Manşet görseli "Bizim Aile" filimden alındı. Filmde, Münir Özkul üç çocuğu ile yalnız kalmış baba,Yaşar Usta'yı canlandırıyor.
İş babalıkla ilgili yazı yazmaya geldiğinde, bir kadın ve bir anne olarak az da olsa söyleyeceklerimi biraz daha uzun düşünme ihtiyacı hissettiğimi belirtmeliyim.
Ama, anne ve babalıkta aslolanın ne yaptığınız olduğu, cinsel kimliğiniz olmadığı varsayımını hatırladığımda bu ihtiyaç da azalıyor. Nitekim her anne biraz baba her baba da biraz anne değil midir?
Babalık diye söze başlamışken de “ne yapmalı” ve “nasıl yapmalı” konularına biraz değinecek olsam da, bu yazıdaki asıl amacım babalık dediğimizde “üzerine düşünüp kafa yorulması önemli” diye düşündüğüm bir kaç unsuru dile getirmek.
Tabi bir de ön kabul ile annenin ve babanın doğasının nasıl olacağına dair varsaydığımız “sözde doğruları” sorgulamak. Bunu yaparken öncelikle, özellikle babaların ve genel olarak ebeveynlerin çocukların gelişimlerine hangi alanlarda ve nasıl katkı yaptığını bilimsel araştırmaların ışığında kısaca ortaya koymak iyi olacaktır.
Araştırmalar, çocukların akademik başarısından ruh sağlığına, sosyal, duygusal ve dil gelişiminden zekâlarına kadar her alanda anne ve babaların önemli etkileri olduğunu gösteriyor.
Kaliteli, güvene dayanan, çocuğa dair beklentileri olan, sınır koyan ama aynı zamanda kabul eden, çocuğa vakit ayıran, orada ve yanında olup iyi zaman geçiren, en önemlisi “yeterince iyi olan” ebeveynliğin ve artık babalığın da, olumlu etkileri bilinmektedir.
Öte yandan bir birey öz-saygı, öz-güven ve kimlik sorunları, kendini geliştirememe, iyi ve başarılı iş sahibi olamama, yakın ilişkiler kurmada güçlük ve duygu ve davranış kontrolü gibi sorunlar yaşadığında problemli baba-çocuk ilişkisini ya da baba yokluğunu düşünmek gerekir.
Hatta babaların çocukları, özellikle kız çocukları ile yakın ve kaliteli ilişkileri erken ergenlik riskini ve pek çok riskli davranışın görülmesi olasılığını azaltabilmektedir.
Buradan yola çıktığımızda ebeveynin çocukların gelişimindeki yadsınamaz rolünü ve gücünü tekrar vurgulamak yerinde olur.
Çocuğa bakım vermek, beslemek, korumak, sevmek, sarılmak, yaşanılan çağa adapte olabileceği donanımlara sahip olabileceği imkânları sunmak ve iyi bir insan olmanın temellerini atmak belki de ilk akla gelenler.
Bunları her iki ebeveyn de yerine getirmekle yükümlü. Hele konu insan yavrusu olunca, bu iş daha uzun süreli ve daha zorlayıcı olduğundan, iki sağlıklı ve iyi ilişki içinde olan ebeveynin her zaman birden fazla ve daha iyi olduğunu, ebeveynliği tek başına yapma kahramanlığının ebeveyn üzerinde ağır etkileri olduğunu söylemek gerekir.
Ancak, hangi görevi kimin yapacağı, nasıl yapacağı, ne kadar yapacağı ve ne zaman yapacağı düşünüldüğünde ise ebeveynleri anne ve baba diye ayırdığımızı söylemek yanlış olmaz. Üstelik bu ayrımda en belirleyici unsur içinde yaşanılan kültür olmakta. Durum böyle olunca da, her kültüre uyacak bir “babalık gömleği” tanımlamak ve doğru ve yanlışlarını sıralamak güçleşmekte.
Öte yandan annelik ve babalık işlevlerinin, yani çocukların ihtiyaç duyduğu bakımın ve desteğin daha evrensel olduğunu iddia edebiliriz. Her çocuk oyun ister, bakım ister, güven, sevgi ve şefkat ister, kendi iç zenginliklerini görebilmeye ve geliştirmeye, ama öte yandan da yüzünü dış dünyaya ve hayata dönebilmeye ihtiyaç duyar ve bunları sağlayanın cinsiyeti o kadar da önemli değildir.
Bir kültürü kültür yapan dil, din, ekonomi, toplumsal ilişkiler, coğrafya ve tarih gibi unsurlar göz önüne alındığında bugün babaya ve anneye dair varsaydığımız görevlerin aslında ne kadar da göreceli olduğunu ve toplumsal bir kabule dayandığını iddia edebiliriz.
Yani, babanın kahramanı olmak önemlidir bizim toplumumuzda, babalar zaten çocukların kahramanıdırlar. Yeter ki güreş yapabilecek ve darbelerinizle yıkılmayacak kadar güçlü, ama güreşte sizin her türlü manevranıza karşılık verirken sizi gören ve kabul eden olsun babanız.
Elinizden tutsun ve sizi kaldırsın, sizinle oynasın, sizi doyursun, sizi korusun. Anneniz ve başka insanlarla şiddetsiz, saygılı, yakın, merhametli ve yapıcı ilişkiler kursun ki siz nasıl iyi bir insan olunur görün. Güçlü olmanın karşındakini ezmek değil de alçakgönüllülük olabileceğini görün.
Bu liste uzar gider.
Ama özünde çocuğu ile olmak vardır. Baba olmak vardır. O zaman o babayı özlersiniz. Yanınızda da olsa, uzakta da, bu hayattan ayrılmış bile olsa onun içinizdeki temsiline ve size sunduğu güce dayanabilirsiniz. Yoksa sizin özlediğiniz keşkelerdir, ah olsaydılardır, kurguladığınız bir baba hayalidir, hiç gerçekleşmeyen. Ya da babanızı düşündüğünüzde acı bir sızı düşer içinize, bu sızı kanatır, bu sızıda o babanın öfkesi, şiddeti ve ezen gücü vardır geçmişten gelen.
Dolayısıyla siz bi düşünün: “Siz hiç babanızı özlediniz mi? Ve siz hiç babanızın kahramanı olabildiniz mi? Ya da prensi, prensesi? “
Hiç babasının kahramanı olamamış bir çocuk nasıl kendisine güvenebilir? Nasıl kavgaları biter herkesle? Nasıl özerk ve güçlü bir birey olabilir? Bunun cevabını düşünmeyi size bırakıyorum. Şimdi sözüm sadece size sevgili babalar, baba adayları ve babalık yapan herkes...
Sadece kendi babanızı düşünün ve gidin geriye, onu düşündüğünüzde neler canlanıyor zihninizde? Hangi hisleri deneyimliyorsunuz ve neyi özlüyorsunuz? Babanız mı özlediğiniz yoksa babanızdan bekledikleriniz mi? Keşkeler mi? Neler isterdinizi düşünün, ve çocuğunuza onu verin.
Bırakın en iyisini alma derdini, ya da vizyonu daha büyük, en büyük okullar bulma telaşını ve ona zaman ayırın, yanında olun, anneyle kim neyi ne kadar yapacak kavgasına girmeden, o bir şeyi yapıyorsa siz de başka bir şey yapın, ama yaptığınız her neyse tam yapın.
Eminim çok güzel bez değiştirirsiniz, ama diyelim ki değiştiremeyeceğinizi düşünüyorsunuz; o zaman bezi değişen bebeği alın kucağınıza sarılın ona, hikâyeler anlatın kulaklarına.
Annesi emzirince alın siz de gazını çıkarın bebeğin. Ama mutlaka bir şeyler yapın ve çocuğunuzun yanında olun. Unutmayın, babanın anneye “yardımcı olduğu” bir pozisyon ne kadar iyi yapılırsa yapılsın babanın o çocuğun hayatına dâhil olduğu anlamına gelmez.
Baba da vardır, ebeveyndir ve kendi çocuğunun hayatına bir başkasının yardımcısı olarak dahil olmak zorunda değildir!
Son olarak belirtmek isterim ki, Google’a “anne ve çocuk gelişimi” yazarsanız öncelikle karşınıza çıkan yazılar bu işin “nasılını” ve kendilerince en doğru anneliği anlatır.
Oysa “baba ve çocuk gelişimi” yazarsanız bu kez “babanın rolünü” anlatan yazılar görürsünüz. Sanki tüm akademi ve uzmanlar birlik olmuş babaları, ve hatta anneleri, büyükanneleri, dedeleri, “babalar da var” ve önemliler diye ikna etme çabasındalar, sanki yeni bulmuşçasına.
Babalar gerçekten bu kadar yok mu, yoksa herkes birlik olmuş bu iş zaten annenin işi diye varsayarak yıllarca annelere odaklanıp nasıl bir anne olunduğunun çocukların gelişimine etkilerini mi araştırmış ve onlar bunu yaparken bir anlamda babalar “yok gibi” mi olmuş karar vermek zor.
Her ne kadar ciddi anlamda değişmekte de olsa ve “ben de ebeveynim, yardımcı falan değilim” diyen babalar çoğalsa da; ev içinde ve çocuk bakımında fiziksel emek gerektiren işlerde genel olarak babalar daha az aktiflerse eğer, bunun sorumlusu babalar ve en az onlar kadar da anneler.
Anneler belki de artık babaların çocuklarını nasıl kucaklarına alacaklarını, nasıl bez değiştireceklerini, nasıl doyuracaklarını sürekli düzeltmezler (bulaşıkların makinaya en doğru dizilişi hala tartışılabilir bu arada). Ya da babalar “tamam, madem sen daha iyi yapıyorsun”, ya da “ben senin kadar yapamıyorum,” ya da “bu benim işim mi” demezler.
Hadi şimdi işimize bakalım. Unutmadan, yedi yaşında bir çocuğa bu yazıyı yazarken “babalar çocuklarıyla neler yapmalı?” diye sorduğumda: “Babalar çocuklarıyla eğlensinler; daha ne diyebilirim ki” diyerek aslında işi özetledi sanki.
Ne dersiniz? (AME/EMK)
Yarın: Orta Üst Sınıf Laik ve Muhafazakar Erkeklerin Babalık Deneyimleri/ Atilla Barutçu Soruyor, Umut Beşpınar ve Zeynep Beşpınar yanıtlıyor