Fotoğraf: VR-DER, İstanbul'da bir vicdani ret eylemi
Vicdani ret nedir diye sokağa çıkıp insanlarla konuşmaya başladığınızda birbirinden farklı, pek çok kalıplaşmış düşünceyle karşılaşıyorsunuz. Bazı çevrelerde kimisi "vatan borcu" diyor, kimisi "ordusuz devlet olmaz" diyor, kimisi de "askerlikten kaçmak" diyor.
Bazı çevrelerde de bu naif bir talep olarak algılanıyor ve sizin ya ahlaki olarak şiddete karşı olduğunuz ya da anti-militarist olduğunuz düşünülüyor. Vicdani reddi tanımlamaya çalışmak kavramların iç içe geçtiği, ortak uzlaşının olmadığı bir zeminde gittikçe daha da zorlaşıyor. Buna kaynaklık eden şeylerden birisi de elbette vicdani retçilerin birbirinden farklı motivasyonları.
Bu yazıda, vicdani reddini ilan edenlerin farklı motivasyonlarını ve vicdani ret ile anti-militarizm arasındaki ayrımı tartışmaya açabilmeyi umuyorum. Vicdani ret ile ilgili insanların birbirinden farklı motivasyonları, oldukça elverişli bir tartışma alanı da yaratıyor.
Vicdani retçi olmak, anti-militarist olmak anlamına gelir mi?
Değerli hocam Prof. Dr. Nilgün Toker, vicdani ret ile anti-militarizm arasındaki ayrıma dair zihin açıcı yazısında vicdani reddi şu şekilde tanımlar;
"Vicdani ret, bireyin kendi benlik duygusunda 'kötü' olarak tanımlanan bir edimi gerçekleştiremeyeceği bilincine dayanır. Bu nedenle vicdani ret, ahlaksal kötünün belirlenmesi ve bu kötülüğü gerçekleştirmeme, kötülükten kaçınma konusunda vicdana dayalı bir uymama halidir.
"Vicdani ret, uyulması reddedilen yasanın haksızlığını ya da adil olmasını değil, bir kötüyü yapmayı buyurmasını merkeze alan bir tutumdur. Vicdani retçi, kendi benlik duygusuyla insan öldürme kötülüğünü yapamayacağı için savaşma ödevini yerine getiremeyeceğini ilan eder; burada söz konusu olan savaşı engelleme değil, bireyin kendi vicdan kuralları gereği bu savaşta yer alamayacağının beyanıdır." (1)
Nilgün Toker'in bıraktığı yerden, bir insanın vicdani retçi olmasının aslında devletlerin militarist karakteriyle mücadele anlamına gelmeyeceğini, hatta vicdani reddin uluslararası sözleşmelerde "Din ve Vicdan Özgürlüğü Hakkı" çerçevesinde ele alındığını hatırlamak gerekiyor.
Çünkü bir devletin vicdani ret hakkını tanıyor olması, o devletin militarist bir karaktere sahip olmadığı anlamına gelmiyor. Sadece anti-militarist bir muhalefetle mücadele edebileceği alanları belirliyor. Çünkü dünyadaki farklı mücadelelere biraz baktığınızda, vicdani ret hareketlerinin, anti-militarist ve savaş karşıtı bir çerçevede ilerlediğini görürsünüz.
Kabaca diyebilirim ki, bir devletin askerliği zorunlu hale getirdiği insanların, kendi ordusunda yaratacağı "disiplinsizlik"le ve yargısına yapacakları muhalefetle mücadele etmektense, denetimi ve disiplini daha mümkün olabilecek alanlarda bu insanlarla mücadele etmesi daha kolaydır. Bu nedenle, vicdani ret hakkının kabulü yurttaşların haklarını hayata geçirebilmesi açısından oldukça önemli olsa da anti-militarist mücadele açısından ne anlama geldiğini tartışmak gerekecektir.
Türkiye'de de vicdani ret hareketi çoğunlukla anti-militarist bir çerçeveye sahip. Ancak bununla birlikte, daha bireysel, inanç sistemine ve vicdani gerekçelere dayanan vicdani ret beyanları da yer alıyor.
Müslüman vicdani retçiler
Örneğin ordunun Müslüman olmaması nedeniyle Muhammed Serdar Delice ve Enver Aydemir gibi vicdani reddini açıklayanlar var. 2012 yılında 3. Müslüman Öğrenciler Buluşması'nda yayınlanan ortak metindeki iki madde örnek gösterilebilir;
- "Laik ve demokratik bir kimlik taşıdığını iddia eden cumhuriyetin askerlik kurumu, dini ve dinî kavramları bir meşruiyet zemini olarak kullanamaz. Dolayısıyla TSK'nın, "Şehitlik", "Vatanın kutsallığı", "Peygamber Ocağı" gibi kavramları kullanarak İslami değerleri istismarına bir an önce son verilmeli.
- Müslüman, ancak Allah'ın rızasını gözeten bir orduya mensup olabilir. Müslüman bir şahsiyetin NATO gibi uluslararası emperyalist bloğa dahil veya laik bir orduda kendi rızasıyla görev alması düşünülemez."
Öğrencilerin yayınladığı metindeki diğer maddelerde vicdani ret hakkı savunuluyor, ancak altını çizmek istediğim şey, her vicdani reddin anti-militarist bir tutumu ve eylemliliği ifade etmeyeceğidir. Yehova Şahitleri de buna örnek gösterilebilir, yalnızca şiddet karşıtı olduğu için askere gitmeyenler de örnek gösterilebilir. Ancak Müslüman vicdani retçiler gibi homojen bir grup olmadığının da altını çizmek gerekiyor. Anti-militarist Müslüman vicdani retçilerin beyanları yukarıdaki açıklamadan farklılaşıyor. Çünkü anti-militarist ve Müslüman vicdani retçiler de fazlasıyla var.
Kötülüğün reddi
Nilgün Toker aynı yazısında, anti-militarizm ile ilgili çerçeveden evvel Hannah Arendt'in sunduğu bakış açısından kolektif/politik sorumluluğu, yani yurttaş olmayı tanımlıyor. Bunun ise tüm diğer insanları, canlıları hesaba katma ve diğerleriyle karşılıklı bir bağ içinde olduğunu ifade ederek, anti-militarist bir nitelik taşıyacak sivil itaatsizlik eyleminin çerçevesini tartışıyor. Çünkü Toker'e göre "Savaş kavramının açıkça işaret ettiği kötülüğün reddi, vicdani ret durumunda bireysel ahlaksal bütünlüğün korunması adına savaşa katılmama, askerlik 'ödevi'ni yerine getirmeme ile sınırlı kalırken, sivil itaatsizlik durumunda savaşın engellenmesi pratiğine dönüşmektedir." Militarizm dediğimizde ise çoğumuz aslında yalnızca orduyu ifade etmiyoruz.
Militarizm kavramının neleri ifade ettiğine dair literatürde geniş bir tartışma alanı var ve yine bu konuda da ortak bir uzlaşı söz konusu değil. Militarizme dair liberalizm ve sosyalizmin ortaya koyduğu perspektifler farklı, bunun haricinde romantik militarizm, pretoryan militarizm, yapısal militarizm gibi birbirinden farklı anlamları içeren kavramsallaştırmalar var.
Sözün özü militarizme dair pek çok üretim mevcut ve birbirinden farklı bu üretimleri gözden geçirmek oldukça zihin açıcı diyebilirim.
Tanrısallaştırılan erkek(lik)
Fakat sınırlılığı olan bu yazı içerisinde militarizmin ne olduğunu hakkıyla tartışabilmek mümkün değil. Ancak bunu tartışırken nelerin olmazsa olmaz olduğunu ifade etmek iyi olabilir. Bu açıdan Güven Gürkan Öztan'ın yaptığı hatırlatma da oldukça geniş bir perspektifi olduğunu ifade ediyor. Öztan'a göre "militarizm ve yansımaları üzerine hazırlanan bir çalışma, militarizmin yapısal unsurlarını; ordunun kurumsal özelliklerini ve bu özelliklerin gösterdiği değişimi, siyaset ve üretim ilişkileri/sermaye ile kurulan ilişkiyi dikkate almalı ve fakat diğer yandan militarizmin sosyolojik temellerini ve gündelik yaşamı kapsayan yeniden üretim mekanizmalarını da ihmal etmemelidir." (3)
Öztan'ın yaptığı hatırlatmayı somutlaştırmaya çalışacak olursam, gündelik hayattan ekonomiye kadar pek çok alanın militarizasyonundan bahsediyoruz. Tanrısallaştırılan erkek(lik)ten tüm cinsiyet kimliklerine yapılan saldırılara, dayatılan kurallara, adına güvenlik harcamaları denilen büyük pazara, görsel kültürde maruz kaldığımız estetize edilen milliyetçiliğe, "aslolan" Türklük kadar bir kıymeti(!) olmadığı için unutturulan/unutturulmaya çalışılan dil ve kültürlere uzanan geniş bir tahakküm alanını tarif ediyoruz. Böyle düşündüğümüzde, sözü bir adım ileriye taşıyarak militarizmin ordudan daha büyük bir tahakküm sistemini ve tartışma alanını içeriyor demek mümkündür.
Militarizmin siyasetten ekonomiye ve gündelik hayatımıza dek kuşattığı alanların genişliğini düşünerek bakınca, vicdani reddini açıklayan insanların yalnızca heteroseksüel erkekler olmadığını görürsünüz ve motivasyonlarını da böylelikle anlamlandırmak daha kolay hale gelir. Bunu ifade etmeye olan ihtiyacım, çevremde daha önce "kadınlar neden vicdani reddini açıklıyor, ne alaka?" minvalinde sorularla karşılaşmış olmamdan kaynaklanıyor.
Kadın ve LGBTİ+ vicdani retçiler
Kadınlar, LGBTİ+'lar, askerler... Günümüzde vicdani ret meselesi daha çok heteroseksüel erkekler etrafında, yalnızca onlara açılan davalar çerçevesinde ve oldukça sınırlı bir alanda görünür olabiliyor. Çünkü erkekler yasal yükümlülükleri nedeniyle başkaca mağduriyetlerle karşılaşıyor. Fakat bu durum, başka öznelerin verdiği mücadeleleri gölgede bırakma tehlikesi de içeriyor. Bu nedenle dikkatlice tartışmaya ihtiyacımızın olduğu bir alan olduğunu düşünüyorum. Oysaki bugün görünür olmasa da kadınlara, LGBTİ+'lara da geçmişte benzer davalar açıldı. Kadınlar da anti-militarist olduklarını beyan etmiş, "bize de dava açılmasını istiyoruz" diyerek bu "suça" ortak olduklarını ilan etmişlerdir.
Türkiye'de kadınlar, 2004'ten beri (İnci Ağlagül, Ferda Ülker ve Ebru Topal) vicdani reddini açıklıyor. Fakat militarizm ile mücadele bağlamında bakınca kadınların, LGBTİ+'ların mücadeleleri elbette ki bu tarihten de daha eskiye dayanıyor. Örneğin KAOS GL'nin sitesinde arama butonuna "askerlik" yazarak bir arama yapınca dahi 1997 yılına kadar giderek, militarizmi ve militarizmin gündelik hayatta yeniden ürettiği heteroseksizmi eleştiren tartışmalarla karşılaşabiliyorsunuz. Kadın hareketi açısından da benzer bir durum söz konusu. Evet, kadınlar ilk defa 2004 yılında vicdani reddini açıkladı ancak örneğin Ayşegül Altınay "Vatan, Millet, Kadınlar" (2) isimli kitabını 2000 yılında yayınladı. Kadınların itirazlarının neyi içerdiğini kadınlardan duymak elbette ki daha anlamlı olacağından Türkiye'deki ilk kadın vicdani retçilerden Ferda Ülker'in beyanını paylaşmak isterim:
"Militarist düşünce sadece 'askeriye'nin sınırları içinde kalmayıp, günlük hayatın içine de yedirilen 'militer' bir dünya kurgular. Ki bu kurguda; kadınlık aşağılanır, kadınlar genellikle görmezden gelinir, yok sayılır. Koşullar gereği bazen öne çıkarılsa da bir iki adım geride konumlandırılır. Kavramları; otoritedir, hiyerarşidir, itaattir. Biz kadınlar için bu kavramlar ne kadar da tanıdık değil mi, ne kadar da hayatın içinde. Durmadan çarptığımız ve her seferinde bizi gerilere iten bir dünyanın çok iyi bildiğimiz duvarlarıdır. Hele bu coğrafyada yaşayan kadınlar için militarizm, hayatın her ayrıntısında, çağrısız ve arsız bir misafir gibi hep 'mevcut(lu)'dur. Sokakta, evde, işte, ilişkilerimizde, mücadele alanlarımızda, ... ve her yerde."
Pişmani ret
Bu insanların haricinde, askerliğini yaptığı için pişman olduğunu içeren, adının "pişmani ret" olarak da anıldığı, "pişmanız, reddediyoruz" şiarıyla hareket eden (Tamer Esin ve Zafer Kıraç) vicdani retçiler de var.
Kişisel bir vicdana dayalı vicdani ret ile anti-militarist bir perspektife dayalı vicdani ret beyanları yukarıda bahsettiğim söylemsel ve politik düzlemde birbirinden farklılaşıyor. Kişinin "ahlaki kötü" olarak temellendirdiği bir itaatsizlik hali, savaşın engellenmesine değilse de savaşın insan kaynağını tüketmeye hizmet eden oldukça biricik bir durumu yansıtıyor. Anti-militarist bir söylem ise savaşın engellenmesini, militarizmin gündelik yaşamdaki tezahürlerini ortadan kaldırmayı hedefleyen bir tutumu yansıtıyor. Pek çok insanın, zaten anti-militarist bir mücadelede yer aldığı için vicdani reddini beyan etmeye ihtiyaç duymaması da tartışmaya açık bulduğum bir karar.
Umarım haddimi aşmıyorumdur ancak vicdani reddin ilanı, her ne olursa olsun kolektif bir karşı çıkışın bireysel bir ifadesini de yansıtıyor. Bence içinde yer aldığımız kolektiflerle olduğu kadar, onlardan ayrı olarak da oldukça değerliyiz ve herkesin biricik olan deneyimlerinden yola çıkarak bir reddin ilanı, bu sistemin her birimize hissettirdiklerini paylaşma alanları açabilir ve bunlar bir araya geldiğinde çok kuvvetli bir toplamı ifade edebilir.
TIKLAYIN - Vicdani ret nedir, vicdani retçi olduğunuzda başınıza neler gelir?
***
1 Toker, Nilgün (2008). "Vicdani Red, Sivil İtaatsizlik ve Antimilitarizm: İtaat Etmeme ve Direnme". (Hazırlayan: Özgür Heval Çınar ve Coşkun Üsterci). "Çarklardaki Kum: Vicdani Red". İletişim Yayınları, Sf. 79-93.
2 Öztan, G. Güven (2018). Türkiye'de Militarizm. Zihniyet, Pratik, Propaganda. Ayrıntı Yayınları.
3 Altınay, A. (2000). Vatan, Millet, Kadınlar. İletişim Yayınları.
Perihan Mağden'in yazısına ulaşmak için buraya tıklayın.
(AY/AÖ)