1996 yılıydı. Gergin 1 Mayıs tartışmaları yerini mitingi örgütleme, geniş katılımlı olaysız bir mitingi gerçekleştirme çabalarımıza dönüşmüştü. Sabahın erken saatlerinde Kadıköy’e geçtim, diğer sendikalardan görevlilerle birlikte kürsünün yanında olmamız gerekiyordu.
Büyük görkemli mitinglerde kürsü güvenliği önemlidir. Aynı zamanda en geniş kitlenin kürsüyü görebilmesi için platformun doğru bir yere kurulması gerekir. Bütün bunlar yılların deneyimi ile test edilmiştir. Kürsü hâkimiyetini kaybetmiş bir mitingin akıbetini düşünmek bile istemiyoruz.
Mitingin kalabalık olacağını, yüz bin emekçinin alana geleceğini düşünüyorduk. Bu nedenle kürsüyü, ses düzenini ona göre planladık.
Platform tiyatronun sağ tarafına kuruldu. Arka kısmı denize, ön taraf geniş bir açı ile alan hâkimiyetine sahipti.
Platformda görevlilerle bir araya geldik, son durumları gözden geçirdik. Arama noktalarından bütün kitle alana girdikten sonra miting konuşmaları başlayacaktı.
Üç ölüm
Alana girişler henüz başlamıştı ki, Söğütlüçeşme polis arama noktasında kendilerini aratmak istemeyen bir grubun üzerine ateş açıldığı, üç kişinin hastaneye kaldırıldığı bilgisi bize ulaştığında mitingin akıbeti, nasıl sonuçlanacağı koskoca bir soru işareti haline gelmişti.
İşçi Dursun Odabaş, işçi Hasan Albayrak ve İnfaz Koruma memuru Yalçın Levent öldürülmüştü.
Bu durum mitinge katılan geniş kitlenin bilgisi dâhilinde değildi. Fısıltı şeklindeki haber, kitle içerisinde çok hızlı yayıldı.
Girişler sürüyor
Bir taraftan da alana girişler devam ediyordu. Haydarpaşa tarafından ve Söğütlüçeşme tarafından gelenler kürsüden yönlendirilerek alana yerleştiriliyordu.
Öncelikle kürsünün ön tarafına sendikalar yerleştirilecekti. Türk-İş’e bağlı sendikalar kalabalıktı, kürsünün önemli bir bölümünü kapladılar. Hak-İş, DİSK ve KESK daha sonra alanda yerini aldı.
Haydarpaşa tarafından gelen gruplar daha çok siyasi partiler, demokratik kitle örgütleri ve toplumsal platformlardan oluşuyordu.
Söğütlüçeşme tarafından gelenler genellikle dergi çevreleri olarak adlandırdığımız gruplardan oluşuyordu.
Yıl başlarken
Cumhurbaşkanı, Süleyman Demirel idi. 1996'da Türkiye üç hükümet gördü. Yeni yıla Başbakan Tansu Çiller, yardımcısı Deniz Baykal'la girildi. Hükümet CHP-DYP koalisyonuydu.
8 Ocak'ta Sabancı Holding binasına DHKP/C baskın düzenledi, Özdemir Sabancı, Haluk Görgün ve Ayşe Nilgün Hasefe öldürüldü. Ertesi gün Metin Göktepe'nin ölüm haberi geldi. Göktepe'yi, Ümraniye Cezaevi'ne düzenlenen bir operasyonda ölen Orhan Özen ile Rıza Boybaş'ın Alibeyköy'de yapılacak cenaze törenini izlerken sarı basın kartı olmadığı gerekçesiyle döve döve öldürdüler.
15 Ocak'ta Güçlükonak'ta 11 köylü/korucu minübüsün içinde önce öldürülmüş, sonra da yakılmış şekilde bulundular.
1 Mayıs'taki iktidar
1 Mayıs'ta Mesut Yılmaz Başbakan, Mehmet Ağar Adalet Bakanı, Ülkü Güney İçişleri Bakanıydı. ANAP-DYP koalisyonu ANAYOL adıyla anılıyordu.
Yılın üçüncü hükümeti Refah Partisi- Doğru Yol Partisi koalisyonuydu. 28 Haziran'da kurulan hükümetin Başbakanı Necmettin Erbakan, Adalet Bakanı Şevket Kazan, İçişleri Bakanı ise önce Mehmet Ağar, sonra da Meral Akşener idi.
1991 genel seçimlerinden 1995'e ANAP ve DYP oyları düşmüş, RP birinci parti olarak çıkmıştı. 28 Şubat (1997) sürecinde medya, muhalefet partileri, bazı kurumlar ve sivil toplum örgütlerinin muhalefetiyle adeta iktidarı tıkanma noktasına gelen Refah-Yol hükümeti 1997 ortalarında hükümetten ayrılmak durumunda kaldı. Bu siyasi gelişmelerde Milli Güvenlik Kurulu etkilerini de notunu düşelim.
Açlık grevleri/ölüm oruçları
20 Mayıs 1996'da 38 ilde, 41 cezaevinde, 1500 tutuklu ve hükümlünün katılımıyla açlık grevleri (AG) başladı. AG’nin 45. gününde, 159 kişi ölüm orucu, 61 kişi aynı sürece -politik bir ayrımla- süresiz açlık grevi (SAG) olarak devam etti.
Bir grup ise 55. gün açlık grevi yaparak sonlandırdı. 55. ve 65. günlerde ise 111 kişi 2. ve 3. ÖO ekiplerini oluşturdu. Sürecin diğer katılımcıları ise 55. günden itibaren tekrar AG’ne başladılar. Sonuç olarak, 220 kişinin (ÖO+SAG) 69 gün aç kaldığı bu süreç 27 Temmuz 1996 tarihinde sona erdi. Bir kadın, 11 erkek mahpus yaşamını yitirdi.
Necmettin Erbakan ve Tansu Çiller'in koalisyon hükümetiyle yönetimde bulundukları 1996 yılında Adalet Bakanı Mehmet Ağar'ın çıkarttığı cezaevleri ile ilgili Mayıs Genelgesi olarak bilinen genelgeyi protesto etmek için açlık grevi başlatıldı. Mayıs sonuna kadar ülkedeki yaklaşık 43 cezaevine yayıldı. Toplam 2174 mahkûm açlık grevi ve 355 mahkûm da ölüm orucuna katıldı.
Tek kutupluluk
Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte ortaya çıkan yeni durum bütün ülkelerin jeopolitik durumları da dahil yeni dünyanın nasıl şekilleneceği soru işaretleriyle birlikte ortada duruyordu.
ABD ve AB’nin daha fazla üstünlük sahibi olduğu tek kutuplu yenidünya düzeninin etkilerinin uzun süre devam edeceğe benziyordu. Kapitalizmin tek ve mutlak bir sistem olarak zaferi ilan edilmiş durumdaydı.
Türkiye Sovyetlerin dağılmasında en çok etkilenen ülkelerdendi. Karadeniz kentlerinde, İstanbul Aksaray ve Laleli'de yeni bir hayat başlamıştı adeta; Bavul ticareti.
"Sovyet" etkileri
Türkiye sosyalist hareketleri ardışık olarak iki darbeyle karşı karşıya kaldı. 12 Eylül faşizminin ağır siyasal sonuçları ve etkileri devam ediyordu. Binlerce devrimci yıllardır hapisti, giderek de Kürt mahpuslar artıyordu.
Böylesi bir dönemde Sovyetler Birliği'nin dağılması, "sosyalizmin umut olmak"tan çıkması yeni tartışmaları beraberinde getirdi. Bu etki uzun yıllar devam edecekti.
Türkiye’ye yansıması ilk etapta geçmişteki birçok devrimci örgütün ve sosyalist kesimlerin tartışmaları başladı, Kuruçeşme tartışmaları, yasal parti kurma önerileri, tartışma sürçlerinin örgütlenmesi gibi.
ÖDP
Nihayetinde geniş bir mutabakatla sosyalistlerin birliğini de ifade eden Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) kuruldu.
ÖDP açısından 96 1 Mayısı ilk kitle gösterisi olacaktı, önemliydi. Parti 1 Mayıs’a iyi hazırlanmıştı. Aşkın ve devrimin partisi liberal, demokrat, sosyalist, genellikle iyi eğitimli, orta sınıfların ilgi odağı haline gelmişti.
Bu tartışmalara katılmayan devrimci örgütlerin büyük bir bölümü siyasal mücadelelerin siyasi dergiler etrafında sürdürüyorlar ve Sovyetler'in dağılmasını tartışma dışında tutarak, kaldıkları yerden yollarına devam ediyorlardı.
Köylerden şehirlere göçün en yoğun yaşandığı çarpık kentleşme sonucu oluşan varoşlarda, kent yoksullarının çoğaldığı semt ve mahallelerde hızla örgütlendiler.1996 1 Mayıs’ına bu kesimlerin katılımı oldukça yüksek oldu.
Kürtler, HADEP
Güneydoğu'daki süren "düşük yoğunluklu savaş"ın etkileriyle, köy boşaltmaları, gözaltı kayıplar, insan hakları ihlalleri, Kürt işadamlarını seri cinayetlerle öldürülmesi, PKK’nin silahlı eylemlerinin artması gerginliğin kentlere de taşınmasına neden oldu.
Politize olan geniş Kürt kesimleri Halkın Demokrasi Partisi (HADEP) çatısı altında 96 1 Mayıs’ının en önemli bileşeni oldu.
Sendikalar
12 Eylül 1980 askeri darbe yönetimince kapatılan DİSK yeniden örgütlenme faaliyetlerine hız vermişti. SHP’nin büyük şehirlerde belediye seçimlerini almasından sonra belediye işkolunda daha etkinleşmişti.
DİSK'in sonuçta 1 Mayıs ile özdeşmiş bir örgüt olması nedeni ile politik bir misyonu vardı. Kitlelerin hafızasındaki DİSK her zaman 1 Mayıslarda hatırlanır. 96 1 Mayısına bu anlamada görsel olarak DİSK iyi hazırlanmıştı.
Türk-İş 12 Eylül'de kapatılmayan ve cuntayla iş birliği yapan bir konfederasyon olmakla birlikte, 1989 bahar eylemleriyle birlikte önemli işkollarında ilerici muhalif sendikalar Türk-İş içerisinde etkili olmaya başladılar.
1 Mayıs kutlama geleneği olmayan bu örgütün konfederasyon düzeyinde sorumluluk alması elbette çok önemli idi. Burada etkili olan konulardan birisi de Avrupa Sendikalar Konfederasyonu (ETUC) üyesi olmasıydı.
Burada şunu hatırlatmakta fayda var Türkiye’de DİSK, KESK, Hak-İş ve Türk- İş; Avrupa Sendikalar Konfederasyonu (ETUC) üyesidir. 1 Mayıs’ı ortak kutlamalarındaki en önemli nedenlerinden biri de budur.
Hak- İş fazla bir kitle ile 1 Mayıs’a katılmasa da o dönemde böylesi birlikteliklerde hep yer aldı.
Kürsü güvenliği
Dergi çevrelerinin alana girmesiyle birlikte platformun ön kısımlarında bulunan işçiler yavaş yavaş alanı terk etmeye başladılar. Kürsü güvenliği artık kaybolmaya başlamıştı.
Çünkü üç işçinin sabah saatlerinde öldürülmesi sonrasında hiçbir şey olmamış gibi 1 Mayıs’ı kutlamaya devam etmek ne kadar doğruydu?
Öfkeli kalabalıkların öfkesi kürsüde bulunan sendikacılara yönelmişti. Yüz binden fazla insanın olduğu bir alanda kürsü hakimiyetini kaybedilmek durumuna gelindi ve nitekim öyle oldu. Platform tamamen dergi çevrelerinin eline geçmişti, sendikalar platformu terk etti. Alanı düzenli boşaltma şansı kalmamıştı.
Boyalı basın
Doğal kitle alanı hızlı bir şekilde terk etmeye yönelirken sabah saatlerinde üç işçiyi kalabalık kitle içinde adeta infaz eden güçlerin iş başında olup olmadığı konusunda bir tereddüde bilmiyorum gerek var mı?
Alandaki öfke patlaması kısa süre içerisinde çiçeklere, ağaçlara, esnafın camlarına yöneldi. Sivil bir polisin linçten ölmeden kurtulması ayrı hikâye.
Sonuç 1 Mayıs olay demek, gözyaşı demek, provokasyon demek, emekçilerin hakları ve talepleri yine buharlaştırıldı.
Boyalı basın diye nitelendirdiğimiz medya günlerdir gündemde tuttuğu gerginliği haklıymış gibi yansıtmasını çok iştahlı bir şekilde manşetlerine taşıdı.
Bir boyutuyla 1 Mayıs 1996 olayında umulmayan, beklenmedik olan ve üzerinde yeniden düşünülmesi gereken pek bir şey yoktu. 1 Mayıslar “izin verildiği” ya da verilmediği zamanlardan beri kanımızın akıtılmadığı kaç 1 Mayıs oldu ki?
Kaldı ki 1 Mayıs olayları sonucunda sanki üç insan hiç ölmemiş, sadece saldırgan gruplar camları kırmış, çiçekleri koparmış, üzerlerini aratmadıkları içinde ölümü hak etmiş, "’suçlu’’ üç insan olarak yansıtılması hangi aklın ürünüdür?
Meclis Komisyonu Raporu’ndan
İstanbul Kadıköy’de 1 Mayıs Günü Meydana Gelen Olaylarda Gerekli Tedbirlerin Alınmadığı İddialarını Araştırmak Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/67)
“... Yüzleri maskeli grubun arama noktasında bulunan polisin arama yapmamasını, kendilerini aratmayacaklarını bildirdikleri, polis ikazlarına uymayarak taşlı, sopalı saldırıda bulunduklarını, bu arada alana daha önce giren grupların da polise saldıran gruba destek verdiğini, alt taraftan taşlı sopalı silahlı saldırıya geçtiğini, olay yerine yakın Garanti Bankasının camlarını kırdığını ve topluluğun dağılmasını temine çalışan Çevik Kuvvet’e ait panzeri tahribe çalıştıklarını, yukarıda yazılı pankartlar altındaki grupların saldırıları sonucu, aralarında Emniyet Müdür Yardımcısı Ali YÖN’ün de bulunduğu bazı güvenlik görevlileri ile eylemcilerden yaralananlar olduğunu, bu kişilerden Ali oğlu 1976 Espiye doğumlu Dursun ODABAŞ ile Gülsüm oğlu 1978 Kartal doğumlu Hasan ALBAYRAK, 1967 Ankara doğumlu (Gardiyan) Levent YALÇIN’ın kaldırıldığı hastanede hayatlarını kaybettiklerinin öğrenildiğini…”
“... 32. İstanbul Emniyet Müdürlüğü Güvenlik Şube Müdürlüğü tarafından Valilik ve Emniyet Müdürlüğüne yazılan 01.05.1996 gün ve 96 sayılı bilgi notunda; Kadıköy mitingi sırasında meydana gelen olaylarla ilgili olarak genel bilgi verildiği, 1 no’lu arama noktasında gelişen olaylarda silahla yaralanan 5 kişiden Dursun ODABAŞ, Hasan ALBAYRAK ve Levent YALÇIN isimli şahısların kaldırıldıkları hastanede hayatlarını kaybettiği, HAK-İŞ Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin TANRIVERDİ ‘nin konuşma yaptığı sırada, yüzleri maskeli 30 kişilik bir grubun kürsüye çıkmak istediği, sendika görevlilerince bu grubun engellenmek istendiği, ancak engellenemediği, konuşmacının kürsüden zorla indirildiği, yasadışı sloganlar atılmaya başlandığı, bunun üzerine, DİSK Genel 405 Başkanı Rıdvan BUDAK’ın kürsüye çıkarak mikrofonla grubu yatıştırmaya çalıştığı ve grup tarafından zorla kürsü dışına çıkarıldığı, Meydana gelen olaylarda 114 işyerinin maddi hasar gördüğü, 50 güvenlik mensubu ile 19 kişinin yaralandığının bildirildiği... (Ek: 65-65/6)”
Komisyona sunulan ek bilgiler
- Gösterilerde parti bayrağı, Kaypakkaya’nın portresi, etkili pankartlar, bildiri, kuşlama türü materyallerin kullanılması,
- Kitlelerin militan ve coşkulu bir ruha ulaştırılması için her türlü çabanın gösterilmesi,
- 1 Mayıs günü salt mitinglere katılmakla yetinilmemesi, emekçi semtlerinde kitlesel gösteriler düzenlenmesinin hedeflenmesi,
- Kadıköy Meydanındaki Mitinge; diğer gruplardan ayrı, askeri düzen içinde, askeri kamuflaj kumaşından dikilmiş pantolon-yelek, siyah botlar giymiş olarak, kortej yürüyüşü ile gireceği,
- “Gazi’den Taksim’e, Taksim’den iktidara”, “Kahrolsun faşist diktatörlük, yaşasın 1 Mayıs, hoşt hoşt köpekler vatan sizden ne bekler” şeklinde sloganlar atıldığı.
Valilik İzni
- 19.04.1996 günü TÜRK-İŞ, DİSK, HAK-İŞ ve KESK yöneticilerinden bir grup DİSK Genel Sekreteri Kemal DAYSAL başkanlığında Vilayet Makamında beni ziyaret etmişlerdir. Bu “Toplantı Düzenleme Kurulu” ile Vilayet Makamında emniyetten sorumlu Vali Yardımcısı Nihat Kemal EREN’in de katılımıyla bir toplantı yapılmıştır.
- İl Emniyet Müdürü ile telefonda konuşularak, başvuran kuruluşların önemi, ağırlığı ve toplantı konusunda verdikleri teminatlar gözönüne alınarak toplantının yapılmasının uygun görüldüğü kendilerine bildirilmiştir. “Kadıköy İskele Meydanı” Vilayet Makamının 16.02.1994 günlü onayı ile toplantı alanı ilan edilmişti. 19.04.1996 günü Vilayet Makamında sağlanan mutabakat gereği Valilik Makamı 2911 sayılı Yasa Hükümlerine göre 22.04.1996 gün ve 038999 sayılı yazısı ile açıkhava mitingini uygun görmüştür.
- Toplantı sırasında veya önceden askeri yardım neden çağrılmadı” sorusuna; “Önceden askerî kuvvetlere, meydana gelebilecek olaylarda polise yardımcı olması için gereken yazılı talepte bulunulmuştur. İkinci bir yazı ile askeri birliklerin nerede konuşlandırılmasının gerektiği bildirilmiştir. Askerin olaylara müdahalesini gerektirir bir durumla karşılaşılmadığı için müdahale için yardım istenmemiştir. Yeterli polis kuvveti vardı ve bu kuvvetler görevlerini en iyi şekilde yerine getirmişlerdir.
1 Mayıs 1996 telsiz konuşmaları
- İstanbul İl Emniyet Müdürlüğünün telsiz muhaberesinin sağlıklı ve yeterli olmadığı,
-1 Mayıs günü Kadıköy mitinginde görevlendirilen personelin hangi kanallardan konuşma yapacakları hususunun kesin esaslara bağlanmadığı, her seviyedeki amirin, personeli mitinge katılmak için gelenlere iyi ve mesafeli davranmaları konusunda uyardıkları, görevlilerin emir verilmedikçe silah kullanmamaları konusunda devamlı uyarıldıkları,
- Arama noktalarında görev yapan personelin sayısal yönden ve araç-gereç bakımından yetersiz kalınması sonucunda mitinge gelenlerin üzerlerinin aranması görevini istenen seviyede yerine getiremedikleri, bazı grupların kalabalık gelerek ve polisi sıkıştırarak zaman zaman aranmadan miting alanına geçebildikleri,
- Mitinge katılmak için gelen bazı şahısların üzerlerini aratmamak için zaman zaman polis ile tartıştıkları ve polise taş ve sopalarla saldırdıkları,
- Göstericilerin taş ve sopalarla saldırısına karşı, zaman zaman polisin ilgili mevzuat çerçevesinde gereken karşılığı veremediği ve geri çekilmek zorunda kaldığı,
- Güvenlik görevlilerinin, telsiz muhaberesi konusunda eğitim yetersizliğinden kaynaklanan problemler yaşadığı,
- Muhtelif yerlere konuşlandırılan güvenlik güçlerinin gereken hallerde ihtiyaç duyulan yerlere kaydırılmasında zorluklarla karşılaşıldığı; bu durumun bir taraftan miting alanının fiziki yapısının emniyet tedbirlerinin uygulanmasını zorlaştırıcı özelliklerinden, diğer taraftan da miting sona erene kadar mitinge katılmak için gelenlerin devam edişinden kaynaklanmış göründüğü,
- Mitinge katılmak için gelenlerin 2911 sayılı Kanuna aykırı olarak Kadıköy Belediyesi önünde toplandıkları ve miting alanına yürüyüş yapılarak intikal edildiği…
Komisyon tarafından görüşülen kişilerin aktarımları
“ 04.07.1996 tarihinde yapılan komisyon toplantısında Emniyet Genel Müdürü Alaattin Yüksel, özet olarak; 1 Mayıs 1996 tarihinde İstanbul Kadıköy’de meydana gelen olayları, 12 Mart 1995 tarihinde. İstanbul Gaziosmanpaşa Mahallesinde meydana gelen olayların devamı niteliğinde olduğunu düşündüklerini....”
“İstanbul Valiliğinin, Bakanlığa hitaben yazdığı 25 Nisan 1996 tarihli yazısında, açık hava toplantısının Kadıköy Meydanında yapılacağını, ancak, yürüyüşe izin verilmeyeceğini, İstanbul Valiliğinin hazırlamış olduğu harekat planında, 12 hakim nokta ve 45 arama noktasının tespit edilerek, tüm tedbirlerin planlandığının İçişleri Bakanlığına bildirildiğini, İstanbul ilinde 18 meydanda yasadışı gösterilerin yapılabileceğini İstanbul Valiliğinin değerlendirildiğini ve bunlarla da ilgili etkin güvenlik tedbirlerinin alındığını da, yazılarında ifade ettiklerini, 1 Mayıs öncesi tedbir safhasında, mevcut polis kuvvetlerine takviye olarak askeri birliklerden de yardım istendiğinin ve muhtelif hassas noktalarda görevlendirilmek üzere askeri birliklerde de konuşlandırma yapıldığının, jandarmadan da yardım talep edildiğinin ve 150 kişilik bir kuvvetin de Fenerbahçe Stadında hazır bekletileceğinin yine bu yazıda ifade edildiğini…”
“Olaylarda 3 vatandaşımızın hayatını kaybettiğini ve 58’i polis olmak üzere 76 kişinin yaralandığını, ayrıca 114 işyerinin tahrip edildiğini ve yağmalandığını, 2 otomobilin yakıldığını ve 10 otomobilin de maddi hasara uğratıldığını, Meydana gelen olaylarda, 25 PKK mensubu, 17 TİP mensubu, 3 Emek Partisi mensubu, 9 MLKP mensubu, 2 TKBL mensubu ve 10 TKP ML mensubu, 56 DHKP-C mensubunun gözlem altına alındığını…”
“04.07.1996 tarihinde yapılan komisyon toplantısında Hak-İş Konfederasyonu Genel Başkanı Salim USLU özet olarak; 1 Mayıstan yaklaşık olarak 28 gün önceden gazetelerde yayınlanan ilanlara bakıldığında olayların adeta geliyorum dediğini, Yayımlanan gazetelerde, Kağıthane, Bahçelievler, Avcılar, Güngören,, Ümraniye, Maltepe, Kartal, Kadıköy’e en uzak yerlerde Küçükçekmece’de toplanma yerlerinin belirlenmiş olduğunu, bunların, Emniyet tarafından bilinmemesinin, görülmemesinin mümkün olmadığını, toplanma yerlerinde insanların toplandıklarının ve bunların gazete çağrılarıyla alanlara taşındıklarını, alanlara çok rahatlıkla, kontrollerle birlikte girildiğini ve sonra kesici aletlerden pankartlara kadar, patlayıcı maddelere kadar ve silaha kadar her şeyin alana sokulduğunu…”
“Hak-İş Konfederasyonu Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Tanrıverdi beyin, bizzat alana katılarak kürsüde konuşma yaptığını, ancak, konuşmasının daha sonra çeşitli sloganlar ve fiili saldırılarla engellendiğini, Genel Başkan Yardımcısının konuşmasını yarıda keserek inmek zorunda kaldığını, Olaylardan sonra, İstanbul Emniyet Müdürünün “kamuoyu bunları görsün istedik” beyanlarının da, gazete ilanlarıyla beraber yan yana getirildiğinde, sanki Türkiye’de 1 Mayıs provoke edilmek suretiyle, gerginliklerin özellikle bilerek ve istenerek tırmandırıldığı kaygısının maalesef doğrulandığını…”
“05.08.1996 tarihinde İstanbul’da yapılan komisyon toplantısında, İstanbul Vali Yardımcısı Nihat Kemal EREN, özet olarak; Halen emekli olduğunu, 28 Nisan-2 Mayıs 1996 tarihleri arasında oğlunun nişanı için izinli olduğunu, emniyetten sorumlu Vali Yardımcısı olduğunu, mitingin hazırlık çalışmaları hakkında bilgisi olduğunu, tertip heyetinin kendisine müracaat ederek Kadıköy Meydanı için miting izni istediklerini, önceden yasal olarak tespit edilen alanlardan olduğu için Valilikçe miting yapılmasına izin verildiğini, polisin tedbir alacağını…”
“05.08.1996 tarihinde İstanbul’da yapılan Komisyon toplantısında, İstanbul Vali Yardımcısı Osman DEMİR, özet olarak; Kendisinin emniyetten sorumlu Vali Yardımcısı olmadığını, ancak ilgili Vali Yardımcısı Nihat Beyin izinli olması nedeniyle 1 Mayıs günü Asayiş Harekât Merkezinde görevlendirildiğini, Vali Vekilinin ise Erol YALÇIN olduğunu, Asayiş Harekât Merkezine sabah saat 08.00-08.15 civarında gittiklerini, İstanbul’a giren grupların görevli ekiplerce bildirilmekte olduğunu,
09.45- 430 09.50 civarında, Kadıköy Evlendirme Dairesi önünde, arama yapan polislere, topluluğa katılmak isteyen bir grup tarafından taşlı sopalı saldırı başlatıldığının anons edildiğini…”
Sonuç
1 Mayıs 1996 davası, Aralık 2007′de karara bağlandı. “3 kişinin öldüğü, 33 güvenlik görevlisinin yaralandığı olaylara karışmaktan” yargılanan 63 sanıktan 13′üne 4 ile 11 yıl 9 ay arası hapis cezası verildi. Yargılananlardan 47′sinin davası zaman aşımından, ikisinin ölümden düştü. İfadesi alınamayan bir kişinin dosyası ayrıldı. (SE/APK/YK)