Haberin İngilizcesi için tıklayın
Rayan’ı sorduğumda kız kardeşi Fahima bana Rayan’nın bir fotoğrafını gösterdi, esaret yıllarında kendisi gibi esir alınan Ezidi kadınlarla Rakka’da çekilmiş bu fotoğraf.
Rayan, ablası Selime ve kız kardeşi Fahimaˋyla birlikte esir alınmış. 28 yaşındaki Selime’den hala haber yokken, Fahima esaretten iki yıl önce kurtulabilmiş. 25 yaşındaki Rayan ise iki kızıyla birlikte hala Suriye’deki halen IŞİD sempatizanı kadın ve çocukların kaldığı El Hol Kampı'nda.
Fahima’ya, ablası Rayan ve kızlarının neden başka kamplarda değil de El Hol'de kaldığını soruyorum, sorumun yanıtını kendi yaşadığı pişmanlık üzerinden veriyor.
“Esaretten önce annelik ve evlilik hayallerim yoktu, ama bugün özlemini çektiğim bebeğim tecavüz sonucu dünyaya geldi," diyor, donuk bakışlarla..
Fahima yaklaşık iki yıldır üç ağabeyi ve ailesiyle aynı kampta. Ağabeyleri Fahima’yı Irak sınırından alırlarken, Fahima’yı oğlunu bırakması için zorlamışlar.
Genç kadın da IŞİD militanının tecavüzü sonucu doğurduğu bebeğine veda edemeden ayrılmak zorunda kalmış.
“Bağdat askeri iki yıl önce beni ve birçok Ezidi kadını DAİŞ sempatizanı ailelerin kaldığı Kayyara köyünden aldılar. Kayyara köyünden çıkıp Kuzey Irak sınırına yakın bir köye getirildik.
“O köyde bizden önce getirilmiş çok insan vardı. Bunların içinde esaretten kurtarılmış kadın ve çocukların yanı sıra çocuklarını almadan giden kadınlardan geride kalmış bir çok çocuk da vardı.“
Vedalaşamadı
Gidebilirsiniz dendiğinde Fahima ağabeylerine bir çocuğu olduğunu ve onunla geleceğini söylemiş. Bir Bağdat askeri ağabeylerinin de duyacağı şekilde Fahima‘ya ˋˋHala çocuğum mu diyorsun!” demiş.
Fahima oğluyla o gün vedalaşamamanın üzüntüsünü hala yaşıyor, gözyaşlarıyla anlatıyor.
“Bebeğimi Kazakistanlı DAİŞ militanı bir kadının eline verdim. Onun da iki çocuğu vardı. Ve ağabeylerimin olduğu yere adım anons edilip çağrıldığımda o an geri dönemeyeceğimi bilseydim çocuğumu asla onun merhametsiz kucağına bırakmazdım. Kendimle götüremeyecek olsam da iki sınır arasında terk edilen sayısızca çocuk arasına bırakırdım.”
"Benim ‘çocuğumu istiyorum’ dememe sinirlenen ağabeylerim birkaç metre ötedeki bebeğimle vedalaşmama izin vermediler. Bebeğim ise sınırın öte tarafında vicdanı ve merhameti olmayan bir kadının kucağında kaldı.”
Fahima oğlunu bırakmak istemediğini hep söylediğini, ağabeylerinin de her tartışmada bu isteğini yüzüne vurduklarını, suçladıklarını, hakaret ettiklerini söylüyor.
Ailesinin bulunduğu kampa geldikten sonra ağabeylerinden birinin facebook hesabından oğlunu bıraktığı kadının adını aratmış ama bulamamış. Ağabeyi arama kayıtlarından bunu öğrenmiş.
Bu olay sonrasında ağabeyinin dövdüğü Fahima’nın hala bir cep telefonu yok.
Adı yasak
Oğluna kavuşmasının artık imkansız olduğunu ve içindeki boşluğu hiçbir şeyin dolduramayacağını söylüyor Fahima.
“Ablam Rayan da benzer bir süreç yaşadı. Bir yıl önce özgürlüğüne Suriye’de kavuştu. Telefonla bize ulaştığı ilk günlerde tüm ailem Rayan’a da çocuklarını bırakması şartıyla eve dönmesine izin vereceklerini söyledi. Ablam bu şarta direndiği için ailemden hiç kimse onunla konuşmuyor hatta yedi sekiz aydır evde Rayan'ın adı bile anılmıyor.”
Fahima, ailesinin Rayan’ın özgürlüğe kavuştuğunu hiçbir akrabasına söylemediğini ve Rayan’ın çocuklarını terk etmediği için ondan utandıklarını anlatıyor.
Fahima kuzeni Seher’in cep telefonundan ablasıyla görüşüyor. Son arama kayıtlarını silmeyi öğrenmiş. Bu sayede ablasıyla görüştüğünü hiç kimsenin bilmediğini söylüyor.
Seher de kuzeni Rayan’ı ve çocuklarını bırakmak istemeyen diğer kadınları desteklediğini “Böyle olacağını bilseydim dönmezdim. Bu benim nefes aldığım halim, aylarca bu süngerin üzerinde öldüm,” diyor, çadırdaki süngeri göstererek.
“Döndük de ne oldu? O da kamp bu da kamp. Bırakmak zorunda kaldığımız çocuklarımız için ağladığımız zaman da DAİŞ’li olmakla suçlanıyoruz. Kuzenim Rayan ve bir çok Ezidi kadın çocukları için siyah çarşaflar içindeler. DAİŞ’in ideolojisini benimsedikleri veya delirdikleri için değil. Garibim el kadar çocuk oralarda kaldı.”
Kaç yaşındaydı diye sorduğumda "El kadardı işte" yanıtını veriyor.
SDG
Seher de dört yıllık esaretinin ardından yaklaşık bir yıl önce Suriye’deki Baguz saldırısından hafif yaralı kurtulduktan sonra bebeği ve yanındaki birçok IŞİD’li kadınla El Hol Kampı'na götürülmüş.
Adını ve ülkesini soran Suriye Demokratik Güçleri (SDG) yetkililerine gerçek adı ve ülkesi yerine esarette değiştirilen adını ve Suriyeli olduğunu söylemiş Arapça.
"El Hol'e götürüldüğüm gün köye havadan yapılan saldırının ardından yanımda benim gibi sadece gözleri görünen çarşaflı çok sayıda DAİŞ’li kadın vardı.
“Saatler süren bekleyişin ardından kayıt ve ifade sırası bana geldi. Kayıt ofisinde kimlik bilgilerimi soran SDG’lilerin de üniformalı ve silahlı olmaları beni korkutmuştu. İçerdeki birçok DAİŞ’li kadının SDG’liler için ‘bunlar bizi öldürecek’ sözlerinden de etkilenmiştim ve sadece kaçırıldığımı söyledim.”
SDG’li yetkililerin Kürtçe “Êzidî misin” sorusuna aynı dilde ama korkarak evet demiş. İfadesi alındıktan sonra kucağındaki bebek kastedilerek “Alacak mısın, bırakacak mısın?” diye sorulmasını anlamamış. İfadesini alan memur da hiçbir açıklama yapmamış:
“Nereye götürüleceğimi bilmeden bir arabaya bindirildim. Arabada SDG üniformalı bir kadın ‘Artık özgürsün ve evine döneceksin. Bu kampa getirilmen bile hataydı’ dedi. Diğer SDGˋli kadın ise ˋAma sen bu bebekle eve dönemezsin onu şimdi burada bırakmasan bile gittiğin yerde bırakacaksın’ diyerek duruma açıklama getirdi.
“Beni ve bebeğimi Mala Ezdiyan’a götürdüler. Mala Ezdiyan’ın kapısında beni esaretten kurtulmuş Êzidî kadınları karşıladı. Sarılıp öpüştükten sonra ‘çarşafını çıkart ve yak!’ dediler ama çarşafımın altındaki elbiselerim uygun değildi. Yalnızca başımdaki siyah tülbenti bir kadına verdim. Kadın onu hemen ateşe attı."
Mala Ezdiyan Suriye’nin kuzey Ciziri bölgesinde, bir şubesi de Irak’ın Şengal bölgesinde bulunan Êzidî Evi. Savaşta esir alınan, kaçırılanların ailelerine ulaşmalarını sağlayan sivil bir danışma merkezi.
Seher, “Mala Ezdiyan ofisinde ailemin bilgilerini aldılar, kıyafet verdiler, banyo yapabileceğimi söylediler. Ezidi bir kadının desteğiyle bebeğimi ilk kez o gün kucağımda yıkadım," diyerek bebeğini anlatmaya başlıyor.
“Bebeğim doğduğu zaman biz Bagus’taydık ve onu o gün tuvalet musluğunun hortumuyla yıkayıp bana vermişlerdi. Hava operasyonları başladığında bebeğim dört aylıktı. Kaldığımız evden bizi alıp aynı köydeki bir başka eve götürdüler. O evde El Hol'e birlikte götürüldüğüm çoğu farklı ülkelerden DAİŞ’li kadınlar vardı.”
”Mala Ezdiyan’in banyosunda bebeğimi kucağımda yıkarken neden bilmiyorum ağlamaya başladım. Bana o sırada yardım etmek için yanımda duran Êzidî kadın da benimle ağladı.
“Bebeğimin ardından ben de hızla yıkanıp çıktım. Bana o gün verdikleri kıyafetleri giydiğimde dört yıllık çarşafın ardından kendimi çok uzun süre çıplakmışım gibi hissetim.”
Özgürlüğün ağır bedeli
Seher’in amcası Mala Ezdiyan’a telefon ediyor. Seher’e ailesinin Almanya’ya gittiğini, iyi olduklarını söylüyor. Amca, “onu orada bırak, bindirdikleri otobüsten Şengal’de alacağım seni” diyor.
“Amcam onu orda bırak dedikten hemen sonra panikle bebeğimin yanına koştum. Sütüm hep çok azdı ve bebeğimi beslemek için yoğurt bulamadığım zamanlar şekerli suyun içine ufaladığım ekmekle besliyordum. Bebeğime yoğurdun içine ekmek ufaladım ve onu beslediğim sırada çok geçmeden tekrardan ofise çağrıldım.
“Hayatta olup Almanya’da yaşadıklarını az önce öğrendiğim ailemle telefonda görüştüm. Daha o dakikalarda artık özgür olduğumu ama bu özgürlüğün de ağır bedellerinin olacağını anlamıştım.
“Telefonda annem, babam ve kardeşlerimle uzun uzun ağladıktan sonra babam da ˋonu orda bırak' dedi. Telefonu kapatıp tekrar bebeğimin yanına gittim ve bana yaşatılan bütün kötülükleri düşünmeye başladım. Beni esir alan Faslı DAİŞ’linin kimi isteklerini yerine getirmediğim için beni dövmesi sonucu düşük yaptığım hamileliğim, daha sonra beni Rakka’dan satın alan Iraklı DAİŞ’liden hamile olduğumu öğrendiğim zaman... İlk başta ondan nefret etmek istedim ama bunu yapamadım, o çok güzel bir bebekti. Ona dair aklımda kalan şey küçücük çenesiydi. Ve en çok endişelendiğim şey ise sürekli çapak toplayan gözleri...
“El Hol'den ayrılırken sen ‘Bununla eve dönemezsin’ diyen kadından sonra annem ve babam da ’Onu orada bırak.’ dediler. Ve henüz birkaç saattir kalmakta olduğum Mala Ezdiyan'daki çocuklu kadınlara da benzer şeyler söylenmişti aileleri veya akrabaları tarafından.
"Akşam yemeğinin hazırlandığı dakikalarda SDG’liler benim yaşlarımda bir genç kadını ve iki yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim çocuğunu da getirdiler, sabah saatlerinde bana yapıldığı gibi ben de beraberimdeki kadınlarla gidip o kadını alkışlarla karşıladık. Birlikte yemek yediğim kişilerin SDGˋlilerle konuşmalarından kadının ikna edilmediği için hala orada bekletildiğini öğrendim.
“Ertesi gün dört kadın çocuklarını bırakıp Irak’a çocukları olmadan gitmeye karar vermişlerdi. Orada bulunan herkes o dört kadını ˋBak ne hallerdeyiz, ölülerimiz var, bize bu zulmü, fermanı yaşatanlar onların babalarıydı,’ diye teselli ediyorlardı.
Musul yetimhanesi mi, El Hol mu?
“Çocuklarını terk etmeye karar veren dört kadından sonra sıra bana gelmişti. ‘Herkes bana bebeğimle Irak’a gidemeyeceğimi, onu götürsem bile Musul yetimhanesine vermek zorunda kalacağımı ve bebeğimin Müslüman kaydedileceğini, hayat boyu onu görmeme bile izin verilmeyeceğini, hatta bebeğimin evlatlık bile verilebileceğini söylüyorlardı.
“Adını ve böyle kurallarının olduğunu ilk kez duyduğum Musul Yetimhanesini şaşkınlıkla dinledikten sonra, bir gece önce gelen ve ikna edilemeyen genç kadının yanına gittim. Bana sadece ˋEğer çocuğunu bırakmak istemiyorsan kimsenin seni ikna etmesine izin vermeˋ dedi.
‘Herkesten uzak duran, ikna edilemeyen genç kadına onu almaya gelecek SDGˋliler gelene kadar sürekli ˋAferin sen o hayatı çok sevdin, yazıklar olsun sana git, git DAİŞ’li kocalarının hayatına!’ diyordular. Genç kadının üzerindeki çarşaf kastedilerek ‘Sana çok yakışmış! Senin kalbin de çarşafın kadar siyah! Yazıklar olsun sana! Senin aileni öldürdüler’ gibi şeyler söylendi. Musul Yetimhanesi’ni ve amcamın söylediklerini düşündükten sonra ben de karar verdim Irak’a değil El Hol'e geri dönmeye.’
“SDG’liler bize ‘alacak eşyanız yoksa gidebiliriz’ dediler. El Hol'e girdiğimizde ben çarşaflı değildim. Benim çıkış kaydım yapılmış olduğu için beni yeniden kayıt ofisine götürdüler. Diğer genç kadını ise zaten kampta kayıtlı olduğu için kaldığı çadıra bıraktılar. Yol boyu benimle hiç konuşmayan genç kadın arabadan inerken bana hoşçakal bile demeden gitti.
"Kayıt ofisinde bulunan yetkili kadınlar birazdan babamın beni tekrar arayacağını söylediler. Babam bebeğimin tecavüz bebeği olduğunu ve katliamcı terörist bir örgütün bebeğini asla kabul edip, sevmeyeceklerini ve onu bırakmayıp, orada kalırsam beni hayat boyu bir daha aramayacaklarını söyledi.
"Babam konuşmama fırsat vermeden telefonu kapattı. Ofisteki yetkili bir kadın benim ağladığımı görünce bana çok genç olduğumu ve bu kampta kalarak perişan olacağımı söyledi.
“O sırada ofiste oturan iki çarşaflı Êzidî kadını göstererek (Onlardan biriyle görüşüyor) ‘Bak onlar çocuklarını bıraktılar ve birazdan buradan çıkıp gidecekler,’ dedi.
"Çok ama çok kısa bir süre sonra aynı araba içinde alkış ve zılgıtlar eşliğinde Mala Ezdiyan’ın kapısında buldum kendimi. Çarşafsız ve çocuksuzdum bu kez. Yanımda olan iki kadın ise çocuksuz ama çarşaflaydılar. Bindiğim otobüs beni değil cesedimi getirdi Şengal’e."
‘Bakma şimdi nefes aldığıma aylarca bu süngerin üstünde oldum, eliyle çadırdaki süngeri gösterterek. Aylarca herkes kadar ben de nefret etmek istedim o el kadar bebekten, onu unutmak için sürekli esaret yıllarında bana yasatılanları düşündüm. Babamın ve herkesin söylediğini ben de kendime sürekli söyledim ‘O tecavüz bebeği, katliam yapanların bebeği!’ ama olmadı o bu nefreti hak edemeyecek kadar küçük ve temizdi.’
Umut Almanya?
Seher birkaç ay sonra 18 yaşına girdiğinde Almanya’daki ailesinin yanına gidecek. Heyecanlı ve umutlu olduğunu söylüyor. Çünkü Almanya’da vereceği bir tüp kanla Almanya mahkemeleri ve kurumları aracılığıyla El Hol’de bıraktığı günden bugüne kadar hakkında hiçbir bilgiye ulaşamadığı bebeği Muhammed Hüseyin’in bulunacağına inancını koruyor.
Ailesinin çocuğunu asla istemediğini ama kampta çalışma yürüten bir Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) çalışanı ona çocuğunun bulunabileceğini ve yanına aldırabileceğini söylemiş. DNA testleri ve Almanya yargısının güvenlik soruşturmasından sonra çocuğun yetkililer tarafından El Hol kampından alınıp kendisine teslim edileceğini, onu istemeyen ailesi yerine Almanya hükümetine bağlı kadın çocuk evinde kalabileceğini de söylemiş.
Benden bunu teyit etmemi isteyen Seher’e bir fikrimin olmadığını söyledim. O ise gülümseyerek ‘Mümkün, mümkün’ dedi ve ‘Hatta belki sen, beni ve Zidanˋı Almanya’da da ziyaret edersin’ diye ekledi. Zidan kim diye sordum ‘Muhammed Hüseyin’ dedi.
Seher bir yıl önce bıraktığı yedi aylık kayıp çocuğunu bulup yanına alacağından umutlu. Ancak ailesiyle birlikte yaşayan Fahima oğlunu aradığını ama yanına almak gibi bir şansının olmadığını, sadece onun şu an ne şartlarda yaşadığını bilmek istediğini söylüyor. (NK/APA)
Yarın: Viyan'la ve Mizgin'le Bir Gün
Êzidî Kadınlar Konuşuyor: O Benim Çocuğum
Pazartesi bianet'te: O Benim Çocuğum
Zozan'a Ailenin Şartı: Doğacak Bebek Yetimhaneye Gidecek
Meyrem: Uzaklara Gitmekten Başka Çare Yok
İki Kardeş Fahima ve Rayan ile Kuzen Seher
Leyla: Beni Hala Ayakta Tutan Oğlumu Görme Umudu