* Fotoğraflar: AA - rosaguiden.se
Haberin İngilizcesi için tıklayın
İskandinav ülkesi İsveç'in dış politikasını düşündüğümüzde - en azından Rusya-Ukrayna savaşından önce - aklımıza belli başlı iki başlık gelirdi: Tarafsızlık ve feminist dış politika yaklaşımı.
Fakat ülkenin komşusu Finlandiya ile birlikte 18 Mayıs'ta resmen NATO üyeliğine başvurması her iki konuyu da yeniden düşünmemize sebep oldu.
Feminist dış politika kavramının öncüsü olan İsveç, nasıl oldu da NATO üyeliğine başvurdu? Bu, söz konusu politikayla çelişmiyor mu?
İsveç'teki ilk çevrimiçi hizmet veren feminist haber dergisi Feministiskt Perspektiv'in kurucusu İsveçli feminist gazeteci Anna-Klara Bratt, İsveç'in feminist politikasının "çok yüzeysel" olduğunu söylüyor.
İsveç'in NATO'ya üyelik başvurusu kararının alelacele alındığına dikkat çeken Bratt, henüz birkaç ay öncesine kadar NATO'ya asla girilmeyeceğini söyleyen Sosyal Demokrat Parti'nin fikrini neden ve nasıl bu kadar çabuk değiştirdiğini kamuoyuna açıklamadığını belirtiyor.
Peki ya Türkiye ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın itirazları?
NATO üyeliğine karşı çıkan tek partinin Sol Parti olduğunu ve Erdoğan'ın İsveç'ten bazı talepleri olacağı konusunda uyarıda bulunduğunu hatırlatan Bratt, "İsveç'te altı Kürt milletvekili var ve Erdoğan hepsini ismiyle anıp hepsine 'terörist' dedi. İsveç'teki hemen herkes buna karşı çıkıyor" diyor:
Aslında Türkiye'nin durumunu İsveç bakış açısı ile anlamak zor: Kim terörist? Fakat yine de Türkiye İsveç'teki insanların hakkında çokça bilgi sahibi olduğu sayılı ülkeden biri. Ve bunun İsveç'teki Kürtler ile bir ilgisi var. Bugün İsveç parlamentosundaki Kürtlerin terörist olmadığına ilişkin bir nevi fikir birliği olmasından memnunum. Herkes bunu anlıyor.
TIKLAYIN - İsveç'te Kadın ve Feminist Gazeteci Olmak: Anna-Klara Bratt
Devamını Anna Klara-Bratt'in kendisinden dinleyelim...
İsveç'in "yüzeysel" feminist dış politikası
İsveç, bildiğimiz üzere feminist dış politika kavramının öncüsüydü ve şimdi İsveç NATO üyeliğine başvurdu. Peki, İsveç'in feminist dış politikası genel anlamda nasıl bir yaklaşımı öngörüyor ve NATO üyelik başvurusunu bu bağlamda nasıl yorumlamak gerekiyor?
Öncelikle, feminist politikanın insanlarca pek de fazla bilinmediğini söylemeliyim. Lund Üniversitesi'nden siyaset bilimciler şunu soruyor: "Feminist bir iç politikamız yoksa nasıl feminist bir dış politikamız olabilir?" Ben, bunun yerinde bir soru olduğunu düşünüyorum.
Çok yüzeysel olduğunu söyleyebilirim. Bu, daha çok feminist ideolojiye sahip bir dışişleri bakanımızın olması ile, Margot Wallström ile ilgili. Bu, şimdi biraz değişti çünkü artık yeni bir dışişleri bakanımız var.
TIKLAYIN - Rusya-Ukrayna savaşı ve feminist dış politika üzerine
Feminist bir dış politikaya sahip olmak kolay değildi. Bu, tam olarak neydi ki? Wallström, silahlar ve Suudi Arabistan ile ilgili sert açıklamalar yaptığında bu keskin çıkışları sonrasında başbakan yumuşatıyordu.
Dahası, bir kişi için feminizm olan şey, bir başkası için başka bir şey olabilir. Bazıları bu kelimeyi kullanmanın iyi olduğunu söylüyor. Bu, ilk adım ve diğer ülkeleri de teşvik etti.
Herkeste bir NATO "şaşkınlığı"
NATO üyeliğine gelecek olursak, feminist olsun veya olmasın İsveç'teki herkesin tüm bu olanlar karşısında, hem [Rusya Devlet Başkanı Vladimir] Putin'in [Ukrayna'yı] işgali hem de isveç'in NATO'ya üyelik başvurusu karşısında şaşkın olduğunu söyleyebilirim.
Bugünlerde artık genel geçer bir bilgi haline gelen bir şey var: Finlandiya ile yakın müttefikiz. Kulağa mantıklı geliyor, değil mi? Komşuyuz. Ama ben bu ittifak hakkında daha önce pek de bir şey duymamıştım.
Yine de belirtmem gerekiyor ki pek çok insan Finlandiya'daki korkuyu anlıyor. Yaşlı insanlar, Finlandiya Savaşı ve İkinci Dünya Savaşı'nı hatırlayanlar bu korkuyu anlıyor ve tamamıyla buna saygı duyuyor.
Ayrıca artık söz konusu olan eski düşman Sovyetler Birliği değil; bu, özel olarak Putin ile ilgili. Hiç kimse onu kontrol edebiliyormuş gibi görünmüyor. Milliyetçilik dışında nasıl bir ideolojinin olduğu bile belli değil.
Sosyal Demokratların fikrini değiştiren neydi?
Yine de herkes şaşkın. Ukrayna'nın işgalinden birkaç hafta sonra tüm Sosyal Demokrat partili bakanlar çok net bir şekilde şunu söyledi: "Asla ve kat'a NATO'ya girmeyeceğiz." Aslına bakılırsa şaşırmıştım ve şöyle düşünmüştüm: "Gerçekten emin görünüyorlar, onlara güvenebilirim."
Fakat sonrasında fikirlerini neden değiştirdiklerini hiç söylemediler. Birdenbire, bir gecede bunu (NATO'ya üyelik başvurusu) yaptılar ve partinin vekilleri arasında demokratik bir süreç sahnelediler.
Büyük çevrimiçi toplantılar oldu ve bazılarının iddia ettiği üzere, milletvekilleri bu toplantılar esnasında hiç konuşamadı. Sadece bakanları dinlediler. Hiç kimse böyle bir sürece alışkın değil.
Taviz vermeyen tek parti: Sol Parti
NATO üyeliği karşısında tavrından taviz vermeyen tek bir parti vardı: Sol Parti (Vänsterpartiet). Bu parti, çoğunlukla siyasi süreçlerin dışında bırakılıyor. Dolayısıyla, belki de diğerlerinin bildiklerini bilmiyorlardır.
Tehdit ne? Bu siyasetçiler haricinde kimse bunu bilmiyor ve aynı durum Finlandiya için de geçerli. Nükleer tehditlerden tutun da pek çok şey olabilir.
İsveç ordusuna gelecek olursak, ordu miadını doldurmuş gibi görünüyor. Herkes 62 yaş civarında, siber konularda iyi değiller ve referansları çoğunlukla soğuk savaş döneminden.
İsveç'teki feministler olarak Rusyalı trollerden ve onların müdahalelerinden çok çekiyoruz. LGBTİ'lerden hoşlanmıyorlar. Yaptığımız hiçbir şeyden hoşlanmıyorlar. Dolayısıyla, İsveçli yetkililerin, askeriyenin ve polisin internet güvenliği konusunda pek de iyi olmadığına eminim. Sokaktaki çocuklar bile onlardan daha iyiymiş gibi görünüyor.
Benim tahminim şu: Savunma ve askeriyemiz bu işe hazır değildi. Ayrıca, NATO gayri safi yurtiçi hasılanızın yüzde 2'sini ödemenizi istiyor. Muhtemelen İsveç ordusuna baktılar ve tatmin olmadılar. Bilmiyorum...
TIKLAYIN - "NATO hiçbir zaman dünyaya güvenlik getirmedi"
Referandum ve seçimleri bekleme talebi
Finlandiya, burada öncü ve pek çok İsveçli bunu kabul ediyor. (Finlandiyalılar Rusya ile) uzun sınırları sebebiyle korkuyorlar.
Sadece Sol Parti karşı çıkıyor. Referandum yapılmasını, İsveç'teki herkesin oy verebilmesini istediler. Doğru düzgün bir referandum istediler.
Haftalardır medya tam bir NATO propagandası durumunda. Pek çok İsveçlinin askeriye veya NATO hakkında bilgi sahibi olmadığı da açık. Dolayısıyla, pek çok kişi ne gibi sorular soracağını bile bilmiyor.
Benim sürece ilişkin fikrim Eylül'deki seçimleri kullanmak yönünde. Bu sayede herkes fikrini ifade etme şansı bulur. Putin'e veya her kimse ona bir demokrasi olduğumuzu ve böylesine büyük bir soru için halka gitmemiz gerektiğini gösterelim.
İsveç'in NATO'ya katılmasından hoşlanmazdım fakat oylama bu yönde olsaydı referandumdan çıkan sese saygı duyardım. Bence bu demokratik temeller ile oynanan riskli bir oyun.
"Sol Parti, Erdoğan'ın taleplerini öngördü"
Sadece Sol Parti öncesinde Recep Tayyip Erdoğan'dan bahsetti. Olacak ilk şeyin Erdoğan ile karşı karşıya gelmek olduğunu ve Erdoğan'ın bazı taleplerinin olacağını söylediler. Şimdi böyle bir sorunumuz var.
Sol Parti, dün (30 Mayıs) dergimizde şöyle söyledi: "Bu zamanı bu soruyu seçime götürmek için kullanalım."
Fakat pek fazla tepki görmedim çünkü ortam çok sakin.
Peki, İsveç'in NATO'ya üyelik başvurusu ve Türkiye'nin itiraz ve talepleri İsveç medyasında nasıl tartışılıyor?
Bu, bugün ilerici gazeteciler arasında bir konu olarak öne çıkıyor. Tüm ana akım medya şöyle yaklaşıyordu: "Tamam, artık NATO savunmasının bir parçasıyız." Akşam haberlerinde mavi bayraklar vardı. Bir siyasi gazeteci mavi bir ceket bile giymişti. Kostümlü [parti] zamanı gibi bir şeydi.
Şimdi ise ikinci dalgayı yaşıyoruz. Bu, zor bir durum. Eğer NATO'yu sevmiyorsanız zor... Size "Putin sevdalısı" (Putin hugger) diyorlar. Bu, Pussy Riot ile, Rusyalı feministler ile ya da herhangi başka bir feminist ile birlikte çalışan feministlere büyük haksızlık. Biz Putin'i sevmiyoruz, o da bizi...
Dün ilk defa bir liberal şöyle dedi: "Erdoğan'ın mağduru olmamak için NATO başvurumuzu revize edelim." Yani her şey fazlasıyla alt üst olmuş vaziyette.
Erdoğan'ın İsveç'e karşı vetosunu ne kadar sürdürebileceğini bilmiyorum. Ama belki bu soru seçimlerde ortaya atılır, kim bilir?
İsveçli bakan veya başbakan geçtiğimiz günlerde Türkiye'deydi [İsveç ve Finlandiya heyetleri 25 Mayıs'ta Ankara'daydı] ve dün Türkiye'ye uygulanan önceki silah ambargosunun kalkacağını söyledi. Olaylar hızlı gelişiyor. Ve yine tek tepki gösteren, Sol Parti.
İsveçli Kürt milletvekilleri
İsveç'te altı Kürt milletvekili var ve Erdoğan hepsini ismiyle anıp hepsine "terörist" dedi. İsveç'teki hemen herkes buna karşı çıkıyor.
Çoğu kişi İsveç'teki Kürtleri destekliyor. Sağcı veya solcu da olsanız yaklaşım şu şekilde: "İsveç parlamentosunda kimin oturacağına Erdoğan karar vermemeli." Bu, sadece Sol Parti için değil, pek çok partideki siyasetçiler için de geçerli. Umarım buna bağlı kalacaklardır.
Anketlere göre, Sosyal Demokratlara olan seçmen ve üye desteği Erdoğan ile müzakere için aynı [oranda] değil. Dolayısıyla, kimse aslında ne olacağını bilmiyor. Ama hiç kimse Erdoğan'ın paspası olmak istemiyor.
Dün Suriye'nin kuzeyindeki Kürtlere yönelik yaklaşımı aynı olan pek çok NATO ülkesinin olduğu ifade edildi. Fakat Sosyal Demokratlar bir günde döndüğü için tekrar ne zaman döneceklerini kimse bilmiyor. Ne yapacaklar?
Stresli görünüyorlar. Ve İsveç halkına bunun sebebi gerçekten söylenmedi. NATO'ya katılma konusunda öyle bir acele vardı ki şimdi yaz ortasından önce yapılması gerekiyor. Bu da bundan üç hafta sonrası demek. Ben eğer Erdoğan'ı tanıyorsam dört hafta daha bekleyebilir, değil mi?
Türkiye'ye silah ambargosu: "Sırada ne var?"
Berlin'de gerçekleşen İsveç-Finlandiya-Türkiye toplantısında Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun İsveçli mevkidaşına sesini yükselterek İsveç'in feminist dış politikasından "rahatsızlığını" dile getirmişti. Bu olay, İsveç'te nasıl karşılandı?
Açıkçası bu şu şekilde yansıtıldı: Finlandiya'nın Türkiye ile bir sorunu varmış gibi görünmüyor. Yalnızca İsveç ve Dışişleri Bakanı [Ann] Linde... Selefinden feminist dış politikayı miras almış olabilir ama kendisi o kadar da önde gelen bir feminist veya önde gelen bir insan hakları [savunucusu] falan değil. Öncesinde Ticaret Bakanlığı yapıyordu.
Belki bir süre şöyle düşünmüş olabilirsiniz: "Bu, olumlu bir durum. Birileri için bir mücadele veriyor. Belki de İsveç'te yaşayan Kürtler için..."
Fakat sonuç şöyle oldu: Finlandiya bu karara daha hazır. Finlandiya daha ciddi görünüyor ve odadaki yetişkin de o.
İsveç'in NATO üyeliğine karşı olanların oranı kamuoyu yoklamalarına göre en az yüzde 23-24. Yani, çoğunlukta olmadığımızın farkındayız.
Sanırım dün silah ambargosundan vazgeçtiler; bugün neden vazgeçeceklerini kim bilir?
Hükümetteki İsveç vatandaşları, Erdoğan bile bunu değiştiremez. Fakat bu herkes için yeni bir durum.
"Kimse ne olacağını bilmiyor"
İsveç'in uzun süre NATO ile işbirliği yaptığı bir gerçek. Dolayısıyla, NATO yanlıları neredeyse NATO'da olduğumuzu söylediğinde haklılar. Fakat bu hiçbir zaman bir seçimin konusu olmadı. Ukrayna ile ilgili İsveç'te daha önce endişeler olduğunu da söyleyemem.
Putin'e güven olmadığına katılıyorum. Herkes katılıyor. İsveç'te gerçekten Putin sevdalısı kimse yok. Bir parti, ırkçı İsveçli Demokratlar Mart'tan önce NATO'ya katılmak istiyordu. Ama onlar da döndü. Pek çok insan partinin Rusya'dan, özellikle de Putin'den para aldığını söylüyor. Milli değerleri paylaşıyorlar fakat yine de parlamentoda üyelik konusunda bir çoğunluk var.
Umarım bu seçimin bir konusu olur, ama olmayacaktır. Olursa Erdoğan sebebiyle olur. Aksi takdirde üye olacağız. Bu da olumlu bir şey değil.
Kimse Putin'i sevmiyor; kimse Erdoğan'ı da sevmiyor, sağcılar bile...
Aslında Türkiye'nin durumunu İsveç bakış açısı ile anlamak zor: Kim terörist? Fakat yine de Türkiye İsveç'teki insanların hakkında çokça bilgi sahibi olduğu sayılı ülkeden biri. Ve bunun İsveç'teki Kürtler ile bir ilgisi var. Bugün İsveç parlamentosundaki Kürtlerin terörist olmadığına ilişkin bir nevi fikir birliği olmasından memnunum. Herkes bunu anlıyor.
PKK'nın terörist olduğunu söyleyen insanlar var. Daha az sayıda insan PKK'nın Suriye'nin kuzeyinde IŞİD ile savaştığını söylüyor.
Yine de Türkiye'ye ilişkin çok daha fazla şey biliniyor, Ukrayna ile ilgili bilinenden daha fazla örneğin.
Polonyalı feminist dostlarımız - yani NATO üyesi Polonya'daki dostlarımız - Putin'in bunu yapacağını hep söylediğini söylüyorlar. Dolayısıyla, söylediklerinin neden dikkate alınmadığı açık değil. Yani, bu karmaşık bir tartışma ve kimse ne olacağını bilmiyor. (SD)