Tanı ve gözlem yeteneğiyle bilinen Prof. Dr. Cemil Taşçıoğlu’nu öğrencileri ve asistanları, bir dizinin efsanevi başrolüne dönüşen “Dr. House” olarak tanımladı. Hastalarına yaklaşımı öğrencilerine bıraktığı bir miras oldu. Odasının kapısı her daim öğrencilerine, asistanlarına ve hastalarına açıktı.
Covid-19 sürecinde dahi hastanede çektiği videolarla insanları bilgilendirmeye çalıştı. Covid-19'dan hayatını kaybeden ilk hekim oldu.
İstanbul, Okmeydanı'ndaki Eğitim ve Araştırma Hastanesi adı verilince Prof. Dr. Cemil Taşçıoğlu Şehir Hastanesi oldu.
Prof. Dr. Taşçıoğlu’nu yıllarca birlikte çalıştığı başasistanı olan Doç. Dr. Timur Selçuk Akpınar’dan dinliyoruz.
Başasistanı Timur Selçuk Akpınar anlatıyor
Prof. Dr. Cemil Taşçıoğlu’yla 1999 yılında dersleri esnasında tanıştım. Hoca, İstanbul Tıp Fakültesi’ne dereceyle giriyor. Öğrencilik hayatında da çok parlak, hocalarının dikkatini çeken biri; ama her zaman kendine şunu hayat tarzı edindiğini söylerdi:
“Yaşamı severim. Dersin hakkını vermeye çalışırdım ama kesinlikle dinlenmemden, spor aktivitelerimden ödün vermem. Siz de hayatınızda bunlara mutlaka yer edinin, mesleki gelişiminizin yanında bunların da önemini bilin.”
İç hastalıkları uzmanı olmaya karar veriyor, İstanbul Tıp Fakültesi’ne bağlı bir kurul tarafından değerlendirilerek Çapa’da, İstanbul Üniversitesi İç Hastalıkları kliniğinde ihtisas eğitimine başlıyor.
Efsane
Onu tamamladıktan sonra Urfa’da bir mecburi hizmet dönemi var hocanın. Urfalı ya da Urfa’dan gelen hastalarımızdan da bildiğim üzere Urfa’da herkes “Cemil Taşçıoğlu efsanesi”nden haberdar.
Urfa'ya da büyük katkılar sunmuş bir hoca. Ardından eğitimine ve kariyerine İstanbul Tıp Fakültesi’nde başasistan, dahiliye öğretim üyesi ve nihayetinde de profesör olarak devam ediyor.
Ama hocanın profesör kimliği, akademik kimliği bir sınır değil; aksine ona yaklaşmayı sağlayan bir durumdu. Bu çok önemli bir ayrım bence. Birçoğumuzun aslında Cemil abisi, Cemil hocasıydı.
Zorların insanı
Zor vakaları çözen, zor hastalara bakan öğretim görevlisiydi. Aslında bir dizi-filmde geçen House isminin gerçeğe bürünmüş haliydi. Gözlem yeteneği çok yüksekti. Hani o hasta içeri girdiğinde tanı koyan hoca grubu vardır ya, tecrübeleri çok yüksektir. Öyleydi hoca. Bu tecrübeyi çok da iyi aktaran bir hocaydı.
Bunları bir aşkla, şevkle anlatırdı. Bu açıdan Cemil Hoca’nın vizit düzenlerindeki yaklaşımı çok önemliydi. Örneğin bir hastayı tartışırken gündelik yaşamdan örnekler verirdi. Bazen sinemadan bahsederdi, bazen resimden.
Tek başına, motomot bir bilgi aktarımı viziti yapmazdı. Bu anlamda hepimiz için büyük bir rol modeldi, hayranlıkla izlerdik hocayı.
Tekerlekli sandalyeyle vizit
Bir gün bir diz iltihabı oldu, bacağı baker kisti dediğimiz bir rüptüre oldu. Bacağı iltihaplı, ateş içinde. Ateşini düşürdük, tedavisini verdik, arabaya bindireceğiz, yürüyemiyor zaten.
Bize dönüp “Bir vizit atayım,” dedi. Hocam nasıl vizit atacaksınız, dedik. Tekerlekli sandalyeyle yirmi iki hastayı gezdi, ondan sonra gitti. Meslek aşığıydı, çok özel biriydi.
Onun yanında uzun süre çalışmış biri olarak söylüyorum, bizlere bağırdığını bir kez bile işitmedim hocanın. Kızması gereken yerde bile babacan bir tavırla, doğru bir üslupla bize yine doğruyu göstermeye çalışırdı.
Kapı hep açık
Asistanlarına hiç soru sormazdı, hep öğrencilere sorardı; ama aslında asistanlarına anlatıyor olurdu. Bu tür çok mesleki ve insani yaklaşımları vardı. Sanırım hocayı mesleki kültürünün yanı sıra en çok ayrıcalıklı kılan da buydu.
Ben yanında uzman olarak çalışmaya başlayınca, ki benim için çok büyük bir onur, bana uzmanlığa başladığım ilk gün “Timur bu oda senin, senden ricam bu kapı her zaman uzmanlık öğrencilerine, tıp fakültesi öğrencilerine ve hastalara açık olsun. Ben her zaman açık tuttum, senden de bunu istiyorum,” dedi.
Renkli giyinirdi hoca. Rengarenk pantolonları, gömlekleri vardı. “Cemil Hoca ve fular” gündemi oldu bir müddet sonra ve biz hocayı hep öyle görür olduk.
Fularları
O kadar canlı bir adamdı ki, geldiğimizde bize coşkuyla "günaydın" derdi, "gel oğlum sana bir sarılayım" derdi, "çok şık" olmuşsun derdi. Çok pozitif bir enerjisi vardı ve o giyimine de yansıyordu.
Fuların herhalde karşılığı oydu, onun insan sevgisiydi. Hayatı dolu dolu yaşayan biriydi. Bize hep şunu derdi:
“Lütfen mutlu olduğunuz işleri yapın, aşık olduğunuz işleri yapın. Aşık olduğunuz kişiyle evlenin, yaşayın.”
Her zor anımda, bir babanın oğluna yaklaştığı gibi yaklaştı bana. Onun için benim için çok kıymetlidir hoca. İkinci babam gibidir.
İstanbul Tıp’ın mihenk taşıİç hastalıklarında, İstanbul Tıp Fakültesi’nde, özellikle tıpta uzmanlık öğrencilerinin eğitiminde çok önemli bir yer ediniyordu. Bir mihenk taşıydı. Bizim geleneksel salı toplantılarımız vardır, elli yılı aşkındır süren. O zor vakalar orada tartışılır. Cemil Hoca o toplantılarda her zaman bir orkestra şefi gibi otururdu. |
Bir gün bir hasta aldım acilden. Ve gerçekten çok meşakkatli bir vakaydı. Benim de bu vakayla ilgili görüşlerim var tabii. Ben hocaya sundum vakayı. Dinledi bir on dakika. Sonra bir dalak muayenesi yaptı ve “Bu hastanın dalağı çok büyük Timur, çok da sert, sen ne düşünüyorsun?” dedi.
Vaskülit olduğunu düşünüyorum, dedim ve hoca “Timur bu lenfoma çıkacak,” dedi. Ben de içimden “Hoca da her şeye lenfoma,” diyor diye geçirdim. Vakayla uğraştık ve lenfoma çıktı. Çok iyi bir gözlemci, çok iyi bir semiyologdu. Fundamental’ı çok güçlü bir hocaydı ve bunu çok iyi yansıtıyordu.
Resim koleksiyoneri
Batı ve Doğu sinemasıyla yakından ilgilenirdi. İyi bir sinema seyircisiydi. Bunu vizitlerde de yansıtırdı bize. Özellikle takip ettiği yönetmenler vardı. Bir resim aşığıydı. Resim koleksiyoneriydi.
Bu konuda da çok bilgiliydi. Çocuklarını çok severdi. Onları sürekli anlatırdı. Buradaki asistanlara da hep oğlum/kızım derdi. Kendi çocukları gibi yaklaşırdı bize. Bunu iki tarafı da görmüş biri olarak söylüyorum, bu konuda da çok özverili ve anlayışlıydı.
İstanbul Tıp Fakültesi’nin İç Hastalıkları Günleri vardır ve biz hocayla yıllardır oraya vakaya çıkarız. Ben o dönem burada değildim, Koç Tıp Fakültesi’ndeydim. Hoca bana Timur bu vakayı birlikte sunalım,” dedi. Benim fakülteye olan düşkünlüğümü bilir. Güle-oynaya, keyifle hazırladık vakayı.
O gün
Çok özel ve asistanlar için eğitici bir vakaydı. 16 Mart 2020’ydi, Covid’in tanımlanmaya başladığı dönemdi. Sanırım bu yönde hastalardan biriyle hocanın teması oldu.
“Timur ben gelemeyeceğim,” dedi. Hasta mısınız diye sordum. “Hasta değilim, iyi gibiyim; ama Covid mevzusu oldu yakında önlemler de olacak, ben gelmeyeyim. Sen arabayla gelip beni alıyorsun, bende bir sıkıntı varsa sana da bir şey olmasın,” dedi. Unutmuyorum bana bu söylediğini. Pazar günü o sunumu yaptım, pazartesi de hocanın hastalandığını öğrendim. Benim için çok üzücü bir andı.
Buraya varır mıydı? Bu kadar insana yardım eden birine biz ne kadar yardım edebildik, bir şey diyemiyorum. Herkes çok çabaladı, tüm İstanbul Tıp Fakültesi hoca için uğraştı; ama olmadı.
Bunun için çok üzgünüm. Şu anki bildiklerimizle yapabilir miydik? Evet yapabilirdik, diyebiliyorum hem vicdanen hem de mesleki olarak. Ama böyle oldu. Bu hayat, böyle akıyor. O hep bizimle tabii ki. Bizim için her zaman özel, değerli bir insan. Şu an adının yaşadığı hastaneler var.
TIKLAYIN- 1 Nisan, "Sağlık Çalışanlarını Anma Günü" ilan edildi
Hocayı kaybettiğimiz gün, 1 Nisan’dı. Covid önlemleri ciddi safhadaydı. Herkes cenazeye katılmak istedi; ama mümkün olmadı. Bizler de sınırlı sayıda katılabildik. Binlerce kişi mesaj attı. Bir yıl sonra bir anma töreni düzenledik ve mezarı başında dua okundu hocaya.
Türkiye neyi kaybetti, derseniz. Türkiye hocaların hocasını kaybetti. Böyle mesleki bilgisi olan bir insanın yetişmesi çok zor elbette; ama çok önemli bir insanı kaybetti. Etik değerleri, deontolojisi çok yüksek bir insanı kaybetti. Bunların hepsini bir arada bulundurmak zor bir şey, bu yükü kaldırmak da zor bir şey.
Bazıları Cemil Hocası’nı, bazıları Dr. House’u, bazıları babasını kaybetti. O bizi görüyor, hissediyor ama, ben buna da inanıyorum. Rahmetle anıyorum, minnetle anıyorum onu bize kattıkları için. Bizler de onun çizdiği yolda devam edeceğiz diye bir beklenti, bir çaba ve umut içindeyim.
Cemil Taşçıoğluİstanbul Tıp Fakültesi Dahili Tıp Bilimleri Bölümü Genel Dahiliye Bilim Dalı hocası, Semiyoloji, Dikey Koridor 2 ve Medical Skills Laboratory 2 gibi dersler verdi. Kaybından sonra birçok hastanenin adı Prof. Dr. Cemil Taşçıoğlu Hastanesi olarak değiştirildi. Taşcıoğlu'nun ayrıca çeşitli dergilerde yayımlanan birçok makalesi bulunuyordu. "İç Hastalıkları Vaka Derlemeleri" (Doç. Dr. Nilgün Erten ile birlikte) ve "Klinisyenin İç Hastalıkları Rehberi – Pratik Yaşam" kitaplarını çevirdi. İsstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Dahiliye Kliniği'nde ihtisasa başladı ve sırasıyla iç hastalıkları uzmanı, doçent ve profesör unvanını aldı. Ortaokul ve liseyi Marmara Koleji'nde dereceyle bitirdi. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni de dereceyle kazandı. 1952’de Rize’de doğdu. 1 Nisan 2020'de gitti. |
(TY/APK/YK)
Covid-19 nedeniyle hayatını kaybeden
sağlıkçıların yakınları anlatıyor
YAŞAYAMAZLAR MIYDI?
Video-Söyleşiler: Tuğçe Yılmaz
Hangi politikalar sağlıkçıların Covid-19'dan ölmesini önler(di)?/ Tuğçe Yılmaz
Soruyoruz; sağlıkçı Covid-19'u hastanede kaptığını nasıl belgeler?/ Hüsnü Yıldırım
Pandemide çalışma yaşamı için “Unutulanlar”/ Onur Hamzaoğlu
TTB Başkanı Prof. Dr. Korur-Fincancı yanıtlıyor: Yaşayamazlar mıydı?
Hakkâri’nin Mehmet Dayısı: Sağlık çalışanı Mehmet Mollamahmutoğlu
Hatay'ı yasa boğan kayıp Dr. Adnan Ezelsoy
Emektar eczacı Taki Türkyılmaz
Çocukların amcası: Dr. Nebil Emir
Bir Göç Hikâyesi: Dr. Mohammad Şamaa
Hematolojide deha: Melih Aktan
Nazilli’nin Profesörü: Esat Ülkü
Dilek Tahtalı 33 yaşında gitti, Köpük ondan armağan
Hocaların Hocası: Cemil Taşçıoğlu