Türk Tabipleri Birliği, dün (26 Nisan 2021 Pazartesi) açıklanan pandemi tedbirlerine dair çevrimiçi bir açıklama yaptı. Pandemi Çalışma Grubu’ndan doktorların hazırladığı detaylı açıklamada, yapılması gerekenler de tek tek sıralandı.
TIKLAYIN - İçişleri Bakanlığı'ndan "tam kapanma genelgesi"
“Halk sağlığı öncellenmiyor”
TTB yöneticilerinin de katıldığı toplantıda ilk olarak konuşan TTB Başkanı Şebnem Korur – Fincancı, şöyle dedi:
“Dün itibarıyla tam kapanma dendi nihayet. Başından beri birtakım önlemlere dair yapmamız gerekenler sıralanıyor. Tedbirlerin turizmi doğrudan öncelediği bir yaklaşım söz konusu. Halk sağlığının öncellenmediğini görüyoruz.
“Mesela Hindistan’da görülen tablo geldiğimiz sürece dair ipucu veriyor. Bu kapatma sürecinin, eve kapattığınız yoksulları, insanları nasıl etkileyeceği ve ev içi şiddetin artışının nasıl izleneceği tanımlanmış değil."
“Yeterince yönetememenin sonucu”
Daha sonra TTB’den Prof. Dr. Esin Davutoğlu- Şenol söz aldı. Şunları söyledi:
“Aslında bu bir yönetimin önüne koyup ilham alacağı bir rapor. 'Her şeyi tam kapatıyoruz' duyurusundaki belki de en gerçekçi nokta, şu anda orada söylenen hedeften ne kadar uzak olduğumuzdu. Günlük 5 binli rakamlara ulaşmak konusu tekrarlandı. Ben de aynı şeyi söylemiştim. Bunun manası aslında filyasyonu kontrol edebilme yetimizin günlük 5 binli rakamlara indirebileceğimiz yetisiydi.
“Oysa biz bugün bu rakamların en azından 10 katı uzaktayız. İçinde bulunduğumuz durum çok kritik. Umarım Hindistan’ın düştüğü hataya düşmeyiz. Bütün bu yeterince kapsamama, yönetememe durumumun sonucunda varılan yer, kalıcı hale gelen virüsün işine yarayan bir hal alıyor.”
“Çalışanlar COVID-19’dan ölmeye mahkûm edildi”Doktor Feride Aksu Tanık’ın okuduğu “Hayatı değil çarkları durdurun” başlıklı açıklama özetle şöyle: “Açıklanan paket ne yazık ki sadece bazı ekonomik önlemleri ve güvenlik söylemlerini içeriyor. Ekonomik ve sosyal destek ve dayanışmaya ilişkin bileşenlere ise herhangi bir biçimde yer verilmiyor. “Düzenli geliri olmayanların, ancak gündelik kazanabilenlerin, yoksulların günlük zorunlu gereksinimlerini karşılamadan; toplum hareketliliğinin kısıtlanması başta olmak üzere salgın önlemlerini tartışmak yeterli değildir. “Sosyal ve ekonomik destekten yoksun, çarkların dönmeye devam ettiği 'tam kapanma' kararı, eşitsizlikler ile COVID-19’dan da ölmeyen halkı açlığa mahkûm etmek, yoksulluk ve hastalığı evlere kapatmak anlamına gelir! “Oysa salgınla mücadele mümkündür! Bulaş zinciri kırılabilir! Pandeminin başından beri ifade ettik! Mücadelenin epidemiyoloji bilimi ışığında bir algoritması var. Ancak salgınla mücadele önlemlerinin yaşayan bir organizma olan kocaman bir toplum içinde uygulandığını da unutmayalım.” Çözüm önerileriSon günlerde yapılan test sayısının azaldığını kaygıyla izliyoruz. Yapılması gereken Dünya Sağlık Örgütü’nün de önerdiği gibi özellikle riskli gruplarda yaygın olmak üzere çok sayıda test yaparak aktif bir biçimde hastaları tespit etmektir.
Salgınla mücadelede ayrıca, hangi sektörlerin üretime devam edeceği, hangilerinin üretime ara vermesi gerektiğine karar verirken şu sorulara yanıt vermek gerekir:
Ancak açıklanan listede üretime devam edeceği belirtilen sektörlere bakıldığında üretim, imalat ve inşaat sektörlerinin yer aldığı izlenmektedir. Burada temel ölçütün salgının yayılmasını azaltmaya yönelik bir önceliklendirme olmadığı görülmektedir. “Tam kapanma” diye tanımlanan bu uygulamada insanları eve kapatıp istisnalar vererek dolaşımlarına izin vermek yerine kritik ve elzem olmayan sektörleri kapatıp insanları olabildiğince dışarıda tutmak çok daha akılcı, salgınla mücadelede etkili ve vicdani olur. Çünkü COVID-19 çok büyük oranda kapalı ortamlarda bulaşmaktadır. Bu kapanmanın iki amacı olmalıdır: 1) Toplumsal dolaşımı yavaşlatmak, bulaşmanın en fazla olduğu mekanları kapatmak için kritik ve elzem olmayan sektörleri kapatıp kritik ve elzem sektörleri açık bırakmak 2) Evler arası ziyaretleri önlemek için çok iyi bir iletişim kampanyası sürdürerek insanların olabildiğince sokağa çıkmasına, açık havada gezmelerine belirli ölçülerde ve mesafe önlemleriyle izin vermek. |
İTO: Sorumluluk ülkeyi yönetenlerindir
Cumhurbaşkanı tarafından açıklanan ve İçişleri Bakanlığı tarafından yayınlanan genelgeyle 29 Nisan-17 Mayıs 2021 tarihleri arasında “tam kapanma” uygulamasına geçildiğinin duyurulması üzerine İstanbul Tabip Odası’nca (İTO) bir basın toplantısı düzenlendi.
“Ekonomik Sosyal Desteksiz Tam Kapanma Olmaz” çağrısıyla 27 Nisan 2021, Salı günü 13.00’de İTO Cağaloğlu binasında gerçekleştirilen basın toplantısına İTO Başkanı Prof. Dr. Pınar Saip, Genel Sekreter Prof. Dr. Osman Küçükosmanoğlu, yönetim kurulu üyeleri Prof. Dr. Rukiye Eker Ömeroğlu, Dr. Osman Öztürk ve Dr. Güray Kılıç katıldı.
Toplantıda ilk konuşmayı yapan Dr. Pınar Saip, COVID-19 pandemisinin ülkemizde geldiği kaygı verici boyutu hatırlattı ve “tam kapanma” olarak duyurulan tedbirlerin ekonomik, sosyal bir destek programıyla birlikte düzenlenmedikçe yeterli olmayacağını vurguladı.
"Salgını değil, algıyı yönetmeye çalıştılar"Dr. Osman Öztürk'ün kamuoyuyla paylaştığı basın açıklaması şöyle: Eksik, yanlış, tutarsız politikalar, başarısız salgın yönetimi nedeniyle ülkemizde kontrol altına alınamayan COVID-19 pandemisi bugünlerde üçüncü ve en büyük pikini yapıyor. Gelinen noktada Türkiye nüfus yoğunluğuna göre dünya ölçeğinde en fazla vaka sayısına sahip ülke konumundadır. Alınmayan tedbirlerin, lebaleb parti kongrelerinin, insanlar en yakınlarına veda edemezken siyasetçilerin katıldığı kalabalık cenaze törenlerinin bedelini başta sağlık çalışanları olmak üzere bütün yurttaşlarımız ödüyor. Türkiye sağlık sistemi çöktü. Her gün çaresizlik içinde yeni ölümlere tanıklık etmekten tükeniyoruz. Her şey başta Sağlık Bakanlığı olmak üzere herkesin gözü önünde oldu. Tüm uyarılarımıza rağmen gereken önlemleri almak yerine salgını değil, algıyı yönetmeye, on binlerce insanın öldüğü bu felaketten 'başarı hikayesi' çıkarmaya çalıştılar. Ve geldik bugüne. Sağlık Bakanlığı’nın açıklamasına göre 26.04.2021 günü hayatını kaybeden 353 yurttaşımızla birlikte COVID-19 nedeniyle şimdiye kadar yitirdiğimiz insanlarımızın sayısı 38.711’e; aynı gün tespit edilen 37.321 yeni vaka ile birlikte toplam vaka sayısı 4.667.281’e yükseldi. (Başta belediyelerin açıkladığı geçen yıllara göre “fazladan ölümler” ve yapılan gerçekçi analizler ise ölüm sayılarının Bakanlığın açıkladığının üç katı kadar olduğunu gösteriyor.) Öneriler ve eleştiriler1- “Üretim, imalat, tedarik ve lojistik zincirlerinin aksamaması” için çarkların dönmeye, işçilerin çalışmaya devam ettiği önlemler dizisine “tam kapanma” denemez. Bu kararı alanlar işçilerin hayatına değer vermediklerini açık olarak göstermişlerdir. Yapılması gereken ekonomik ve sosyal desteklerin sağlanması; temel, zorunlu ve acil mal ve hizmet üreten işler dışında bütün işlerde çalışmanın durdurulması, çalışmanın sürdüğü sektörlerde mesai saatlerinin kısaltılması ve mümkün olan işlerde evden çalışmaya geçilmesidir. Temel olarak açık havada, kalabalık olmayan ortamlarda bulunmanın kısıtlanması yerine tüm kapalı ortamlarda belli sayının üzerinde bir arada bulunmayı önleyen bir strateji benimsenmelidir. 2- Ekonomik, sosyal desteksiz kapanma olmaz. İnsanların yaşayabilmeleri için gerekli desteği vermeden evlerine kapatmak açıkça açlığa, yoksulluğa ve ölüme mahkum etmektir. Türkiye’nin, halkının ihtiyaçlarını iki hafta değil, aylarca karşılayabilecek kaynakları vardır. Bütün sorun bu kaynakların toplum için değil, başta yandaş müteahhitler olmak üzere patronlar için kullanılmasından kaynaklanmaktadır. “Kapanma” süresince bütün çalışanlar ücretli izinli sayılmalı; işsizlere, yoksullara, küçük esnafa, köylülere ekonomik destek sağlanmalıdır. Tüketici, konut ve taşıt kredileri ile kredi kartı borçları ve elektrik, su, doğalgaz ve iletişim faturaları faiz işletilmeden ertelenmelidir. 3- Bugün gelinen noktada kaçınılmaz olmakla birlikte “kapanma”, salgını tamamıyla durduracak sihirli bir formül değildir. “Kapanma” ne kadar sıkı, düzgün uygulanırsa uygulansın sonrasındaki açılma süreci doğru yönetilmezse salgında başa dönülmesi kaçınılmazdır. Bu nedenle “kapanma” ile vaka sayılarında azalma sağlanması sonrasında “kademeli, kontrollü açılma” uygulanmalıdır. Şehirlerarası seyahat yasaklanırken uluslararası seyahat için herhangi bir kısıtlamaya gidilmemesi, varyant virüslerin ülkemizde yayılmasında en önemli kaynak olduğu düşünülen yurtdışından ülkeye giriş yapanların belirli süre karantina altına alınması ile ilgili herhangi bir düzenleme yapılmaması önemli bir eksikliktir. 4- Salgın sürecini sadece “aç/kapa” döngüsüyle sürdürmek mümkün değildir. Salgının başından bu yana söylediğimiz gibi hastaların ve temaslıların tespiti için testler yaygınlaştırılmalı; etkili ve sistematik filyasyon uygulanmalı; hasta kişilerin izolasyonu ve temaslıların karantina altına alınması için evlerinde uygun koşulların olmadığı durumlarda kamuya ait yurtlar, misafirhaneler ve benzeri yerler bu amaçla kullanılmalıdır. 5- Türkiye’nin şimdiye kadar sürdürdüğü salgın politikasındaki en büyük hata salgını hastanelerde karşılamaya çalışması olmuştur. Oysa salgın mücadelesi hastanelerde değil sahada, birinci basamakta kazanılır. Ancak ne yazık ki AKP döneminde uygulanan “Sağlık Reformu” sürecinde birinci basamak sağlık hizmetleri parçalanmış ve sadece kendisine kayıtlı listeye hizmet sunmakla yükümlü aile hekimliği sistemi bu mücadelede yeterince yer alamamıştır. Alınan tedbirlerle hasta ve ölüm sayıları düşürülse bile mücadelenin etkin bir şekilde sürdürülebilmesi için birinci basamak sağlık hizmetleri yeniden organize edilmelidir. 6- İstanbul Tabip Odası olarak hazırladığımız “Pandemi Döneminde Özel Hastanelerde Sağlığın Finansmanı Raporu”nu 20 Nisan 2021 tarihinde kamuoyuyla paylaşmıştık. Geçtiğimiz hafta gündeme taşıdığımız özel hastane patronlarının salgını fırsata çevirme uygulamalarının yöneticiler tarafından da görülmesi sevindiricidir. Ancak şikayet etmek yetmez. Vatandaşlar can derdindeyken kâr peşinde koşan, COVID-19 hastalarından her ne suretle olursa olsun ücret talep eden özel hastaneler sıkı bir şekilde takip edilmeli, Sosyal Güvenlik Kurumu bu hastanelerle sözleşmesini feshetmeli ve bu hastaneler kamulaştırılmalıdır. 7- Alınan tedbirlerin 29 Nisan akşamından başlatılması, birçok ilde yapılması planlanan 1 Mayıs kutlamalarını ve İstanbul 1 Mayıs bileşenlerinin 30 Nisanda Kazancı Yokuşu, Şişhane ve Kadıköy’de yapacağı 1 Mayıs’larda katledilenleri anma törenlerini engelleme amacı taşımaktadır. Salgınla mücadelenin bir “güvenlik meselesi” haline getirilerek insan hakları ihlallerinin yaygınlaştırılması, muhalefetin bastırılması, demokratik hakların engellenmesi, toplumsal ve bireysel özgürlüklerin sınırlandırılması için kullanılmasından derhal vazgeçilmelidir. İhtiyacımız olan baskıcı, otoriter, anti demokratik uygulamalar değil insan hakları merkezli pandemi mücadelesidir. 8- “Kapanma” tedbirleri sokağa çıkma yasaklaması şeklinde uygulanmamalı, 20 yaş altı ve 65 yaş üzeri de dahil olmak üzere yurttaşların açık havada, fiziksel aktivite yapabilmelerine imkan sağlanmalıdır.” |
(EMK)