Haberin Kürtçesi için tıklayın
Daha toplumsal düzlemde bakmamız gerekirse ta Mısır Firavunu Tutankhamun'un (M.Ö.1341-1323) mezarına ait buluntusunda kulağında küpe deliği bulunmuştur. Babil' de ve sonrasında Asya medeniyetlerinde küpe, sadece erkeklerin taktığı ve toplum içerisindeki statülerini belirten bir takı olarak karşımıza çıkıyor. Erkekler tarafından takılan küpelerin öncül bir diğer örneği de Pers İmparatorluğu askerlerinin oyulmuş resimleri ve sarayın ayakta kalan bazı duvarlarında da mevcut. Yunanlar çıngıraklı altın küpeleri tercih ederken Romalılar küpelerin üstünü değerli taşlarla süslemişler.
Kültürlerde hatta cinsiyetlerde farklılık gösteren küpe kullanımı tarihte ilk başlarda büyük çaplı olan altın halkalı formunun yerini altın işlemeciliğindeki gelişmelerle daha zarif ve daha minimal küpelere bırakmış. 18. yüzyılda elmaslı, 19. yüzyılda ise kabartmalar yapılmış taşlı küpeler gözde iken bir süre sonra moda olmaktan çıkmışlar. Ama 20. yüzyılda devirli delici aletler ve hijyenik kulak delme imkanlarının artmasıyla tekrar moda oldu. 1950'lerin sonunda ya da 1960'ların başlarında, kulak delmenin yeniden ortaya çıkmasıyla çoğu kulak delme işi evde yapılır olmuş. Genç kızlar kulak delmek için ev partileri düzenlemişlerdir. Kulak delme konusu 1978 tarihli "Grease" filmine de konu olmuş.
Siddhārtha Gautama’nın sarkmış kulak memeleri
Çizim: Hicran Cengiz
Aksesuar ya da inancın bir parçası olarak kullanılan küpenin tarihi birçok kültürel değişimde olduğu gibi küpeyi de ilk önce Mısırlılarla başlatsak da İtalyan Alpler’inde bulunan ve şu an dünyanın en iyi korunmuş ve en yaşlı mumyası unvanına sahip "Ötzi/The Iceman” 5300 yıl civarındaki ömrüyle bizi bu konuda yanılttı. Çünkü kendisini kulak memesinde 7-11 mm bir deliğe sahipti.
Zengin bir ailenin üyesi ve sosyal nüfuz sahibi olan Budizm’in kurucusu Siddhārtha Gautama bu statünün gereği olarak kulak memelerini deforme edecek kadar ağır küpeler takıyordu. Ta ki aydınlanma zamanı geldiğinde kendini feda etmenin bir göstergesi olarak küpeleri dahil tüm mal varlığını geride bıraktı.
Vermeer'in tablosu ve İnci Küpesi
Sosyal statü veya iktidar temsili küpeler, modern dünyadaki tanımını almaya Ortaçağ’dan sonra başlamış. Ortaçağ’ın özgürlükleri kısıtlayan anlayışıyla yaygın kullanılmayan küpeler, Rönesans ile birlikte yine moda haline gelmiş. Öyle ki 1590'larda İngiliz rönesansı yaşanırken sosyal ve ekonomik yarış aracı olarak saraylarına girmiş. 17. yüzyılda küpe resim sanatının kült örneklerinden birinde başrol oynuyor: Hollandalı ressam Johannes Vermeer'in "İnci Küpeli Kız" tablosu. Vermeer bu en meşhur eseriyle aristokrat veya eşini ya da güç sahibi olmayan bir kadını çizerek, kadına sosyal hak vermeyi, kadının sosyal düzende yer almasını amaçlıyordu.
Denizcinin küpesi...
Çizim: Hicran Cengiz
Coğrafi keşifler daha uzun deniz yolculuklarını mümkün kılınca denizciler ve korsanlar da sosyal ve ekonomik birer aktör oldu. Peki denizciler ve korsanlar neden küpe takardı? Elbette gemilerinin muktedirleri oluşları etkili ama bir şey daha varmış. Eğer bir denizcinin kulak memesinde bir delik görüyorsak, bu o denizcinin dünyayı dolaştığı ya da Ekvator'u geçebildiğinin ifadesiymiş. Henüz okyanusun bilgisine tamamen haiz olunmadığı bu dönemler için denizciler, olası bir durumda sağ döneceklerinden ya da naaşlarının ailelerine ulaşamayacağı senaryosuna hazırlık yapmak için altın küpeler takarlarmış. Bu altın küpe sayesinde tanınabilmelerini ya da cenaze masraflarının karşılanabilmesini garantilerlermiş.
Farklı anlamlarıyla Anadolu’da küpe takmak
Anadolu’da küpe takmanın anlamı diğer medeniyetlerde olduğu gibi benzer aksiyonları korumuş ama birkaç farklı örnek de mevcut. Anadolu’nun kültüründe sadece statü ya da aksesuar olmaktan öte tasavvufi bir anlam da taşıyordu. Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde XVII. yüzyılında köçeklerin süslenmek için küpe taktığı geçiyor. Bunun yanında Anadolu Bektaşilerinde sağ kulağa küpe takmak, bir kimliği ve teslimiyeti ifade etmesi yönüyle önemliydi.
Kalenderî ve Hayderî dervişlerinin daha özgün küpeleri vardı: Genellikle halka şeklinde olan ve “mengûş” denen küpeler takarlardı. Teslimiyet halkası yani mengüş takan bir derviş nefsine yenik düşerse mengüşleri kulak memesinden kopartılarak çıkarılırdı. Bu yüzden “kulağı kesik” tabiri aslında nefsine yenik düşmüş dervişi kasteder.
Küpeli, Yavuz değilmiş
Berlin eski Büyükelçisi Hüseyin Avni Karslıoğlu küpesinin ilhamını Yavuz Sultan Selim’den aldığını dile getirmişti. Tartışmaya yol açan bu açıklaması yanlış aktarılmaya devam eden bir karışıklığı tekrar gündeme getirmişti. Karslıoğlu’nun da kaynak olarak dayandığı bu bilginin aslı şu: Yavuz Sultan Selim olduğu sanılan Topkapı Sarayı’ndaki meşhur küpeli tablodaki kişi aslında Şah İsmail’dir.*
Kürt kadınları ve “Dêrî” küpeleri
Kürtlerde çok spesifik bir örnek bulunmamakla birlikte kadınlar küpe takardı. Diğer medeniyetler gibi küpeyi aksesuar olarak kullanmışlar. Altın ve gümüş küpe tercih eden Kürt kadınları için yeri özel olan bir küpe çeşidi de var. “Dêrî” küpeleri Arap ustaların elinden çıkmış olsa da Kürt coğrafında da oldukça yaygınlaşmış.
“Dêrî” küpeler, eğri bir tel ve çıngıraklı bir göbekten oluşuyor. Küpenin ortasında Kürt takılarında kullanılan mavi boncuk bulunur. Kız istemelerde geline hediye olarak alınırmış: Zincir, yüzük ve bir çift Dêrî” küpe.
Erkekler ve küpe
Günümüz kullanım alışkanlığının aksine erkeklerde de kadınlar gibi küpe takma adeti birçok farklı tarih ve medeniyette mevcut. Bunu her ne kadar eşitlikçi bir özlemle ifade etsek de aslında unutmamamız gereken bahsettiğimiz bu yazıda erkeklere ait örneklerin daha fazla olması kamusal alanda kadınların olmaması, sosyal ve ekonomik nufüzun paydaşı/sahibi olmamaları sebebiyledir.
*Bu iddia gazeteci Nezih Uzel’e aittir.
(HC/FD)