Anne- babaların, arkadaşların, kardeşlerin; öldürülen, kaybedilen, intihar ettiği öne sürülen kadınlar için sosyal medyada adalet aradığı bir ülke;Türkiye.
Adalet arayışının kaynağı erkek şiddeti. Şiddetin tek nedeni olmasa da temel nedeni eril-ataerkil zihniyet. Özcesi, erkeklikçe örgütlenmiş ve sistematik, olağan hale getirilmiş erillik.
TIKLAYIN - bianet erkek şiddeti çetelelerinin tamamı
Üstelik bir yanıyla da bu duruma itiraz eden kadınların ve LGBTİ+’ların da “cadı” ilan edildiği bir sistem.
Hiçbir yetkili, kadınlar şiddet sarmalına düşürülürken ve buna karşı mücadele ederken, üç maymunu oynamasın artık.
Kadınların göz göre, adım adım ölüme mecbur bırakıldığını, kadınlar öldürüldükten sonra ortaya çıkan bilgi ve belgeleren biliyoruz.
Ayşe Tuba Arslan eski kocası Yalçın Özalpay’ın kendisini öldüreceğini defalarca resmi makamlara bildirmiş, sesini duyuramamıştı.
TIKLAYIN - İki Ayşe Tek Hakikat
Kadın avukatlar, cinayete ilişkin hazırladıkları raporda, gün gün Ayşe Tuba Arslan’ın ölüme gitmemek için verdiği mücadeleyi yazdı.
Raporu okurken, hukuki terimler, dilekçeler, karmaşıklıklardan ziyade “Beni öldürecek bana yardım edin” diyen bir kadının duyulmamış feryadını görüyorsunuz.
Bir gazeteci, bir kadın olarak bu duyulmayan çığlık benim içimi öyle acıtıyor ki...Acaba kaç kadın daha böyle yardım istedi, “sesimi duyun” dedi de yetkililerce görmezden gelindi?
Kadınlar, şiddete karşı resmi kurumlara başvuru yaptığında, varolan düzenlemeleri uygulamayanlar, kadınları korumayanlar, sonra birgün ellerinde bilmem kaç sayfalık genelgelerle karşımıza çıkıyor.
Sihirli bir değnek gibi sundukları genelgeler de öncekiler gibi hiçbir şiddet vakasını önlemiyor. Kadını birey olarak kabul etmeyip, erkeklerle eşit haklara sahip olduğunu anlamadığımızda bunu toplumun - devletin tüm birimlerinde içselleştirmediğimizde, erkek şiddetini önleyemeyiz.
Bu toprakların kadın örgütlerinin ortak mücadalesi ile ortaya çıkmış, “Erkek şiddete karşı ne yapmalıyız?” sorusuna detaylıca yanıt veren İstanbul Sözleşmesi’ni de resmi kurumlar, kadınların feryadını duymadıkları gibi yok sayıyorlar.
Oysa, İstanbul Sözleşmesi, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin giderilmesinde, eğitim müfredatı başta olmak üzere siyasilerin kadınları ötekileştiren, ayrımcı söylemleri de dahil olmak üzere her alana etki edecek bir rehber. Hatta, ataerkil zihniyetin panzehiri.
Sözleşmenin en basit kurallarını daha uygulamazken, her ay genelge çıkartsanız ne değişir? Ölçmediğiniz, sayı ile ifade etmediğiniz erkek şiddeti sorununu çözebilir misiniz?
"Sesin duyulmaması"nın son örneği Dersim'den.
Kadınlar son sekiz gündür, Munzur Üniversitesi öğrencisi Gülistan Doku'nun bulunmasıı talebiyle sosyal medyadan sesleniyor. Mobese kameraları Gülistan’ın bindiği dolmuşu kayıt altına almış, ancak, iddiaya göre, indiği yerde kamera yokmuş. Hiçbir genelge, “kamera yoktu”nun gerekçesini açıklayamaz.
O zaman bir kez daha soruyoruz, Gülistan Doku nerede?
**
Hande Buse Şeker davası kamuoyuna açık yapılsın
Polis memuru Volkan H. İzmir’de yaşayan seks işçisi trans kadın Hande Buse Şeker'i geçen yıl, 9 0cak 2019 evinde öldürdü.
H. hakkında, "kasten öldürme", "silahlı yağma", "kişinin hatırasına hakaret" ve "nitelikli cinsel saldırı"dan İzmir 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde dava açıldı. H. tutuklu yargılanıyor.
Dava kapalılık kararıyla devam ediyor. Bir sonraki duruşma,13 Ocak 2020 pazartesi günü görülecek. Davanın avukatları kapalılık kararının kaldırılmasını talep ediyor. Eğer dava kamuoyuna açık yapılırsa, adalete erişim konusunda şeffaflık sağlanmış olur. Hatırlatmış olayım, oysa, bu da yargılamanın olmazsa olmazlarından. (EMK)