“Özetle duruşma sürecinde de davada da Eryaman ve Esat’ta trans kadınlara yaşatılan durumun devam ettiğini gözlemliyoruz. O dönem 'Kırım linç talan, Eryaman!' demişti trans kadınlar, hakikaten şu anda da yaşanan o.”
Kaos GL editörlerinden Yıldız Tar 1 Haziran Ankara 30. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen Esat-Eryaman davasında ikinci duruşması sonrasında polisin LGBTİ+’lara ve gazetecilere yönelik şiddetini böyle özetliyor.
TIKLAYIN - Meslek örgütleri: "Görüntü çekmeyin" Genelgesi Anayasa'ya aykırı
Gerekçe: Genelge
Esat – Eryaman duruşması sonrasında basın açıklamasını ve gazetecilerin görüntü almasını engellemeye çalışan polis, kalabalığa fiziksel şiddet içeren müdahalelerde bulundu.
Bu şiddeti görüntülemek isteyen gazeteciler engellenirken, “Bu geçerli basın kartı değil.” Denilerek basın kartları geçersizleştirilmeye çalışıldı. Olaya ilişkin gazetecilere sundukları gerekçe ‘yeni basın kartı yönetmeliği’ olan polis, gazetecileri de darp etti.
Polislerin müdahalesinden etkilenen gazeteciler Kaos GL’den Yıldız Tar, Artı Gerçek’ten Seda Taşkın, avukat ve gazeteci olan Büşra Taşkıran yaşadıklarını bianet’e ifade etti.
TIKLAYIN - "Gazeteciler polisin suçunu görüntülemesin istiyorlar"
TIKLAYIN - Emniyet eylemlerde 'ses ve görüntü kaydı' alınmasını yasakladı
Polisler trans bayrağını alıp kaçmak istedi
Polisin telefonunu gasp ettiğini belirten Tar, şöyle dedi:
“Duruşma için çok küçük bir salon tahsis edilmişti. Pandemi bahanesi ile salona gözlemci olarak kimse alınmadı. Sadece avukatlar ve basın kartı ile ben girebildim.
"Duruşma 24 Eylül’e ertelendi eksik belgelerin giderilmesi için. Tabii zaman aşımı olan bir davada bu kadar erteleme, 10 yılı geçen bir süreçte adaletin gelmemiş olması esasen kendi başına, söz konusu trans kadınlar olduğunda adaletin ne kadar da işlevsiz olduğunu gösteriyor.
"Özetle duruşma sürecinde de davada da Eryaman ve Esat’ta trans kadınlara yaşatılan durumun devam ettiğini gözlemliyoruz. O dönem 'Kırım linç talan, Eryaman!' demişti trans kadınlar, hakikaten şu anda da yaşanan o.
“Pembe Hayat Derneği çağrısıyla burada olan LGBTİ+ örgütleri, LGBTİ+ aktivistleri bir basın açıklaması yaparak kamuoyunu bilgilendirmek istediler. Adliye önünde açıklamaya izin verilmeyeceği söylendi. Adliyenin biraz daha ilerisinde yapmak istenildiğinde tekrar izin verilmeyeceği söylendi.
"Bunun ardından aktivistler adliyenin karşısında kaldırımda, herhangi bir şekilde trafiği ihlal etmeden bir basın açıklaması yapmaya başladılar. Açıklama okunurken sivil giyimli polisler birden gelip açıklamayı engellemeye başladı.
"Biz orada çekim yaparken sürekli 'Çekmeyin gidin, dağılın' diyorlardı basına da. Sonrasında aktivistler bu durumda biz dağılıyoruz diyerek yürürken, bir yandan da Pembe Hayat’tan Efruz Kaya basın açıklamasını okuyordu. Biz de onu çekiyorduk.
"Trans bayrakları açılmıştı. Herhangi bir slogan da yoktu. Bir grup kaldırımda yürüyerek dağılıyordu. Burada polis tekrardan ön kesip, bu sefer de yürüyemezsiniz deyip, insanları itti ve fiziksel şiddet uyguladı.
'Çekim yaparken telefonumu aldılar'
“Tam o anda ben çekim yaparken yeşil giyinmiş, orta yaşlı bir polis grubun içine girerek bir kişinin elindeki trans bayrağını alıp kaçmaya çalıştı. Ve ben de bu durumu çekiyordum. Çektiğimi farkettiklerinde birkaç polis çekme, çekemezsin diye beni iteklemeye ve dirsek atmaya başladılar. Tam o sırada ben çekim yaparken trans bayrağını çalan polis benim elimden telefonumu aldı. Kalakaldım.
“Ardından ‘Ben gazeteciyim benim telefonumu nasıl alırsınız?’ dediğimde ‘Git buradan, dağılın’ diye bağırmaya başladılar. Ben de “İsminizi verin bana, sizin hakkınızda suç duyurusunda bulunacağım, görevimi yapmamı engelliyorsunuz” deyip telefonumu geri istedim. Bu arada polisler önümde bir barikat oluşturdular.
'Polisler avukatlara da bağırdı'
"Gidip telefonumu almamı engelliyorlar, ben polislerin arasında kaldım. Bu böyle bir süre daha devam etti. İtiraz etmeye devam ettim. Ardından Kaos GL’den başka bir arkadaşıma telefonu verdiler. Telefonumu aldım. Sonrasında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya fakültesinin önüne gelindiğinde tekrardan grubun önünü kestiler. Sonra çevik kuvvet polisleri de geldi. Polisler avukatlara bağırıyordu. Avukatlar açıklamayı bitirip dağılınacak zaten demesine rağmen avukatlara bağırdılar. O anı çekmeye çalışıyordum.
“Aktivistleri iteklediklerini çekmeye çalışmak için duvar gibi bir yere çıktığımda bu sefer aynı polis ve iki başka polis gelip paçalarımdan çekiştirmeye başladılar. Aşağı ineceksin diye. 'Çekemezsini'z dediler. “Gazeteciyim ben, çekerim, benim görevim bu.” dedim. Basın kartın bile yok dediler.
"O sırada boynumda uluslarası basın kartı var. Eylem boyunca da boynumdaydı. Onu gösterdim, “Bu uluslararası basın kartı, dünyanın her yerinde geçerlidir. Ve benim gazeteci olduğumun ispatıdır. Dünyanın her yerinde geçerli bir kartı siz burada keyfinize göre geçersiz sayamazsınız.” dedim.
"Kaos GL’nin Twitter hesabında yayımladığımız iki videoda da, videoların yarıda kesildiği görülüyor. Birincisinde polis elimden tam o sırada telefonu kapıyor, ikincisinde beni çekiştiriyorlar ve ben düşmemek için bir yandan demirlere tutunmaya çalışıyorum. Benim dışımda da iki kadın gazeteciye daha müdahale edildiğini öğrendim. Açık bir şekilde orada görüntü almamızı engellemek istediler.
“Bu zamanaşımı tehlikesi olan, trans kadınlara saldıranların yargılandığı ve LGBTİ+ aktivistlerinin bulunduğu bir davaydı. Bu müdahale LGBTİ+ düşmanlığı ile de ilişkili. Ve bir diğer önemli kısım, yeni yayımlanan basın kartı genelgesi ile birlikte polislerin daha da fütursuzlaştığını görüyoruz basın emekçilerine karşı. Bu genelge ile birlikte biz artık çok daha saldırılabilir konuma getirildik.”
Yürüyerek basın açıklaması okurken polisin trans bayrağına saldırdığı anlar #ZamanaBırakmıyoruz pic.twitter.com/qnh8qmxajs
— Kaos GL (@KaosGL) June 1, 2021
Editörümüz @yildiz_tar a ikinci polis saldırısı anı ve yine görüntü almayı engellediler #ZamanaBırakmıyoruz pic.twitter.com/qgNqTWNimc
— Kaos GL (@KaosGL) June 1, 2021
"Son genelge ile işimizi yapamaz hale geldik"
“Aynı gün içinde iki kez polislerin şiddetine maruz kaldım” diyen gazeteci Taşkın’ın yaşadıkları şu yönde:
“Gözaltına alınan sağlık çalışanlarının haberini takip ediyordum. Sağlık çalışanlarının savcılık işlemi devam ettiği esnada aynı vakitlerde Eryaman-Esat davası görülüyordu.
"Önce sağlık çalışanları için açıklama yapmak isteyen sağlık çalışanlarına polis müdahale etti. Olay anını görüntülemek isterken polis tarafından görüntü almam engellendi. Gerekçe olarak ise ‘görüntü alma yasağı getiren genelge ve emniyetin yetkisi’ gösterildi. Defalarca kez gazeteci olduğumu söylememe rağmen, ‘turkuaz basın kartı’ istiyorum diyerek, çekim yapmamı engellediler.
“Daha sonra ise Eryaman-Esat davasının ardından Adliye önünde LGBTİ+ aktivistleri açıklama yapmak istedi ancak yine polis tarafından izin verilmedi. Adliye önündeki polisler LGBTİ+ aktivistlerine ‘adliye önünde açıklama yasak’ diyerek adliyenin ilerisinde açıklama yapabileceklerini söyledi.
"Ancak daha sonra burada da açıklama yapılmayacağını söyleyerek oradan da sürdüler. Bunun üzerine açıklama yapmak isteyenler yolun karşı tarafına geçip açıklama yapmak istedi. Tam açıklama yapıldığı esnada polisler yeniden buraya gelerek ‘yolu kapatıyorsunuz’ bahanesi ile LGBTİ+ aktivistlerini darp etti.
'Sıkıntı iki katına çıktı'
“Bunun üzerine aktivistler yürüyerek açıklama yapmak istediler ancak polisler buna da izin vermeyerek yürümek isteyenleri darp etmeye başladı. Etrafını saran sivil polisler araya aldıkları insanları defalarca kez darp etti.
"O esnada görüntü almaya çalışırken aynı şekilde biz gazetecilere de müdahale ettiler. Görüntü almak istediğimiz esnada polisler telefonlarımızı elimizden almaya çalışıyorlardı. Aynı gün içinde iki defa polislerin şiddetine maruz kaldım.
"Evet, eskiden de basına yönelik baskı olduğunu hepimiz biliyoruz ancak bu son yayımlanan genelge ile işimizi yapamaz hale geldik. Sürekli bu gerekçe edilerek çalışmamız engelleniyor. Bütün gazeteciler olarak bu sıkıntıları yaşayacağımızı biliyorduk ki nitekim de öyle oldu. Önceden görüntü almakta zorluk yaşıyorduk, şimdi bu sıkıntı iki katına çıktı.”
“Şiddeti görünmez kılmak için yapılıyor”
“Eğer biz oradan görüntü almasaydık, hiç kimse sağlıkçılara, LGBTİ+ aktivistlerine ve yine aynı gün Gezi anmasında yaşanan polis şiddetini görmeyecekti. Gerekçe her ne kadar ‘özel hayatın gizliliği’ olarak gösterilse de hepimiz şiddeti görünmez kılmak için yapıldığını biliyorduk.
"Bir gazetecinin görüntü almasının engellenmesi kabul edilemez. Bir gazetecinin görüntü almasını engellemek, mesleğimizi tamamen yok etme girişimidir. Ancak tüm baskılara rağmen inatla mesleğimizi yerine getirmeye devam edeceğiz.
“Yaralanmamak için dikkat ediyoruz”
Sadece Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’ndan alınan kartın geçerliliğini bildirdiklerinin altını çizen Büşra Taşkıran da şöyle dedi:
“Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası’na (SES) bağlı sağlık çalışanlarının savcılık makamına sevk edilmesi üzerine aralarında milletvekillerinin olduğu farklı sendikalara bağlı üyelerin basın açıklamasını takip etmek için gitmiştim.
"Polis, yargı ile ilgili konularda basın açıklaması yapılmasının yasak olduğu gerekçesi ile çok yeni toplanmaya başlayan kalabalığa, "dağılın" uyarısında bulundu. O sırada kamerayı çıkartamadım çünkü onlarca polis bir anda müdahale etmeye başladı. Telefonumla çekim yapmaya başladım.
“Bir polis memuru basın kartımı sordu. IFJ basın kartımı gösterdim. Bu kartın geçerli olmadığını, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’ndan alınan kartın olması gerektiği ve kamera çekimi yapamayacağımı söyledi. Çekime devam etmem üzerine, benim de basın açıklamasına katılan biri olduğumun anlaşıldığı ve alanı hemen terk etmem gerektiği ifade edildi. Alanı terk etmeyeceğimi belirttim, çekime yeniden başladım.
"Bunun üzerine bir polis memuru, kaba ve saldırgan bir şekilde elini bana kaldırarak çekim yapmamam için üzerime yürüdü. Bir an evvel uzaklaşmam yönünde tehditvari bir beden dili kullanıldı.
"Milletvekillerinin olduğu gruba yapılan müdahaleyi görüntülerken de defalarca engellemeye çalıştılar ve defalarca basın kartı soruldu. Bu uygulama o kadar kaba ve sert bir şekilde oluyor ki yaralanmamak için dikkat ediyoruz. Üstenci bir ifade kullanılarak da aslında tehdit ediliyoruz.”
“O basın kartı değil”
“Bu olayın sonrasında Eryaman-Esat davası hakkında açıklama yapmak isteyen grup toplanmaya başladı. Polis, yolun karşısında açıklama yapabileceklerini ancak adliye binası önünde açıklama yapamayacaklarını söyledi. Grup karşı tarafa geçti. Biz de muhabir arkadaşlarla olayı takip etmeye başladık. Basın açıklaması başladıktan iki dakika sonra polisin gruba hukuki bir uyarı yapmadan ve müzakere yolunu aramadan müdahalesi başladı.
"Basın açıklaması yapan grup yürüyerek basın açıklamasına devam kararı aldı. Ancak polis grubun elindeki bayrakları, darp ederek almaya çalıştı. Ve bunun görüntülenmesini engellemek için hemen bir polis basın kartı sormadan görüntü çekmemi engellemeye çalıştı. Basın kartımın olduğunu söyledim.
"Polis, 'O basın kartı değil' dedi. gibi ifadeler kullandı. Yine aynı polis, elimdeki telefonu yere düşürmem için sert bir şekilde telefonuma müdahale etmeye çalıştı. Çekime devam etmem üzerine beni itmeye başladı. Kanunlara aykırı iş yaptığım ifade edildi.”
“Güvende hissetmiyorum”
“Tüm bu yaşananlar bittiğinde adliyenin önüne tekrar geri döndüm ve CHP’li bir vekilin basın açıklamasını beklemeye başladım. Kameramı kurdum, çevremizde onlarca polis memuru olmasına rağmen basın kimlik kartım sorulmadı ve olması gerektiği gibi basın açıklaması yapıldı ve biz gazetecilik faaliyeti yürüyebildik.
"Basın aynı basındı, polis memurları aynı polis memurlarıydı. Bu ikili uygulama benim basın kartımın aslında sorun olmadığının en önemli işareti.
“Söz konusu genelgenin hukuksuz olduğu açık ve net bir şekilde ortada. Genelgenin gerekçesi ise özel hayatın gizliliği ama kamunun özel hayatı olmaz. Genelge ile anayasal hakların sınırlandırılması söz konusu.
"Basın özgürlüğünün, haber alma ve haber verme haklarının ihlali sonucunu doğuruyor. Ayrıca suç ve cezalar sadece kanun ile düzenlenir. Sarı-turkuaz basın kartının olmaması nedeniyle beni gözaltına alamaz, para cezası kesemez peki ne yapacaklar?
“Genelgenin iptali için açılan idari davalar söz konusu. Bu davalara müdahil olmayı düşünüyorum. Çünkü bu durum nedeniyle kendimi güvende hissetmiyorum. Eylemcilerle birlikte eylemci denilerek gözaltına alınabilirim, tehditvari sözlere maruz kalabilirim ve görüntü almam kaba kuvvet ile engellenmeye çalışıldığı için sonucunda yaralanabilirim.”
(BS/EMK)