üzere bir araya gelen Türk-İş, Hak-İş, DİSK ve KESK "Küresel saldırıya karşı güç birliği" sloganını temel aldılar. İstanbul, Ankara, İzmir, Samsun, Gaziantep, Diyarbakır, Mersin, Malatya, Tunceli'de düzenlenen mitinglerde çalışanlar sosyal devletin korunmasını istediler ve iş güvencesi talep ettiler.
2001 yılında İstanbul kutlamaları üç işçi konfederasyonu ve Kesk ile ortak düzenlendi. Miting Çağlayan'da yapıldı. Ükenin pek çok kentinde yine kutlamalar yapıldı.
2002 1 Mayıs'ını bir çok emek örgütü, İstanbul'da Çağlayan meydanında kutladı.
2003 yılında aynı şekilde, 1 Mayıs yine Çağlayan'da yapıldı.
2004 yılında DİSK ve Türk-iş kutlamaları Taksim'de yapmak üzere valiliğe başvurdu, ancak valilik izin vermedi. Bunun üzerine Türk-iş Çağlayan için başvurdu ve mitingi orada yaptı. DİSK, KESK ve pek çok emek örgütü, Taksim'de ısrar edince, valilik ara formül olarak 1 Mayıs mitinginin Saraçhane'de toplanılarak Yenikapı'ya yürünülmesi şeklinde yapılmasına izin vermek zorunda kaldı.
2005 ve 2006 yıllarında daha önce valilik tarafından miting alanı dışına çıkartılan Kadıköy meydanında kutlamalar yapıldı.
2007 yılı 1 Mayıs İstanbul için yine iki ayrı kutlama kararı bulunuyor. DİSK; TMMOB, KESK, TTB Taksim meydanını istiyor. Türk-İş ise Kadıköy'de kutlama kararı verdi. (EK/TK)
* Erhan Kaplan, Petrol-İş Eğitim Uzmanı. Kaplan'ın yazısını, özetleyerek ve yeniden düzenleyerek yayınladık.