2019, 1984’den 35 yıl sonrası.
“1984”, George Orwell’in 1949’da yayınlanmış distopyasının adı. Yayınlandığı günden 35 yıl sonrasını konu alan bir distopya. Aynı yazarın 1984’den dört yıl önce yayınlanmış “Hayvan Çiftliği” adlı bir başka kitabı daha var. O da, çiftlik sahibi insanlara isyan edip, yönetimi ele geçiren domuzlarla diğer çiftlik hayvanlarının, bir başka ifadeyle “tüm hayvanların eşit olduğu, fakat bazı hayvanların daha da eşit olduğu” bir çiftlikte, yönetimin insanlardan hayvanlara ve hayvanlardan da insanlara yeniden geçişi hikâye ediliyor.
Tek tip, kolay yönetilebilecek ve ortak bilince sahip bireylerin üretilmesinin hedef seçildiği; savaşın barış, özgürlüğün kötülük ve de cahilliğin güç olduğu, sadece ‘büyük abi’yi sevenlerden oluşan bir toplum ve devlet düzeni tanımlıyor 1984 distopyasında George Orwell.
1960’lı yıllarda okuyup tartıştığımız Orwell’in Hayvan Çiftliği’yle distopyasını yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreğinde tekrar anımsayıp, bir yazımın girişinde düşünce basamağı olarak kullanacağım hiç aklıma gelmezdi. Ta ki; Ömer Zafer Göktürk’ün Datça’nın Cumhuriyet Meydanında Çatal Mağara Sanat Galerisi’nde açtığı ‘Can Taşı’ adlı fotoğraf sergisini gezinceye değin.
Üst paragraftaki son cümleyi okuyup, bu yazının bir fotoğraf sergisi yazısı olduğunu düşünmeyin. Çünkü değil.
Bu yazıya siyasal bir metin olarak da bakmayın, çünkü derdim siyasal analizler yapıp 2019’da Türkiye’nin hali nice olacak öngörüleriyle bir tartışma ortamı açmak da değil!
Ayrıca, Aydın Engin’in 10 Ağustos Perşembe günü Cumhuriyet Gazetesi ‘nin ‘Tırmık’ köşesinde, mesleğini ciddiye alan, yabancı bir gazeteciye referansla “bu kadar kanıksadıysanız siz yenilmişsiniz demektir” aktarımına “haklı” ya da “yanılıyor” demek için yazılmadığı gibi, Ayhan Oğan’ın “yeni bir devlet kuruyoruz, kurucusu da Erdoğan” diye kestiği ahkâma ilişkin bir değerlendirme veya yanıt da içermiyor bu yazı.
Gelin önce, kısa bir yaşanmışlık, taş taş üstüne koyma hikâyesi anlatalım, sonra da bir-iki cümleyle sadede geliriz.
Can Yücel 1999’da hayatını kaybedince, Datça’nın, farklı dinden insanların da gömülebildiği deniz manzaralı mezarlığına gömülüyor. Can Yücel Türkiye’nin ünlü, uluslararası bilinirliği olan bir şairi. Mehmet Aksoy da, aynı niteliklerde bir heykeltraş. Ve işte o heykeltraş, o şairin mezarına bir ‘Can Taşı’ yapıyor 2000 yılında.
Can Yücel’in mezarını ziyarete gelenler fotoğraflar çekiyor ve o Can Taşı her gün ve farklı ülkelerin insanlarınca dünden yarınlara taşınıyor. Ama 2011 yılında; savaşın barış, özgürlüğün kötülük, cahilliğin güç olduğunu sanan tek tipleştirilmiş kişilerce Can Taşı kırılıyor, parçalanıyor, dağıtılıyor ve yok edilmeye çalışılıyor.
Artık Can Yücel’in mezarının üstünde kırık, parçalanmış Mehmet Aksoy imzalı Can Taşı vardır. 2016 yılında Mehmet Aksoy o Can Taşı’na yeniden hayat veriyor.
Ömer Zafer Göktürk, Can Taşı’nın önceden de fotoğraflarını çeken, kırıldıktan sonra da devam eden, Mehmet Aksoy Can Taşı’na yeniden hayat verirken de fotoğraflar çekmeyi sürdüren, mezarı ve çevresini belgelemeye çalışan bir sanatçı, bir belgeci, bir Datça sakini..
Can Yücel’e ana rahminde bir ceninle yeniden hayat veren Mehmet Aksoy, Göktürk’ün fotoğraflarında, şiirle-heykeli bütünleştirirken geçiyor zamanın kaydına.
Can Taşı fotoğraf sergisini gezenler, yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreğindeki Türkiye’nin durumu ile fotoğraflanan süreci birlikte düşündüklerinde; ya bir kez daha içleri acıyarak, ya yeni şeyler öğrenip birçok şey düşünmek zorunda kalarak, ya da kafalarındaki sorularla baş başa kalıp yanıtlar aramaya çalışarak, galeriden ayrılacaklardır. Çünkü Can Taşı’nın ve Türkiye’nin kaderi hem zaman, hem de eylemsel olarak kesişiyor.
Ve o insanların -sergi ziyaretçilerinin- bir bölümü; üç sanatçının bir mezar taşı odağında oluşan kısa öyküsünü, Türkiye’nin aynı dönemdeki siyasal yaşamına ne kadar da çok benziyor, diye tarif edebilirler.
Ve hatta o insanların bir kısmı da; Can Yücel, Can Taşı’yla -kırılıp, parçalansa ve dağıtılsa da- yaşamaya devam ediyor, dayanışma oldukça da bu yok edilemez diye düşünerek, Türkiye siyasetine bunu örnek olarak taşıyabilirler.
Çünkü; eğer bir yerlerde güzel şeyler gelişiyorsa, o güzellik, çevresine de yeni ve yep yeni güzellikler katacak ve de mutlaka büyüyecektir.
Her ne kadar Orwell’in distopyasında her kavram zıttıyla belleklere kazınıp, ‘büyük abi’ bu yolla egemenliğini sürdürüyorsa da, Hayvan Çiftliği’nde domuzlar egemenliği ellerine geçirdikten sonra,yandaş hayvanları ezip / yok edip / yitirince, ortada ne bir iktidar kalıyor, ne de domuzlar.
Bugün 12 Ağustos, Can Yücel’in on sekizinci ölüm yıl dönümü. Can Taşı; savaşın barış, özgürlüğün kötülük, cahilliğin güç olmadığı bir ülkede, şiddete karşı olanların güçlü bir simgesi olarak Datça’da duruyor. (ST/EA)