Büyük Ustayı vefatının birinci yılında, 2016 yılında Galatasaray Üniversitesi'nde "Yaşar Kemal: İnsanı, Toplumu, Dünyayı Kucaklamak" başlıklı sempozyum ile anmıştık.
Bu yıl da Türkiye-Almanya Kültür Forumu ve Yaşar Kemal Vakfı ile aralarında Heinrich Böll Vakfı, Allianz Kültür Vakfı ve Livaneli Vakfı'nın da bulunduğu sekiz kurumun desteği ile 6-7 Mayıs 2022 tarihlerinde Köln'de düzenlenen Uluslararası Yaşar Kemal Sempozyumunda, edebiyat çınarımızın eserlerini toplam 31 uzman konuşmacı, yedi oturumda "Toplumsal Vicdan", "Gazetecilik", "Doğa vizyonu", "Çukurova ve İstanbul sahilleri", "İlhamlar, izler ve yeni vizyonlar" başlıkları altında değerlendirdi.
Röportaj gazeteciliği
Sempozyumun "Gazetecilik" oturumunda, ustanın çok severek yaptığı ana işlerinden birisi olan ancak yalnız on iki yıl sürdürebildiği röportaj gazeteciliği üzerine konuştum. Yaşar Kemal, koşulların ona yardım etmemesi yüzünden röportaj gazeteciliğini sürdürememekten üzüntü duyduğunu, gazeteciliğin olağan yaşamını sürdürmesi durumunda, bir sürü röportaj kitabının olacağını her fırsatta yinelemiş.
Röportajı, yaşamın en geniş gölgesi diye tarif eden Kemal'in röportajlarında öne çıkan unsurlardan biri; tasvirleriyle okuru, yer-olay-insanlar üçlüsünü düşünmeye-canlandırmaya teşvik etmesi. Yani bir haberin 5N1K'sını okura hayal ettirmesi.
Yaşar Kemal, röportajın bir edebiyat dalı sayılıp sayılmadığı tartışmasını son derece gereksiz hatta saçma buluyor ve hatta "Röportaj bal gibi edebiyattır" deyip, şöyle devam ediyor; "Aslında röportaj, 'taşıma' anlamına geliyor ya, yanlış, o taşıma olan haberdir, röportaj bir yaratmadır. Gerçeğe, gerçeğin, yaşamın özüne yaratılmadan varılamaz. Yaratmadan hiç kimse hiçbir şekilde gerçeği yakalayamaz, yakalarsa da karşısındakine anlatamaz."
TIKLAYIN - Yaşar Kemal: Türkiye Demokrasi Perdesi Altında Bal Gibi Faşizmi Yaşıyor
Usta, hiçbir röportajında not tutmuyor. Son iki röportajını banda almış ama bilinçli bir biçimde dinlememiş. Nedenini de şöyle açıklıyor:
"İnsan ancak gerçeğe, o gerçeği, o insanı, insanları yaşayarak varır. Notlar, gerçeğe varmak için tuzaktır. İnsan onlara güvenip yaşamayı unutur, yaratması engellenir, kısıtlanır."
1970'lerin Türkiye'si
O yılların Türkiye'sindeki tablo, toplumsal kutuplaşma, siyasal şiddet, enflasyon, göç, işçi grevleri, Kürtlere yönelik şiddet, ikinci dalga feminizmi, örgütlü bir gençliğin yanı sıra sanatsal direniş biçimleri ile bir siyasi mücadele alanı olarak kent siyasetini barındırıyordu.
1920'li ve 1930'lu yıllardan itibaren İstanbul gibi kent merkezlerinin sokaklarında yoksul çocukların yaşayıp çalışmaları, çocukların ulusun geleceği için önemini her fırsatta vurgulayan Kemalist-milliyetçi seçkinlerin dikkatini çekti. Ancak bu süreçte sevgi ve bakım nesneleri olarak korunmayı hak eden ve "tehlikeli" olarak algılanan bir başka deyişle, korunmayı hak etmeyen çocuklar arasında ayrımcılık yapılmış oldu.
Çocuklar zaman zaman aşırı politikleşmiş "teröristler" veya suçlular olarak tasvir edilen, "ahlak yoksunu" "cahil" ve "serseri" gibi terimler kullanılarak yaftalanıyorlardı.
Çocuklara dair görüşleri
Çocukları çok sevdiğini, hatta onları sevmekten çok, anlamaya çalıştığını söylüyor her fırsatta. "Ben çocuklara çocuk gibi davranmam, hepsinin bir macerası vardır, olmayanlar da uydurur, yaşamları korkunç bir oyundur."
"Bir çocukla ilişkim, dostluğum, arkadaşlığım varsa o benim arkadaşımdır, çocuk değildir, basbayağı insandır onlar, çok şey öğrenmemiştir daha, zenginliği azdır, yaşlanmış insanlara göre daha az yaşamıştır. Çok özlem çeken insanlardır çocuklar, böyle yapmakla düşlerini gerçekleştiriyorlar."
"Savaşların, kötülüklerin nedenlerini ararsak, temelde, çocuklukta insanların başlarından geçenler karşımıza çıkıyor, bir gün dünyamız gerçek bir barışa, insanca bir yaşama kavuşacaksa çocuklara davranışımızın değişmesi gerekiyor."
Çocukların "eksik yurttaş" olduğuna dair yerleşik kanının Türkiye'de oldukça yaygın olduğu o dönemde, Yaşar Kemal, çocukların ya ezildiği, kötü muamele gördüğü, dövüldüğü ya da şefkat ve özenle boğulduğu toplumsal çevreye karşı yazdı.
Her iki durumda da eşit insan olarak değil, "farklı bir tür" (ayrı bir yaratıkmış) olarak muamele görmelerini eleştirirdi. Ustanın, çocuklarla ilgili ilginç bir saptaması daha var; bir eli yağda, bir eli balda bile olsa çocukların evden kaçmak istediklerini, çocuğun dünyada rahatsız bir kişi olmasının dünyamızın sorunu olduğunu vurgular.
Çocuklarla röportajları
Yaşar Kemal, röportaj dizisi için 1975 yazında üç aydan fazla bir süre İstanbul'da hem Avrupa hem Anadolu yakasında onlarca sokak çocuğuyla röportaj yaptı ve bu röportajları "Çocuklar İnsandır" başlığı ile kitaplaştırdı (Yaşar Kemal, 2013, Çocuklar İnsandır, Yapı Kredi Yayınları).
Çalışmasının katılımcılarının yaşamlarına dahil olarak –balon satarak, kuş yakalayarak-gözlemlediği ve etkileşimde bulunduğu etnografik bir proje üstlendi. En korkmuş çocuk bile Usta ile kurduğu güven bağları sayesinde, ona kazandığı para miktarı dahil olmak üzere kendisi ile ilgili en mahrem hikayeleri bile anlatmaktan çekinmiyordu. Röportajlarında hiçbir çocuğun gerçek adı, fotoğrafı ve hatta geldiği şehrin adı bile geçmezdi.
Çocuklarla yaptığı dizi röportajlarında Kemal'in "çocuksu, masalsı, edebi anlatımı", çocukların sokak jargonunu ve ifade biçimlerini yazılı edebiyata kattı.
Yaşar Kemal, çocukları anlatının merkezine koymakla kalmadı, onları kendi hayatlarının baş aktörleri haline getirdi, kendi sesleriyle konuşturdu; çocukların insan haklarını BM Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin (1989) ilanından çok önce gündeme getirdi. Bu bakımdan ülkemizde birçok alanda olduğu gibi çocuk hakları alanında da öncülük yapması ile çocuk haklarının insan hakları meselesi olduğunun altını çizmiş oldu. Ancak bunu yaparken asla çocukları güçsüz kurbanlar olarak sunmadı.
Kökten bir devrimin gereğini savunan Usta,
toplumsal adaletsizlikleri ortaya koyan röportajlarında yoksulluk, yoksunluk ve bunca acıya rağmen asla umudunu da yitirmedi.
Günümüzde söyleşinin çoğu kez röportaj olarak sunulduğu bu ortamda, Yaşar Kemal'in yerinin doldurulması ve büyük eksikliğini hissetmemek mümkün değil.
Bu vesile ile umut ve barış sembolümüz olan Büyük Ustamızı rahmet ve saygıyla anıyorum.
(YGİ/AÖ)