Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2018 üçüncü çeyreğine (Temmuz – Eylül) ilişkin Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH) verilerini bu sabah açıkladı. TÜİK'e göre Türkiye 2018 yılının üçüncü çeyreğinde yüzde 1,6 oranında büyüdü.
Geçen yılın aynı döneminde bu rakam yüzde 11,1’di. 2018’in ilk çeyreğinde yüzde 7,3 ikinci çeyreğinde ise 7,2’lik büyüme yakalandı.
Anadolu Ajansı Finans Büyüme Beklenti Anketi'ne katılan 15 ekonomistin üçüncü çeyrek büyüme beklentilerinin ortalaması ise yüzde 1,7’ydi.
TIKLAYIN - 2018 Üçüncü Çeyrek Büyüme Rakamı Yüzde 1,6
Büyüme oranlarında yaşan bu düşüşü Yeditepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Veysel Ulusoy’a sorduk. TÜİK’in yayınladığı verileri yorumlayan Ulusoy, ekonominin yüzde 1,6 büyüdüğünü değil 1,1 oranında küçüldüğünü söylüyor.
TÜİK’in açıkladığı yüzde 1,6’lık büyüme oranını nasıl değerlendiriyorsunuz? Büyüme devam mı ediyor yoksa son dört çeyrektir devam eden düşüş ekonomik durgunluğun bir göstergesi mi?
1,6 büyüdük ama TÜİK’in yayınladığı bültendeki alt kırılımlara bakarsanız temel olarak mevsim ve takvimden arındırılmış rakamlara göre 1,1 küçüldük. Ekonomistlerin gördüğü nokta burası. Yani 1,6 oranında büyümedik, 1,1 oranında küçüldük.
Milli geliri, hane halkının tüketim harcamaları, hükümet cari harcamaları, yatırımlar ve dış ticaret dengesi değiştirir. Bu dönemki rakamda çok bağlantılı olan iki ana temel yapıdan, yatırımlarda ve ithalattaki azalış GSMH’nın azalmasında etken olmuş.
Yatırımlar denince aklımıza başta inşaat olmak üzere diğer yatırımları ele alan bir yaklaşım ve ithalata olan bağlılık gelir. Açıklanan verilerde ithalatın detayına baktığımızda ara malın sermaye malı ithalatı toplam ithalatın yüzde 90’ı şu anda. Yani ithalatta yüzde 16 azalış görüyorum ben. Yüzde 16 azalış aslında sermeye ve ara mallarındaki ithalatın azalması, dolayısıyla bizim yatırımlara sirayet etti.
"İthalat artık çok pahalı"
Yani artık ithalat çok pahalı. Ya da içeride o kadar yatırım yapacak kredi hacmimiz olmadığı için, kimse önünü göremediği için yatırım yapmak istemiyor. Dolayısıyla hizmet sektöründe yüzde 4’e yakın daralma, ithalatta da yüzde 16 ya yakın bir azalış bizim şu anki GSMH’daki azalışı ortaya çıkarttı.
Bunu devlet ya da hükümet kendi cari harcamalarıyla yerine koymak istedi. Baktığımızda devletin harcamaları da yüzde 7,5 artmış. Bu artış teşviklerle olabilir, fiili yatırımlar, köprü yatırımları gibi şeylerle olabilir.
İthalatın düşmesini, ihracatın ise artmasını başarı olarak değerlendirenler var, bu kişileri gazete veya televizyon yayınlarında görüyoruz. Fakat kriz dönemlerinde bu oldukça olağan bir durum olup, bu durum ekonominin kötüye gittiğini göstermez mi bize?
Bu sanal bir yanılgıdır. Bunu söyleyenlerde bilir. Cari açığınınız temel olarak krize girdiğiniz anda devamlı azalır. Dış ticaret açığı belli bir süre sonra artı vermeye başlar. Bu sevindirici özelliğinden öte çok üzücü bir şeydir. Bunun anlamı artık bizim gelirimizin ithalata yetmiyor oluşudur. Bizim gibi ülkelerde ara malına bağlılık çerçevesinde ithalatın azalması hem teknolojinin hem de büyümenin azalması anlamına geliyor.
Çünkü bizim gibi ülkeler ithalatla teknoloji transferini sağlıyor. Bizim teknoloji yaratma kapasitemiz o kadar da yok. Dikkat ederseniz toplam ihracatımızın yüzde 2,8’i bilemediniz 3’ü yüksek teknolojiye dayalı ihracat.
Yani çalkantı anlarında ya da ne diyorlarsa; kimi ekonomik çalkantı diyor yaşanan bu duruma, kimi ekonomik durgunluk kimi de ekonomik kriz diyor. Ne derseniz deyin, tanımızız ne olursa olsun böyle durumlarda cari açığın azalması, ticaret açığının azalması hatta pozitife geçmesi çokta hayra alamet şeyler değil.
"Üretim mekanizmaları yaratamadık"
Bu çeyreğe kadar inşaat sektörü hep büyümedeydi. Ama bu çeyrekte 5,3 daralan bir inşaat sektörü var…
Ekonominin güzel zamanlarda inşaat sektörünün milli gelirdeki büyüme payı yüzde 25’lere çıktı. Yani siz bir ekonomide üretime dayalı mekanizmayı oluşturmazsanız yani sadece yollara dayalı, inşaat dayalı, köprülere dayalı bir yatırımla büyürseniz bu geçici bir büyümedir, hastalıklı bir büyümedir. Dolayısıyla biz üretimi oluşturacak üretim mekanizmalarını yaratamadık, fabrikalar kurmadık.
İnşaat sektörü sermaye birikimiyle, çimentosuyla, teknolojisiyle yüzde yüze yakını dışarıya dayalı bir sektördür. Dolayısıyla ekonomideki küçücük bir çalkantı bile ilk etkilenecek sektörü kendisinde bulur. O da inşaat sektörüydü.
İnşaat sektörü biliyorsunuz kredi hacmi bakımından Türkiye’yi yönlendiren bir sektör. Bu dolayısıyla bankaları da etkiledi. Bu durum tüketicinin krediyi ödememesi ortamını yarattı. Bu bir çark, zincir yarattı. Zincirdeki bir kopuş tam anlamıyla bir GSMH’nın küçülmesini sağlayan bir mekanizma yarattı diyebilirim.
Uzmanlar dördüncü çeyrekte ve 2019’un ilk çeyreğinde daralma öngörüyorlar. Önümüzdeki dönemleri siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yatırım harcamaları temel olarak sermaye birikimimin değişiminden kaynaklanır. Yani sermaye birikimindeki, sermaye oluşumundaki birikmenin diğer adı yatırım harcamalarıdır. Yatırım harcamaları bir dönem önce negatife düştüyse bunu zincir şeklinde birkaç dönem yani birkaç çeyrek görmek olası. Zaten 2019’da eğer dışsal sermayeyi yani dış borcumuzu çevirecek ortamı yaratamazsak, kaynak bulup durumu düzeltemezsek zor bir yıl bizi bekliyor demektir.
457 milyar dolar kamu ve özel sektör dış borcumuzu çevirmemiz lazım. Ödememiz lazım demiyorum bakın. Türkiye gibi ülkelerde hiçbir zaman bu durumu sıfıra indirgemek mümkün değildir. Ama borcu çevirebilecek döngüyü, ucuza çevirebilecek döngüyü yaratmamız lazım.
"2019'u pek parlak bulmuyorum"
2019’u pek parlak beklemiyorum ben. Umarım iyi olacaktır ama düşünün siz, ücretlerin enflasyonda eridiği, ücretlerin faizle kaybolduğu bir ortamda tüketim harcamalarını yükseltmek imkansızdır.
Bir ülkede milli geliri yükseltecek en büyük etken, bir ülkede ekonomik krizden çıkışın en büyük etkeni hane halkının tüketim harcamalarıdır. Bu çerçeveden ben 2019’u pek sağlıklı görmüyorum.
Veysel Ulusoy hakkındaÜniversite eğitimini İstanbul Üniversitesi, İktisat Fakültesi, Ekonometri Bölümü'nde tamamladı. Lisans eğitiminden sonra yüksek lisans ve doktora eğitimi için Amerika Birleşik devletlerine gitti. Yuksek lisans eğitimine Boston'da bulunan Northeastern Universitesi'nde başladı ve sonrasında yüksek lisans ve doktora eğitimini Syracuse Universitesi'nde tamamladı. 1997 yılında Galatasaray Üniversitesi'nde öğretim üyeliğine başladı. 2000-2010 yıllarında Bahceşehir Üniversitesi öğretim üyeliği görevine devam edip 2006 yılında profesörlük ünvanını aldı. 2010-2011 yıllarında İstanbul Aydın Üniveristesi'nde İ.İ.B.F. Dekanlığı yaptı. 2011 yılından beri de Yeditepe Universitesi'ndeki görevini sürdürüyor. 2013-2016 yılları arasında Sosyal Bilimler Enstitusu Müdürlüğü görevi süresince birçok doktora tezi yönetti ve yayınlar yaptı. Özellikle finansal piyasaların gelişimi, makroekonomik dengeler, uluslararası ticaret ve finans ile sektörel ekonomik büyüme konusunda araştırmalar yaptı. |
(HA)