Haberin İngilizcesi / Kürtçesi için tıklayın
Kadına şiddetin neredeyse içselleştirildiği, kanıksandığı, normal görüldüğü bir çevrede yetiştim. Beni büyüten anneannem de öyle bir çevreden gelmişti. Mesela çocukken bir şeye ağlasak, “Karı gibi ağlamayın!” derdi bize. Ağlamak bir kadın zayıflığıydı o çevreye göre.
Erkek en doğrusunu bilirdi. Güçlüydü, daha akıllıydı, ailenin reisiydi. En sık duyduğumuz sözler hep kadınları aşağılayan cinstendi. “Çok gezen tavuk ayağında bok getirir.” Kadının aklı her şeye yetmezdi. “Saçı uzun aklı kısaydı.” Dinlediğimiz şarkılar bile bile kadını düşmanlaştırırdı. “Ya benimsin ya toprağın”, “Bir çılgınlık eder vururum seni.” “Ellerin değil de benim olsaydın.”
Son zamanlardan bir örnek verecek olursam, “Benim olmazsan taciz ederim” diye bağıra bağıra söylenen cinsiyetçi şarkılar gibi.
Kadın bizim gölgemiz, metaımızdı sanki. Aile içinde de bu tip şiddete tanık da oldum. Sıradandı, olağandı, kızını, eşini, kız kardeşini dövmek. “Namus namus” diyerek çırpınıp durmak.
Şöyle bir lafa bile çok seferinde tanıklık etmişliğim vardı mesela, “Bir kız koca evine, sağ gider oradan ancak ölünce çıkar!” derlerdi.
Benim de sonraki zamanlarda ilişkilerimde kötü etkiledi bu durum tabii. İlk evliliğimde ve diğer sosyal ilişkilerimde çok hatalar yaptım bu konuda.
Bütün suçu çevreye ya da yetiştirilme tarzına atmak işin kolayı tabii. Kendi kendimi bir taşa ya da oduna şekil verir gibi öyle çok yonttuğum halde, hala içimde bir yerlerde o yontulmamış odun dipdiri duruyor.
Bu girizgâhı neden yaptım, çünkü bu konuda yeterince samimi olamazsak bu sorunun da biteceği yok gibi! Malumunuz, son zamanlarda öne çıkan çocuk ve kadın istismarları artık tahammül edilemez boyutlara ulaştı.
Toplumun her kesiminden sesler yükselmeye başladı. Toplumsal ikiyüzlülüğün de bu kadar tavan yaptığı çok az dönem olmuştur sanırım. İnsanlar sosyal medyada bu istismarlara en sert tepkileri vere dursunlar, insan ister istemez, “Peki, bu kadar büyük bir tepki varken, nasıl oluyor da bu tip olaylar artmaya devam ediyor” diye sormadan edemiyor kendi kendine.
Kadını bir yan varlık, erkeğin yardımcısı, gölgesi olarak gören bir toplumdan ve limitsiz bir samimiyetsizlikten bahsediyorum.
Aman Allah’ım! Herkes ne kadar da duyarlı kadınların şiddet görmesine, çocukların istismar edilmesine. Peki, bu istismarları yapanlar kimler yahu? Başka bir gezegen ya da topluluktan mı? Hayır, tabii ki bu duyarlı insanların ta kendileri onlar. Gören de erkek egemen bir toplum olmadığımızı düşünebilir neredeyse!
Peki, eğitim mi ihtiyacımız olan? İnanın bana bu ülkede kadına şiddetin eğitim durumu ya da sosyal statüyle hiçbir alakası yok. O kadar yaygın ki! Alt sınıf, üst sınıf, aydın, cahil fark etmiyor, her kesimde yaşanıyor bu sorun! Kökleri çok derinlere, ister adet deyin, ister töre, gelenek, görenek, din, sosyoekonomik koşullar, sebebi ne olursa olsun kadınlar konusundaki köktencilik mayalarımıza, hadi bilimsel terimle söyleyeyim, genlerimize işlemiş.
Geçen arkadaşımın anlattığı bir olay, bunun sadece erkeklerin değil, kadınların da genlerine nakşedildiğinin minik bir örneğini oluştursa da, bu örneklerin çokluğu sizi şaşırtmasın. Bir restoranda tartışan çiftten erkek olanı kadına vurmaya başlayınca, yan masadakiler adama kızarak müdahale etmek zorunda kalmış.
Şiddet gören kadın müdahale edenlere okkalı bir küfür paralayıp; “Size ne ulan benim kocam, döver de söver de!” diye herkesin ağzını açık bırakan bir cevap vermiş, olay karakolda noktalanmış tabi. Şimdi bana, bir tek örnekle genelleme yapamazsın diyebilirsiniz ama bu olay bu ülkede en bilinen klişedir ve siz de buna benzer olayları çevrenizden duymuşsunuzdur çok kez.
Polis bir arkadaşımla bu konuda konuştuğumu hatırlıyorum: “Koca karısını dövüyor, komşuların şikâyetiyle karakola götürüyoruz. Kadınların yüzde 90’ı şikâyetçi olmuyorlar, elimiz kolumuz bağlanıyor” diyor. Çünkü kadının sığınacak bir yeri, ekonomik özgürlüğü yok ve çocukları varsa onları kaybetmemek pahasına her şeyi sineme çekmek zorunda kalıyor, ya da öyle hissediyor.
Her şeyin ta en başında kadınların ellerinden tüm özgürlükleri alındı. “Saçı uzun aklı kısa, eksik etek, kaşık düşmanı, kadın aklı işte…” denilerek aşağılandılar. İşin en ironik tarafıysa, erkek çocuklarını yetiştirenlerin de kadınlar olması.
Binlerce yıllık ataerkilliğin etkileri bir çırpıda değişmiyor tabii. Özellikle biz erkekler, kadınlar konusunda çok samimiyetsiziz! Kadın sahip olunan bir şey, bir meta halâ gözümüzde.
Tüm dünyada da böyle! Reklamlarda, dizilerde, filmlerde malını satmak isteyen koca şirketlerin bile kadın bedenini bir meta olarak kullandığı bir zihniyette nereden ve kimden başlayacağız değiştirmeye? İlk elden ve en önemli sorun samimiyet sorunudur bence.
Ben şimdi bu satırları yazarken kim bilir kaç tane kadın şiddet görüyor, öldürülüyor ve biz sosyal medyaya girip en şirin, en duyarlı hallerimizle bir tweet atıp üzerimize düşeni yerine getirmiş oluyoruz öyle mi?
Şimdi bir tweet atıp, “Arkadaşlar, yarın bir yürüyüş yapalım, kadınlara şiddeti kınayalım!” desem kaç kişi katılır dersiniz?
Denemesi bedava!
10 kişi gelirse öpüp başınıza koyun! Kadına toplumda kendini ifade edebileceği, yeteneklerini sunabileceği, hak ettiği gerçek saygıyı bulabileceği kocaman bir yer açmadıktan sonra, kendimiz söyler, kendimiz dinleriz sadece.
Millet Meclisi’ne bakın, bakanlar kuruluna bakın, şirketlere, fabrikalara, işyerlerine, kadınların iş bulabildiği, topluma entegre olabildiği dallara bakın, ne dediğimi anlayacaksınız.
Beynimizin köklerine yerleşmiş ve tabulaşmış kadın fikriyle ancak bu kadar!
Bir şeyleri değiştirmeye önce kendimizden başlamadıkça da, öyle spesifik ve samimiyetsiz önlemlerle hiçbir şeyin değişeceği falan yok, böyle gelmiş böyle gider! (AT/APA)
52 HAFTA 52 ERKEK
1 Delirmiş Olmalıyım - Murat Çelikkan
3 Sur-Karşıyaka-Cebeci-Babıali - Tuğrul Eryılmaz
5 Acı Var Rocky - Hakan Bıçakcı
6 Yüzleşmekten Korkuyorum! - Yekta Kopan
7 Taşrada Bir Akşam - Tayfun Pirselimoğlu
8 Erkek Şiddetinin Üç Hali - Murat Yetkin
9 Biz Erkekler Kadınlar Konusunda Çok Samimiyetsiziz - Atilla Taş
10 Muhteşem Erkeklik! - Şener Özmen
Bu kampanya Sivil Düşün AB Programı kapsamında Avrupa Birliği desteği ile hazırlanmıştır. Bu kampanya içeriğinin sorumluluğu tamamıyla İPS İletişim Vakfı/bianet’a aittir ve AB'nin görüşlerini yansıtmamaktadır. |