Marmara Bölgesi 17 Ağustos 1999’da tarihinin en uzun 45 saniyesini yaşadı. Sabaha karşı saat 03.02’de merkez üssü Kocaeli’nin Gölcük ilçesi olan 7.4 büyüklüğündeki deprem Ankara’dan İzmir’e kadar geniş bir alanda hissedildi.
Deprem sadece Kocaeli’nde değil çevre iller İstanbul, Yalova ve Sakarya’da da yıkıma neden oldu.
Türkiye en büyük doğal felaketlerinden biri olan bu depremde resmi rakamlara göre 17 bin 840 kişi hayatını kaybetti, sekiz faklı ilde can kayıpları yaşandı. Fakat depremin merkez üssü olan Gölcük hem depremin yıkıcı yeri oldu hem de sadece bu ilçede 5 bin 785 kişi hayatını kaybetti.
Bugün Türkiye en büyük doğal felaketlerinden birinin üzerinden neredeyse 20 yıl geçti. Yaralar sarılmaya çalışıldı, enkazlar kaldırıldı, yeni yerleşim yerleri ortaya çıktı ancak depremin insanlar üzerinde yarattığı ağır etki hala devam ediyor.
Deprem döneminde Gölcük’e bağlı bir sahil beldesi olan Değirmendere’nin o dönem belediye başkanı olan Ertuğrul Akalın ile konuştuk…
“Çok zor günler yaşadık”
Depremin sonrası nasıl bir süreç sizi bekliyordu?
Deprem sonrasında hepimiz çok perişandık. Ben de depremden çıkmıştım, evim çökme tehlikesi ile karşı karşıyaydı. Halk her şeyi bizden bekliyordu, ancak halkla beraber o felaketi ben de yaşamıştım. Belediye olarak bu en büyük sorunumuzdu.
İlk başta devlet pek ulaşamadı buralara. Yollar kapalıydı, gelen giden yoktu. Önce, makine kimya, karayolları gibi kuruluşlar geldi. Birkaç gün sonra yardımlar ve destekler ulaşmaya başladı.
Desteklerle birlikte yemek, giysi gibi ihtiyaçların çoğu karşılandı. Ancak en büyük sorun barınmaydı. Millet sokaklarda yaşıyordu, hiç kimse evine girmek istemiyordu. Devlet organlarının organize olması ile önce çadırlar kurulmaya başlandı. Sonrasında çadır kentlerin kurulması ile barınma sorununun bir kısmı çözüldü.
O zamanki Bayındırlık ve İskân Bakanı Koray Aydın İzmit’e geldi, belediyelerle toplantı yapıldı. Belediyelerin çoğu maddi desteğe ihtiyaçları olduğunu belirtti. Ben ise önceliğin para olmadığını söyledim. Belediye binası yok, parayı koyacak yer yok, harcayacak yer yok.
O günlerde bize acil enkaz kaldıracak makineler, sıcak yemek verecek aşevleri, çadırlar ve prefabrik konutlar lazımdı. Yani ihtiyacımız para değil, barınma yeri, yiyecek sağlanması ve altyapı çalışmalarının başlamasıydı.
Deprem sonrası devletten afet yardımı adı altında aldığımız paranın kesintiye uğraması ile ekonomik sıkıntıya düştük. Bu nedenle işçi maaşlarının uzun bir süre ödeyemedik ve altyapı çalışmalarımız uzun süre kesintiye uğradı.
“Belediyeler devre dışı bırakıldı”
Toplu konut yapım ve dağıtım süreci uzun süre eleştirildi. Sizin bu konu ile ilgili düşünceleriniz nelerdir?
Toplu konut yapım süreci doğru ilerlemedi. Halkın büyük bir kısmının yaşadıkları yerlerden sürüldü ve biz belediyeler olarak bu süreçte devre dışı bırakıldık.
Sadece bizim beldemizde 3 bin 50 daire yıkılmasına karşın yaklaşık 1400 hak sahibi doğdu. Bize devlet gelip nerelere konut yapabileceklerini sordu, biz de boş alanları gösterdik.
Bu alanların çoğu şahıs arazisiydi, buralar kamulaştırılacaktı, başka çözüm yoktu. Bu yerlere kamulaştırmak için verilecek paralar fazla geldiği için buraya yapmak yerine Yuvacık’ta hazine arazisi üzerine yapmaya karar verdiler.
O dönem nereye kaç konut yapılacağına Bayındırlık ve İskân Bakanlığı karar verdi. Yapılan konuların kimlere ne şekilde dağıtılacağına da Kocaeli Valiliği karar verdi. Belediyeler tamamen devre dışı bırakıldı yani.
Konut dağıtımı için kura çekimleri vardı, beni de davet ettiler ve böyle bir suça ortak olmamak için katılmadım. Çünkü buranın halkını bir sürme durumu vardı. Sonrasında devletin valisi de bakanı da bizi yer göstermedik diye suçladılar.
“Deprem sonrası çift yönlü göç yaşandı”
Deprem sonrası çok fazla insan buradan taşındı. Bu bölgelerde yakın çevre sanayide çalışan çok fazla insan yaşıyordu. Depremle birlikte özellikle İstanbul’a giden çok oldu. Diğer yandan, birtakım rant beklentisi olup dışarıdan gelen de çok oldu deprem sonrasında. Bunların hepsi de bu bölgenin yapısını deprem öncesine göre çok değiştirdi.
“STK’lar halkla ilgilendi”
Deprem sonrasında en önemli aktörlerden biri de sivil toplum örgütleriydi. STK’lar ile deprem sonrası süreçteki ilişkinizden bahseder misiniz?
Sivil toplum örgütlerinin çok iyi niyetli çalışmaları oldu. Burada hemen şunu eklemem gerek ki özellikle Osman Kavala bu süreçte bize doğrudan destek oldu. DEPDER, depremzedeler dernekleri gibi sivil toplum kuruluşlarını organize etti. Belediye işçilerine maaşları dağıtamadığımız dönemde bize büyük maddi desteklerde bulundu. Çok sonraları parayı geri iade edebildik.
Bazı dönemlerde STK’larla problemler yaşadık. Hassas bir süreçti. Belediyelerin halk ile gerektiği kadar ilgilenmediğini düşünenler oldu. Ancak tek sorun halk değildi, kentti. Halk bu kentte yaşamaya devam edecekti. Kentin sayılamayacak kadar altyapı sorunu vardı.
Halkın yemek, giyecek ihtiyaçları dışında kanalizasyon, yol gibi altyapı sorunlarına da çözüm ihtiyacı vardı. Biz iki tarafı da düşünmek zorundaydık. Halkı düşünürken halkın geleceğini de düşünmek zorundaydık. Ara sıra yaşanan gerginliklere rağmen STK’ların çok desteği oldu.
Deprem sonrası bir kenti tekrar yaşanabilir yapmak için uzmanlarla çalışmak çok önemli. Maddi sorunları aşmak, kaynak bulunması ve sağlanması gibi konularda her zaman planlı ve organize çalıştık.
"Doğa kendini korur, aslına döner"
Depremin bilançosunun bu kadar ağır olmasıyla ilgili ‘dolgu’ sorunu çok tartışıldı. Bu konuda düşünceniz nedir?
Özellikle burası için dereden gelen alüvyonlar ile oluşmuş bir doğal dolgu alanından bahsetmek mümkün. Ancak hasarın bu kadar ağır olmasının bir nedeni de önceki belediyelerin bu alan üzerine otel, ev, vb. alanlar yapmış olması.
Deprem öncesi Kocaeli Valisi İhsan Dede ile bir konuşmamızda, bana rıhtımdan geniş bir alanı doldurmamı, birçok alan kazanacağımı söylemişti. Ben ise ‘Olmaz öyle şey Sayın Valim’ demiştim. Kıyı kenar çizgisi ne ise onun içine geçilmez.
Hâlâ İzmit’te büyük bir dolgu alan var. Bu şiddette bir deprem olursa sonuçları yine kaçınılmaz olacaktır. Doğa kendini korur, aslına döner, sen istediğin kadar doldur yine alır senden alacağını.
“Deprem sonrası ekonomik sıkıntılara yerel çözümler ürettik”
Depremin en büyük hasarlarından biri de ekonomik yaşamın durması. Bu sorunu nasıl çözdünüz?
Deprem sonrası ciddi kampanyalar düzenledik. Paranın dışarı çıkmaması için, alışverişi burada yapmaya teşvik eden kampanyalar düzenledik. O dönemler devletten para alamıyorduk. Ben de işçiye her ay 500’er liralık fiş dağıttım. Esnafla anlaştık, fişleri getirene parasın veriyorduk.
Böyle kampanyalarla ekonomiyi bir şekilde deprem sonrasında toparladık. İşçiye borcumuzu bir şekilde böyle kapatmaya ve ekonomiyi devam ettirmeye çalıştık.
“Rant uğruna az toprak üzerine çok bina yapıyorlar”
Gündemde süreli yerini koruyan olası bir İstanbul Depremi ile ilgili ne düşünüyorsunuz?
İstanbul çok ciddi bir yerleşim yeri. Nüfus kalabalık, olası bir depremde büyük felaket gerçekleşir İstanbul’da. Depremde mesela toplanılacak alanlar yapılmış, bunlar önlem değil. Ki onlar da teker teker imara açılıyor. Deprem toplanma alanlarına yapı yapılıyor.
Bu işin çözümü şudur, dikey yapılaşma azaltılacak. Şöyle derler, 15 katlı bina yapalım, yoğunluk az olsun. Ancak Türkiye gibi üzerinden fay hattı geçen bir ülke için en doğrusu 2 kat yüzde 20 lejanttır. Yıkım olsa bile çıkabileceksin içinden. Ama maalesef rant uğruna az toprak üzerine çok bina yapıyorlar, bu sevdadan vazgeçmek gerek.
Burada, depremden bir ay sonra insanlar gelip kat hakkı istemeye başladı. Depremden iki üç gün sonra biz burada bir inşaat yıktık. Kaçak kat çıkanlar vardı. Depremi fırsata çevirmeye çalışanlar vardı. Bunlardan kaçınmak gerek. Ancak bu şekilde depremden en az hasarla çıkabiliriz.
Ertuğrul Akalın hakkında1953'te Değirmendere Gölcük'te doğdu. Ankara'da Gazi Üniversitesi'nde Kimya Mühendisliği okudu. 1989-2004 yılları arasında Değirmendere Belediye Başkanlığı yaptı. 17 Ağustos Gölcük Depremi süresince belediye başkanlığına devam etti. Uluslarası Değirmendere Zühtü Müridoğlu Ahşap Heykel Sempozyumu'nun kurucusu. Müzisyen ve eski siyasetçi. |
(EEY / HA)