Görsel: Twitter
Haberin İngilizcesi için tıklayın
Denge ve Denetleme Ağı, 2010 yılından bugüne, siyasette ve toplumda yaşanan değişimleri ve bu değişimlerin yurttaşların demokrasi algısını nasıl şekillendirdiğini inceleyen raporunu kamuoyuyla paylaştı.
KONDA’nın 10 yıllık süreçte 250 bini aşkın kişiyle yaptığı yüz yüze görüşmelerin sonuçlarıyla hazırlanan "Türkiye’de Demokrasi Talebi Raporu"nda toplumun adalet, eşitlik, özgürlük kavramlarına yaklaşımı, vatandaşlık kavramından, ifade ve örgütlenme özgürlüğünden ne anladığı kapsamlı bir şekilde ele alındı.
Belediyeler ile merkezi hükümet ilişkisine yurttaşların nasıl baktığı, iktidarlardan ve siyasi partilerden ne beklediği, farklı inanç, köken ya da kimliklere ilişkin ne düşündüğü detaylıca irdelendi.
Araştırma verileri, hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı, eşit vatandaşlık, ifade özgürlüğü, yerel yönetimler ve örgütlenme özgürlüğü başlıkları altında ele alındı.
"Hukuk sistemine güven azaldı
Rapora göre toplumun yarısından fazlası mahkemelerin, kişinin iktidarla ilişkisine ve gelirine göre karar verdiğini düşünüyor. Her 10 kişiden 3’ü Kürt olup olmamasının yargı kararını etkilediği görüşünde. Kişinin cinsiyetinin mahkemelerin kararında etkili olduğunu düşünenlerin oranı ise yıllar içinde artıyor.
Mahkemeleri “adaletin dağıtıldığı yer” olarak görenlerin oranındaki düşüş de dikkat çekiyor. Mahkemeye yolu düşen 10 kişiden 3’ü, hukuk sistemine güveninin azaldığını belirtiyor.
Toplumun yarısından fazlası yargının siyasallaştığına, iktidarların savcı ve hakimlere baskı uyguladığına inanıyor. 100 kişiden en az 61’i yargının tamamen siyasallaştığını düşünüyor.
Yargıda eşitlik ilkesine inanç sarsıldı
Rapora göre; 10 kişiden en az 9’u adaleti, “herkesin dini, kökeni, cinsiyeti, fikri, dili, rengi ne olursa olsun eşit olması” diye tanımlıyor. Ama aynı zamanda 5 kişiden biri, adaletin “güçlülerin kendi haklı çıkarma yolu” olarak kullanıldığı görüşünde. Toplumun bir kesimi ise; yargı önünde eşitliğin olmadığına inanıyor.
Mahkemeler kadın cinayetlerinde taraflı davranıyor
Raporda, Türkiye’nin değişmeyen gündemi kadına yönelik şiddet konusunda da çarpıcı verilere yer verildi. Buna göre, toplumun yüzde 3’u kadın cinayetlerinde mahkemelerin taraflı karar verdiğini düşünüyor.
Suç işlemedikçe kanunlar ve mahkemelerin kendisini koruyacağına inananların oranı yüzde 67 olsa da, yüzde 20’lik bir kesim aksi görüşte.
Üç kişiden biri hukukun, hata yapan devlet ya da onu temsil eden bir kişi olduğunda kendisini korumayacağına inanıyor. Yüzde 41’lik bir kesim ise devletin kurum ve memurlarının hukuk dışına çıktığını düşünüyor. Bunun aksini düşünenler ise yüzde 35’de kalıyor. Sonuçlar, hukukun kişi ve kurumlara eşit yaklaştığı algısının toplumun önemli bir kesiminde karşılık bulmadığına işaret ediyor. .
Anayasa halkın görüşleri alınarak yapılmalı
Görüşülen kişilerin yüzde 51’i “anayasa halkın görüşleri alınarak ve değerlendirilerek Meclis’te yapılmalıdır” diyor. Vatandaş anayasa süreçlerine aktif olarak katılmak istiyor.
Rapora göre her beş kişiden ikisi farklı nedenlerden dolayı ayrımcılığa uğradığını düşünüyor. Yine her beş kişiden ikisi kendisini ikinci sınıf vatandaş gibi hissettiğini ifade ediyor.
Azınlık hakları korunmalı
Toplumun tamamına yakını herkesin mahkemede adil yargılanması, kamu hizmetlerinden eşit ve adil biçimde yararlanması ve kültürel kimlik ya da cemaat olarak yaşayabilme özgürlüğünün tanınması gerektiği yönünde görüş belirtiyor.
Ancak hala din, dil, etnik köken, toplumsal cinsiyet gibi kriterleri vatandaşlığın şartı olarak ortaya koyan bir kesim bulunuyor.
Çoğunluk isterse azınlığın haklarının ortadan kaldırılabileceğini düşünenlerin oranı ise düşüyor. 2014’te toplumun yarısı bu yönde görüş belirtirken, 2017’de bu oranının yüzde 32’ye düşmüş olması raporda, “toplumun demokratikleşmesi konusunda önemli bir ilerleme” olarak değerlendiriliyor.
Geleneksel medyaya güven azaldı
Medyada büyük dönüşümün yaşandığı 2010’lu yıllarda geleneksel medyaya olan güveninin hızla azaldığı rapora da yansıdı.
Gazeteler ve televizyonları haber alma aracı olarak görenlerin oranı ciddi biçimde düşerken, haber kaynağı olarak başvurulan gazete ve televizyonlardaki çeşitlenme de azaldı.
Medyanın siyasi iktidarın yanlışlarını yazmalarının, halkı bu konularda bilgilendirmelerinin demokrasinin gereği olduğu önermesini “kesinlikle doğru” bulanlar yüzde 31’den yüzde 68’e yükselse de, gazetelerin bu görevlerini yerine getirmediklerine olan inanç da bir o kadar keskinleşmiş durumda. Başka bir ifadeyle medyanın dördüncü kuvvet olarak denge ve denetleme görevini yerine getiremediği düşünülüyor.
Diğer yandan haber almak için büyük oranda sosyal medya ve internete yönelen vatandaş, bu platformlarda da sağlıklı ve doğru bilgiye erişemediğini düşünüyor.
Siyasi partilere güven düşük
Rapor, toplumun çok büyük kesiminin seçimleri demokrasinin vazgeçilmezi olarak gördüğünü ortaya koyuyor. Ancak iki kişiden biri, seçimlerin adil ve eşit bir ortamda gerçekleştiğini düşünmüyor.
Siyasi partilere güven ise oldukça düşük. 6 kişiden sadece biri siyasi partilere güveniyor. Siyasi parti üyeliği oranı da oldukça düşük. Seçimler ve siyasi partiler dışındaki örgütlenme biçimlerini vatandaş meşru görse de, küçük bir kesim tarafından benimseniyor.
Gösteri, yürüyüş, imza kampanyası gibi araçları meşru görenler toplumun yarısını oluştursa da, siyasi talepli bir eyleme katılmayı tercih edenlerin oranı yüzde 15’e ulaşmıyor.
Halk yerel yönetimlerde söz sahibi olmak istiyor
Yerel yönetimlerin ek vergi, anadilde hizmet, yerel kaynakların kullanımı gibi konularda yetki sahibi olması konusunda toplumda çekimserlik hakim görülüyor. Toplumun 3’te biri bunu desteklerken, 3 biri karşı çıkıyor.
Diğer üçte bir ise arada kalmış durumda. Bu çekimserliğin kaynağında ise Kürt meselesinin yattığı görülüyor. Bununla birlikte her 3 kişiden ikisi halkın mahallesi ve kentiyle ilgili verilen kararlara katılma hakkı olması gerektiği görüşünde. (RT)