Makalenin İngilizcesi için tıklayın
8 kadın, 25 erkek...
Altı öğretmen, yedi öğrenci, 16 işçi, üç sağlıkçı, bir polis memuru.
Beş kurşunlanma, 29 ezilme ve ezilmeye bağlı hasarlar...
Ve cezasızlık!
Otopsi raporuyla nüfus kayıtlarıyla bilinen 34 insan, birinin kimliği belirlenemedi. Yaralılar, hapisler, sorumluların değil maruz kalanların yargılandığı mahkemeler...
Otoriter devletlerin siyasi tarihi kozmik odalarda kapalı bir kutu olma özelliğini hep koruyacaktır. bianet bir tarihsel dönemi gündemine alarak resmi tarihin hegemonyasını kırmak için önemli araştırmaya imza attı.
44 yıl sonra canı yanan, katledilenlerin yakınlarıyla görüşmek vicdanları rahatlatmak değildir. Aksine vicdansızlığı, cezasızlığı ve kirli siyasi tarihi sorgulamaktır.
1970'ler
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) 5. Olağanüstü Kurultayı'nın 7 Mayıs 1972 toplantısında verdiği karar sonucunda genel başkanlıktan çekilen İsmet İnönü’nün partideki 33 yıl, 4 ay, 11 gün süren dönemi sona erdi.
CHP’de Bülent Ecevit dönemiyle birlikte sol muhalif kesimler daha derli toplu siyaset sahnesinde var olmaya başladı.
Ecevit 1973’de katıldığı ilk genel seçimde yüzde 33,3 oy alarak sol oyları artırdı, 1974’de Necmettin Erbakan'ın Millî Selamet Partisi ile kurduğu koalisyon hükûmeti ile de ilk defa başbakan oldu. Başbakanı olduğu hükümet 1974'te Kıbrıs Harekâtı yaptı.
Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Kıbrıs Harekâtı sonrası Türkiye'ye silah ambargosu uyguladı. Türkiye'nin 1975 ve sonrasında buna cevabı ABD üslerinin faaliyetlerini durdurmak oldu.
1978'de ambargo kalktı, üsler tekrar çalışmaya başladı. 2000'lere gelindiğinde Türkiye'de sadece İncirlik üssü kaldı. İncirlik üssü'nde 90 adet nükleer savaş başlığı bulunduğunu not edelim buraya.
2010'da da yeni bir ABD Üssü oldu Türkiye'nin: Kürecik Füze Önleme Radar Üssü.
Ecevit her fırsatta haşhaş yasağını kaldıracağını tekrarlıyordu. Mart 1974’te hükümet haşhaş ekimini başlatma niyetinde olduğunu Washington’a bildirdi, 1 Temmuz’da da yedi ilde sıkı devlet kontrolü altında haşhaş ekimine başlanacağı ilan etti.
ABD kongresinde, Türkiye’deki haşhaş̧ konusunda görüşmeler sürerken Temsilciler Meclisi 16 Temmuz 1974’te Türkiye’ye gönderilen bütün askeri ekonomik ve diğer yardımlar ile tüm savunma amaçlı mühimmat ve hizmet satışı ve silah nakliyesine ait ruhsatları askıya aldı.
ABD ve Ecevit hükümeti arasındaki bu gerginlik iç siyasette Ecevit’i güçlendirirken ABD’yi tedirgin ediyordu.
77'ye doğru
CHP-MSP koalisyon hükûmeti içindeki çelişkiler 10 ayda siyasi mahkûmların da genel af kapsamına alınması ve Kıbrıs konusundaki anlaşmazlığın da etkisiyle gittikçe büyüdü, 18 Eylül 1974'te Ecevit'in istifasıyla sona erdi.
Sadi Irmak başkanlığındaki partilerüstü 38. Hükûmet güvenoyu alamayınca Süleyman Demirel’in başbakanlığında I. Milliyetçi Cephe Hükümeti kuruldu.
Türkiye 1977'ye 31 Mart 1975'te kurulan 39. Hükümet ile girdi. Başbakan Süleyman Demirel idi. Milliyetçi Cephe (MC hükümeti) adıyla anılan koalisyon dört partiden oluştu: Adalet Partisi (AP), Milli Selamet Partisi (MSP), Milliyetçi Hareket Partisi (MHP), Cumhuriyetçi Güven Partisi (CGP).
MC hükümeti 5 Nisan’da 14 Ekim 1977’de yapılacak genel seçimleri ekonomik ve siyasi istikrarsızlık nedeniyle 5 Haziran’a çekti.
5 Haziran 1977 seçimleri yaklaşırken, Türkiye adeta ‘iç savaş’ havası soluyordu. Hemen her gün birkaç cinayet işleniyordu. Saldırılar Ecevit’e kadar uzandı. Ecevit 26 ve 27 Nisan 1977’de Niksar ve Şiran’da seçim mitinglerinde saldırıya uğradı. İç siyasi gerilimin sürekli tırmandığı 1977’nin ilk beş ayında 157 yurttaş siyasi çatışmalarda hayatını kaybetti.
Sosyalist hareketler
Dünyadaki sosyalist devletlerin varlığı ve parçalı durumu Türkiye’deki sosyalist hareketlere de yansımıştı. Sovyetler Birliği, Çin, Arnavutluk ve Latin Amerika’daki kurtuluş hareketlerinin neredeyse izdüşümleri Türkiye’de de örgütlenmiş durumdaydı.
Siyasi farklılıklar nedeniyle sol içi çatışmalar uzlaşmaz boyutlardaydı. Sol içi bölüngüler, çatışmalara provokasyonlara zemin hazırlayacak düzeydeydi. Bu bölüngüler sadece gençlik içerisinde değil, aynı zamanda sendikalarda, demokratik kitle örgütlerinde, üniversitelerde hayatın her alanındaydı.
Bazı gruplar için birlikte eylem ve miting yapma artık olanaksızdı. Ancak Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) ve Tüm Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği (TÖB-DER) gibi geniş üyeye sahip örgütlerin bu grupları içinde barındırıyordu. Bu nedenle, DİSK’in örgütlediği 1 Mayıs bütün siyasi grupların katılmak istediği bir organizasyondu.
O dönemde işçi sendikalarında güçlü olan Sovyet yanlısı gruplar özellikle Türkiye Komünist Partisi (TKP), Türkiye İşçi Partisi ( TİP), Türkiye Sosyalist İşçi Partisi (TSİP) gibi örgütler ’’Maocu Bozkurtlar’’ olarak tanımladığı grupları 1 Mayıs alanına sokmayacaklarını açıklamışlardı.
Sovyetler Birliği rejimini "Sosyal Emperyalizm" olarak tanımlayan gruplar Proleter Devrimci Aydınlık (PDA), Halkın Kurtuluşu, Halkın yolu gibi gruplar da ‘’sosyal faşistlerin’’ ablukasını kıracaklarını ve alana gireceklerini dergilerinde ve değişik platformlarda açıkladılar.
Bu verili durum provokasyon için en uygun ortamı oluşturmuştu.
Sendikalaşma
1976’da, 41 milyonluk Türkiye'de toplam işçi sayısı 2 milyon 17 bin 875, sendikalı sayısı 924 bin 124 idi. 1976’da DİSK’e bağlı 25 sendikada 190 bin işçi örgütlüydü.
DİSK 1967-1970 döneminde, ağırlıkla Marmara Bölgesi’nde özel sektöre ait işyerlerinde örgütlendi. Sendika kayıtlarına göre, 1980’de DİSK’in üye sayısı 500 bine ulaştı. Ki bu dönemde toplam işçi sayısı 2 milyon 204 bin 807, sendikalı sayısı ise 1 milyon 49 bin 330 idi.
DİSK’in üye sayısındaki hızlı artış ve hak arama mücadelesindeki aktif durumu, demokrasi mücadelesinde aldığı siyasi tavırlar. Siyasi iktidarları ve işveren örgütlerini terkin ettiğini söyleye biliriz. DİSK 1977 seçimlerinde de CHP destekleme kararını deklere etmişti.
Ecevit’e suikast girişimleri
* Güney Kıbrıslı Stavros Psihopedrisdes Temmuz 1976 New York Waldorf Astoria Otelinden Bülent Ecevit’e silahını doğrulttuğunda FBI’ın görevlendirdiği koruma Bernard üzerine atladı, Ecevit de o sırada olay yerinden uzaklaştırıldı.
* İzmir Çiğli Havaalanı, Mayıs 1977 Bülent Ecevit'e yapılan suikast girişimleri içerisinde en karanlık olanıdır. Seçim çalışmaları için İzmir'de yapılacak miting hazırlığı sırasında seçim otobüsüne binmek üzere olan Ecevit'e 29 Mayıs 1977 günü yaklaşan biri ateş açmış ancak kurşun sıyırarak arkada bulunan Mehmet İsvan yaralandı. Olay sonrası ateş edenin karakolda görevli bir polis olduğu "ortaya çıktı”. Polis olayı üstlendi, 1980’de sona eren yargılamada “dikkatsizliğe” bağlanan olay nedeniyle üç ay hapse 500 tl para cezasına çarptırıldı.
Suikast girişiminde kullanılan silahın Türkiye'de üç tane bulunan Tengas marka ABD yapımı ve Özel Harp Dairesi'ne ait olduğu belirlendi. Silahı üreten firma, Mehmet İsvan’ın bacağındaki yaranın seyrini 10 yılı aşkın süre izledi ve İsviçre’de tedavi ettirdi.
MİT raporunda darbe iddiası
Başbakan Süleyman Demirel 1 Mayıs 1977’den bir ay sonra, genel seçimlere dört gün kala 1 Haziran 1977’de Kara Kuvvetleri Komutanı Ogeneral Namık Kemal Ersun’u emekli etti. Terfilerin emekliliklerin karara bağlandığı Askeri Şura’nın Ağustos’ta toplandığı düşünülürse bu görevden alma sıra dışıydı.
İddiaya göre MİT Başbakan Demirel’i Orgeneral Ersun’un MHP destekli bir darbe peşinde olduğu konusunda raporlar veriyordu. Tam da bu nedenle Demirel CHP’nin 3 Haziran’da yapacağı büyük İstanbul mitingi için Ecevit’e, gelen istihbari bilgi nedeniyle “3 Haziran’daki mitinginizde size Sheraton Oteli’nden uzun namlulu silahla ateş açılacak” notunu yolladı.
Ecevit, bu mektubu "Ben yarın Taksim'de olacağım" sözleriyle yanıtladı, 5 Haziran 1977 seçimleri için radyodan yaptığı propaganda konuşmasında halka kendisine suikast düzenleneceği yolunda istihbarat raporu verildiği "bilgisi"ni paylaştı, bu yüzden ertesi gün hiç kimsenin mitinge gelmemesini istedi. kendisinin tek başına Taksim'e çıkacağını duyurdu.
Ecevit 3 Haziran 1977’de Taksim meydanındaydı, yalnız değildi, meydan dolmuştu.
Ecevit mitingini yaptı, Orgeneral Ersun ddialara adı karışan askeri personelle birlikte re’sen emekli edildi. Sıra bozulunca, Orgeneral Kenan Evren, komutanlık için üçüncü sırada olmasına rağmen kara kuvvetleri komutanı oldu. Daha sonra, bu atamayla 12 Eylül 1980 askeri darbesinin komuta konseyinin oluşmasına ilk adımın atıldığı yolunda yorumlar yapıldı.
1 Mayıs açıklamaları
Başbakan Süleyman Demirel: ‘’Kemal Türkler, mitingi bir türlü sonuçlandırmadı ve uzattı. Kemal Türkler’in, bu caninin meydana getirdiği bu olaylar, 15 Haziran olaylarının bir devamıdır. Maoist gruplar tarafından yapılmıştır… DİSK mitinginde, CHP’nin belediye başkanı Ahmet İsvan da vardı. TİP’ten de elemanlar vardı. İşte komünizmi tehlike olarak görmezlerse olaylar buraya kadar varır.’’(1 Mayıs 1977, Bakanlar Kurulu Toplantısı öncesi )
İstanbul Valisi Namık Kemal Şentürk ve İstanbul Emniyet Müdür Nihat Kaner ortak açıklaması: DİSK’in tertip ettiği miting normal bir şekilde sürmüştür. Ancak dağılmaya çok az bir süre kala, bazı gruplar Taksim alanına sızmışlardır. Çatışmayı bu sızan grubun başlattığı tanık ve çeşitli belgelerle saptanmıştır. Güvenlik kuvvetlerinin cansiperane karşı koymaları sonucu, daha da korkunç bitebilecek bu çatışma önlenmiştir. Hatta bir yağma, bir çapulculuk, anında alınan önlemlerle bastırılmıştır.” (1 Mayıs 1977 akşamı)
CHP genel başkanı Bülent Ecevit: “Ben, devlet içinde yer almakla beraber, hiç değilse devlet gücünden kaynaklanmakla beraber, demokratik hukuk devletinin denetim alanı dışında kalan bazı örgütlerin, bu olaylarla başlıca etken olduğunu ve hükümetin iki kanadının da, gereken önlemleri alacak yerde, bu örgütlerden yararlanmak istediği kanısındayım.” (7 Mayıs 1977, CHP İzmir Mitingi Konuşması)
Bülent Ecevit, Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'e mektubu: "...Bu eylemlerden bazıları görünürdeki çoluk çocuk tarafından değil, ancak güçlü bir örgüt tarafından düzenlenebilecek niteliktedir. Özellikle 1 Mayıs 1977 Taksim olayı bu izlenimi vermekledir."
“Tertip olunan bu hareket 100 bin kişinin üstünde mitingi izlemekte olan halk üzerinde yılgı, korku ve panik yaratmayı amaçlamaktaydı… Alanın içinde ve dışında görevlendirilen, panzerlerin siren çalmaya başlamaları, halkın arasında alanın o tarafına bu tarafına ilerlemeleri, ses bombaları atmaları ve bir yerlere sığınan halkın üzerine su sıkmaları, ateş açmaları, normal muhakeme ve soğukkanlılığını büyük ölçüde yitirmiş, can korkusu içindeki bu 100 binlik kitlenin panik içine düşmesini süratlendiren diğer bir etken olmuştur.” (7 Mayıs tarihli mektup)
1 Mayıs 1977 Davası İddianamesini hazırlayan altı savcı yardımcısının görüşleri: “Devlet, 1 Mayıs mitingi için DİSK’e izin vermişti. Bir devlet, bir mitinge izin verirse, o mitingin güvenlik içinde yapılmasını sağlamakla görevlidir. Burada devlet, güvenliği sağlamamaktan dolayı, bana göre suçludur. Olaylar çıkabileceğini biliyorlar, olaylar çıkıyor ve bir tek patlamış silah yakalayamıyorlar. O sırada görev başında olanlara sormalı: Olay çıkabileceğini biliyordunuz, nasıl oldu da, sizin tahmin ettiğiniz olay çıktığı halde, bir tane ciddi sanık getirmediniz yargıç önüne? Çok şaşılacak şey, bu olayın tek kamu görevlisi sanığı ben oldum.”
İstanbul Belediye Başkanı Ahmet İsvan’ın açıklaması: “Bunların o dönemde birbirlerini eleştirmekten öte yaptıkları bir şey yoktu. Sol provokasyona ihtimal vermiyorum. DİSK’in mitinginde onların böyle bir olay yaratmaları düşünülmeyen bir şey. Birbirlerinden kopuyorlardı, yeni fraksiyonlar falan doğuyordu ama, DİSK’le aralarındaki münasebet bakımından böyle bir şeye ihtimal vermiyorum. Tabii biz şube olarak bunları izliyorduk... Emniyet mensuplarından kaynaklanan bir provokasyon mümkün değil. O yapsa öbürü şikâyet ederdi, öbürü yapsa o ederdi. Pol-Der, Pol-Bir çekişmesinden kaynaklanan tatsız durum, aslında en azından 1 Mayıs olayında, polisin üzerindeki sis perdesini ortadan kaldıran bir şeydir.” (YeniGündem için Emel Armutçu’ya verdiği röportajdan, sayı: 8, 1986.)
Emniyet Genel Müdürlüğü Yıkıcı Faaliyetler Şube Müdürü Fevzi Karaman: “Faciadan yaralı olarak kurtulanlara baktığımızda daha değişik bir durumla karşılaşmaktayız. Bizim saptayabildiğimiz kadarıyla çoğu vücudun baş ve göğüs gibi öldürücü bölgelerinden olmak üzere ateşli silahla yaralanmış bulunan 34 kişi vardır. Bu yaralanmaların ölümle sonuçlanmamış olmamasının nedeni başta Beyoğlu İlk Yardım Hastanesi olmak üzere birçok hastanenin Taksim alanına çok yakın bulunmasında ve bu hastaneler yetiştirilen yaralılara tıbbi müdahalenin çok kısa bir sürede yapılmış olmasında aramak gerekir. Durum böyle olmasaydı ateşli silahlarla yaşamlarını yitirecek olanların sayısı kesinlikle daha fazla olacaktı.” (Emniyet Genel Müdürlüğü Yıkıcı Faaliyetler Şube Müdürü Fevzi Karaman, YeniGündem için Tanıl Bora’ya verdiği röportajdan, sayı: 8, 1986.)
Darbeye zemin iddiaları
1 Mayıs 1977 Katliamı darbeye zemin hazırlamak için tertip edildiği iddiaları
Türkiye siyasi tarihinde ordunun Hükümetler üzerinde kurduğu vesayet, Milli Güvenlik Kurulu (MGK) kararları ve geçmiş dönemdeki seçilmiş hükümetlere olan müdahaleleri düşünüldüğünde darbeye meşruiyet kazandıracak olayların çoğalması, yeni bir darbe hazırlığının işaretlerini vermeye başlamıştı.
1 Mayıs 1977 katliamı da bu olayların başında gelmekteydi. Ordunun toplum nazırında siyasetler üstü görülmesi siyasetçilerin yıpranması, Ordunun yönetime el koyması için gerekçeleri çoğalttığı için birçok olay 12 Eylül darbesi sonrası bağlantılı tartışılmasının önünü açmış oldu. Aydınlatılamayan olay ve cinayetler bu düşünceleri güçlendirdi.
12 Eylül Davası’nda 1 Mayıs
Nitekim, 12 Eylül 1980 darbecilerinin yargılandığı davada da 1 Mayıs 1977 katliamı başlıklardan biriydi.
12 Eylül 1980 darbesiyle ilgili, dönemin Genelkurmay Başkanı ve 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren ile dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı Emekli Orgeneral Tahsin Şahinkaya hakkında açılan davanın ilk duruşması 4 Nisan 2012'de Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nde başladı.
Mahkeme'nin 1 Mayıs 1977 ile ilgili talep ettiği bilgileri dosyaya girdi (19 Ocak 2012 tarihli ve dosya no 201/3 sayılı yazıları), Emniyetin mahkemeye gönderdiği belgelerde polisin o gün tuttuğu tutanaklar da yer alıyor. Emniyet Genel Müdürlüğü'nün gönderdiği dosyada 1 Mayıs öncesiyle ilgili istihbarat raporları ve 1 Mayıs’tan sonra sürdürülen soruşturma sonuçları da yer alıyor.
12 Eylül 1980 yargılaması dosyasına giren bilgi ve belgelerde 1 Mayıs 1977 öncesi ve sonrası düşünüldüğünde 1 Mayıs’ta olayların olacağının tespit edilmesine rağmen devletin gerekli önlemleri almadığı net bir şekilde görülüyor.
Emniyet bilgileri sol gruplar arasında çıkan çatışmalar neticesinde katliam olduğu fikrini güçlendirme üzerine rapor etmiş. Sahici bir yargılanma olmadığı her halinden belli olan 12 Eylül 1980 davasının yıllar sonra açılması ve sonuçlarına darbecilerin ömürlerinin yetmemesini ayrı bir not olarak düşmek gerekiyor.
Ecevit’in "Özel Harp Dairesi" açıklaması
"1974'teki başbakanlığım sırasında, zamanın Genelkurmay Başkanı rahmetli Orgeneral Semih Sancar başbakanlığın örtülü ödeneğinden acil bir ihtiyaç için birkaç milyon istedi. Benden istenen miktar örtülü ödenekteki paranın tümüne yakındı...
"Genelkurmay'dan bu paranın ne amaçla istendiğini sormak zorunda kaldım. 'Özel Harp Dairesi için istiyoruz' yanıtı geldi. Öyle bir resmi dairenin o zamana kadar adını bile duymamıştım... 'Şimdiye kadar bu dairenin giderleri nereden karşılanıyordu' diye sordum. O zamana kadar dairenin tüm giderlerini bir gizli ödenekle ABD'nin karşıladığı; ancak artık ABD'nin bu parasal katkıyı kestiği, o nedenle Başbakanlık'ın örtülü ödeneğinden para istemek zorunda kalındığı bana bildirildi...
"Özel Harp Dairesi'nin nerede bulunduğunu sordum. 'Amerikan Askeri Yardım Heyeti ile aynı binada' yanıtını aldım... Hayrete düşmem ve kaygılanmam herhalde doğaldı... Bu dairenin işlevleri ve kuruluş biçimi hakkında bilgi istedim... Benim için bir brifing düzenlendi. Bilgi vermek üzere de rahmetli Genelkurmay Başkanı Semih Sancar'la, o sırada Özel Harp Dairesi Başkanı olduğunu öğrendiğim General Kemal Yamak ve bir-iki subay katıldı.
Güvenilir 'vatanseverler'
"Ecevit, 1978-1979'daki başbakanlığı sırasında bir doğu gezisinde bir komutanın "Özel Harp Dairesi"nde çalıştığını öğrenince durumdan kuşkulanıp bilgi almak ister ve komutanla aralarında şöyle bir diyalog geçer: "Farz-ı mahal, bu ilçedeki MHP Başkanı aynı zamanda Özel Harp Dairesi'nin sivil uzantısındaki gizli elemanlardan biri olamaz mı?"
"Evet öyledir, ama kendisi çok güvenilir vatansever bir arkadaşımızdır." (28 Kasım 1990, Milliyet gazetesi , evrensel gazetesi)
Alparslan Türkeş, Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Necmettin Erbakan
3 hükümetli yıl
Bülent Ecevit CHP'si yüzde 41 oy oranıyla Meclis'te 213 sandalye kazandı. Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk Ecevit'i hükümeti kurmakla görevlendirdi.
Ecevit azınlık hükümetini 21 Haziran'da kurdu. Ne yazık ki bu hükümetin ömrü tam bir ay sürdü, 21 Temmuz 1977'de Meclis'ten güven oyu alamayınca düştü.
Aynı gün Süleyman Demirel başbakan olarak Milli Selamet Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi koalisyonuyla 41. hükümeti kurdu. Artık hükümetin ismi 2. Milliyetçi Cephe hükümeti oldu. Dolayısıyla 39. hükümet de 1. MC olarak anılmak durumundaydı.
Böylece, 1977 yılı üç hükümet barındıran ender yıllardan biri oldu.
1 Mayıs 1977'den isimler
4 milyon nüfuslu İstanbul'un valisi Namık Kemal Şentürk, belediye başkanı Ahmet İsvan, Emniyet Müdür Nihat Kaner idi.
Süleyman Demirel'in başbakanlığındaki 39. hükümetin, yaygın adıyla 1. Milliyetçi Parti koalisyon hükümetinin başbakan yardımcıları MHP Genel Başkanı Alpaslan Türkeş, MSP Genel Başkanı Necmettin Erbakan, Cumhuriyetçi Güven Partisi Genel Başkanı Turan Feyzioğlu, Sebahattin Özbek (DYP) içişleri bakanı,
Zeyyat Baykara (bağımsız) adalet bakanı idi.
Genel kurmay başkanı orgeneral Semih Sancar, kara kuvvetleri komutanı orgeneral Namık Kemal Ersun, hava kuvvetleri komutanı orgeneral Ethem Ayan, deniz kuvvetleri komutanı oramiral Bülend Ulusu, jandarma komutanı orgeneral Sedat Celasun idi.
Bugün
1 Mayıs 1977 Katliamı Türkiye siyasi tarihinin en kanlı katliamı olarak kayıtlara geçti, 3 yıl sonra gerçekleştirilen 1980 darbesinin önemli gerekçelerinden birisi oldu. Olayların arkasındaki gizem hiçbir zaman çözülmek istenmedi ve çözülemedi.
1 Mayıs 1977 katliamının hafızamızda en büyük ‘’derin’ ’tertip olarak kalmasının gerçek nedeni Türkiye'nin siyasi panoramasıdır. Yakın ve uzak Türkiye siyasi tarihine damgasını vuran olaylarda devletin durumu hep şüphelidir.
Devletin bekasını devam ettirmek için meşru gördüğü devlet ’’sırrı’’ ve derin ilişkileri çok yazıldı, anlatıldı ve tartışıldı. Ülkemizde bu tartışma demokratik bir dönüşüm gerçekleşmediği sürece, 1 Mayıs 1977 katliamından önceki tertipler ve olaylardan günümüze kadar devam eden katliam ve olaylar hiç bitmeyecektir. (SE/APA)
Bu metin Etkiniz AB Programı kapsamında Avrupa Birliği finansal desteği ile üretilmiştir. Bu yayının içeriğinden yalnızca "İPS İletişim Vakfı" sorumludur ve hiçbir şekilde Avrupa Birliği'nin görüşlerini yansıtmamaktadır. |
TIKLAYIN - bianet'ten 1 Mayıs 77 Kayıplarının Yakınlarına Çağrı: Bizi Arayın
|
1 Mayıs 1977 Kayıplarını Yakınları Anlatıyor/Tuğçe Yılmaz
Sinema Emekçisi Rasim Elmas 41 Yaşında Taksim'de Öldü
İnşaat İşçisi Bayram Eyi 50 Yaşında Taksim'de
Öğretmen Bayram Çıtak 37 Yaşında Taksim'de Öldü
Liseli Jale Yeşilnil 17 Yaşında Taksim’de Öldü
Öğretmen Kenan Çatak 31 Yaşında Taksim'de Öldü
Öğretmen Ahmet Gözükara 33 yaşında Taksim’de öldü
Öğretmen Hikmet Özkürkçü 39 yaşında Taksim’de öldü
Öğrenci-işçi Niyazi Darı 24 yaşında Taksim’de öldü
Üniversiteli Nazan Ünaldı 19 yaşında Taksim’de öldü
Öğretmen Ömer Narman 31 yaşında Taksim’de öldü
İşçi Ali Sidal 18 yaşında Taksim’de öldü
Hemşire Kıymet Kocamış 25 yaşında Taksim’de öldü
Tezgâhtar Kadir Balcı 35 yaşında Taksim’de öldü
Üniversiteli Hacer İpek Saman 24 yaşında Taksim'de öldü
İşçi Kahraman Alsancak 29 yaşında Taksim’de öldü
İşçi Hüseyin Kırkın 23 yaşında Taksim’de öldü
Üniversiteli Ercüment Gürkut 26 yaşında Taksim’de öldü
Polis Nazmi Arı 26 yaşında Taksim’de öldü
İşçi Mahmut Atilla Özbelen 26 yaşında Taksim’de öldü
İşçi Hasan Yıldırım 31 Yaşında Taksim’de Öldü
Seyyar Satıcı Hamdi Toka 35 yaşında Taksim’de öldü
Bekçi Mehmet Ali Genç 60 Yaşında Taksim’de Öldü
İşçi Ziya Baki 30 yaşında Taksim’de öldü
İşçi Mürtezim Oltulu 42 yaşında Taksim’de öldü
Öğretmen Mustafa Elmas 33 yaşında Taksim’de öldü
Üniversiteli Sibel Açıkalın 18 yaşında Taksim’de öldü
İşçi Diran Nigiz 34 yaşında Taksim’de öldü
1 Mayıs 1977 & Cezasızlık
Fehmi Işıklar: 1 Mayıs'77 12 Eylül için bir hazırlıktı
Kani Beko: “Katilleri bulamazsanız, şaibeyi ortadan kaldıramazsınız”
Süleyman Çelebi: "1 Mayıs 1977 Katliamı yapanların yanına kâr kaldı”
Emel Ataktürk: Haysiyet meselesi olarak hatırlamak ve cezasızlıkla mücadele
Nejla Kurul: Gerçekler neden ve kimlerce gizleniyor?
Tuğçe Yılmaz: 43 yıl önceki katliamın izini sürmek
Arzu Çerkezoğlu: Unutmamak, unutturmamak yaşamsal bir mücadele alanı
Tuğçe Yılmaz: Yargılanamayan 1 Mayıs 1977’nin mahkeme yılları