Fotoğraf: Derin Yoksulluk Ağı/Özge Ergin
“Günlük iş bulunca onu yapıyor, inşaat işi olur, hamallık olur. O parayla faturaları denkleştirip ödüyoruz.” Ruhşen, Beyoğlu
“Ben çocuklar uyuyunca boncuk işi yapıyorum, satabilirsem onları satıyorum. Üç beş biriktiriyorsak onlarla geçiniyoruz” Nurdan, Sultangazi
“Ben çocuklara bakıyorum şimdi. Hiçbir gelirimiz yok, çöpten geçiniyoruz,” Nur, Çekmeköy
“Eşim limona çıkıyor bazen, satarsa 50-60 lira satamazsa 10 lirayla da gelir.” Aydan, Fatih
Yoksulluğun anlatıldığı bu tanıklıklar, Derin Yoksulluk Ağı’nın “ Pandemi ve Yoksulluk” araştırmasından.
Şimdi okuyacağınız, çözüm önerileri de İstanbul Politik Araştırmalar Enstitüsü'nün (Istanpol) Hazırladığı "Covıd-19 Salgınının Kadınların Çalışma Ve Hane Yaşamı Üzerine Etkileri" başlıklı rapordan.
*Ülkemizdeki kadınların maruz kaldıkları eşitsizliklerin kaynağı büyük ölçüde yapısaldır ve uzun vadeli tedbirlerle çözümü mümkün.
* Kırılgan toplumsal kesimlerde gelir dağılımındaki bozulmanın daha şiddetli yaşanacağı söylenebilir.
TIKLAYIN- Yoksulluğun kadınlaşma -1: "Elde yok avuçta yok, 4 çocuk var"
Raporun detaylarını anlatan İstanbul Teknik Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Öner Günçavdı, kamunun kadın yoksulluk sorununu çözme konusunda isteksiz olduğuna dikkat çekiyor.
“2 milyon 200 bin kadın okuryazar değil”
Raporda 16 milyon ev kadının pandemi dolayısıyla daha da yoksullaşacağı gibi bir bilgi var bağımlı olduğu gelir bakımından bu ne anlama geliyor?
Bu soruya cevabım bizim rapordakinden farklı olmayacak. Pandemi ortaya çıkınca ilk aklımıza gelen konu kadınların bundan nasıl etkilenecekleri olmuştu.
Özellikle gelir bakımından hanedeki başka birinin gelirine bağlı olan kadınların durumunun bu salgından kötü etkilenme olasılığı yüksek. Bir de gelirine bağımlı oldukları kişi işsiz kalınca tüm hanenin gelir düzeyi olumsuz etkilenmekte.
Bu durumda olan kadınların eğitim durumları ve tarımda ağırlıklı olarak bulunmaları onların işgücüne katılımlarını da etkilemektedir. Zaten çoğu hane halkı içinde başkalarının bakımı ile sorumlu. Olmayanlar ise hanede çalışanların emeklerinin yeniden üretimi sürecine de doğrudan katkı yapmaktadırlar. Maalesef bu katkının piyasalaşmış bir katkı olmaması nedeniyle ölçümü yapılamıyor.
Buna göre kadınların ve erkeklere oranla daha az gelir kaybı riskine maruz kalacakları görülmüştür. Çalışan kadın nüfusun yüzde 35, erkeklerin ise yüzde 50’si bu riske maruz kalma ihtimali ile karşı karşıyadır.
Ancak kadın nüfus kendi içinde çok daha önemli kırılganlıkları barındırmaktadır. Bu nüfus içinde kırılganlık bakımından en önde gelen grubu ev ve bakım hizmetinde olan kadınlar oluşturmuyor.
Bu kadınların kırılganlıklarının kaynağını ise, mensubu bulundukları hanelerde çalışan diğer fertlerin gelirlerine olan bağımlılıklarıdır. Salgının bu gelirlerin kaybı yönünde bir risk oluşturması, hem hanedeki diğer fertleri, hem de bu kadınları zora sokmaktadır. 16 milyon civarında bir nüfusa karşılık gelen ev kadınlarının yüzde 52,9’i (yaklaşık 8,5 milyon kadın) bağımlı oldukları gelirler bakımından salgının yol açtığı gelir kaybı riskine maruz kalıyor.
Kırılganlık bakımından bir diğer önemli grup ise, yoksul hanelerdeki çalışmayan ve ev-bakım hizmetleri ile uğraşan kadınlar.
2017 verilerine göre, bireysel eşdeğer gelirleri 7983,4 TL’nin altında 10 milyonu aşan nüfusun yüzde 51,3’ü bu (5 milyonu aşan miktarı) bu kadınlardan oluşuyor.
'Temel gelir uygulaması tesis edilmeli'
Bunlar göreli yoksulluk sınırının altında kalan ve resmen “yoksul” olarak tanımlanabilecek kadınların sayısı olarak düşünülebilir.
Bu kadınların yüzde 50’den fazlası (yaklaşık 2,5 milyon) ise ücretsiz aile işçisi olarak tarımda istihdam ediliyor. Bu kadınlar arasında gelir bakımında başkasının gelirine bağımlı olan 2 milyon 200 bin civarındaki kadının yüzde 37,8’i okur-yazar bile değil.
Bağlı gelirler itibariyle bunların yüzde 54,3’ü salgının yol açtığı gelir kayıp riskine maruz kalmaktadırlar. Bu kadınların mensubu hanelerin neredeyse yarısında tek kişi çalışırken, hane büyüklü bakımında çok daha kalabalık olan bu hanelerde, gelir kaybının etkileyeceği fert sayısı da 2,5 milyonu aşıyor.
Yaptığımız hesaplamalara göre bu hanelerin kaybetme riskiyle karşı karşıya kaldıkları toplam gelir miktarının ise 91 milyon dolara karşılık geldiği görülüyor.
Ülkemizdeki kadınların maruz kaldıkları eşitsizliklerin kaynağı büyük ölçüde yapısaldır ve uzun vadeli tedbirlerle çözümü mümkündür. Ancak salgın neticesinde oluşan kısa dönem etkileri gidermek, başta tarım kesimindeki hanelerin finansal yükleri azaltılmasını gerektirmektedir. Ardından gelir kaybına uğramış hanelere doğrudan desteği verilmesiyle mümkün.
Ayrıca genel olarak sağlanacak istihdam güvenceleri de bu ve benzeri hanelerin gelir kaybı risklerini minimize edecektir. Daha kurumsal bir çözüm ise, nüfusun tamamını kapsayacak, bu tip salgın durumlarında ihtiyaç sahibi hanelerin gelir akımlarına güvence sağlayacak, beraberinde harcamalarındaki aksamaları giderilmesini sağlayacak temel gelir uygulamasının tesis edilmesi.
"Sorun kırsal"
İstihdam açısından bakarsak kentsel nüfusta İstanbul İzmir Ankara gibi yerlerde istihdam yüksek, kadın istihdamı. Yoksulluk açısından bakarsak bu kentlerde durum ne?
Bizim incelememiz gelir bakımdan bağımlı kadınlara yoğunlaşmıştı. Bu kadınların çoğunluğu kırsalda, tarımsal faaliyetlerle uğraşan hanelerde. Şehirlerdeki oranları düşük.
Kadının işgücüne katılımı düşük olduğu ve de katılanların da daha nitelikli işgücüne sahip oldukları için kentlerdeki kadınların salgından etkilenme olasılıkları erkeklere göre daha düşük.
Sorun kırsal. Zaten kentlerde kadınlar gelir bakımından bağımlı olsalar da, hanenin gelirlerinin yüksek olması nedeniyle refahları kırsaldaki bağımlı kadınlar kadar etkilenmiyor.
Kadın istihdamının yüksek olduğu kentlerde kadınlar çalışıyor olsa da erkeklere oranla daha yoksul diyebilir miyiz?
Sanırım diyemeyiz. Yukarıda da ifade ettiğim gibi kadınların işgücüne katılımları zaten düşük. Katılanların çoğu da vasıflı kadınlar ve gelir düzeyleri yüksek. Ancak bununla ifade etmeye çalıştığım aynı iş için istihdam edilen erkeklerden daha fazla gelir elde ettikleri değil. Genel olarak…
Buna ek olarak sadece kadınları yoksulluk bakımından bir değerlendirmeye sokmak da mümkün değil. Zira yoksulluk hane halkı düzeyinde ve/veya eşdeğer hane halkı (bir nevi ortalama) düzeyinden yapılan bir analiz. Sizin ifade etmeye çalıştığınız konu ücret ve gelir eşitsizlikleri bağlamında ele alınabilir. Bu hususta yapılan çalışmalar da kadın aleyhine bir eşitsizliğin olduğuna işaret ediyor.
Rapordan“Kadınların yüzde 50’den fazlası ise ücretsiz aile işçisi olarak tarımda istihdam edilmektedir. Bu kadınlar arasında gelir bakımından başkasının gelirine bağımlı olan 2 milyon 200 bin civarındaki kadının yüzde 37,8’i okur-yazar bile değildir.” |
"Devlet desteği şart"
Bu tam olarak ne anlama geliyor? Bu durumun değişmesi için nasıl politikalar ve ekonomi taktikleri geliştirmek gerekiyor. Özellikle hükümet açısından? Ne yapmalı?
Aynı görüşteyim. Konu çok dramatik… Ne iktisatla, ne de ahlakla açıklanabilir. Ciddi bir ihmal var devlet açısından. Ancak bu ekonomik bir dönüşüm ve beraberinde eğitim destekleriyle orta ve uzun dönemde halledilebilir. Ama şu andaki sorun çok acil ve devlet desteği olmadan çözülemez. Buna benzer insanlar, çok fazla olmamakla birlikte kentlerde de var zaten.
Bizim önerimiz böyle bir konjonktürde temel gelir gibi seçeneklerin düşünülmesi gerektiği yönünde. Bu kurumsal bir çözüm. Ama acil sorunun çözümü bakımından devlet desteği gerekli. Bunun maliyetinin de çok yüksek olmadığını hesaplamıştık.
Buna ek olarak başka bir çalışmamızda da kısa çalışma ödeneğine ek olarak ihtiyaç sahibi hanelere doğrudan gelir desteği önerisinde bulunmuş ve bunun ekonomik olarak 9 milyar dolar (GSYİH’nın %1,6’sı) civarında bir maliyete mal olacağını tahmin etmiştir. Bunlar yüksek rakamlar değil. Ama maalesef kamu bu konuda isteksiz.
"Kadınların işgücüne katılımı teşvik edilmeli"
Yöneticiler, kadın yoksulluğunun azaltılması için ne gibi önlemler almalı? Çözüm önerileriniz neler?
Kadınların işgücüne katılımı teşvik edilmeli. Bunun kanımca artık ideolojik bir yanı yok. Günümüz dünyasında ahlaki bir istek.. Bu amaçla, kadınları eve bağlayan engelleri gidermek kamuya bağlı. Bunların başında çocuk bakımı geliyor. O yüzden kamu kreş, anaokulu ve gündüz bakım evlerine yaygınlık kazandırmalı.
Bunun dışında yaşlı ve hasta bakımı gibi yine kadınların eve bağlanmasına yol açan koşulları da kamu ortadan kaldırabilir. Bu kimselerin bakımını da kadınların üzerinden kamu alabilir.
Kadınlara bu işleri evde yapmak karşılığı devlet tarafından ödeme yapılması başlangıçta önemli ve desteklenmesi gereken bir uygulama olarak görülebilir. Ancak bu kadın emeğinin verimliliğini öldüren bir uygulama olduğu gibi, gelir bakımından kadının başkalarına bağımlılığını arttırırken, hayata karşı duruşlarında da özgürleşmelerinin karşısında ciddi bir engel oluşturuyor.
Pandemi bitse de yoksulluk anlamında kadınların “kırılganlıkları” sürecek mi? Yani pandemi bitse de gelir eşitsizliğinden dolayı kadınların yoksulluğu devam edecek mi?
Şüphesiz devam edecek. Zira yukarıda da bahsettiğim gibi kadının kırılganlık nedenleri yapısal ve zihinsel… Bunların giderilmesi için orta ve uzun vadeli yapıcı politikalara ihtiyaç var. Ama bugün halen İstanbul Sözleşmesini tartışan bir toplumuz.
Öner Günçavdı hakkındaİTÜ İşletme Fakültesi, İşletme Mühendisliği Bölümünde iktisat profesörüdür. Nottingham Üniversitesi’nden doktora sahibi. Düşten Gerçeğe: Türk Sanayinde Elginkan Topluluğu (İstanbul: Tarih Vakfı), diğeri Yolun Sonu (Ankara: Efil Yayınevi) olmak üzere iki telif kitabın ve çok sayıda bilimsel makalenin yazarı. |
"Kadın yoksulluğunu" neden haber dizisi yaptık?"En büyük hayalim de musluğu çevireyim bir suyum aksın, makinem olsun, çamaşırlarım dönsün, kendi kendine temizlensin. Elektrik de yok burada, çocuklar da istiyor rahat etsin ama elimizden gelen bu. “Ben de isterim düzgün gideyim, her şey evimde olsun, ama yapacak bir şey yok. Tek oda, mutfakla tuvalet aynı yerde, zaten biliyorsunuz musluk akmıyor. Burama kadar geldi ama ne yapacaksın, elektriği mi ödeyeceksin, suyu mu ödeyeceksin, kirayı mı, mecbur, ne yapacaksın, nereye gideceksin. Elde yok avuçta yok, dört tane çocuk var.” Gülbahar, Şişli Derin Yoksulluk Ağı’nın "Pandemi ve Yoksulluk” araştırmasından yansıyan cümleler, Türkiye’de pandemi ile birlikte yeniden görünür olan kadın yoksulluğunun bir kısmı. Bir kısmı çünkü bu süreçte kadınlar sadece ekonomik olarak yoksullaşmadı ev içinde artan bakım hizmetleri nedeniyle de emeğinin karşılığını alamadı. İş yükü artan kadının geliri yükselmedi, aksine azaldı. Araştırmalar COVID-19 pandemisi sürecinde kadınların erkeklere kıyasla daha fazla istihdam kaybına uğradığını, daha fazla yoksullaştığını gösteriyor. UNDP’nin Türkiye’de yaptığı araştırmaya göre pandemi sürecinde kadınların yaklaşık yüzde 50’si işten çıkarılarak veya ücretsiz izne çıkarılarak iş kaybına uğradı; bu oran erkekler için ise yüzde 42. Birleşmiş Milletler’in (BM) raporlarına göre de sonuçlar benzer. Covid-19 salgını kadınlar için yoksulluk oranını önemli ölçüde artırdı ve hali hazırda yoksulluk içinde yaşayan kadın ile erkek arasındaki uçurumu daha da genişletti. Salgından önce kadınlar için yoksulluk oranının 2019 ile 2021 arasında yüzde 2,7 azalması bekleniyordu ancak tahminler şu anda salgın ve etkileri nedeniyle yüzde 9,1’lik bir artışa işaret ediyor. Sonuç olarak, pandeminin etkisiyle var olan toplumsal cinsiyet eşitsizlikler derinleşti ve görünmez olan kadın yoksulluğunu daha da görünür yaptı. Türkiye’de de kadın yoksulluğu konusunda onlarca çalışma yapıldı. Bu çalışmalardan İstanbul Politik Araştırmalar Enstitüsü’nün (IstanPol) hazırladığı “Covıd-19 Salgınının Kadınların Çalışma Ve Hane Yaşamı Üzerine Etkileri” başlıklı rapor ve Derin Yoksulluk Ağı’nın hazırladığı raporlar kadın yoksulluğunun boyutlarını sadece açığa çıkarmakla kalmıyor aynı zamanda çözüm önerilerini de sıralıyor. Haber dizimizde hem IstanPol için rapor hazırlayan Doç. Dr. Ayşe Aylin Bayar, Prof. Dr. Öner Günçavdı, Prof. Dr. Haluk Levent’in görüşlerini hem de Derin Yoksulluk Ağı araştırmacılarından Sosyolog Nilüfer Çomak’ın ve Regl Yoksulluğu'na dair de Konuşmamız Gerek Derneği'nden İlayda Eskitaşçıoğlu'nun izlenimlerini bulacaksınız. |
YARIN: DERİN YOKSULLUK AĞI ARAŞTIRMACILARINDAN SOSYOLOG NİLÜFER ÇOMAK ANLATIYOR.
(EMK)