*Fotoğraf: Evrim Kepenek/ bianet
Azra Gülendam Haytaoğlu için bir basın açıklaması yazmak için oturdum. 5 gündür kayıp sevgili öğrencimizin felaketi Salı günü ortaya çıktı. Felaketin ona veya başka genç kadınlara böyle çullanacağını zaten yazmış Azra. "Adına sevgi dediğin bağnazlığın bir gün evimizden bi can alacak ve herkes gibi bizi de sonradan koruyacaklar her şey bittikten sonra kıymetli olacağız herkes gibi…"
Davanın takipçisi olacağız
Evinden kendi canını aldıktan sonra, tüm diğer kadınlarda olduğu gibi, sonradan Azra’yı koruyacak olmanın acısı ve utancı her yanımı kaplıyor. Bu açıklamayı yazacak olmanın ağırlığı altında düşüncelerimi toplamaya, duygularımla bildiklerimi yoğurup dile getirmeye çalışıyorum. Akdeniz Üniversitesi Kadın ve Toplumsal Cinsiyet Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi olarak en azından ‘her şey bittikten sonra’ ona hak ettiği tüm kıymeti vereceğimizi, Antalya’daki yüzlerce çalışkan fikirdaş ve cevval aktivist hukukçular gibi, biz de bu davanın talihsiz dişlilere sıkışmasına izin vermeyeceğiz. Sonuna kadar bu davanın takipçisi, Azra’nın sonradan iade edilmiş kıymetinin paydaşı olacağız…
Daha çok kadın çalışmaları
Bir Araştırma Uygulama Merkezi olarak akademik bilgi üretimi ile alan içi faaliyetlerin ve çalışmaların tam kesiştiği noktada duran yapımızın kadına karşı şiddeti önlemede nasıl daha etkili hale getirilebileceğini konuşmak ve paylaşmak da bu verilen kıymetin önemli bir parçası. Türkiye’de Kadın Araştırma Merkezlerinin büyük bir çoğunluğunun elindeki güç ve yetki çok kısıtlı. Bütçesiz, personelsiz veya uzmansız, hatta mekansız bir şekilde, bir grup akademisyenin idealleri ve fedakarlıkları ile çalışmalar yürür.
Bu imkanların güçlendirilmesi, hızla ve yaygın bir biçimde toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimlerinin üniversite çalışanları, idarecileri ve öğrencilerine sunulması Azra’ya verdiğimiz gecikmiş kıymetin en önemli parçası olacaktır. Kadınların toplumda eşit, haklarını bilen (hakları kanıksanmış) bireyler olarak algılanması bu eğitimlerle sağlanabilir. Her türlü hukuksal önlemin yanı sıra toplumun kadına bakışının sorgulanması ve yapılandırması üniversitelerden ve bu yönde verilen eğitimlerden geçer.
Kadın değil, ataerki sorunu
Üniversiteler bu çok bileşenli toplumsal soruna çözümde önemli sac ayaklarından sadece birisi. Medyanın bilinçlendirme kampanyaları, sivil toplum örgütlerinin alandaki çalışmaları, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının yürüttüğü projeler ve belediyelerin destekleri ile her bir ilgili kurum ve yapı bu soruna öncelik vermelidir. Sorun ‘kadın sorunu’ değil, ataerki sorunudur.
Ataerkil şiddetin yapısal, engelleyici, denetleyici birçok çeşidinin en üst noktasına oturmuş kadın cinayetlerine her geçen gün en acımasız halleri ile bir yenisi ekleniyor. Bu cinayetlerin münferit olmadığı, toplumsal yaklaşım biçiminin sonucu tırmanan ve hızla müdahale edilmesi gereken bir kırım olduğu açıktır.
Yasa ve sözleşmelerin etkin bir biçimde uygulanması ve hukuki somut adımların atılmasının yanı sıra ataerkil yapının kadını baskılayan tüm kodlarını çözecek eğitim programlarının hazırlanması ve okul öncesinden yüksek öğrenime her kademede dersler oluşturulması üniversitelerin sorumluluğudur. Bu projelerin koordine ve topyekûn hale geçirilmesi üniversitelerde Kadın Araştırma ve Uygulama Merkezlerinin güçlü, bağımsız, donanımlı yapılar haline geçirilmesi ile mümkündür.
(GY/NÖ)