"Ne tavşanım ne de abim büyüdüler. Ben çocuklar büyüsün istiyorum. Kimse vaktinden önce cennete gitmesin. O zaman büyürler, aileleri olur, aileleri onları çok sever."
Dün gece televizyon dizisi takipçileri, tıp fakültesini birincilikle bitirmiş, otizmli bir doktor olan Ali Vefa'nın hikayesinin ilk bölümünü izledi prime time'da.
Oyuncu Taner Ölmez'in "Mucize Doktor"da canlandırdığı Ali Vefa, pek çok izleyicinin aklına "Otizmli bir doktor olur mu?" sorusunu getirdi.
Otizmli Ozan'ın annesi, avukat Sedef Erken de dizinin danışmanlarından. "Bu dizi pek çok açıdan bu sorunun cevabını verecek" diyor.
Yapım şirketinin isteğiyle, hata yapmamak adına Erken'e görüş bildirmesi için senaryolar yollanmış. Oyuncu ve yönetmenle bir araya gelip onlara otizm konusunda bilgi aktarımı yapıp sorularını yanıtlamış Erken.
"İnsan en güzel hikayelerle öğreniyor"
"Good Doctor" dizisinden uyarlanan "Mucize Doktor", raporlar, kurallar ardında saklı kalan, görmediğimiz, bilmediğimiz otizmi daha görünür kılıyor. Erken de bu noktaya dikkat çekiyor. İnsan beyninin bir takım kurallar, kaideler raporlarla öğrenemediği şeyleri bir hikayeyle, o hikayedeki kader anında birden kavrayıverdiğini söylüyor.
"İnsan en güzel hikayelerle öğreniyor. Dolayısıyla ben sivil toplumcu olarak da bu konunun içine ilk girdiğimde yaptığım iş gönüllü olarak kısa spot film çekip otizm platformuna hediye etmek olmuştu. İnsanların kağıt üzerinde yazan şeyleri, yasaları, yönetmelikleri okumasını beklemiyorum. Ama bire bir temasla, görüntüyle, insanın ağzından duymayla çok daha fazla aktarım olduğunu düşünüyorum.
"Sinema ve oyuncu sendikalarında gönüllü avukatlık yaptığım dönemlerde de bunu yapmaya çalışıyorduk. Bu ülkeye iyi, doğru ve hak ettiği hikayeleri anlatmak lazım ve bunun için de hukuki zemini de çok önemli bu sektörün. Bence Mucize Doktor dizisi de bu anlamda çok önemli bir özgüven verebilir sektöre. Başka yapım şirketleri de başka hikayelerin peşine düşebilir bu sayede."
"Taner Ölmez, Ozanla bir araya geldi"
Taner Ölmez ve Sedef Erken
Taner Ölmez rolü için sık sık Erken ve oğlu Ozan ile bir araya gelmiş.
"Birden fazla sefer bir araya geldiler. Taner bizi evimizde de ziyaret etti, dışarıda sosyal alanda da vakit geçirdiler. Taner ile baş başa oturduk, konuştuk. Ona bazı kitaplar tavsiye ettim, filmler, videolar yolladım. Taner çok çok hassas davrandı gerçekten. Beklenenin üstünde hassasiyet gösterip, bir oyuncudan öte bir insan olarak konuya yaklaştı. Onunla tanıştığımdan itibaren ondaki bu hassaslığı gördüm. Bizim otizm konusundaki en büyük yaklaşımımız budur aslında. Böyle insanlarla bir araya gelmek ve onların bizim adımıza bazı şeyleri dile getirmesi önemli." Taner Ölmez'in kilit noktalara çok çalıştığını söyleyen Erken şöyle devam ediyor:
"Taner'e öncelikle bizi, otizmli aileleri ikna etmesi gerektiğini söyledim. Orada bir otizmli karakter izlediğimize, seni unutur ve Ali'yi izlediğimize ikna olursak zaten bu iş bitmiş demektir. Ben orada izlediğim kişinin Taner olduğunu unuttum gerçekten, hikayeye ikna oldum."
"Türkiye'de otizmli ailelerin kalpleri kırık"
Genel olarak otizmli ailelerden olumlu geri dönüş alsa da "otizm bu kadar basit mi?" diye diziyi eleştiren otizmli ailelerin de olduğunu söylüyor ve ekliyor:
"O kadar haklılar ki kendi açılarından. Çünkü Türkiye'de otizmli aileler çok ağır şartlarda yaşıyor gerçekten. Ve mesele görünür olmadığı için de çok kırgınlar. Kalpleri kırık. O yüzden de bu duygusal yaklaşım çok doğal karşılamak lazım. Ama bu diziye de pozitif açıdan bakıp bir iletişim haline getirmek lazım. Doğrusuyla yanlışıyla. Nasıl bir yaklaşımla avantajlarını çocuklar lehine kullanır yanlış anlamaları önleriz diye bakmalıyız."
"'Topluma kazandırma' anlayışı yıkılmalı"
Sedef Erken son olarak şunları söylüyor:
"Bize bazen çocuklarımızın eğitim hakları konusunda neden bu kadar ısrarcı olduğumuzu, onlara özel okullarda ya da sosyal alanlarda belki de daha rahat edecekleri telkin edilir. Oysa Birleşmiş Milletler tarafından da kabul edilen yaklaşıma göre hiçbir bireyin sosyal alanlardan izole edilmemesi gerekiyor. Desteğe ihtiyacı varsa bunun sağlanıp eğitimde, işte, sosyal hayatta bir arada olmaktan asla vazgeçmemek gerekiyor. Yapmamız gereken 'topluma kazandırma' anlayışını yıkmak, onların zaten bugün de toplumun parçası olduğunu, hatta 'değerli bir parça' olduklarını idrak etmek. Anne babaları olarak bunun için ne gerekiyorsa yapacağız." (AÖ)