İsrail 2 Mayıs'ta Bağımsızlık Günü'nü kutlarken, Filistin ve İsrail'deki Araplar Nakba'yı anıyorlardı.
Nakba, yani "Büyük Felâket", 1948'de topraklarından zorla göç ettirilen, toprakları elinden alınan, geçtiğimiz on yıllar boyunca şu anda Filistin'de ve yurt dışında göçmen olarak yaşayan Arapların bu trajediyi andıkları gün.
Nakba kelimesi birçok İsrailli için, kendi devletlerinin meşruiyetini sorgulamakla eşanlamlı olduğu için tabu olsa da, bu tabuyla farklı hesaplaşmalar içinde olan İsrailliler de yok değil.
Eğitim alanında faaliyet gösteren 'El Ele' hareketi Araplarla Yahudilerin bir arada yaşamaları ideali üzerine kurulmuş bir okullar zinciri. Dört bölümlük belgeselini izlediğim "Bridge Over the Wadi" (Vadi'nin Üzerindeki Köprü) El Ele'nin kurduğu üçüncü okul hakkında çekilmiş bir film.
İlk iki okullarını Kudüs'te ve Celile'de açan grubun amacı Araplarla (Hıristiyan ve Müslüman) Yahudiler arasında eğitim yoluyla el ele bir köprü kurulması. Bu çabalar elbette ki her bir intihar saldırısında, İsrail'in her bir askeri müdahalesinde ya da Duvar'ın yarattığı sorunlarla her seferinde zor sınavlar veriyor.
Batı Şeria ve Gazze'de yaşayan Filistinliler açısından bakıldığında ise bu tür girişimler kendi yaşadıkları yalıtılmışlığa bir çare olmayacağı için anlamsız.
'Arapça dersleri şaka gibi bir şey'
Arap köylerinin yoğunluklu olarak bulunduğu Vadi Ara'da bölgesindeki Kfar Kara köyünde, 2004'te kurulmuş El Ele'nin üçüncü okulu. El Ele'nin diğer okullarında olduğu gibi bu okulda da her sınıf biri Arap biri İsrailli olmak üzere iki öğretmenle ve iki dilde ders yapıyor.
İsrail'deki diğer okulların tedrisatında da Arapça öğretiliyor. Ancak İsrailli Yahudilerin neredeyse hiçbirinin kendi okullarından mezun olduktan sonra Arapça konuşamıyor olması eğitimin amacının aslında bu dilin öğretilmesinden çok öğrenilmemesi olduğunu kanıtlıyor.
Bir İsrailli'nin sözleri geliyor aklıma "Okullarımızdaki Arapça dersleri adeta şaka gibi bir şey". Öte yandan İsrail'de yaşayan Arapların tümü ise iki dile de hâkimler.
Öğrenciler hem Arap ailelerin hem de Yahudi ailelerin çocukları. Ailelerin gözü her an okulun ve çocukların üstünde. Çünkü hem onlar hem de okulun öğretmenleri ve yöneticileri her an birbirlerinin hassasiyetlerini gözetip gözetemediklerini tartışmak, konuşmak ve gerekiyorsa yeni yaklaşımlar geliştirmek zorunda.
'Çabalarımız anlamsızlaşıyor'
Arap çocuklarının ailelerinden öğrendikleri kendi geçmişlerine dair bilgiler ya da Filistin'deki akrabalarını ziyarete gitmeye çalıştıklarında başarısız olmaları Arap ailelerin ümidini kırıyor.
Bir anne "Çocuğum Duvar'ın diğer yanındaki kuzenlerini bile görmeye gidemedikten sonra, biz onu Yahudilere karşı kötü duygular beslemesin diye böyle bir okula göndersek ne fark eder, bütün çabamız anlamsızlaşıyor" diyor.
Aynı şekilde bir intihar saldırısı olduğunda Yahudi çocukların aileleri, çocuklarını okula gönderirken "şimdi ne olacak, okulda çocuğum nasıl bir ortamla karşılaşacak" diye düşünmeden edemiyor.
Bunlar bir yana, çocuklar Müslümanların, Hıristiyanların ve Yahudilerin bayramlarını beraber kutlamayı öğreniyor, birbirlerinin geleneklerini ve dini pratiklerini öğreniyorlar.
Özellikle de Yahudi çocukların Müslüman çocuklarla namaz kılmaya çalışması gerçekten bu çabanın çok dikkate değer bir örneğiydi. Aynı şekilde, Müslüman ve Hıristiyan çocuklar Yahudilerin Mısır'dan kurtuluşunu simgeleyen Hamursuz bayramını da Yahudilerle birlikte onların dualarını, ilahilerini okuyarak kutluyorlardı.
Nakba ya da Bağımsızlık Günü
Ve en çarpıcı gün. Nakba ya da Bağımsızlık Günü. Önce okulda bir toplu ders oluyor. Yahudi ve Arap öğretmenler çocuklara bu günün anlamını iki şekilde de açıklıyor.
Yahudi öğretmen "Arapların köylerini terk ettikleri gün" derken, Arap öğretmen hemen araya giriyor "Terk etmeye zorlandıkları, yaşadıkları köylerden sürüldükleri gün" şeklinde düzeltiyor. Yahudi öğretmen bu yeni cümleyi tekrarlayarak, yani mesajı alarak anlatmaya devam ediyor.
Daha sonra Yahudi ve Arap öğrenciler iki ayrı sınıfa alınarak, Yahudilerle Bağımsızlık Günü kutlanıyor, Arap öğrencilerle ise Nakba anılıyor. Fakat aynı zamanda Yahudi öğrencilere Nakba hakkındaki fikirlerinin yazdıkları bir kompozisyon ödevi de veriliyor. Öğrenciler "başkalarının topraklarını almış olmamız kötü bir şey, haksızlık yapmışız" gibi ifadeler kullanıyor.
Sadece Nakba
İsrailli Arap öğretmene film yapımcısı soruyor: "Sizin için ne ifade ediyor İsrail Bağımsızlık Günü?"
Öğretmen cevap veriyor: "Sadece Nakba."
"Büyük Felâket" ya da Nakba İsrail'in diğer okullarında öğretilmiyor. Bu üç okul İsrail eğitim sisteminin "ayrık otları" olarak dursa da, ayrık otu olarak durmalarına izin verilmesi bile belli bir olgunluğa işaret ediyor. Türkiye'de henüz tabu konular ve kelimeler söz konusu olduğunda kıyısına bile gelemediğimiz bir olgunluğa... (TS/EÖ)