Haberin İngilizcesi için tıklayın
Nazan Ünaldı 1958 doğumlu. Kastamonu Boyabatlı.
İstanbul Üniversitesi Yabancı Diller Yüksekokulu’nda 1. sınıf öğrencisi. Ünaldı ailesinin üçüncü çocuğu. 1 Mayıs 1977’ye ablasıyla birlikte gitti.
1 Mayıs 1977’de hayatını kaybettiğinde henüz 19 yaşındaydı.
Yabancı Diller Yüksek Okulu’nda Nazan Ünaldı Fransızca, arkadaşı Ayşe Seylâ Ertem ise Almanca okumuş. Ayşe Hanım bir geceyarısı radyodan duymuş arkadaşının ölüm haberini. Yaşadığı şoku ve acıyı bugün bile tarif edemiyor. “Can arkadaşım” diyor Nazan Ünaldı için.
Üç yıl boyunca aynı sırayı paylaştığı ve 1 Mayıs 1977’ye yalnız gönderdiği arkadaşının ardından çok ağlamış. “Annem 1 Mayıs’a gidersen canıma kıyarım demişti bana” diyor.
Ayşe Seylâ Ertem’e sevgili kızı Özge Ertem sayesinde ulaştım. Özge Hanım denk geldiğim fotoğrafında 1 Mayıs 1977’nin 40. yılında, 1 Mayıs alanındaydı. Elinde ise annesinin can arkadaşı, Nazan Ünaldı’nın fotoğrafı vardı.
Diğer arkadaşlarına ulaşmama Halime Güner yardımcı oldu, İstanbul Kız Lisesi’nde aynı sınıfta okuduğu arkadaşlarına. Sınıf listesi için oluşturulan bir fotoğrafta Nazan Ünaldı’nın arkadaşlarının ismi yazıyordu. İsimlerden bazıları bir şekilde kulağımıza aşina gelen, hatta tanıdığımız insanlardı.
Haliyle, “parlak” bir sınıf olduğunu anladığımız bu sınıfın öğrencilerine ulaşmaya çalıştığımda gördüğüm ve beni derinden etkileyen bir durumla karşı karşıya kaldım. Nazan Ünaldı’yı anlatmaları için ulaştığım arkadaşlarının tümü hayatlarını inandıkları değerler üzerine inşa etmişlerdi.
Ondan gerçekten etkilendikleri ve Nazan Ünaldı onlara ilham kaynağı olduğu için övgüyle bahsediyorlardı.
Arkadaşlarıyla konuşmak beni, herkesi zekâsıyla ve karakteriyle bu denli etkileyen Nazan Ünaldı’nın yaşasaydı neler yapabileceği fikrine sürükledi. Önce kendi 19 yaşımı, ardından da Nazan Ünaldı’nın elinden alınanları düşündüm.
Nazan Ünaldı’yı, ailesinden kimseye ulaşamadığım için arkadaşları Ayşe Seylâ Ertem, Suzan Serim Kum ve Serpil Gür’den dinledim.
Arkadaşı Ayşe Seylâ Ertem anlatıyor
Nazan çok iyi bir arkadaş ve çok iyi bir öğrenciydi. Günü gününe çalışırdı derslerini. Hep takdirname alır, asla teşekkür almazdı. Başkalarına kopya vermeyi kabul ederdi ama bizi illâ çalıştırırdı. Konuları öğretmeye çalışırdı bize. 'Kopya çekecekseniz de bilerek çekin' derdi.
Nazan çok üzülse de ne sorunu olduğunu anlatmazdı. Detaya girmezdi aslında. ‘Keyfim yok’ deyip geçiştirirdi.
Okulda ne yiyeceksek genelde evden getirirdik biz, onları alıp kantine inerdik. Yanımızda parasız yatılılar vardı, kantinden bir şey alamıyorlardı. Nazan hemen kendine verilen harçlıklarla onlara sandviç alırdı. Kendi de peynir ekmek yerdi. Ya da biz sosisli sandviç yerken, onlar sadece salçalı sosu koydurabiliyorlardı mesela ekmeklerine, Nazan onlara sosisini verirdi, kendisi salçalı ekmek yerdi. Ben de Nazan’dan gördükten sonra bunu yapmaya başladım. Öğle paydoslarında oturup salçalı ekmek yiyorduk artık.
Ailesi
Nazan'ın hiç egosu yoktu. Arkadaşlarına çok önem verirdi. Asla arkadan konuşmazdı bir de, ne düşünüyorsa yüzünüze söylerdi sizin. Dürüsttü.
Evin üçüncü çocuğuydu, Zülal diye bir ablası vardı. 1 Mayıs 1977’ye de Zülal ablayla birlikte gitmişlerdi. Annesi Nebahat teyze ve babası Mehmet amca ölüm haberini Boyabat’a giderken otobüsün radyosundan almışlar.
Kızlarının adını ilk orada duymuşlar. Nebahat teyze fenalaşmış zaten. Düşünebiliyor musunuz acıyı? Bundan büyük acı olur mu?
Çok ağladık
Hatırlıyorum da 1 Mayıs İşçi Marşı’nı ezbere biliyordu, benim öğrenemediğim kısımları bana öğretiyordu. 1 Mayıs 1977 öncesinde de gidiyordu mitinglere. Toplantılara da katılırdı ve bunları seve seve yapardı.
Benim annem bana engel olmaya çalıştı, ‘Gidersen canımı kıyarım’ dedi 1 Mayıs için. Yemin verdirdi. Ben çok ağladım ve vicdan azabı çektim bu yüzden. Nazan oraya tek gitti diye çok üzüldüm.
Çok gözyaşı döktüm.
Zülal abla çok ağladı, o da alana birlikte gidip tek döndüğü için kahrolmuştu. Ben de Nazan’ı tek gönderdiğim için çok ağladım. Soğukkanlıyımdır ben o tür durumlarda, ilk aklıma bu gelmişti. Sanki ben orada olsam kurtaracaktım Nazan'ı.
Teşhis
Cesedini eniştesi teşhis etti, büyük ablasının eşi. Tanınmayacak haldeymiş. Tankın ezdiğini düşünüyorlardı zaten.
Onunla ilgili unutamadığım tatlı bir anım var. Bir gün bize gelmişti Nazan. Zeytinyağlı pırasa ikram etmiştim ona, çok beğenmişti. Bir on beş gün sonra ben onlara ders çalışmaya gittim ‘Sana sürpriz bir yemek yaptım’ dedi.
Baktım zeytinyağlı pırasa yapmış bana, en sevdiğim yemek, bir de onu da biliyor. Oturmuş, ben geliyorum diye pırasa yapmış ve bayağı da başarılı yapmıştı. ‘Benim de en sevdiğim yemek zeytinyağlı pırasa, çünkü çok kolay yapması, soğan koymaya gerek yok’ demişti. Epey gülmüştük.
Çok büyük bir kayıp bizim için, ülke için. O devrin arkadaşlığını tadamadan aramızdan ayrıldı maalesef can arkadaşım Nazan.
Ayşe Seylâ Ertem, “R’leri Söyleyemeyen Çocuk - Bir Öğretmenin Anıları” |
Arkadaşı Suzan Serim Kum anlatıyor
Nazan farklıydı. Kalbi güzeldi. Sakin, duyarlı, yardımsever, güvenilir, art niyetsiz bir dost idi. Farkı zekâsındaydı aslında. Çok derin ve parlak bir zekâsı vardı. Bu özellikleri onu benim için unutulmaz kıldı.
Nazan'ın benim hayatımda başka bir yeri daha var. Lise son sınıftayız. Yoğun geçen spor hayatım yüzünden devamsızlıklarım oluyordu. Kaçırdığım dersler ve imtihanlarım olurdu. Bu yüzden son sınıfta felsefe dersinden tek ders sınavına kalmıştım.
Felsefe hocamız Semahat Aköz gerçek bir öğretmendi. Öğrencilerine o sonsuz bilgisini ulaştırmak için uğraşıyor ve haliyle bizi çok zorluyordu. İmtihana hazırlanmak için tavsiye ettiği kitaplar, okulun ve Milli Eğitim'in tavsiye ettiği kitaplardan farklıydı ve Semahat hanımın dersi boyunca yazdırdığı notlarımız da vardı.
Diplomadaki emeği
Takdir edersiniz ki devamsızlığımdan dolayı bu notlarım da eksikti. İmtihan Haziran ayında idi. Semahat hanımın felsefe notlarını ezberleseniz dahi kalmak kaçınılmazdı.
Çünkü sizden kendi cümlelerinizi kullanarak anlatmanızı isterdi. Yaşadığım paniği Nazan ile paylaşmıştım ama ona ‘Beni çalıştır’ diye bir talepte bulunmadım asla.
Ertesi hafta beni kenara çekti, 'Sana bütün dersleri anlatacağım' dedi ve bana gerçekten tüm felsefe, mantık ve sosyoloji konularından sınavda gelebilecek konuları anlattı. Ayrıca bu derslerle ilgili tuttuğu notları da çalışmam için bana verdi.
Sonraki günlerde birkaç kez daha bir araya gelip seçtiği konular üzerinde çalıştık. Ve ben tek ders sınavından 10 üzerinden 9 alarak geçtim. İstanbul Kız Lisesi diplomamda onun emeği var. Böylesine güzel bir insandı Nazan.
Farklı
Bunu hiç unutamıyorum, çünkü ben değil o bana gelmişti. Yardıma ihtiyacım olduğunu anlamıştı ve ben hiçbir talepte bulunmadan o benimle elinden geldiğince dayanışmıştı. Defterlerini ben de yardımcı olması için başka birine vermiştim. Bunun için o kadar pişmanım ki. Keşke saklasaydım Nazan’ın defterlerini.
Bir gün de şöyle bir şey olmuştu. O dönem sık sık münazaralar gerçekleştiriyor ve bir konu üzerine konuşuyor, birbirimizle tartışıyorduk. Bir gün hocamınızın tartışmamız için seçtiği konunun ‘anne sevgisi’ olduğunu hatırlıyorum.
Nazan o gün anne sevgisini dahi öyle mantıksal bir düzlemde konuşup tartışmıştı ki edebiyat öğretmenimiz bile hayran kalmıştı. Bakışlarında onu görebiliyordunuz.
Biz ise ‘Biz neden bu açıdan bakamadık?’ diye hayıflanmıştık. İşte Nazan böyle bir insandı. Her durumu mantıksal çerçevede ele alıp en farklı bakış açısıyla sizinle konuşur, tartışırdı. Nazan’ı benim için unutulmaz kılan en önemli detaylardan biri de zekâsına duyduğum hayranlıktı.
Arkadaşı Serpil Gür anlatıyor
Yaşasaydı ülkesine hizmet eden bir kadın olacaktı Nazan. Ben 63 yaşıma geldim, aşağı-yukarı o da aynı yaşlarda olacaktı. Ama olmadı. Nazan’la biz birçok şeyi konuşabiliyorduk. İkimiz de politikaya ilgi duyuyorduk çünkü. O yaşlarda politik konuları konuşabileceğiniz, ülkenin durumunu sorgulayacağınız çok insan yoktu.
Örneğin o dönem köyden kente göç sorunu vardı, haşhaş üretimi yasaklanmıştı ve biz Nazan’la oturup bunlar üzerine konuşabiliyorduk. Çok okuyorduk, haliyle çok da araştırıyorduk.
Öğretmen kıyımı o zamanlarda da vardı. Nazan’la oturup kendi öğretmenlerimizden yola çıkarak bu sorunu konuşurduk. Birlikte Felsefenin Temel İlkeleri’ni okumuştuk.
Felsefe hocamız
Bizi çok etkileyen bir felsefe hocamız vardı. Tartışan, okuyan çocuklar olmamızı isterdi o. Nazan da onun derslerine coşkuyla katılırdı. Sürekli soru sorardı ve bu soruların hepsini belirli bir mantık çerçevesinde sorardı. Katılımcı bir arkadaştı Nazan. Soran, sorgulayan, araştıran bir yapısı vardı her zaman.
1 Mayıs 1977’de 18 yaşımdaydım ben de. Alanda göremedim o gün Nazan’ı. Buluşamadık. Bir sürü arkadaş birlikte gidecektik, hiçbiriyle buluşamadık.
Onunla ilgili en kötü anım da, tabii ki 1 Mayıs 1977’nin ertesi günü gazetelerde adını görmek oldu. Çok üzücü bir olaydı bu. Nazan gibi değerli pek çok insanı kaybettik o gün.
Nazan bugün yaşasa inanılmaz güzel ve iyi yerlerde olurdu. O gün ama Nazan gibi insanları aldılar elimizden. Korkunç bir şeydi yaşadığımız.(TY/APA)
Bu metin Etkiniz AB Programı kapsamında Avrupa Birliği finansal desteği ile üretilmiştir. Bu yayının içeriğinden yalnızca "İPS İletişim Vakfı" sorumludur ve hiçbir şekilde Avrupa Birliği'nin görüşlerini yansıtmamaktadır. |
TIKLAYIN - bianet'ten 1 Mayıs 77 Kayıplarının Yakınlarına Çağrı: Bizi Arayın
|
1 Mayıs 1977 Kayıplarını Yakınları Anlatıyor/Tuğçe Yılmaz
Sinema Emekçisi Rasim Elmas 41 Yaşında Taksim'de Öldü
İnşaat İşçisi Bayram Eyi 50 Yaşında Taksim'de
Öğretmen Bayram Çıtak 37 Yaşında Taksim'de Öldü
Liseli Jale Yeşilnil 17 Yaşında Taksim’de Öldü
Öğretmen Kenan Çatak 31 Yaşında Taksim'de Öldü
Öğretmen Ahmet Gözükara 33 yaşında Taksim’de öldü
Öğretmen Hikmet Özkürkçü 39 yaşında Taksim’de öldü
Öğrenci-işçi Niyazi Darı 24 yaşında Taksim’de öldü
Üniversiteli Nazan Ünaldı 19 yaşında Taksim’de öldü
Öğretmen Ömer Narman 31 yaşında Taksim’de öldü
İşçi Ali Sidal 18 yaşında Taksim’de öldü
Hemşire Kıymet Kocamış 25 yaşında Taksim’de öldü
Tezgâhtar Kadir Balcı 35 yaşında Taksim’de öldü
Üniversiteli Hacer İpek Saman 24 yaşında Taksim'de öldü
İşçi Kahraman Alsancak 29 yaşında Taksim’de öldü
İşçi Hüseyin Kırkın 23 yaşında Taksim’de öldü
Üniversiteli Ercüment Gürkut 26 yaşında Taksim’de öldü
Polis Nazmi Arı 26 yaşında Taksim’de öldü
İşçi Mahmut Atilla Özbelen 26 yaşında Taksim’de öldü
İşçi Hasan Yıldırım 31 Yaşında Taksim’de Öldü
Seyyar Satıcı Hamdi Toka 35 yaşında Taksim’de öldü
Bekçi Mehmet Ali Genç 60 Yaşında Taksim’de Öldü
İşçi Ziya Baki 30 yaşında Taksim’de öldü
İşçi Mürtezim Oltulu 42 yaşında Taksim’de öldü
Öğretmen Mustafa Elmas 33 yaşında Taksim’de öldü
Üniversiteli Sibel Açıkalın 18 yaşında Taksim’de öldü
İşçi Diran Nigiz 34 yaşında Taksim’de öldü
1 Mayıs 1977 & Cezasızlık
Fehmi Işıklar: 1 Mayıs'77 12 Eylül için bir hazırlıktı
Kani Beko: “Katilleri bulamazsanız, şaibeyi ortadan kaldıramazsınız”
Süleyman Çelebi: "1 Mayıs 1977 Katliamı yapanların yanına kâr kaldı”
Emel Ataktürk: Haysiyet meselesi olarak hatırlamak ve cezasızlıkla mücadele
Nejla Kurul: Gerçekler neden ve kimlerce gizleniyor?
Tuğçe Yılmaz: 43 yıl önceki katliamın izini sürmek
Arzu Çerkezoğlu: Unutmamak, unutturmamak yaşamsal bir mücadele alanı
Tuğçe Yılmaz: Yargılanamayan 1 Mayıs 1977’nin mahkeme yılları