Fotoğraflar: Sultan Gürbey
Haberin İngilizcesi için tıklayın
“Tam 32 yıldır sokaktayım şu ana kadar virüs bulaşmadıysa daha bulaşmaz. Nasıl koruyabilirim ki kendimi? Bana dokunmak isteyenlere ‘dokunmayın’ diyorum. Herkes sizin gibi uzaktan sormuyor.”
“Sokaktan korkmasınlar hem. Sokaklar bizimdir. Güzel insanlar tanıdım. Cep telefonum var başka bir şeyim yok. Akıllı telefon değil. Ben profesör değilim ama ellerini sürekli yıkasınlar, kolonya sürsünler. Kucaklaşmadan da olmaz. Kucaklaşın kimseye zarar gelmez. Sonra hemen temizlenirsiniz.”
TIKLAYIN - Korona Zamanında Hayat: Ve Arkadaşlarla Aile Oralı Değilse N'apabiliriz?
Tophane’den çıkan Galatasaray Meydanı’na uzanan sokağın sonundayız.
Konuştuğum kişi bana adının “Deniz” olduğunu söylüyor. Hemen yanında battaniyelere sarılı kişi de arkadaşı “Çakıl”.
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca Türkiye’de ilk korona vakasını 11 Mart Çarşamba günü açıkladı; ardından tedbir olarak sokağa çıkılmaması önerisi yapıldı, sosyal mesafelenme çağrısı geldi.
Peki, dünya ülkelerinden vatandaşların uğrak noktası konumunda olan, her daim Beyoğlu sokaklarına koronavirüs önlemleri nasıl yansıdı?
Bu soruların yanıtlarını almak ve okuyuculara aktarmak üzere Beyoğlu’ndayım. Yanımda da tedbir olarak mini bir dezenfektan şişesi taşıyorum, elbette sosyal mesafelenme (1.5 metre) kuralına uyarak sokaklarda geziniyorum.
“Ben çalışmazsam kim çalışacak?”
Sokakta yaşayan Deniz’in ardından aynı sokakta yaşlı bir kadın ile karşılaşıyoruz. Taşıdığı pazar çantasından pazar alışverişinden döndüğünü anlıyorum. Elinde eldiven veya yüzünde maske yok.
Risk grubunda olmasına rağmen neden sokağa çıktığını soruyorum. “Eşim yatalak hasta, oğlum çalışıyor. Bir iki parça temizlik işi vardı onu yaptım, pazara uğradım eve dönüyorum. İnan ki artık evde ekmek yapıyorum. Geçim zorluğu var. Temizlik işi yaptığımdan sürekli ellerim çamaşır suyunda,” diyor, yine de işe gittiği için kaygılı olduğumu görünce, “Ben gitmezsem kim gidecek? Mecburum çalışmaya” diye ekliyor.
Koronavirüsü hatırlatınca da “Bize bir şey olmaz herhalde, elimizden geldiği kadar korunacağız” diyor.
“Müşteri yok müşteri”
İstiklal Caddesi’nde bekleyen kestane satıcısı Mahmut’la karşılaşıyorum. “Adıma kestaneci Maho de" diyor ve ekliyor:
“Saat 17.00 oldu şu saate kadar daha siftah yapmadım. Müşteri yok müşteri. Oysa geçen hafta biraz daha farklıydı. Yine ekonomik koşullar zordu ama bu virüs dolayısıyla işler bitti. Sokakta kimse yok ki gelip alsınlar. Biz çalışmak zorundayız. İnsanlar en azından evinde güvende biz burada müşteri bekliyoruz.”
Yanından ayrılırken arkamızdan, “Evlerinde bekleyenler an azından kitap okusun kitap” diye bağırıyor. Karşılıklı gülümsüyoruz.
“Belirsizlik yorucu”
Kestaneci Maho’nun yanından ayrılıyorum. Her zaman cıvıl cıvıl olan “Musafa Abi”nin de çaycı dükkanının bulunduğu Hazzopulo’ya gidiyorum. Kocaman bir sessizlik karşılıyor. Bütün kafeler kapalı. Kapalılık yasağını fırsat bilen birkaç esnaf tamirat işlerine girişmiş. Pek konuşmak istemiyorlar. Canları sıkkın.
Sadece biri, “Kaç gün daha kapalı olacağız? Bu durum ne kadar sürecek? Hadi ben geçinirim birkaç ay ama çalışanlar ne yapacak? Şaşkınız. Bizi bu stres ve belirsizlik de yoruyor” diye sesleniyor.
Beyoğlu kedilerine yemek veren yok
Hazzopulo’dan çıkıyorum. Dikkatimi hemen her sokakta tek başına bekleyen kediler çekiyor. Beyoğlu esnafının normalde mama ve su verdiği kedilerle ilgilenmediğini görüyorum. Onlar da şaşkın gibi etrafa bakarken karşıma kendisini tiyatro oyuncusu olarak tanıtan Vedat çıkıyor.
“Fazla abartılmamalı. Ben bizim insanımızın temiz olduğuna inanıyorum. Genelde dışarıdan gelen insanlardan olduğunu düşünüyorum. Zaten genel hayatta da elimizi sık yıkamamız gerekiyordu. Dükkânların kapanmaması lazım. Öyle oluyorsa devlet sokağa çıkma yasağı yapsın. Kapatmak bir çözüm değil. Bu insanlar ne yapacak?”
Çoğunluk maske takıyor
Beyoğlu’na çıkan hemen her sokağa girip çıkıyorum. Kafe ve barlar kapalı. Açık olan dükkânlardaki insanların yüzlerinden tedirginlik okunuyor. Turist olduğunu düşündüğüm az sayıda insan ve birkaç gazeteci dışında kimseyi göremiyorum. Sokakta olanların da maske taktığını görüyorum.
Nevizade boş
Nevizade’ye gittiğimde bazı barların kapalı bazı içkili lokantanın da açık olduğunu görüyorum. Konuştuğum kişi, “kaymakam ‘sizin için geçerli değil’ dedi, biz de açtık” diyor.
“Ben açtım ama sonrasında ne olacak bu da belirsiz. Ben Gezi’de kapamadım, polis buraya gaz attı kapamadım. Şimdi de kapamam. Zaten sokaklar boş kimse gelmiyor ki? Sinek avlıyoruz sinek. Hadi ben geçinebilirim, benim yanımda çalışan garsonlar ne yapacak? Devletin bu önlemleri zamanında alması gerekirdi. Çok geç kaldık” diye de eleştirisini sunuyor.
"Satışlar yüzde 80 azaldı"
Beyoğlu’nun normalde en kalabalık olan kitabevlerinden birinde soluğu alıyorum. Kitabevinin kafe kısmı kapalı ama kitap ve kırtasiye bölümü açık. Çalışanların ellerinde eldiven var, sosyal mesafe kuralına yani 1 -1,5 metre kuralına da uymaya çalıştıklarını gözlemliyorum.
Çalışanlardan biri, “Satışlar yüzde 80 oranında azaldı. Biz uzak durmaya çalışsak da bu sosyal mesafe meselesini tam yapamıyoruz. Sonuçta müşteri geliyor, soru soruyor veya biz birbirimizle konuşurken unutuyoruz. Elbette dikkat etmek gerekir” diyor.
Onların da yüzlerinde Nevizade’dekiler gibi endişe hakim.
Soluğu Beyoğlu’nun “tek AVM’si” olmakla övünen tarihi binası AVM’ye gidiyorum. Hatırlarsanız burası yapılırken yaşam savunucuları AVM yapılmaması ve tarihi dokunun korunması çağrısı yapmıştı.
AVM’ye girerken ilk olarak güvenlik görevlilerinin ellerinde eldiven, yüzlerinde maske olduğunu görüyorum.
"Kapatacaklarsa çalışana ücret versinler"
Etrafı gözlemleyip, fotoğraf çekerken bir güvenlik görevlisine müşteri oranlarını sorunca şöyle yanıtlıyor:
“Bu AVM’de 35 güvenlik görevlisi çalışıyor. Bize şu ana kadar kapanacak diye bir bilgi gelmedi. Hepimiz bekliyoruz. Umarız öyle bir durum olmaz, o zaman, yöneticilerin bize maaşımızı vereceğini hiç düşünmüyorum. Bir çocuğum var. Bu işe de yedi ay önce girdim.
“AVM’de mağazalarda çalışanlar da çok endişeli. İnsanlar sağlıkları ve işleri arasında seçim yapmak zorunda kaldı. Biz gelsek de AVM boş görüyorsunuz. Mağaza çalışanları geliyor müşteri yok. Eğer AVM'leri kapatacaklarsa çalışanlara ücret versinler. Bu AVM'de yüzlerce kişi çalışıyor. Hem sağlığımız tehlike de hem de ekonomik koşullarımız.
"İş buldum; koronaya denk geldi"
Kurduğu “Birinci Dünya Savaşı sonrasında da İspanyol salgını yayılmış. Bu salgın onu geçecek gibi görünüyor” cümlesi dikkatimi çekiyor. Yüzümdeki şaşkınlığı görünce bu kez o ekliyor:
“Kamu Yönetimi’nden mezun oldum. Aylarca iş bulamadım. Sonra güvenlik görevlisi oldum. O da korona günlerine denk geldi. Umarım hiçbirimiz işimizden olmayız”.(EMK)