Fotoğraf: Evrim Kepenek/bianet
Haberin İngilizcesi için tıklayın
Demokrasi İçin Birlik (DİB), İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesi başta olmak üzere Türkiye gündemine ilişkin yazılı açıklama yaptı.
“Saray’dan hesap sorulmasın diye…”
Demokrasi güçlerine seslenen DİB, mücadele çağrısını yineledi. “Bize her şey sarayı hatırlatıyor” başlıklı açıklama şöyle:
“Büyük çöküşün faturasını halk değil, çöküşe neden olanlar ödemeli. Artık saklanamıyor. Ülke ekonomisi düpedüz battı, insanlar açlıkla, yoksullukla, işsizlikle yüz yüze. Salgınla mücadele başarısız, toplum kitle bağışıklığına terk edildi.
“Ne lebalep kongreler, ne ha bire değişen merkez bankası başkanları sorumluyu gizliyor. Bütün parmaklar aynı mevkii işaret ediyor. Saray’dan hesap sorulamasın diye yasasız ve kuralsız bir diktatörlüğün sularında sürükleniyoruz.
“Ranta talana sermayenin ve en gerici kesimlerin çıkarlarına dayanan Tek adam rejiminin iktidarda kalmak için yapmayacağı bir şey yok. En gerici odaklarla ittifak tazelemek, tarikat-cemaat koalisyonunu yeniden tahkim etmek için bir gecede, tek kişinin imzasıyla, kadınların canları pahasına İstanbul Sözleşmesi’nden çıkıldı.
Sırada 6284 No'lu yasa mı var?
“Anayasaya aykırı, ama kimin umurunda. Bu da yetmedi. Yetmeyecek de, gericiler karşılarında güçlü bir çıkış olmadığında el yükseltmeyi sürdürüyor. İslamcı rejim için toplumun büyük çoğunluğunun rızasını alamayan iktidar, bu rejimi topluma zorla kabul ettirmeye çalışıyor. Sırada Medeni Kanun, kadınların can simidi 6284 sayılı yasa var.
“Hilafet çağrıları, okul öncesine dini eğitim talebi, Ayasofya camiinin bir fetva merkezine dönüştürülmesi, LGBTİ+ bireylere artan saldırılar, Harp Okulları giriş şartlarını belirleyen yönetmelikten “irticaya karışmış olmak” maddesinin kalkması.
“Toplum, aile, eğitim ve kültür üzerinden muhafazakârlaştırılırken, kadınlara, LGBTİ+ bireylere, özel hayata saldırılar artacak. Tek adam rejiminin toplumun itirazlarını dincilik ve milliyetçilik kıskacında boğmaya çalıştığı bu koşullarda laiklik, en az iş, aş kadar halkın gündemi olmak zorunda.
“İktidar pandeminin başından beri çarkların dönmesini salgınla mücadelenin önünde tuttu. Ekonomik destek paketlerinden sermayeye kaynak aktarımı çıkarken, emekçiler salgında ölümle aç kalmak arasında arafta bırakıldı.
Aşı takvimi
“Aç kalmaya bile yetmeyecek kısa çalışma ödeneği de Mart sonunda bitiyor. İşsizlik fonu çoktan yağmalandı. Patronların, Kod-29 ile işten çıkarma yasaklarının etrafından dolanmasına göz yumuldu. Bilim insanlarının ve Türk Tabipleri Birliği’nin ısrarla öne sürdüğü tam kapanma hiçbir zaman gündeme gelmedi.
"Aşı takvimine uyulamıyor. Vaka sayısı da yeni bir yükselişin işaretini veriyor. Pandemiden zarar gören geniş toplum kesimlerine doğrudan gelir desteği yapılmadı. Salgınla derinleşen ekonomik kriz halkın sırtına yıkıldı. Saray’ın, “ekonominin ihtiyaçlarını esas alan mücadele” yöntemi, halkın kitle bağışıklığına terk edilmesi demek.
“Meclis içindeki ve dışındaki demokrasi güçleri; batırılan ekonominin, kaynaklar yandaşlara ve sermayeye peşkeş çekilirken, açlıkla, işsizlikle, salgınla boğuşan milyonlarca yurttaşın hesabını, bizzat bu milyonların öznesi olacağı bir demokratik halk hareketiyle sormalı. Sokağı meşru bir kamusal alan olarak sahiplenerek sormalı. Hesabı verecek olan belli.
“Eğer demokrasi güçlerinin ortak mücadelesi hayata geçirilip, halkın bizzat yaratıcısı olacağı bir toplumsal muhalefet ortaya çıkarılamazsa, iktidarın tükenmişliği ve güç kaybı onun sonunu getirmeyecek.
"Demokratik muhalefet; her şeyi eline yüzüne bulaştıran, toplumun “diğer” yarısına açıkça savaş açan, iktidarda kalmak için de seçim yasalarıyla oynamaya, parti kapatmaya kalkan bir iktidarı, büyük çöküşün sorumluluğunu üstlenme ve gereğini yapma konusunda daha ciddi bir basınç altına alabilmeli."
(EMK)