Söyleşinin İngilizcesi için tıklayın
“Ben tahliye oldum diye çok mutlu değilim. Çünkü cezaevleri haksız hukuksuz yere yatan binlerce insanla dolu. Cezaevinde bana ‘Sen gazetecisin, sesin duyuldu, bizim sesimizi kimse duymuyor, duyurmuyor’ dedi mahpuslar. Ben bir cümle kendim için kuruyorsam, beş cümle de onlar için kuruyorum.”
Hapishanedeki mahpusların sesini duyurma sorumluluğu, Patnos Cezaevi’nden yeni tahliye olan gazeteci Aziz Oruç’un omuzlarında.
KHK ile kapatılan DİHA'nın muhabirlerinden Oruç, hakkındaki davalar nedeniyle, yaklaşık üç yıldır eşi ve iki çocuğundan ayrı olarak Irak’ta yaşıyordu. Irak’tan Avrupa'ya gitmek için önce İran üzerinden Ermenistan'a geçti ancak Ermenistan sınır kapısında gözaltına alındı. Ermenistan polisi Oruç’u İran askerlerine teslim etti. İran da Oruç’u 11 Aralık 2019’da İran Türkiye sınır hattında Türkiye’ye attı.
Neredeyse filmlere konu olacak medya manipülasyonu da bu sırada başladı, gözaltına alındı. İktidara yakın medya Oruç’un görüntülerini “Terörist yakalandı" diye servis etti.
Haberleri, kendi adıyla kullandığı sosyal medyası ve paylaşımları yani açık kimliği ile hayatına devam eden gazeteci Oruç, “Sözde gazeteci”, “terörist” olarak kamuoyuna duyuruldu.
18 Aralık’ta çıkarıldığı mahkemece, “örgüt üyesi olduğu”, “örgüt propagandası yaptığı” iddiasıyla tutuklandı, Patnos Cezaevi’ne gönderildi.
Eşi Hülya Oruç ve gazeteci arkadaşları 11 ay boyunca Oruç’un gazeteci olduğunu anlattı ancak ilk iki duruşmada Oruç tahliye edilmedi. 11 Kasım’daki üçüncü duruşmada tahliye edilen Oruç’la, söyleştik.
“Kısmi bir özgürlük”
Tam 11 ayın sonunda cezaevi dışındasınız, neler hissediyorsunuz?
İyi hissediyorum. 11 ayın ardından cezaevinden çıkmak gerçekten kısmi bir özgürlük. Çünkü dışarıda tam bir özgürlük yok. Eşime, çocuklarıma, aileme kavuştuğum için mutluyum.
Ancak, bir o kadar da üzgünüm ve buruğum. Ben cezaevi dışına adım attım ancak o cezaevinde yatan binlerce mahpus var. Birçoğu suçsuz yere cezaevinde; gazeteciler, akademisyenler, yazarlar, siyasetçiler içeride. Böylesi bir acı durum var. Bunlar bilindik, tanıdık isimler.
Her gün kamuoyunda duyduğumuz insanlar. Bir de bunun yanında ismi duyulmayan, kamuoyunda ismi dahi geçmeyen binlerce insan var. Bu insanlara karşı büyük bir sorumluluğum var. Ben tahliye oldum diye diye her şey güllük gülistanlık değil.
“Kimse bizi duymuyor”
Nelere tanık oldunuz cezaevinde?
Sürekli söylüyorum. Çok büyük bir beklenti var cezaevinde. Cezaevinde mahpuslar diyor ki, “Seni yayınladılar, senin sesini duydular ama bizi yıllardır kimse duymuyor. Sen bizi yaz" diyorlar. Dışarıda kendim için kuracağım bir cümle varsa onlar için kuracağım beş cümle var.
Birebir hak ihlalleri gördüm. Son süreçte özellikle. Dünyayı saran pandemi, cezaevlerini çok daha olumsuz etkiledi. Pandemi arttıkça önlemler azaldı. Cezaevinde pandemi tedbiri yok. Hemen hemen zıt zıt kutuplarda yani iki durum. Pandemi arttıkça tedbiler azalıyordu.
Mesela?
Sıcak su verilmedi. Ben geçende söyledim, kimseyle sorunum yok, hedef gösterme ya da karalama gibi bir amacım yok. Adalet Bakanlığı’na, cezaevi yönetimine yazdım. Herkese yüzlerce dilekçe yazdık; yemek, mektuplar için, “BirGün”, “Evrensel”, “Cumhuriyet” gibi gazeteler verilmiyor. Pandemi ile birlikte havuz medyası da verilmemeye başlandı.
Mektup gönderdiğinizde en az bir ayı buluyordu ulaşması. Ya da tam tersi gelmiyordu mektuplar. “Mektup cezaevinde kaplumbağa sırtında” denir. Tam olarak bu durumu yaşadık. Ayrıca sıcak su verilmiyordu, içtiğimiz su felaketti. Soğuk suyla banyo yapıyorduk.
Patnos çok soğuk bir yer, on gün sonra kar başlar ve Nisan ortasında kalkar. Ben şahsen içlik pijama, pantolon, kazak, mont ancak bu şekilde giyinince kışı geçirebildim.
“Hastaneye gitmek işkence demek”
En çok dikkatini çeken hak ihlali neydi?
Patnos’ta son üç ay içinde 2-3 hasta mahpus yaşamını yitirdi. Ciddi anlamda mide rahatsızlığı olan mahpuslar var. Mahpuslar o kadar kötü koşullarda cezaevinden hastaneye götürülüyor ki, kimse hastaneye gitmeyi tercih etmemeye başladı. Çünkü, kelepçe ile gidiyorsun geliyorsun, tedavi edilmiyorsun ve hastane dönüşü 20 gün hücrede tek başına kalıyorsun. Kimse bunu tercih etmiyor. Zaten gidince tedavisi yapılmadığından insanlar bu işkenceyi çekmek istemiyor.
Mesela Ali Boçnak isimli hasta mahpus sırf bu yüzden öldü. Hastaneye gitmedi, ölümü tercih etti. Sağlık hakkına ulaşamadı.
Sağlık hakkına ulaşma olmak ne anlama geliyor? Ring aracı ile kelepçe altına alınmadan doğru düzgün koşullarda hastaneye gidersin ve tedavin yapılırsa, ilaçların verilirse sağlık hakkına erişim olur. Hasta mahpusları hem tedavi etmiyorlar hem de tedavi ettirmiyorlar.
Sizin için dayanışma gösterildi mi?
Evet. Tüm gazeteci arkadaşlara teşekkür ederim. Dayanışmayı daha da yükseltmemiz gerekiyor. Kimin hangi gazeteden olduğuna bakılmaksızın bunu yapmalıyız.
Müesser Yıldız tahliye olduğunda ben çok sevindim. “Ne yazdığını, nerede çalıştığını bilmiyorum. Bir gazeteci tahliye oldu” diye sevindim. Yine Barış Terkoğlu ve Barış Pehlivan’ın da tahliye ettiğini kendi mahkememde anlattım.
Sizi hedef gösterenler de oldu medyada..
“Eli kanlı terörist” dediler. 2011’de bizler için terörist diyen gazeteciler bugün cezaevinde, bugünden yarına neler olacağı belli değil. Biz hukuk hukuk derken herkes için hukuk ve adalet diyoruz. Tüm gazeteciler için.
Dün bizi başka gazeteciler hedef gösteriyordu, bugün başka gazeteciler. Ne diyebilirim. Ben gazetecilik yapmaya ve gazeteciliği savunmaya devam edeceğim.
“Bir yol hikâyesi isimli kitap yazdım”
Peki neler yaptınız cezaevinde?
Nerede olursa ol gazetecisin. Cezaevinde yaşadıklarımı anlatan bir kitap yazdım. “Bir Yol Hikâyesi” kitabın adı. Taslak bir metin diyebilirim.
İran’da beni bırakırken “Şu yoldan gidersen mayın var”, "Şu yoldan da gidersen sınır var, öldürürler seni” dediler. Bu gibi detaylar var kitapta. Beni İran sınırında ölüme terk ettiler. Bunları anlattım.
Bu kitaba dair de dayanışmaya desteğe ihtiyacım var. Ayrıca oradaki durumu anlatan yazılar yazdım, Yeni Yaşam’da yayınlandı. Bazı haberlere dair belgeler topladım ancak cezaevi yönetimi bu belgelere el koydu.
Son olarak ne söylemek istersiniz?
Ben mesleğimi haksız hukuksuz yere yatan binlerce insanın sesini duyurmak için de sürdürmek istiyorum. Ayrıca dayanışmayı daha kolektif hale getirip daha da güçlü ses çıkarmalıyız diye düşünüyorum. Bölünmüş bir gazetecilik mücadelesi daha zayıf olur ancak kim olduğu ne yazdığına bakılmaksızın gazeteciler için mücadele edilmesi tüm gazetecileri daha güçlü kılar. (EMK)
*Fotoğraf: Sadiye Eser-Mezopotamya Ajansı