Fotoğraf: Bölgede yaşayan Sedat Cezayirlioğlu'nun objektifinden.
Erzincan'ın İliç ilçesindeki Çöpler köyünde kurulan altın madeni işletmesinden 21 Haziran gecesi siyanür içerikli solüsyon taşıyan boru hattında oluşan hasar nedeniyle yaklaşık 20 metreküp siyanürlü atık çevreye yayıldı.
Altın madeni, Anagold Madencilik SSR Mining ve Çalık Holding’e ait bir şirket olan Lidya Madencilik şirketlerinin iş birliğiyle faaliyetlerine devam ediyor.
Yaşanan siyanür sızıntısı maden faaliyetleri sonucu oluşan toksik atıkların ne gibi sorunlara yol açabileceğinin somut bir göstergesi oldu.
Ekosistem tehlike altında
Altın madeninin siyanür atıklarının toplandığı havuz bölgenin ana su kaynağı olan Fırat Nehri'ne 350 metre uzaklıkta ve aktif fay hatlarının hemen üzerinde yer alıyor. Ağır bir sızıntı bölge ekosistemini, özellikle de su havzalarını mahvedecektir.
Esasen herhangi bir sızıntı olmasa bile, yol açılan tahribatın olumsuz etkileri zamanla daha fazla görülecek. Benzeri olaylar dünyanın başka bölgelerinde de yaşanıyor çünkü…
Son 25-30 yıl içinde, Amerika, Kanada, Avustralya ve Avrupa kökenli altın madenciliği şirketleri faaliyetlerini ağırlıklı olarak çevresel kontrolün ve çalışma düzenlemelerinin daha gevşek ya da zayıf olduğu ülkelere kaydırdı.
Örneğin Kanadalı firmaların dokuz Latin Amerika ülkesindeki madencilik faaliyetleri çok ciddi toplumsal ve çevresel zararlara neden oluyor.
Buzulları yok etmek, suları ve nehirleri kirletmek, ormanları kesmek, insanları zorla yerinden etmek, toplulukları bölmek ve yoksullaştırmak, ekonomik faydalar konusunda yanlış vaatlerde bulunmak, insanların sağlığını tehlikeye atmak ve hileli yollardan mülk edinmek açılan bu şirketlerin yol açtığı zararlardan bazıları.
Küresel ölçekte iş gören altın madenciliği şirketlerinin yol açtığı çevre kirliliği çözümü kolay bir sorun değil. Özellikle de siyanür bileşikleri ile kükürtlü bileşiklerin ve kurşun, kadmiyum, arsenik, çinko, kobalt, nikel, molibden ve bakır gibi toksik etkili ağır metallerin toprak ve su varlıklarında yol açtığı kirliliğin çok uzun süreler boyunca etkili olacağı gerçeği zararın uzun erimli sonuçlarını tahmin etmeyi zorlaştırıyor.
Çevre Bakanlığı analiz etti
Madencilik faaliyetleri sonucunda açığa çıkan yüz milyonlarca ton gibi devasa miktarlardaki atığın ve bu atıklardan kaynaklanabilecek kirliliğin kontrol edilebileceğini düşünmek için elde mevcut tek bir mantıklı dayanak noktası yok.
Aksine mevcut bilgiler bu atıklarda bulunan toksik maddelerin özellikle de suda çözünme özelliğine sahip olanların er ya da geç çevreye karışacağını gösteriyor. Bu kirliliğin sonucu yaban hayatı, balıklar, omurgasız canlılar ve insanlar için yıkıcı olacaktır.
Çevre Bakanlığı yaptığı açıklamada İliç Altın Madeni'nden sızan siyanür atıklarının bulaştığı yerlerden örnek aldığını ve analiz ettirildiğini açıkladı. Ne buldu ya da tam olarak ne analiz ettiriliyor bilmiyoruz…
Ülkemiz genelinde maden sahası çevresinde yer alan yeraltı ve yerüstü su varlıklarında ağır metaller başta olmak üzere çeşitli kirleticilerin konsantrasyonlarının düzenli olarak izlenmesi gerekiyor. Buna ek olarak, gıda güvenliği risklerini önlemek için maden atıklarına yakın tarım alanlarında yetiştirilen ya da toplanan gıda ürünlerinin periyodik kontrollerle izlenmesi şarttır.
Altın madenlerinin hiç faaliyete geçmemesi gerekirdi; ancak bu sağlanamadı. Bu aşamadan sonra yapılacak şeylerin başında toprak, su ve hava ortamlarında ve bölgede üretilen gıda ürünlerinde olası bir toksik madde kirliliğini hızla tespit etmeyi sağlayacak bir kontrol-izleme faaliyeti (monitoring) yapılmasını sağlamak geliyor.
Bunu yapmak esasen ilgili kamu kurumlarının Çevre Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ve Tarım ve Orman Bakanlığı’nın görevi. Ancak mevcut siyasal ahvalde bu kurumların görevlerini yerine getirmelerini beklemenin hiç de anlamlı olmadığı ortada…
Ortada kritik bir sorun var
Bir iktidar değişikliği olur ve bu tip meseleleri önemseyen bir iktidar iş başına gelirse, bir durum tespiti yapmak ve mümkün çözümleri yürürlüğe koymak için, ülke genelinde, kapsamlı bir toksik kimyasal kontrol ve izleme programının hızla yürürlüğe konulması gerekiyor. Bu coğrafyada, bu topraklarda yaşamaya bir süre daha devam etmek istiyorsak bunu yapmak son derece önem taşıyor.
Bir iktidar değişikliği olsa da olmasa da ortada duran kritik bir soru var: Siyasal iktidarlar, kamu kurumları üzerlerine düşen sorumluluğu yerine getirmediklerinde ne yapacağız? Acil bir durumda, somut, analitik verilere dayanan bir durum tespiti yapmak, çözümler üzerine düşünmek nasıl mümkün olacak?
Ele aldığımız meselelerin kalıcı olması ihtimalini göz ardı etmememiz gerekiyor.
Dolayısıyla, ülkemizdeki çevre, tarım, gıda ve sağlık alanında faaliyet gösterenler başta olmak üzere sivil toplum örgütlerinin, meslek odalarının, sendikaların, kamu sağlığını önemseyen yerel yönetimlerin bir araya gelerek bu mesele üzerinde tartışma yapmalarının ve bir eylem planı oluşturmalarının çok önem taşıdığını düşünüyorum.
Bu meseleye birlikte kafa yormamız gerekiyor.
(BŞ/EMK)