Ölüye Saygı ve Adalet İnisiyatifi, Ocak 2021'den bu yana toplanıyor. İlk panelini 10 Nisan 2021'de webinar formatında "Türkiye'de Ölülere Yönelik Şiddet" başlığıyla gerçekleştirdi. Bu dosyada ilk paneli kayıt çözümlerinden yayımlıyoruz. Kayıttan da dinlemek mümkün.
Türkiye’de ölülere yönelik şiddet çok yönlü bir şiddet biçimi şeklinde devam ediyor. ‘Makul vatandaş’ tanımı dışındaki farklı halkların, siyasal ve toplumsal kesimlerin cenazelerine çeşitli biçimlerde şiddet uygulanıyor.
Bu açıdan, Türkiye’de nekropolitikanın cumhuriyet öncesine kadar uzandığını söyleyebiliriz. Nisan ayındayız, 24 Nisan Ermeni soykırımında katledilen sayısız cenazenin layıkıyla defnedilmediğini biliyoruz.
O dönem canazeler defnedilmeyip Türkiye’nin her yerinde açıkta kaldı. Bu vesileyle hepsini buradan saygıyla anmak istiyorum.
Mezarlar
Aysel Tuğluk’un annesi Hatun Tuğluk’un cenazesine 2017 yılında saldırı gerçekleşti. Cenaze defnedildiği yerden çıkarılıp Dersim’e gönderilerek yeniden defnedildi.
Bu saldırıdan üç ay sonra Aralık ayında, Bitlis’te Garzan Mezarlığına defnedilen çok sayıda cenaze buradan çıkarılıp İstanbul’a gönderildi.
Bitlis Valiliği olaydan sonra yaptığı açıklamada cenazelerin çıkarılmasının ‘mevzuata uygun’ olduğunu söyleyerek bu uygulamayı kabul etmişti. Bu cenazeler 267 kişiye aitti. Farklı tarihlerde hayatını kaybetmiş, 2013 itibarıyla yeniden Garzan Mezarlığına defnedilmişlerdi. Birçoğu farklı çatışmalarda hayatını kaybetmişti. Bazı cenazeler IŞİD’e karşı savaşta ya da Kobané’de hayatını kaybeden kişilere aitti.
Öte taraftan, 2000’li yıllarda İnsan Hakları Derneği'nin (İHD) çalışmalarıyla birçok Kürt kentinde toplu mezarlar ortaya çıktı.
"Cumartesi"
Bugün de cumartesi ve yine Cumartesi Anneleri/İnsanları oturma eylemi vardı. 1995’ten beri bu eylemlerini sürdürüyorlar, “kemiklerimizi istiyoruz” sloganıyla yıllardır her cumartesi toplanıyorlar.
Bugün 837. defa bir araya geldiler. Bildiğiniz gibi eylemlerinin 700. haftasında saldırıya uğradılar. Bu saldırıda birçok kişi gözaltına alınmıştı. Kendilerine soruşturmalar açılmıştı. O soruşturmalar hala devam ediyor.
2016'da
2016'da da benzer şekilde özellikle kentlerde süregiden çatışmalarda çok sayıda insan hayatını kaybetti ve bu kişilere ait cenazelerin önemli bir kısmı aileleri tarafından alınamadı.
Bizler bu sürece şahit olduk. Bunlar çoğunlukla kimsesizler mezarlıklarına defnedildiler. Diyarbakır Sur’da, Mardin Nusaybin’de ve Şırnak Cizre’de çok sayıda cenaze bu şekilde defnedildi.
Covid-19
Geride bıraktığımız yılda dünyada aslında yüzbinlerce insan Covid-19 salgınından dolayı sevdiklerini defnedemedi. Özellikle virüsün yayılma sebebiyle insanlar annelerinin, babalarının, çocuklarının, eşlerinin, yakınlarının ve sevdiklerinin taziyesini kuramadı. Defin töreni hazırlayamadı.
Böylesi ortamlarda aslında yas tutamamanın, yasın kesintiye uğramış olmasının ya da o cenaze defnetmenin ve defin sonrasındaki ritüellerin yapamamanın ne kadar acı olduğunu gördü.
Yüzbinlerce insan dünyanın her yerinde bunu deneyimledi. Böylesi süreçler, Cumartesi Anneleri’nin ya da yine çatışmalarda hayatını kaybetmiş insanların yakınlarının kesintiye uğramış, layıkıyla tutulamamış, engellenmiş yaslarının ne kadar ağır sonuçlarının olduğunu anlamak için uygun ortamlar.
Saldırılar
Ancak ne yazık ki öyle olmadı! Geçen sene bu tarihlerde yine tam da Ramazan ayında Kürdistan’ın bazı kentlerinde, çocuklarının mezar taşlarının değiştirilmeleri ya da eğer değiştirmezlerse kıracaklarına dair karakollardan ailelere mektupları gönderildi.
Nitekim bazı mezarlıklar da tahrip edildi. İnsanlar ramazan ayında çocuklarının mezarları tahrip edilmesin diye nöbet tuttu.
Aynı dönem bir aileye kargoyla cenaze gönderildi. Agit İpek’in cenazesi ailesine kargoyla gönderildi. Hemen sonrasında Bitlis’te yer alan Garzan Mezarlığı’ndan çıkarılan cenazelerin Kilyos’ta kimsesizler mezarlığına defnedildiğini öğrendik. Bu cenazelerin kutucuklara konulmuş halde kaldırım kenarına defnedildiğine tanık olduk.
Ancak ölülere yönelik şiddet sadece çatışmalarda ya da zorla kayıplarda karşımıza çıkan bir şiddet değil. Aynı zamanda farklı toplulukların, örneğin Ermenilerin, Süryanilerin yine farklı toplumların ölülerine yönelik çetin bir biçimde saldırılar devam ediyor. Mezarlıklar tahrip edilebiliyor.
Ermeni mezarlıkları
Biliyorsunuz, çok bilinen bir örnek aslında, çok da acı bir örnek. Van'da karşımıza çıktı. Ermeni mezarlığının üzerine kayyım tarafından tuvalet yapıldı ve ne yazık ki o tuvalet hala duruyor.
Yine Gezi Parkı’nın bir Ermeni mezarlığı olduğunu ve üstünün kapatıldığını biliyoruz. Yakın zamanda Ankara'da Ulus'ta yine bir Ermeni Mezarlığı üzerine inşaat yapıldı.
LGBTİ+ & mülteciler
Öte taraftan özellikle katledilen kadınların cenazeleri yerde kalabiliyor ve kadın örgütleri bu cenazeleri sahipleniyor. Benzer şekilde LGBTİ+lara ait cenazeler çoğunlukla, keşke bazen diyebilseydik ama çoğunlukla aileleri tarafından sahiplenilmiyor.
Bu cenazeler de kimsesizler mezarlıklarına defnedilebiliyor. Benzer şekilde mülteciler de kimsesizler mezarlığına defnedilebiliyor. Özellikle savaş ve çatışma bölgelerinden kaçıp Türkiye'ye gelen mülteciler bu mezarlıklara defnedilebiliyor. Bu açıdan esasen çok yönlü, tarihsel geçmişi olan bir şiddetle karşı karşıyayız.
Ne yapıyoruz?
Peki tam da bu noktada ne yapmamız gerekiyor? Bu soruyu soran ve uzun zamandır bu alanda mücadele eden aileler ve kurumlar başta olmak üzere sivil toplum kuruluşları, hak savunucuları, akademisyenler, gazeteciler, siyasetçiler bir süredir bir araya gelerek bu konuda bir çözüm bulunmaya çalışıyor.
Bunun için Ölüye Saygı ve Adalet İnisiyatifinin oluşturulması çabası içerisindeler. Bu alanda adaletin tayin edilmesinde, kamusal alanda bu meseleyi konuşmanın önemli bir adım olduğuna inanıyoruz.
Özellikle yüzleşmenin sağlanabilmesi bu kadar şiddetli çatışmaların bir an önce son bulabilmesi; bir arada yaşamanın ve barışı tesis etmenin mümkün olabilmesi için kamusal alanda bu meseleyi konuşmanın oldukça önemli olduğunu düşünüyoruz.
Paneller
Bu amaçla, Ölüye Saygı ve Adalet panelleri dizisini başlattık. Bu panellerde çok yönlü biçimde gerçekleşen bu şiddetin farklı yönlerini ele almayı düşünüyoruz.
Örneğin, dinlerde ve inançlarda ölülerin yerinin ne olduğunu konuşmak istiyoruz. Yine bu meselenin hukuki boyutunu odağa almak istiyoruz. Ulusal ve uluslararası mevzuat açısından ölülerin yerinin hukukta nerede yer aldığını konuşmak istiyoruz. Benzer şekilde ölülere yönelik gerçekleşen bu şiddetin basında nasıl yer aldığını ya da almadığını konuşmak istiyoruz.
Adli tıp süreçlerinin nasıl işlediğine bakmak istiyoruz. Benzer biçimde hafıza ve bellekle ölüm arasında nasıl bir bağ olduğunu konuşmak istiyoruz.
Öte taraftan ve en önemlisi de aslında, bu konuda uzun süredir mücadele eden ailelerin nasıl bir mücadele verdiklerini, yas süreçlerini kendi deneyimleri özelinde bu panellerde konuşmak istiyoruz.
Ölülere yönelik şiddet
Bu akşam ‘Türkiye’de Ölülere Yönelik Şiddet’ başlığıyla bu panellerini ilkini başlatıyoruz. Bu akşam bu panelin üç konuşmacısı var. İlk konuşmacımız Ahmet Aslan.
Ahmet Aslan kayıp yakını, uzun zaman önce kardeşini bir çatışmada kaybetti. Ancak yıllardır kardeşinin cenazesine ulaşmadılar ve hala ulaşmaya çalışıyorlar.
Dr. Özgür Sevgi Göral bu konuda tez çalışması olan bir araştırmacı. Esasen konuşmacılarımızdan biri Prof. Dr. Zeynep Sayın olacaktı. Ancak son dakika yaşanan özel bir sorundan kaynaklı kendisi panele katılamadı.
Göral, “Kürt Meselesindeki Çatışma Bağlamında Zorla Kaybetmeler ve Zorla Yerinden Etme: Marjın İçinde Kayıp, Yas ve Politika/ Enforced Disappearance and Forced Migration in the Context of Kurdish Conflict: Loss, Mourning and Politics at the Margin” (2017) başlıklı tezini EHES’te yazdı.
Tezinin odağı devletin şiddeti, zorla kaybetmeler ve zorunlu göç. Göral, Paris VIII Üniversitesi’nde araştırmacı olarak çalışmalarına devam ediyor.
Dr. Hişyar Özsoy Kürt toplumunda şiddet ve ölüm çalıştı. Amerika Birleşik Devletleri'nde Austin Üniversitesi'nde “Hediye ve Tabu Arasında: Türkiye’deki Kürt Sorunu Bağlamında Ölüm, Ulusal Kimlik ve Egemenliğin Müzakere Edilmesi/ Between Gift and Taboo: Death and the Negotiation of National Identity and Sovereignty in the Kurdish Conflict in Turkey”(2010) başlıklı tezini hazırladı.
Michigan Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak çalıştı. 2015'te Türkiye’ye döndü ve milletvekili olarak Bingöl’den seçildi. 2018’de Diyarbakır Milletvekili oldu. İki dönem HDP Dış İlişkilerden Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısıydı. Hala HDP Dış İlişkiler Komisyonu Eş Sözcüsü olarak çalışmalarına sürdürüyor.
Ölüye Saygı ve Adalet İnisiyatifi olarak Türkiye’de Ölülere Yönelik Şiddet konusunda bir video hazırladık. Onu izledikten sonra konuklarımızla devam edeceğiz.
Garo Paylan (Ulus’ta yer alan Ermeni mezarlığı üzerine inşaat çalışması yapılmasına ilişkin burada yaptığı basın açıklamasının videosu):
Ermeni halkları burada yaşadı. Diğer halklar burada, bu coğrafyada, bu alanda yaşadılar. Bu alanda öldüler. Mezarları burada yer alıyor. Bu arkanıza gördüğünüz alan bu mahallede yaşayan Ermenilerin mezarlığıydı. Burada yaşayan Ermeniler bu topraklardan sürüldüler. Dirilere bu anlamda saygı gösterilmedi.
Ama geride kalan ölülere de saygı gösterilmedi. Değerli arkadaşlar ölüye saygısı olmayanın diriye asla saygısı olmaz. Burada yaşayan Ermeni halkı ölülerini burada dualarla defnettiler.
Mezar taşları diktiler. O ölülerin burada yer alan mezar taşları yıkılmıştı. Şimdi de o mezarların üzerine beton dökülüyor. Arkadaşlar beton dökülüyor! Buna hangi vicdan kabul edilir!
Tartışmalardan notlarTartışma bölümünde Özgür Sevgi Göral ve Hişyar Özsoy'a yöneltilen soruların yanıtlarını kendi sunumlarında, kalanını da burada kısaltarak yayımlıyoruz. Eren Keskin: 1915 Soykırımı, 1938 Soykırımı bile daha çok gündeme girmedi. Kendilerine solcuyum, ilericiyim diyenlerin bile çok fazla gündemine girmedi. Resmi ideolojiyi çok içselleştirmiş bir toplum olmamızla ilgili bir şey. Bu çok acı bir şey, bugün bunu konuşuyor olmak. Biraz Vedat Aydın'dan söz etmek istiyorum. Vedat abiyle biz İnsan Hakları Derneği’nde birlikte mücadele ettik ve biliyorsunuz Vedat abi 1991 yılında katledildi. Vedat abinin öldürülmesinden birkaç gün önceydi telefonla aramıştı. Yakını olan üç gencin cenazelerini almaya gitmişler. Çünkü dağda cenazeler kalmış, kar yağıyor, sırtlarında taşıyıp getirmişler. Birkaç gün sonra da Vedat abi evinden alındı ve beş altı gün sonrada biliyorsunuz korkunç derecede işkence edilerek cenazesi bulundu. Şiddetin devlet tarafından bu kadar meşrulaştırıldığı bir süreci ben hatırlamıyorum. Hakikaten o zaman da [90'larda] yapıyorlardı. Devlet hakkında hiçbir değişiklik yoktu ama bugün özel olarak instagram hesabı açıyorlar. Osmanlı Hatunu diye bir instagram sayfasında yakınlarını teşhis etmek üzere bana gelen insanlar oldu. Kafası kesilen bir gerillayı askerler ordan oraya atıyorlar ve bu yayınlanabiliyor. Bu çok korkunç bir şey ve hiçbir şey olmuyor bu insanlara. O instagram hesaplarında çocuklarını teşhis eden insanlar savcılığa gidip suç duyurusunda bulunmaya korkuyorlar. Öyle bir döneme denk gelmiş durumdayız. O nedenle yani bugün muhalefetin kendi içindeki çifte standartlar maalesef ki bizim şu anda içinde bulunduğumuz durumun asıl nedeni. İrfan Aktan: İki temel husus değerlendirilmeli. Birincisi benzer vahşetlerin yaşanmaması, yapılmaması için ciddi bir sürekli her benzer vaka söz konusu olur olmaz ciddi bir kamuoyu tepkisi ve bunun tabii ki görücüsü esas olarak biz gazeteciler bunu yapabiliriz. Bu ailelerin sırtına yüklenecek bir yük değil, bunun mücadelesini yürütmek lazım. Aileler zaten çok ciddi bir acıyla baş etmeye çalışıyorlar. Aynı zamanda taşrada, Kürdistan’ın küçük kasabalarında, köylerinde devlet şiddetiyle karşı karşıya kaldıklarında çok daha savunmasız haldeler. İkincisi ise bu meseleyi aktüel hadiselerin dışında da sürekli gündemleştirmek ve bunu yürütmek. Yani şu mezarlıklar tahrip ediliyor, mezarlıkların üzerine tuvaletler inşa ediliyor. Kemikler alınıp plastik kutulara konup birtakım tırnak içinde mezar ama aslında mezar olmayan kanalizayona benzer çukurlara diziliyor. Bunun büyük bir skandal olduğunu ortaya koymak bunun mücadelesini vermek bana göre öncelikli meseledir. Onun haricinde akademisyenler ya da araştırmacılar tabii ki bu mesele üzerine eğilip ayrıca bunun siyasal tarihsel bağlamına toplumsal bağlamına kültürel bağlamına bakabilirler. Ümit Biçer: Kısaca şunu söyleyebilirim: Adli Tıp süreci devletin diğer politik hattından politik tutumundan ayrı olarak ele alınabilecek bir süreç değil. Adli Tıp'ın Türkiye’deki hukuk sisteminin işlemesi, silahlı çatışmaların olduğu ve olmadığı dönemlerdeki tutumlarına bakarak aslında bağımsız hareket etmediğini, devletin refleksine göre tutum aldığını söylemek belki kısa bir açıklama olacaktır. Murat Mıhçı: Nisan ayındayız ve biz Ermeniler için Nisan ayının özellikle ne anlama geldiği hepimizin malumu. Bizim atalarımızın neredeyse yarısından fazlası 24 Nisan’da öldürüldü. Mezarları bile belli değil. Kalanlarının ise, son bir seneden... Kadıköy Ermeni Mezarlığına saldırı, Ankara Sincan’daki mezarlıklardaki mezar tahrip ediliyor. Kemikler şu anda dışarıda. Van'daki Ermeni Mezarlığı çok ünlü bir Ermeni yazarı mezarının üzerine yapılan bir tuvalet. Arkadaşlar, tarihi yok etmeye çalışıyorlar! "Sözde"yle başlayan cümleler yarın 50 yıl sonra Kürtler için "sözde" olacak. Aleviler için de "sözde" olacak. Ben Konya Ereğliliyim. Bir mezarlığım var, tapulu mezarlığım var. Bu mezarlığımı benden sonra herhangi biri korumayacak ve koruyacak tek şey, sizlerin bu insiyatifleri büyütmesi ve toplumu yüzleşmesidir. Konya Ereğli mezarlığındaki tapulu malımız olan bu varlık sayesinde orada Ermenilerin yaşadığını hatırlayan insanlar var. Bugün 67 vilayetin 65'inde çoğunluk yaşayan Ermeniler neredeyse hiçbir vilayette artık yok. Nerede gömüldüklerini gösteren bir mezarlığı yok. Her taşın altından bir Ermeni mezarlığı çıkıyor. Bunlar bilinenler. Bir de bilinmeyenler var. Bu nedenle ben açıkçası kendi çapımda, kendi bildiğim kadarıyla, kendi el yordamımla bugüne kadar kendi toplumum için bir şeyler yapmaya, yazmaya çalıştım. Acı bir şekilde anlatıyorum. Bu coğrafyada 1915 öncesi 19 milyon insanın neredeyse iki üç milyonu bizdik. Bugün 40 bin kişiyiz. Sakın ha! Sakın kimse ‘biz 40 bin kalmayız, biz çokuz! demesin. |
Bitirirken
İnisiyatifin çalışmasına ilişkin de, esasen çok uzun süre olmasa da önemli ve kurucu bir çalışma bu. Ölüye Saygı ve Adalet İnsiyatifi girişimi olarak üç ayrı geniş katılımlı toplantı aldık. İnisiyatifi çalışmasını koordine etmek üzere bir sekretarya oluşturduk. Sekreterya iki haftada bir düzenli toplanıyor. Sekretarya bünyesinde çeşitli çalışma alanları var. Bunlardan biri Hukuk Komisyonu. Yine Belge ve Arşiv Komisyonunu oluşturduk.
Bu çalışmanın nasıl örgütleneceğine dair bir birim oluşturduk. Bu da örgütleme komisyonu. Aileler, kurumlar, STK’lar, hak savunucuları, gazeteciler, hukukçular, siyasetçiler ve akademisyenler olarak bir yola çıktık. Buradaki bütün katılımcıların bu çalışmaya dahil olması çağrımız var.
Hep beraber bir yol ve yöntem bulmaya çalışıyoruz. Bizler, "mezarlıklara, cenazelere, ölü bedenlere ve ailelere yönelik Türkiye’de süregiden bu saldırılar son bulsun" temennisi ile yola çıktık.
Bu yolu nasıl öreceğimize birlikte karar vereceğiz. (Lİ/NM/DA/KU)
Ölüye Saygı ve Adalet İnisiyatifi/ Ölüye Saygı ve Adalet Panelleri II
Farklı İnançlar cenazelere ve mezarlıklara saldırıları konuşuyor
Farklı İnançlar cenazelere ve mezarlıklara saldırıları konuşuyor/ Hüda Kaya
"Saldırılar" paneline katılımcılardan katkılar
İslam'a, Cenevre Sözleşmesi'ne ve TCK'ye aykırı/ İhsan Eliaçık
Tanrının mührü dokunulmaz olsun!/ Pakrat Estukyan
Biz Aleviler "hakka yürüme" deriz, ölüm yerine/ Menşure Doğan
Mezarları tarumar etmek hafızaya saldırıdır/ Ali Fuat Hatipoğlu
Neden Êzidî mezarları bu kadar saldırıya uğruyor?/ Hacı Çelik
Ölüye Saygı ve Adalet İnisiyatifi/ Ölüye Saygı ve Adalet Panelleri-1
Türkiye'de Ölüye Yönelik Şiddet
Türkiye'de ölülere yönelik şiddet/ Derya Aydın açılış konuşması
Dedim ya; acıları hissedelim/ Ahmet Aslan
Zorla kaybetmeler, 9 ülke, şiddet ve mücadele/ Özgür Sevgi Göral
Devlet ölümlerin hayatla bağını koparmaya çalışıyor/ Hişyar Özsoy
* 10 Nisan 2021'de webinar olarak gerçekleşen "Türkiye'de Ölülere Yönelik Şiddet" paneli kayıtlarını Leyla İşbilir yazıya döktü, Derya Aydın yayına hazır hale getirdi. Metindeki arabaşlıklamayı bianet yaptı. Manşet görseli ve metin görsellerini Korcan Uğur düzenledi. Ölüye Saygı ve Adalet İnisiyatifi'ne çalışmayı yayımlama imkanı verdikleri için teşekkür ediyoruz.