2011’de Suriye’yi terk ederek önce Katar’a, ardından Türkiye’ye göçmek zorunda kalan Mohammad Şamaa pandemi sürecinde Türkiye’de gönüllü çalışan hekimlerden biriydi.
Kaybı, özellikle İstanbul’daki Suriyeli hekimler arasında derin bir üzüntü yarattı. Katar’da son derece konforlu ve güvenli bir şekilde çalışabilecekken, annesi İstanbul’u çok sevdiği için burada kalmayı tercih eden Şamaa, İstanbul Göçmen Sağlığı Merkezi’nde çalışıyordu.
Koronavirüs şüphesiyle merkeze gelen göçmenlerin ilk tetkiklerini yapıyor, durumu kritik olanları hastanelere yönlendiriyordu. Bu esnada Covid-19’a yakalandı ve on beş günlük hastane sürecinin ardından, 16 Nisan 2020’de hayatını kaybetti.
Türkiye’de kısa bir süre yaşamasına rağmen Suriyeli göçmenler onu iyi, yardımsever ve dayanışmacı bir doktor olarak tanıdı, sevdi. Şamaa hastalığa yakalanmadan önce yaptığı Arapça yayınlarla, göçmenleri virüs ve hastalığın seyri konusunda bilgilendirmeye çalıştı.
“Mohammad Hoca’nın hikâyesi tam bir göç hikâyesi esasen. Katar’da çok iyi bir şekilde, iyi bir maaşla çalışabilirdi. Ama annesinin isteği üzerine her şeyden vazgeçip Türkiye’ye gelmişti. Suriye’de de Esad zulmüne boyun eğerek yaşayabilirdi ama onu da yapmadı. Bir insanlık hikâyesi, bir fedakârlık var burada.” |
Şamaa’nın hikâyesi bir göç hikâyesi olduğu kadar bir ayrımcılık hikâyesi de. Nihayetinde doktorluk mesleğine devam etmek isteyen Şamaa, ciddiye alınmak -belki bir çeşit saygı da görmek- için mesleğini icra etmediği zamanlarda dahi kravatını çıkarmıyordu: “Kravat takmazsak kimse bizi doktor saymıyor.”
Mohammad Şamaa’nın hikâyesini arkadaşı ve aynı zamanda Suriye Dernekler Platformu Başkanı da olan Dr. Mehdi Davut’tan dinliyoruz.
Arkadaşı Mehdi Davut anlatıyor
Türkiye’deki Suriyeli doktorlar, Esad zulmünden kaçan doktorlar. Esad zulmünden kaçtılar, çünkü Esad ya “Sana insani bir şekilde gelen, muhalif herkesi bana teslim etmen lazım,” ya da “Ben bunu tedavi etmeni istemiyorum,” diyordu.
Buradaki Suriyeli doktorlar insani olarak bu durumu kaldıramadığı için, kendi görevlerini yerine getiremedikleri için ülkeyi terk etmek zorunda kaldılar.
Çünkü bu doktorların hayatı tehlikeye girdi, bazıları gözaltına alındı, bazıları hapishanelerde kayıplara karıştı.
Sığınma limanı
Türkiye zaten bir sığınma limanıydı. Sığınma limanlarında böyle zorlu bir süreç olunca, Suriyeli doktorlar bunu biraz olsun hafifletmeye çalıştılar.
Biz hemen gönüllü doktorlar olarak listelerimizi hazırlayarak Sağlık Bakanlığı’na, AFAD’a ve Kızılay’a gönderdik. İhtiyaç halinde biz de çalışmak, dayanışmak istiyoruz, dedik.
Bu çok insani bir süreç. Sonuçta insan misafir olduğu evde bir yangın çıktığında o yangını söndürmeye çalışır.
Ben Türkiye’de okudum ve çalıştım. Ancak diğer Suriyeli doktorlar denklikleri olmadığı için ya sahada ve evlerde ya da Sağlık Müdürlükleri ve valiliklerin çizdiği planlar içinde çalıştılar.
Bu da ilden ile değişti. Örneğin Antep’te şehir dışından gelen yolcuların sağlık kontrolleri sürecinde çalışırken, İstanbul’da evlerdeki hastaların tedavi süreçlerinde çalışılabildi. Sığınmacı doktorlar pandemi sürecine böyle dahil oldu.
Katar’dan Türkiye’ye geliş
Mohammad Hoca maddi durumu iyi olan bir hocaydı. Türkiye’den önce Katar’da çalışıyordu ve maaş olarak da bir sorun yaşamıyordu. Ama Mohammad Hoca’nın annesi İstanbul’u çok sevmiş ve burada kalmasında ısrar etmişti.
Mohammad Hoca da Katar’ı bıraktı ve burada, Fatih’te bir ev kiraladı. Birkaç kuruluşta gönüllü olarak çalışmaya başladı.
Hastalarından biri de babamdı. Babam Suriye’den yeni gelmişti o zaman ve bana şey demişti.
“Bu doktor ne kadar iyimser, acaba beni Doktor Mehdi gönderdi dediğim için mi öyle iyi davrandı bana?” Ben de “Yok, o herkese öyle iyidir,” demiştim. Babamın bu sözü kaldı aklımda.
Mohammad Hoca’nın vefatından sonra bir sürü insan gelerek onunla olan anılarını paylaştı.
“Yakında dönecek miyiz Mehdi?”
Suriye’de yapmıştı uzmanlığını ama ben burada tanıştım Mohammad’le.
Mohammad, bizim derneğin Türkçe kurslarına geliyordu. Ben onu birkaç kez karşıladım. Sürekli kravatla geldiğini gördüm ve gülerek “Hocam sen buraya öğrenci olarak geliyorsun, kravata gerek yok,” dedim.
O da “Biz kravat takmazsak kimse bizi doktor saymıyor, o yüzden takıyorum,” dedi. Kalemini kitabını toplayarak geliyordu kursa, Türkçeyi bayağı öğrenmişti. Siyasete biraz uzaktı ama hep bana sorardı: “Yakında dönecek miyiz Mehdi?”
Vatandaşlık
İç açıcı bir şekilde sorardı ama bunu. Özlem ve kaybedişle beraber, sürekli Suriye’deki durumu sorardı. Ben toplantılara ve Birleşmiş Milletler oturumlarına da katıldığım için muhtemelen hep bana soruyordu.
Üçüncü bir gündemi de vatandaşlık almasıydı. “Bana vatandaşlık çıksa da resmi olarak çalışabilsem keşke,” diyordu.
Mohammad Hoca’nın hikâyesi tam bir göç hikâyesi esasen. Katar’da kayıtlı ve çok iyi bir şekilde, iyi bir maaşla çalışabilirdi. Ama annesinin isteği üzerinden her şeyden vazgeçip Türkiye’ye gelmişti.
Suriye’de de Esad zulmüne boyun eğerek yaşayabilirdi ama onu da yapmadı. Bir insanlık hikâyesi, bir fedakârlık var burada.
Covid-19
Ben kliniğe geldiğimde söylemişlerdi, Mohammad Hoca’nın durumu iyi değil diye. Kliniğin kapısından sormuştum ona iyi olup olmadığını, o da iyi olduğunu söylemişti. Misafirleri vardı ama, sonra anlatır diye düşündüm.
Çıkarken de bana “Mehdi Hoca kapıyı açık bırak, hava biraz sıkıcı geliyor bana,” dedi. Ben çıktım, içeriden biri fırladı. Mohammad bana kalp krizi geçirdiğini söyledi.
İlk müdahaleyi yaptım, biraz kendine geldi.
Ancak o dönem Covid yeniydi, protokoller ve hastalık bu kadar bilinmiyordu. PCR ve diğer testleri de negatif çıktı maalesef o zaman. Akşam aradı beni, aynı süreci tekrar yaşıyorum Mehdi hocam, dedi.
Ambulans gönderdik. Çapa’ya yatırabilmiştik ancak Mohammad özel hastaneye geçmesinin daha iyi olacağını düşündü, dediğim gibi maddi olarak da bir sorun yaşamıyordu.
Ben Çapa’nın en köklü hastanelerden biri olduğunu söylesem de şansını denemek istedi. Abisi aradı Katar’dan, sonrasında bir hastane ayarladık.
Oraya geçtikten sonra iki gün kadar iyi bir süreç yaşadı, sonrasında solunum cihazına bağlandı. Arada bana ses kaydı atıyordu; ancak cihaza bağlandıktan sonra iletişimimiz kesildi.
Psikolojik aşama
Aynı evde annesi de yaşıyordu. 70 yaşında, astım ve tansiyon hastasıydı annesi. Hanımı ve çocuğu da aynı evdeydi. Mohammad’den bir hafta sonra annesi ve hanımı da Covid’e yakalandı.
Maalesef o ilk dönemlerde Covid’e yakalanan insanların üzerine bir de psikolojik yük biniyordu. Mohammad Hoca benim kanaatimce psikolojik olarak bayağı yıprandı. Kendini tedavisi konusunda epey yoruyordu. “Bana bu cihazı almanız lazım, bana bunu bağlamanız lazım,” diyordu.
Sürecin sonunda maalesef biz arkadaşımızı kaybettik. Buradaki sığınmacıların çoğu onun eksikliğini hissediyor.
Türkiye Arap Doktorlar Birliği verilerine göre Türkiye’deki Suriyeli doktor sayısı 2 bin civarında, mesleğini icra edemeyen doktorlar hesaplandığında bu sayı 2500’e çıkıyor. Göçmen doktorların Türkiye sağlık sistemine entegre edilmesini Covid-19 pandemisi hızlandırdı. Çoğu Göçmen Sağlığı Merkezlerinde çalışan doktorlar, pandemi sürecinde çalışmak için gönüllü oldular. Gönüllü listeleri Urfa, Kilis, Antep ve İstanbul gibi göçmenlerin yoğun olarak yaşadığı kentlerde oluşturuldu ve Türkiye Sağlık Bakanlığı’na iletildi. Suriye Dernekler Platformu Başkanı Mehdi Davut’un ifadelerine göre pandemi sürecinde Türkiye genelinde gönüllü olan Suriyeli hekim sayısı 400. |
Mohammad ŞamaaTıp Fakültesi’ni Suriye’de okudu. Dahiliye uzmanıydı. Savaş yüzünden 2011’de Suriye’den ayrılmak zorunda kaldı. 2017’de, Katar’dan Türkiye’ye geldi. İstanbul Göçmen Sağlığı Merkezi’nde çalışıyordu. |
Covid-19 nedeniyle hayatını kaybeden
sağlıkçıların yakınları anlatıyor
YAŞAYAMAZLAR MIYDI?
Video-Söyleşiler: Tuğçe Yılmaz
Soruyoruz; sağlıkçı Covid-19'u hastanede kaptığını nasıl belgeler?/ Hüsnü Yıldırım
Pandemide çalışma yaşamı için “Unutulanlar”/ Onur Hamzaoğlu
TTB Başkanı Prof. Dr. Korur-Fincancı yanıtlıyor: Yaşayamazlar mıydı?
Hakkâri’nin Mehmet Dayısı: Sağlık çalışanı Mehmet Mollamahmutoğlu
Hatay'ı yasa boğan kayıp Dr. Adnan Ezelsoy
Emektar eczacı Taki Türkyılmaz
Çocukların amcası: Dr. Nebil Emir
Bir Göç Hikâyesi: Dr. Mohammad Şamaa
Hematolojide deha: Melih Aktan
Nazilli’nin Profesörü: Esat Ülkü
Dilek Tahtalı 33 yaşında gitti, Köpük ondan armağan
Hocaların Hocası: Cemil Taşçıoğlu